Cuma , 29 Mart 2024
Oğuz Atay

Hintliyi ve Çinliyi Anlamak

Yeni yılda yeni makale –yani yeni makalem-; Türk milleti –ya da halkı- evrenseldir. Osmanlı İmparatorluğunun anlamı bundadır. Türk aydını ülkesine yabancılaşmıştır. Batıcılar da, Ortacağ karanlığını yaşayanlar da gerçeği bir yönünden görmek istiyorlar. İnsanımız bütün boyutlarıyla kendisine sahip çıkacak aydınları bekliyor. Türk halkı kimseye düşman değildir, Türk aydını, bütün eksikliklerine rağmen dünyayı tanımak istiyor. Biz geri kalmış bir ülke değiliz, fakir düşmüş bir soyluya benzetilebiliriz ancak. Arap ülkeleri bütün petrol gelirlerine rağmen ne yapacağını, parasını nasıl kullanacağını bilmiyor. Amerikalı, avrupalı kendi dışındaki kültürleri sadece inceler; bizim samimiyetim ve sıcaklığımızla benimsemez. Bu soğuk ve mesafeli bir davranıştır. Öğrendiklerini istismar etmek ister. Bu yüzden kaliteyi sömürür. İnsanla ilgisi, sadece kendi insanı bakımındandır. Bir Afrikalıyı, bir Hintliyi, bin Çinliyi, bir Rus’u, bir Türk’ü hissedemez içinde. Herşeyi bir anatomi masasına yatırır, kusurları ortaya koyar, sahip olabileceklerini alır –mülkiyet duygusu-. Edebiyatta bile çıkarına bakar. Bir Puşkin’i anlayamaz. Dostoyevski’ye, Tolstoy’a yaklaştığı gibi yaklaşamaz. Biz Steinbeck’in pamuk ve şeftali toplayan işçileriyle birlikte acı çekeriz, Hamlet’in meselesine katılırız. Palto bizi derinden sarar. Batılı değerlendirir, biz severiz. Yalnız Batıya karşı ol¬mak da bu evrenselliğimize uymuyor. Türk olarak başka türlü olduğumuzu, barbar ve geri kalmış olmadığımızı hissetmek için Batıya karşı çıkıyoruz sanki. Biz Doğuya da Batıya da sahip çıkabiliriz oysa. Kültürümüzü zenginleştirecek bu ev¬rensel özelliğimizi belki bilmeden baltalıyoruz. Çocukça samimiyetimizi gizlemeye kalkışarak Batılı çürümüş diplomat¬ları taklit etmeye çalışıyoruz. Batılı gerçekten hesaplıdır, dost¬luk, yardımlaşma gibi sözler kalıplardan ibarettir. Biz de on¬lara özeniyoruz. Nihilistler çıkarıyoruz. Bayramlar, törenler anlamını kaybetmiştir. Aydınımız ülkesinde kendini yaban¬cı hissediyor. (Dostoyevski’den örnekler) Ülkemizi sevmiyo¬ruz, kaçıp gitmek istiyoruz. Kötü yöneticiler, aydınlar halk¬la ilişki kurmasını becerebildiği halde, biz halkı sevmediği¬miz için kendimizi ülkemizde istenmeyen bir misafir gibi his¬sediyoruz. Bu yüzden onu tanımak, onun derinliğini, ruhu¬nu hissetmek istemiyoruz.

Bayramlar gibi sosyal sloganlar da aslında anlamını kay¬betmiştir. Toplumcu aydınlar da halkı istatistiklerin rakam¬ları ya da kitaplardaki teorilerin örnekleri olarak görüyor¬lar. Bazımız Batıdan korkuyoruz, bazımız Doğudan ve en çok halktan kopuyoruz. Halkın içinden gelen aydınlar bile hemen burjuvalaşıyor, burjuvalara kendini beğendirmek için roman¬larında, hikâyelerinde yarım yamalak öğrendiği görülmemiş burjuva biçim inceliklerine özeniyor ya da halkının şivesini taklit ederek halkını burjuvaya turistik bir eşya gibi satmaya kalkıyor. İstiyor ki burjuva halkın acılarını, topraksızlığını susuzluğunu, tıpkı duvarına astığı kilim, çorap, boyunduruk gibi karşısına alıp seyretsin. Çarıklı erkânıharplik yapıyor ya¬ni. Köylü ve işçi ve küçük memur ve yani ezilenler adına yapılan edebiyata kültür heyecanı biriktiren rahatı yerinde bur¬juva sahip çıkıyor. Böylece şehirli aydın gibi, köyden gelen aydın da köklerinden kopuyor, bir salon serserisi, bir mey¬hane gezgini oluyor. Oysa halk artık kendini tanıma, kendi bilincine varma, kendi ruhunu çözümleme çabası içindedir, buna başlamıştır. Aydın halkın öncüsüdür gibi bir söz var¬dır; oysa artık aydın kendi halkının yapmaya başladığı atı¬lımların gerisinde kalmaya başlamıştır. İlerici, gerici her türlü akımların tekelini ellerinde tutan bir küçük yarı-aydın çete¬si, yıllardır kendini yenileme gerçeğini duymadığı için bugün artık yerini kaybetmemek için ancak bezirgan oyunlarıyla ayakta durmaya çalışmaktadır. Yıllardır halkı ve aydın po¬tansiyelini hor gördüğü için kendini geliştirmek için parma¬ğını oynatmamıştır. Bugün haksız olarak gaspettikleri yerler gerçek sahiplerini beklemektedir. Halkın evrensel ruhuna ina¬nan, onu derinliğine tanımaya çalışan gerçek bir aydın top¬luluğu bu kültür gangsterlerinin yerini almazsa toplumun, çağın çok gerisinde kalacaktır Türk edebiyatı. / Kaynak: Oğuz Atay – Günlük & Eylem bilim 4. Baskı sf.130-136 / İletişim Yayınları

Hintliyi ve Çinliyi Anlamak – Bu yazı 2008 yılının Nisan ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 15. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir