Salı , 23 Nisan 2024

Burmalı Mescid ve Minaresi

İstanbul Belediyesi’nin tam karşısına düşen parkın içine sokulduğunuzda, son derece mütevazı ve bir o kadar da ilgi çekici küçük bir cami karşılar sizi. Yalnız bu yapıyı görmek için parkın içinde biraz ilerlemeniz ve etrafa dikkatle bakmanız gerekir.

Yazı: Önder Kaya – Fotoğraflar: Alper İnan – Zafer Aziz Özer

Zira alanın sık ağaçlarla kaplı olması, mescidin görünümünü bir parça engeller. Mabedin çevresinde bulunan köşkler, önce 1911’deki Mercan yangını sonucunda ortadan kalkmış, sonra da önündeki yapılar Atatürk Bulvarı’nın yapımı vesilesiyle istimlak edilerek yıkılmıştır. Etrafı park olarak düzenlenen ve son derece yüksek sanat değerine sahip bu yapı, yazık ki hemen yanı başında bulunan ve Mimarbaşı Koca Sinan Ağa’nın imzasını taşıyan Şehzade Camiisi’nin gölgesinde kalıyor. Camiyi ilginç kılan en belirgin özelliği, aynı zamanda ismine de yansımıştır. Bazı kaynaklarda Emin Bey Camii diye isimlendirilmiş olsa da yapının gerçek adı zaman içinde unutulmuş ve minaresinden dolayı halk arasındaBurmalı Mescit diye şöhret kazanmıştır.

Yapının banisi Mısır kadısı Mevlana Emin Nureddin Osman Efendi olup, kendisi de caminin haziresinde medfundur. Cami, hemen yanı başında bulunduğu Şehzade Camiinden daha önce yapılmıştır. Esasen bu durum az daha felaketine sebebiyet verecekti. Zira Kanuni’nin, bu abidevi mabed inşa olunurken Mimarbaşı Sinan Ağa’nın isteği üzerine çevredeki bazı yapıları kısmen ya da tamamen yıktırdığı biliniyor. Bu yapılar arasında Yeniçeri odalarının bir bölümü ile, Bozdoğan Su Kemerlerinin bir kısmı bulunuyordu. Lakin mescid, muhtemelen Mimarbaşı Ağa’nın onayı ile yerinde bırakılmıştı. Ancak buna rağmen, külliye arazisi üzerinde kalan ve camiye gelir getiren bazı vakıflarına el konulmuştu. Caminin inşa olunduğu andan itibaren önemli bir mabed olduğunu, camiye bağlanan vakıflardan da anlamak mümkündür. Caminin banisi Emin Nureddin Efendi, Burmalı Mescid’e gelir olması için İstanbul, Gebze ve Hereke’de bazı evlerin, dükkanların, değirmenlerin ve hamamların gelirini bağışlamıştı. İlerleyen yıllarda Ayşe Hatun ve Ali Subaşı’nın bağışladığı araziler ise, Şehzade külliyesi yapılırken istimlake uğradı.

gezgindergi-turkiye-burmali-mescid-minaresi (1)
Burmalı Mescid, Şehzade Camiinin yapımından sonra da önemini korumaya devam etti. Bunun en temel nedeni, muhitinin konaklarla çevrili olmasıydı. Doğal olarak konak halkı bu mescide devam ederek yapıyı şenlendiriyordu. Nitekim bugün, mescidin önünde uzanan park alanında 19. Yüzyılın sonlarında Rıfat Paşa ve Ahmet Muhtar Paşa gibi önemli şahısların konakları yükseliyordu. Lakin yukarıda da belirttiğimiz üzere önce 1911’de çıkan Mercan yangını ardından da peşi sıra gelen istimlak furyası, Burmalı Mescid’i sahipsiz bıraktı. Burmalı Mescid, yaşanan  gelişmeler sonrasında cemaatsiz kaldı. Yapı, en büyük darbelerden birini ise 1928’de yedi. Bu sene içinde çıkarılan ve camilerin sayısını kısıtlayan bir yönetmelikle, Şehzade Camii gibi ulu bir mabedin hemen yamacında olduğu gerekçesiyle, kadro dışı bırakıldı. Yani bir yerde kaderine terk edildi.

Semavi Eyice’nin bildirdiğine göre 1936 yılına gelindiğinde mabed, içi molozla dolu ve dört duvardan ibaret bir durumdaydı. Kısa bir süre sonra yapımına başlanan Atatürk Bulvarı’nın, ilk planda Burmalı Mescid’in üzerinden geçirilmesi düşünülüyordu. Ancak sonrasında plan değiştirilerek yol, yapının birkaç yüz metre ilerisinden geçirildi. Böylelikle bu orijinal mescid mutlak bir sondan kurtuldu. Lakin yeni güzergah, biraz aşağıda bulunan ve bugün yerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık Daire başkanlığının yükseldiği Revani Çelebi Mescidi’ni vurdu. 16. yüzyıl Divan edebiyatının en meşhur simalarından biri olan Edirneli Revani Çelebi’nin mescidinden kalanlar, kör kazmaya kurban gitti. Halbuki güzergah, bu mescidin neredeyse 50-60 metre uzağından geçiyordu.

Mescid bu istimlak furyasını atlatmıştı ama istikbali yine de karanlık görünüyordu. Sonradan yapının üzeri çinko ile kapatılarak bir marangoza kiralandı ve marangoz atölyesi olarak kullanıldı. 1960’larda yüksek sanat değeri nihayet takdir gören mescid, esaslı bir restorasyon geçirdi. Bu restorasyonda çalışan kişi ise aynı zamanda Yedikule, Rumelihisarı, Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi gibi yapılarda da emeği olan Yüksek Mimar Cahide Tamer’di. Onarım sonrasında hizmete giren Burmalı Mescid, bugün halen hizmet vermeye devam etmektedir.

Mescidin en orijinal kısmı olan minaresinin kaidesi ise kesme taştandır. Minareye geçiş, mescidin içindendir. Minare, yapının son ana kısmının, son cemaat yeri ile birleştiği köşenin sağında yer almaktadır. Tuğladan yapılmış olan burma minarenin benzerlerine başka şehirlerde rastlansa da İstanbul’da bir örneği yoktur. Minarenin şerefelerin altına kadar olan kısmı, helezonik şekilde kıvrılan burmalı çubuklar şeklinde tasarlanmıştır.  Bu yönüyle de mimar, monotonluktan uzaklaşmaya ve yapıya son derece orjinal bir hava katmaya çalışmıştır. Söz konusu burmalar, şerefe altına gelindiğinde ise birdenbire dikey duruma geçirilmekte ve o şekilde şerefe ile birleşmektedirler. Şerefenin üzerindeki tuğlalarda ise benzer bir özellik gözlemlenmez.

Burmalı Mescid’in benzerlerine yukarıda da belirtildiği üzere Anadolu’nun farklı coğrafyalarında da tesadüf etmek mümkündür. Bu bağlamda akla gelen ilk örnekler Amasya’daki Burmalı minare, Edirne Üç Şerefeli Camideki minarelerden biri, Ankara Karacabey Camii ve Bursa’daki Ahmed  Daî Mescididir.

Bu yazı 2014 yılının Nisan ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 86. sayısından alınmıştır.

Yazar : ÖNDER KAYA

1974'te İstanbul doğumlu. Öğretmen, araştırmacı-yazar ve tarihçi. Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun olan Kaya, aynı yıl Marmara Üniversitesinde yüksek lisansını yaptı. Öğretmenlik hayatına Robert Koleji'nde devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir