Salı , 19 Mart 2024

ALTERNATİF SAFRANBOLU

Yurtiçi kültür gezileri denildiği zaman ilk akla gelen yerlerden biridir Safranbolu. Kültür Bakanlığı tarafından 1976 yılında “Kentsel Sit” alanı olarak koruma altına alınan Safranbolu; 1994 yılında UNESCO tarafından istisnai ve evrensel kültürel varlıkları bakımından Dünya Miras Listesine alınmıştır. Yaklaşık 2000 eser koruma altındadır.

Yazı ve Fotoğraflar : Ömer Koç

90’lı yılların başından bu yana küçük ve orta ölçekli turistik tesislerin oluşumu ile turizm ilçe ekonomisindeki yerini hissettirmeye başlamış, terk edilen konaklar, otel, lokanta gibi işlevlerle yaşama dönüştürülmüş, bozulan Arnavut kaldırımları yeniden yapılmış, anıtsal eserler restore edilmeye başlanmış, kaybolmak üzere olan el sanatları turistik amaçla yeniden canlılık kazanmıştır.

İlçeye Ankara-İstanbul karayolunun Gerede kavşağından Karabük’e gelen 82 km’lik asfalt yol üzerinden ulaşılmaktadır. Karabük’ e 8 km, Bartın’ a 80 km, Kastamonu’ya 105 km uzaklıktadır. Yol boyunca uzanan geniş platolar ve gözünüzün alabileceği gökyüzünden başka her yerin yeşile büründüğü bir coğrafyayı izleyerek ulaşabilirsiniz Safranbolu’ya.

Safranbolu Tarihi evleri, konakları, hamamları çarşıları, lokumcuları, yemenicileri, demircileri, Arnavut kaldırımları ile ziyaretçileri büyüleyen bir yerdir burası. Safranbolu’ya gelen ziyaretçiler genelde turist rehberlerinin yönlendirmesi ve çarşı içindeki yeme içme alışveriş vb sosyal aktivelerle günü geçirirler oysa burayı özel kılan çok daha farklı mekanlar mevcuttur. Tur kitaplarında ve rehberlerin gezi planlarında olmayan mekanları da görmek gerekir düşüncesiyle bildik yolların dışına çıkarak rotamızı oluşturduk. Bu kadim kentin sadece merkezi değil ormanları yaylaları vadileri dereleri de görülemeye değer. Şehrin dışından farklı bir bakışla Safranbolu’yu özümsemek gerekir.

İlk durağımız merkeze en yakın olan mekan, halk içinde Kaçak Camii olarak bilinen Lütfiye Camiidir. Burası alışılmışın dışında bir mimari yapıya ve mistik bir havaya sahiptir. Çarşı içindeki camiler kesme taş duvar tek kubbe avlulu taş minareli olarak Osmanlı mimarisinin klasik örnekleridir. Çarşının dışına çıkıldığında ise üst mahalleler ve civar köylerin camileri Safranbolu mimarisinden esinlenilmiştir. Bu Safranbolu mimarisinden esinlenilerek yapılan camilerin en güzel örneklerinden biri Kaçak Camiidir.

Kaçak Camii, Safranbolu’nun Akçasu mahallesinde, buradan geçen Akçasu deresi üzerine, büyük bir taş kemere oturtularak inşa edilmiş, caminin giriş kapısı üzerinde bulunan kitabeye göre Hicri 1269 / Miladi 1878-1879 yılında Müslih Beyzade Hacı Hüseyin Hüsnü, Hac Görevini Yaptıktan Sonra Allaha lütfetmek amacıyla bu camiyi yaptırmıştır, cami dikdörtgen şeklinde olup tamamen moloz taştan ahşap örtüyle inşa edilmiş, caminin çatısı ahşaptan yapılmış, üzeri ise kiremitle örtülüdür. Dıştan 10,4 × 7,5 m. ölçülere sahiptir. Minaresi de ahşap malzemedendir. Şimdiki görüntüsü ise dışı saç ile kaplıdır. Kaidesi yoktur. Cami 2006 yılındaki son tadilatla şimdiki görünümünü kazanmıştır.

Gelgelelim buraya neden Kaçak Camii dediklerine. Kış ayları ve yaz ayları caminin altından geçen Akçasu deresi bol miktarda su taşımakta ancak yaz ayları geldiğinde ise suları kurumaktadır, kuruyan suya istinaden verilen isimdir bu aslında.

Çarşı içinden çıkıp Akçasu mahallesine girip Dağdelen Camisinin solundan dere boyunca araba ile 2 dakika da gidilebilir Kaçak Camiine, ama benim tavsiyem küçük adımlarla derenin sağ tarafında kalan patika yoldan yürümenizdir. 10 dakikalık bir yürüyüş ile, yol boyunca akan derenin çağlayan sesi kuşların ötüşü yeşillikler içinde gizli kalan eski Safranbolu evlerinin manzarası ile çarşı içinin o gürültülü o bitmeyen insan selinden uzaklaşıp farklı bir boyuta geçtiğinizi hissedeceksiniz. Sonunda ise göreceğiniz manzara hayret verici. Bir değirmen gibi altından baharda coşkun bir derenin aktığı, derenin sağ tarafında kol kalınlığında akan büyük bir çeşme solunda ise çok cılız akan 2 adet çeşme mevcut.

Bu caminin neden boş bir alana yapılmadığı ise bir muamma. Bana kalırsa 2 sebep geliyor aklıma. 1.si her dere, ırmak, çay bulunduğu bölgeyi coğrafi olarak 2 ye böler bu durumda da o köy o mahalle insanları sizin cami bizim cami diye 2 ye bölünebilir bu nedenle bir ayrışma olmaması için tam derenin ortasına inşa edilmiş olması, bir diğer neden ise gözlemlediğim kadarıyla bu bölgenin bağ bahçe varlığının yetersiz olması dolayısıyla düz alanların değilde tarım için kullanılmayacak olan bir yerin cami inşaatı için seçilmiş olması muhtemeldir. Yapana yaptırana sormak lazım aslında, her ne sebepten yapılmış ise gayet güzel ve hala ayakta. Sizin de yolunuz Safranbolu’ya düşerse yeşillikler içinde şarıl şarıl akan dere üzerindeki bu minik camiyi görmeden dönmeyin bence.

Şehir merkezine alternatif diğer mekan ise Safranbolu girişinden Bartın yol ayrımıyla ulaşılan eşsiz güzellikteki doğa harikaları olan Tokatlı Kanyonu. Bu doğal güzelliğe sonradan insan eliyle yapılan İncekaya Su Kemeri ve Kristal Teras ayrılmaz üçlü olmuşlardır. Üç güzel bir arada diyebiliriz. Bu mekanlar yavaş yavaş tur gezilerine dahil edilmiş olsa da gezi boyunca harcanan enerji ve yorgunluk nedeniyle görülmesi tercihe bırakılan yerlerdir. Çok cüzi bir ücret ödeyerek önce Kristal Teras üzerine çıkmak kalp atış hızını yükseltiyor aynı zamanda yüksekliği ile de bütün bir kent ayaklarınızın altındaymış hissi veriyor. 75 ton ağırlığında 11 metre genişliğinde ve siz dahil 400 kişi aynı anda terastan seyir yapabilecek kapasiteye sahip, esen rüzgarla ve yürüdükçe sallanan teras yükseklik korkusu olanlar için Ama benim tavsiyem daha sakin günlerde mesela hafta içi gitmeniz yönünde. Teras fotoğrafçıların ve selfie çılgınlarının mutlaka uğraması gereken bir yer. Çok vakit kaybetmeden kanyon içine doğru yürümek gerekir, çünkü az önce 100 metre yukarıdan izlediğimiz kanyonun içi doğal güzellikleriyle tam bir cennet, ama bu iş o kadar kolay değil zorlu bir merdiven ve yürüyüş parkuru ile kanyon girişine geliyoruz. Bir tarafımız usta işçiliğin en güzel örneklerinden olan İncekaya Su Kemeri diğer tarafımız vadiyi yararak akan nehir ve kanyon. Kanyon 9 km uzunluğunda ve yol boyu berrak köpüklü ve tertemiz bir dere ile yol almak sağda solda koşturan sincaplarla yürümek kendimizi yenilememizi sağlayacak. Kanyonun Güzelliği, o Amerikan filmlerinde gördüğümüz milli parklarla yarışır. Hatta “vayy be bizim ülkemizde de varmış böyle yerler” dedirtecek türden. Yol tracking ve piknik yapmak için oldukça müsait, 2 saatlik bir yürüyüş sonucunda kanyonu takip ederek eski çarşıya ulaşmak mümkün. Hatta ulaşmak istemeyenler konyon içinde kamp yapabilirler.

Safranbolu’da bir diğer alternatif rota ise gene hem doğal güzellikleriyle göz dolduran hem de tarihi kalıntılarıyla geçmişe yolculuğa çıkartan Mağara Deresi mevkiidir. Burası Düzce (Kirpe) Kanyonu içinde masmavi akan suyu baharda yeşillenen çehresiyle dışardaki 30 derecelik sıcağı bir anda klima etkisi yapan bir yer. Uzunluğu 8 km olup 860 metre rakımdan başlayıp 430 metrelik yükseltiye kadar inmektedir. Yaklaşık 1 kilometre genişliğinde ve kayalık yüksekliği 70 metredir. Buraya Düzce kanyonu denmesinin sebebi Düzce adlı bir köyde başlamasıdır. Yaban hayat burada koruma altındadır.

Anlattığımız bölge Yazıköye bağlı ayrıca Tarihi İpek Yolu üzerinde yani yüzyıllar boyunca ticaret kervanları bu yolları arşınlamış mesken tutmuş. Yazıköy merkez olarak Safranbolu’ya 5 km uzaklıktadır. Mağara deresi ise 11 km uzaklıkta. Köy Safranbolu’nun ise en büyük köyüdür. Mübadele yıllarına kadar Rum nüfusun üstünlüğü mevcutken sonraları Türklerin köye yerleşmeleri ticari ve zirai faaliyetleri ellerine almaları köyü daha da zenginleştirmiştir. Kıymeti dünyaca ünlü Safran bitkisinin üretiminin çoğunluğu bu bölgede yapılmaktadır. Yüksekliği fazla olmayan vadi ve kanyon dağlardan gelen milli ve verimli toprak sayesinde gür orman yapısına dönüşmüş. Bahar aylarında eriyen kar suları ve bahar yağmurlarıyla sel ve taşkınların sıkça görüldüğü bir yer. Burada gezerken çok dikkat etmek gerekir, derenin yüksek debili akması ve uzun vadi boyunca büyük kayaların olması önemli risk faktörlerindendir. Dere üzerinde bir çok tarihi köprü varmış bunlardan şuan çok azı ayakta. Ve hala kullanılabilen köprüler ise hem estetik yönden hem de işlevi bakımından önemlidir. Vadi içine dağlardan ulaşımın patika yollardan yapılması araç ulaşımına müsait olmaması burasının saklı bir cennet olarak korunmasını sağlamıştır. Derelerinin üzerinde bulunan çoğu taş köprü zamanla bakımsızlıktan ve coğrafi şartların zorluğundan dolayı yıkılmıştır. Kanyon boyunca uzun uzun bazen ıslak ama derenin ahenkli sesiyle ruhunuz dinlenmiş olarak bir yürüyüş yapabilirsiniz. Tabi Tracking yürüyüşün dışında kaya tırmanışı dere geçişleri kamp yapma imkanı da tercihinize kalmış.

Burada görülmesi gereken bir diğer mekan ise kanyonun aşağısında dere üzerinde, kayıtlı 200 yıllık belki de tarihi daha da geçmişe giden eski su değirmeni. Bu değirmen hala aktif bir halde çalışıyor. Değirmen taşı, mekan iç yapısı içinden geçen suyun sesi insanı başka dünyalara götürüyor. Ee o kadar gezdik dolaştık yürüdük, yorulduk, kaybettiğimiz enerjiyi almamız gerekir diyenler içinse Tarihi Değirmenin hemen yanında yöresel lezzetler sunan dere üzerine kurulu güzel bir restoran mevcut. Tercih size ait bu kadar doğa ile baş başa olup isterseniz dereden balık tutarsınız isterseniz hazıra konarsınız.

ALTERNATİF SAFRANBOLU – Bu yazı 2016 yılının Haziran ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 112. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir