Çarşamba , 24 Nisan 2024

Dante ve Hayat Yolu – I

M. Akif Tunç

Dante ile Shakespeare dünyayı aralarında paylaşır; bu iki ada eklenebilecek bir üçüncü ad yoktur.

T. S. Eliot

Yukarıda alıntıladığım, ünlü şair Eliot’un ifadesine bakarak, onun Dante kadar Doğu medeniyetini ve şiirini tanımadığını söyleyebilirim; fakat, batının dünyayı batıdan ibaret sayan kuşatıcı atmosferinin Eliot üzerindeki etkisini hesaba kattığımızda, batıda Dante ile Shakespeare’in hizasına eklenebilecek bir başka şair olmadığının en yetkin ağızdan tasdiki olarak bakabiliriz bu söze.

Dante ile Shakespeare ‘dünya’yı paylaşırlar Eliot’a göre; peki, ne demek bu? Nasıl bir dünya tablosu bu paylaşılan? Bunu anlamak için bu büyük şairleri okumak gerekir elbette; ama yetmeyebilir. Evet, insanın dünyadaki varlığını ve yolculuğunu sarsıcı bir biçimde anlattıklarında kuşku yok; her ikisinin de ‘dünya’ya ilişkin başat yaklaşımları ‘geçicilik’ gerçeğinin etrafında kümeleniyor. Dünya, insanın içinden geçip gittiği, insanın avucundan akıp giden bir tecrübenin cevheri. Öte dünyada hatırlanacak, her kişinin dünyasını kendisi için belirleyecek bir ‘tecrübe’. Bu gerçeği kavrayanlar, elbette, sadece onlar değil; fakat bunu dile getirmede batıda onlar ile yarışabilecek kimse yok.

gezgindergi_dante_hayat_yolu (2)

Fransız Akademisi üyesi Louis Gillet’nin Dante adlı eserinin üçüncü bölümü, İlahi Komedya’nın kaynakları bağlamında Dante’nin İslâm ile olan ilgisini konu edinmiştir. (Sezai Karakoç’un çevirdiği bu bölümü incelemek isteyenler, Karakoç’un Edebiyat Yazıları III: Eğik Ehramlar kitabını edinebilirler.) Gillet, İlahî Komedya’da buluşan ve kaynaşan, bu yüzden de, sunduğu harika perspektif zenginliği ve fikirler çaprazlaşması ile bütün şiirler içinde onu eşsiz kılan üç ana temayı kabartırken, İngiliz mistiklerinden Miss Evelyn Underhill’in ‘insan’da içkin olduğunu ifade ettiği üç temel özelliğe gönderme yapıyor: Birincisi; “İnsan bir yolcudur” ve Gillet’in şerhiyle, “insanın ruhunda, onu bir serseri, yersiz yurtsuz bir yolkesen yapan göçüp konma ihtiyacı, içgüdüsü vardır. Bu, onu Eldorado (Altın Ülke)yu, Cennet’i, Semavî Kudüs’ü aramaya iten, bir kaçış arzusu, mâsumluk susayışı, başka yerlerde olma isteğidir.”

İkincisi; “İnsan her zaman âşıktır.” Yine, Gillet’in şerhiyle, “İnsanda, kalbini zapteden bir başka kalbe yaklaşma, kızkardeşini veya erkekkardeşini bulma, onu seven kılan bir şefkat ıstırabı, arzusu vardır.”

Üçüncüsü; “Nihayet, ayrıca, içimizde en soylularda, insandan bir çilekeş ve gitgide bir aziz yapan saflık ve iç mükemmelliyeti ihtiyacı, bu kendi öz ahlâkî güzelliğinin dinmez susayışı var.” İşte, insanda içkin olan bu üç özellik, Gillet’e göre, İlahî Komedya’nın içinde kaynaşmakla, onu eşsiz kılmıştır.

‘Geçicilik’ demiştik Dante ve Shakespeare’in ‘dünya’ hamurunu yoğuruşlarındaki üslup (bilinç) için. Zamanın fırınına teslim etmeden önce, bu bilinç verdi eserlerine son halini ve dünyanın gerçekliğiyle insanın mahiyeti birleşiminden, böyle ölümsüz bir sonuç çıktı ortaya. Gerçekten de, yaşamaya değil yaşatmaya susayan, yani erdemin peşinde her zaman âşık bir yolcudur insan; böyle bir kadere katlanmayı ise, anlamsız kılmayan bir yerdir ‘geçici’ dünya.

gezgindergi_dante_hayat_yolu (1)
Fotoğraf: Oğuz Metehan Kurt

Yeri gelmişken, birçok Danteolog, İlahî Komedya’nın 1907-1921 yılları arasında yazıldığını iddia ederken, Gillet, “Bu devasa şiirin, yarım yüzyıl içinde bu ihtiraslı kalbi çarptırtan tüm ateşler, öfkeler, aşklar, hayal kırıklıkları, ümitler, kinler ve acıların, kızgın bir fırında, birbirinin içinde eriyip tunç madeni, akkor haline gelmiş bir sıvıya dönüşmesinden oluşan bir ırmak gibi, bir fışkırışla aktığına inanıyorum.” demektedir. Dante’nin ölümünden önceki on dokuz yılı sürgünde geçirmiş olması; karısı ve çocuklarından ayrı yapayalnız yaşadığı bu sürede, gıyabında, memleketi olan Floransa’da, ayrı zamanlarda iki kez idam kararı verildiği için geri dönüşünün imkansız oluşu; bunu hedefleyen siyasi tüm hamlelerinin boşa çıkması ve yaşadığı başka birçok hayal kırıklığının Dante’yi İlâhî Komedya’yı bir ırmak gibi bir fışkırışla yazma noktasına getirdiğini düşünülebilir. Bu uzun şiirin yer yer bir ırmak gibi birdenbire ilerlediğinden kuşku duymuyorum, on beş yıl süren bir ‘yoğun çaba’ ihtimaline de yer vermiyorum; fakat Gillet’in iddia ettiği gibi tüm şiirin bir fışkırışla kısa sürede ortaya çıktığına inanmıyorum. Şiirin 2. kantosunun 34-49 arası mısralarına bakın:

Dante:

“Karar verirsem eğer gitmeye korkarım çılgınlık olacak bu. bilgesin, ne demek istediğimi anlarsın sen.

Ne istediğini bilmeyenler, yeni düşünceler uğruna vazgeçenler isteğinden, başladığını yarıda kesenler gibi oldum, o karanlık yamaçta ben de, vazgeçtim başlangıcı bunca zor işten  yeniden düşününce.”

Vergilius:

“İyi anladımsa dediklerini” diye yanıt verdi gönlü yüce gölge, “korku sarmış senin içini; korku sık sık girer insanın içine yapacağı onurlu işleri engeller, ürkütür karanlıkta kalmış bir hayvan gibi…”

Dante ile Cehennem’de ve Araf’ta onu koruyan ve ona yol gösteren rehberi ünlü Latin şair Vergilius arasındaki bu konuşma, yani şairin iç konuşması, gösteriyor ki; bu devasa şiiri yazarken şair birçok kez sendelemiş, yılmış ve ümitsizliğe kapılmıştır. Gerçekten bu, onurlu bir işe teşebbüs eden bütün insanların tecrübesine de karşılık gelmiyor mu? Birçoğu, ‘başladığı işi yarıda kes’ miyor mu? Gelecek endişesi ile idealleri arasında çapraşıp kalmıyor mu? Duraksamıyor muyuz? 24. kantonun 43-55 arası mısralarında da benzer bir konuşma var:

“Yürüyecek gücüm kalmamıştı artık, ciğerlerimde soluk tükenmişti buraya geldiğimde, çöküverdim olduğum yere.”

“Silkip at üstünden tembelliği” dedi ustam, “kuş tüyü üstünde,  yorgan altında kavuşulmaz üne; üne kavuşmadan yaşamını tüketen kişi, dumanın havada, köpüğün suda bıraktığı iz gibi bir iz bırakır yeryüzünde.

Haydi kalk! Bedenin ağırlığı  altında ezilmedikçe, her savaşı kazanan cesaretinle yen kapıldığın telaşı.”

Yukarıdaki ‘üne kavuşmak’ idealini, ortaya kalıcı bir eser koymak olarak yorumlayabiliriz. Dante’nin rehberi Vergilius ile Cehennem’de seyahat ederken yaşadığı güçlükler ve onlara dayanma noktasında rehberinin yaptığı telkinler, bir bakıma, şairin şiirini tamamlama sürecinde yaşadığı yılgınlığı aşma noktasında kendi kendine yaptığı temrinlerdir. Şairler bilirler ki; şiirinden çıkmadıkça şair cehennemdedir. Bu, hedeflediği işleri tamamlama yolunda her insanın ciddiyeti ölçüsünde duyduğu bir ateştir.

Gelgelelim, herhangi birinin ‘başladığı işi yarıda kesmesi’, ‘başlangıcı zor işlerden vazgeçmesi’nin maliyeti sadece kendine olabilir; fakat Dante gibi biri, başladığı işi yarıda kesseydi, bunun maliyeti kendisiyle sınırlı kalmazdı. Bu yüzden, insanlık için, şeçkin insanların kendi kendilerini hafife almalarından, sadece kendileri gibilerin altından kalkabilecekleri sorumlulukların altına girmemelerinden daha ağır bir maliyet göremiyorum.

DANTE VE HAYAT YOLU –  Bu yazı 2007 yılının Ağustos ayında yayınlanan Gezgin Dergisinin 7. sayısından alınmıştır.

Yazar : GEZGİN YAZAR

Türkiye'nin Gezi, Seyahat ve Fotoğraf Dergisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir