Perşembe , 18 Nisan 2024

Batum’un Büyük Dönüşümü

Yazı ve Fotoğraflar: E. Hilal Korucu

Anadolu Yarımadası’nın kuzeydoğusunda yer alan Batum, Gürcistan’ın üç özerk bölgesinden biri olan Acara Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti. Kentsel yaşamın başlangıcı orta çağlara kadar uzandığı belirtilen bu şehrin, Batis adıyla bir Yunan kolonisi olarak kurulduğu belirtiliyor kaynaklarda. 16. Yüzyılda Osmanlı hakimiyetine geçişinin ardından 1877-1878 Osmanlı- Rus harbi sonrasında yönetimi Çarlık Rusya’nın eline geçti.

Birinci dünya savaşı sonrasında ise bağımsız bir sancak olarak Osmanlı yönetimine geri verildi. İhtilaflı durumuna rağmen, 1. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin oluştuğu dönemlerde Misak-ı Milli sınırları içerisinde sayıldığı için Batum’u 5 milletvekili temsil etti. Mondros Mütarekesi yapıldıktan sonra önce İngiltere’ye ardından da Gürcistan’a bırakıldı yönetim. 1918 yılında kurulan Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti sınırları içerisinde kalan Artvin ve Ardahan geri alınırken; Batum Moskova antlaşması gereğince Bolşevik orduları tarafından ele geçirilen Gürcistan’a bırakıldı. 2008’de Batum, Eski Batum, Khimshiashvili, Hamşioğlu, Bagrationi, Aghmashenebeli, Javakhishvili, Tamar ve Boni-Gorodok olarak 7 ayrı bölgeye ayrılmış.

Anadolu Yarımadası’nın kuzeydoğusunda yer alan Batum, Gürcistan’ın üç özerk bölgesinden biri olan Acara Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti. Kentsel yaşamın başlangıcı orta çağlara kadar uzandığı belirtilen bu şehrin, Batis adıyla bir Yunan kolonisi olarak kurulduğu belirtiliyor kaynaklarda. 16. Yüzyılda Osmanlı hakimiyetine geçişinin ardından 1877-1878 Osmanlı-Rus harbi sonrasında yönetimi Çarlık Rusya’nın eline geçti. Birinci dünya savaşı sonrasında ise bağımsız bir sancak olarak Osmanlı yönetimine geri verildi. İhtilaflı durumuna rağmen, 1. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin oluştuğu dönemlerde Misak-ı Milli sınırları içerisinde sayıldığı için Batum’u 5 milletvekili temsil etti. Mondros Mütarekesi yapıldıktan sonra önce İngiltere’ye ardından da Gürcistan’a bırakıldı yönetim. 1918 yılında kurulan Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti sınırları içerisinde kalan Artvin ve Ardahan geri alınırken; Batum Moskova antlaşması gereğince Bolşevik orduları tarafından ele geçirilen Gürcistan’a bırakıldı. 2008’de Batum, Eski Batum, Khimshiashvili, Hamşioğlu, Bagrationi, Aghmashenebeli, Javakhishvili, Tamar ve Boni-Gorodok olarak 7 ayrı bölgeye ayrılmış.

Bu şehrin adını duyduğumuzda birçoğumuzun zihninde ilk olarak “ Ben giderim Batum’a, Batum’un batağına….” diye başlayan halk türküsü canlanır. Bu bir çağrışımdır elbet. Çünkü bu kent kimi zaman göçlerle, kimi zaman da ortak geçmişimizle toplumsal hafızamızda ve kültürel hayatımızda önemli bir etki yaratmış. Sınırların ayıramadığı bir diyar olmuş bizler için. Yaşadığı soğuk yılların ardından hava yeniden ısınıyor ve yaklaşık bir asır süren uzak tutulma politikaları sonrasında ortak değerler yeniden üretilmeye başlanıyor halklar tarafından. Ve devletler de bu yakınlaşmayı mümkün olduğunca kolaylaştırıyor. Batum geleceğe hazırlanırken, kentsel dönüşümünü modern zamanların estetik ve tasarım ölçüleriyle şekillendiriyor. İddialı bir değişim çabasıyla kısa sürede yakın geçmişin soğuk yüzünü uzak geçmişin sıcaklığına çevireceğe benziyor.

Kapı Komşu

Karadeniz sahil yolu boyunca doğuya doğru uzanan otoyol sınırda noktalanıyor. Yolun bittiği noktada ise Batum’un kapıları aralanıyor. Sarp Sınır Kapısı’ndan vizesiz geçiş imkanı bu bölgeye Türkiye’den ulaşımı kolaylaştırıyor. Kısa süren işlemlerin ardından birkaç adım sonra vardığımız ülkeyle birlikte yaşam da farlılaşmaya başlıyor. Sınırın Türkiye tarafında yaklaşık bir yıl önce inşası tamamlanan yeni binadan, Gürcistan tarafındaki konteyner vize kontrol merkezlerine geçerken mekanla birlikte zaman da değişiyor sanki. Sınır görevlilerinin olumlu yaklaşımları sonrasında Batum’a giden taksi ve minibüslerin olduğu meydana çıkılıyor. Küçük bir Anadolu kasabasının merkezini andıran sınırının başlangıç noktasında, yerli yerinde bir insan kalabalığı göze çarpıyor. Şehir merkezine gitmek için taksi ya da minibüs seçeneği var. Nasıl gideceğinizi düşünürken taksiciler Türkçe olarak 30 Lari’den açıyor pazarlığı. Tercihen daha ekonomik ulaşmak isteyenler için minibüs yolculuğu 1 Lari. Bizler de hem ekonomik hem de Batumlular ile aynı atmosferi paylaşmak adına son derece eski bir minibüs ile merkeze doğru yola çıkıyoruz. Sahil boyunca uzanan yolda plajlar ve yazlık konutlar dikkati çekiyor. Biraz daha iç taraflarda da aralıklarla yerleşim yerleri bulunuyor. Mevsimin yaz olması nedeniyle tatilcilerin yarattığı kalabalıklar ara ara göze çarpıyor.

Şantiye Kent

Son durakta minibüsten bir meydana indiğimizde şantiye görünümünde bir kent karşılıyor bizi. Batum’a gitmeden önce kente dair yaptığım araştırmada şirin bir sahil kasabası imajına ters gelen bir karşılaşmaydı bu. Hal böyle olunca heyecanlı bir keşif bizi bekliyordu. İşe şehre ilk girerken dikkatimizi çeken Mariam Kilisesi’ni gezmekle başlıyoruz. Eklektik mimarinin güzel bir örneği olan bu kilise 1898-1902 yılları arasında inşa edilmiş. Sovyetler Birliği zamanında kapatılarak yüksek gerilim laboratuarı olarak kullanılmış. Dağılma süreci sonrasında da Ortodoks Gürcüler tarafından restore edilerek Kutsal Ruh Kilisesi olarak yeniden ibadete açılmış. Batum’da ayrıca Gregoryan cemaatin gittiği bir kilise de bulunuyor.

 

Kentin İnşasında Türk Etkisi

Bir seyyahın olmazsa olmazı haritamız olmadığından fena halde ne yapacağımızı bilmez haldeydik. Nerelere gitmemiz gerektiğine dair notlarımız vardı ama nasıl gideceğimizi ancak bir harita ile bilebilirdik. Bir turizm ofisinden temin edeceğimiz düşüncesiyle dolaşmaya başladık sokaklarda. Öncelikle bir kültür merkezinden yardım istedik. Sonrasında da otellerin bu konuda bize yardımcı olabileceği kanaatine vardık. Ama yine de sorular sorabileceğimiz birilerine ihtiyacımız vardı. Sınıra bu kadar yakın olan ve insan akımının bu denli yoğun olduğu yerde Türkçe bilen birilerinin mutlaka olmalıydı. Şehrin girişindeki Türk kasabı bu kanaatimizi güçlendiriyordu. Ve nihayet cadde üzerinde bir Türk lokantasını görünce bir umutla içeri girdik. İşletme sahibi bize Türk Hava Yollarının ofisini tarif etti. THY bürosundaki görevli Shearoton Oteli’de harita bulabileceğimizi söyleyerek bizi yönlendirdi. İç rahatlatan bu gelişmenin ardından kentin sokakları biraz daha tadını hissettirmeye başladı. Kentin sembollerinden olacak görkemdeki Medea Heykeli hemen dikkatimizi çekti. Oldukça özenli bir peyzaj düzenlemesinin olduğu hayli geniş bir meydanın orta yerindeki Medea Heykeli göz kamaştırıyordu. Şehrin birçok noktasından görülebilecek yükseklikteki bu yapının hemen altındaki su fıskiyesinde serinlemeye çalışan çocuklar ise yaşamın sempatik yüzünü yansıtıyordu.

Batum’un şehrin büyük bir kısmını kapsayan kentsel yapılaşması sahile doğru gidildikçe azalmaya başlıyor. Harita ihtiyacımızı gidermek üzere Shearoton Oteli’ne vardığımızda burasının bir Türk inşaat firması tarafından yapıldığı ve aynı firma tarafından işletildiğini öğreniyoruz. Keza şehrin havalanı da yine bir Türk inşaat şirketi tarafından yapıldığını biliyoruz. Son derece görkemli ve ince bir zevkle tasarlanmış olan otelden çıkarken, artık Batum’u keşfetmek üzere yollara düşüyoruz. Fakat öncesinde bir sahil kafede yemek ihtiyacımızı karşılamak üzere kısa bir mola veriyoruz. İngilizce olarak derdimizi anlatmaya çalıştığımız garson Türkçe konuşunca yurtdışında nadiren rastladığımız bu durumun memnuniyeti ile siparişlerimizi veriyoruz. Geleneksel Gürcü mutfağının örneklerinin olmadığından tercihimizi fastfood olarak yapıyoruz.

Kadim Kültürün Yansıdığı Mekanlar…

Merkezden uzaklaşırken, geniş caddelerine rağmen blok apartmanlar ve yapılardaki detayların yoğunluğu kentsel bir kargaşa oluşturuyor. Sovyet döneminin hantal ve soğuk yapılarına ve balkonlardaki teknoloji ucubesi uydu çanaklarına rağmen, evlerin önünde yer alan avlu bahçeler yaşama dair sıcak bir detay sunuyor. Duvar kapılardan geçilerek girilen bu avlularda asılı çamaşırlar ve çeşmeler sıkça göze çarpıyor. Ağırlıklı olarak Gürcülerin olduğu bu ülkede diğer Kafkas halkları da belirli oranlarda yaşıyor. Resmi dilin Gürcü’ce olduğu Batum’da ağırlıklı olarak batı mimarisi hakim olmasına rağmen doğu mimarisinden de küçük esintiler hissediliyor sokaklarda.

Kentte dikkati çeken başka bir detay da sıkça karşımıza çıkan heykeller. Kültürel birikimi bakımından önemli sayılabilecek bu kentte bunun ipuçlarını yakalayabileceğimiz mekanlara doğru gezimiz devam ediyor. Ve Ermeni asıllı Rus ressam İvan Ayvazovski’nin eserlerinin sergilendiğini duyduğumuz Şehir Sanat Müzesi ilk durağımız oluyor. Ünlü ressamın yapıtlarının geçici olarak başka bir yerde sergilendiğini öğrenince biraz hayal kırıklığına uğramakla birlikte mevcut eserleri izlemenin keyfini çıkarmaya başlıyoruz. Resim ve heykellerden oluşan eserler arasında Grigol Toidze imzalı Eski Tiblis Cami’sinin resmedildiği tablo ilgi çekici yapıtlardan biriydi.

Batum’da görmeye değer bir diğer mekan ise etnograf Kemal Turmanidze tarafından yıllarca emek verilerek oluşturulan Etnografya müzesi. Müzede karşımıza ilk çıkan dondurulmuş hayvanlar oldu. Ardından Batum’daki klasik ev mimarisinin örneklendiği maketler…. Tıpkı Karadeniz’deki gibi ahşap iki katlı olan bu evlerin içindeki detayları da sergilenen eski eşyalarda görmek mümkün. Özellikle Batum kültüründe önemli yere sahip olduğunu düşündüğümüz insanların fotoğraflarından Kafkas Kültürünün hakimiyeti hissediliyor. Kentin diğer başlıca kültür ve sanat merkezleri arasında; Arkeoloji Müzesi, Acara Eğitim ve Kültür Müzesi, İlya Chavchavadze Müzesi, Stalin Müzesi, Batum Dramatik Tiyatro Binası, Opera ve Bale Merkezi ve Tiblis Sineması yer alıyor. Ayrıca bir de sirk bulunuyor şehirde.

Bahçeler Kenti

Kıyı kenti olan Batum, uzun sahilindeki plajlarının yanı sıra Limanı ile de işlevselliğe sahip. Bu konumu itibari ile Transkafkasya Demiryolu ve Bakü petrol boru hattının sona erdiği önemli bir ticaret merkezi aynı zamanda. Batum’da, Türkiye’nin Güney bölgelerine benzer subtropikal iklimi nedeniyle çay ve turunçgiller yetişebiliyor. İklim koşulları nedeniyle çok sayıda botanik bahçe de bulunuyor. Bunların en büyüğü ve turistlerin uğrak yeri Batum Botanik Bahçesi. 1912 yılında kurulan parkta, Amerika, Avustralya ve Asya kıtasından getirilen yaklaşık 2000 çeşit bitki bulunuyor. Demiryolu hattının kenarında sahile bakan yamaçta kurulan park, uzun ve yorucu bir tırmanış ile geziliyor. İçerisinde kaybolacak güzellikteki bu alanda dünya florasında bir gezinti yapmak mümkün.

Batum doğasıyla olduğu kadar kültürel anlamda da renkli bir şehir. Geçiş noktasında olması nedeniyle geçmişten bugüne taşıdıklarının yanı sıra günümüze dair de yenilikler ekliyor bünyesine. Kentte Gürcü mutfağının yanı sıra Türk, Ermeni, Çin, Meksika mutfaklarının lezzetlerini tadabileceğiniz mekanlar bulunuyor. Bir turizm kenti olarak yeniden inşasında gösterişli modern binalar yükselirken, ev sahipliği yaptığı kültürlerin de detaylarını sergiliyor. Halkın çoğunluğunun Hıristiyan olduğu Batum’da farklı inançlardaki insanları temsil eden sinagog ve cami de bulunuyor.

Batum’da bir Osmanlı yadigarı Şehrin görülmeye değer yapılarından biri de Rus işgalinden kurtularak Osmanlı döneminden bugünlere ulaşan Orta Cami. Şehrin tek faal camisi olan bu yapı Hamşioğulları’ndan Aslan Beg tarafından iki laz ustaya yaptırılmış. Limana bakan kapısındaki süslemeleri ile dikkat çeken bu cami ilk olarak 1886 yılında inşa edilmesinden sonra geçen süre içerisinde yaşadığı tahribat üzerine, Gürcistan’daki Türkler tarafından restore edilerek ibadete açılmış. Kentsel hareketliliğin sahil tarafında yoğunlaştığı Batum’da en önemli yerlerden biri de liman. Gemilerin ve balıkçı teknelerinin demirlediği liman civarında çok sayıda kafe ve restoran bulunuyor. Akşam saatlerinde doyumsuz bir seyir sunan Batum Limanı’nda denize yansıyan ışıklar, Karadeniz’in alışık olmadığımız dinginliğinde alabildiğine güzel görünüyor. Sınırların kültürleri bıçak gibi kesemediği, coğrafyaların kendi doğal akışı içerisinde yaşamsal dinamiklerin iç içe geçtiğini yumurta ve kaşarlı pideyi yerken bir kez daha anlıyoruz.

Batum’un ışıltılı akşam sürprizi Karanlık çökerken kente detayların giderek belirsizleştiği zaman ve mekanlarda yanından geçtiğimiz Türk konsolosluğu dikkatimizden kaçmıyor. Bir kenti yaşamaya çalıştığımız sınırlı bir zamanda koyulaşan karanlığı arkamızda bırakarak hesapsızca yürüdüğümüz sokaklarda ansızın büyük bir meydanla karşılaşıyoruz. Günün sonunda güzel bir sürpriz olarak, meydanın ortasındaki havuzda klasik müzik eşliğinde gerçekleşen ışıklı gösteri, Batum’un zihnimizde yer eden güzelliklerinden biri oluyor.

Büyük bir değişimin ortasında görme imkanı bulduğumuz bu kadim şehir, hiç kuşkusuz önümüzdeki yıllarda bölgenin en gösterişli ve ilgi gören kenti olacak. Hali hazırda eskiyle yeninin, Doğu ile Batının, kara ile denizin birleştiği bir nokta da mavi yeşil tonlarda sergileyecek güzelliklerini. Sadece şehir merkezini görme imkanı bulduğumuz bu geziyi sonlandırırken, civarında barındırdığı güzellikleri de görmek üzere yeniden gelmek üzere son minibüsle dönüyoruz Sarp sınır kapısına. Koyu yeşil bir Karadeniz akşamında Batum’un ışıltılarını zihnimizde canlı tutarak noktalıyoruz günümüzü.

Bu yazı 2010 yılının Kasım ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 45. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir