Salı , 23 Nisan 2024

Masallar Diyarı: Lapland

Kuzey Işıkları… İnsan ruhunu etkileyecek, muhteşem görüntülerden biri. Ve tekrar tekrar baktığım, her defasında hayran kaldığım, ‘Kim çektiyse ellerine sağlık’ dediğim, olağanüstü fotoğraflar… Geçtiğimiz yıl, neredeyse bu vakitler, ‘Biz biletleri 6 ay öncesinden aldık, Lapland’a gidiyoruz’ diyen fotoğrafçı arkadaşlarıma, ‘Tamam o zaman ben de şimdi alayım’ diyerek cevap verdim. Yazının girişinden tahmin edersiniz ki, Kuzey Işıkları’nı görebilmek ve mümkünse çekebilmek niyetiyle yola çıkacaklardı. Rüya gibi… O heyecanla hazırlıklar yapılıp, düşüldü yola. Farklı uçaklar, farklı rotalar ve farklı günlerde yola düştük. Onlar bir gün keşif yaptıktan sonra beni karşılayacaklardı. Öyle de oldu…

Yazı ve Fotoğraflar: Sevde Sevan Usak

Hedefimiz Rovaniemi… Finlandiya’nın Lapland Bölgesi’nin başkenti. Lapland Bölgesi, üç ülkenin; Finlandiya, Norveç ve İsveç’in kuzey kutup dairesinde kalan kısmına verilen ad. Roaniemi’ye uçuş için farklı seçenekler var. Ben önce Kopenhag’a uçtum, bir gece konaklayıp şöyle bir şehre göz attım. Ardından Helsinki’de bir gece konakladım ve Rovaniemi’ye doğru yola çıktım.

-50’ye Hazırlık

Havaalanının çıkışında arkadaşlarım, o güne kadar tanışmadığım en soğuk havayla karşıladılar beni. Polarlar, termaller, içlikler, gore-tex malzemeler bile size ihtiyacınız olan sıcaklığı sunamıyor, böyle bir havada. Öncelikle bölgeye gidecek arkadaşlara önerim, malzeme konusunda gereken hassasiyeti göstermeleri; yoksa üşümekten, masallar diyarının tadına varmanız mümkün olmayabilir.

Beni ayakkabılar zorladı biraz, en az 1.5-2 numara büyük olması gerekiyor ki, birkaç çift çorapla rahat edesiniz… Hareket halinde o kadar hissedilmese de, fotoğraf çekmek için uzun süreler boyunca sabit kalmak, soğuğun etkisini daha çok hissettiriyor. Eldiven de çok önemli tabii. Birkaç kat giyerek, daha rahat edebilirsiniz. Balaklava ve Baf’lar da hayati önem taşıyor.

-50 dereceye kadar varabiliyormuş soğuklar. Biz -20’yi gördük. Parkta torunuyla oynayan tatlı bir ninenin dediğine göre, biz gelmeden önceki hafta -35 civarlarıymış. Havalar böyle olunca tahmin edersiniz ki, her yer göz alabildiğine kar. Bu kar Kasım ayından, Nisan ayına kadar yerden kalkmıyormuş. Ama hayat böyle aktığı için olsa gerek, kardan kaynaklanan hiçbir sıkıntı ile karşılaşmadık. Bir de elleriniz, ayaklarınız ve burnunuz üşümüyorsa, artık bölgenin tadını çıkarabilirsiniz. Biz de öyle yaptık… Bölgeyi ve kültürü daha iyi anlamak için, yolculuğumuza müze ziyaretiyle başladık. Artikum Museum’da gördüğümüz siyah beyaz fotoğraflar tüm fotoğrafçıların aklını başından alacak nitelikteydi. Ve, Ren Geyiği çiftliklerinin fotoğrafları da öyle. Fotoğrafların fotoğraflarını çekebildim ancak, bu tarz çiftlikleri bölgede göremeyeceğimi düşünerek. Müzeyi görmekte fayda var. Fotoğraflar kadar, canlandırmalar da güzel; oldukça özenli hazırlanmış. Slayt gösterileri, özellikle çocukların hoşuna gidebilecek etkinlikler de bir hayli hoş. Rovaniemi için iyi bir başlangıç noktası…

Geyiklerle Yol Almak

Bir sonraki güzergâhımız bölgenin en turistik yeri oldu: Santa Claus köyü. Noel Baba’nın yaşadığı varsayılan köy, masalsı havayı güçlendirmek için özenle tasarlanmış. Devasa kardan adamıyla, postanesiyle, kafeleri, lokantaları, hediyelik eşya satan dükkânlarıyla; sağda solda gezinen geyikleri ve zaman zaman karşınıza çıkan kostümlü elfleriyle özel bir köy burası. Üşüyüp biraz ısınmak için bir kafeye girdiğinizde, mekânın tamamının ahşap olması sizi kahveden önceden sarıp sarmalıyor. ‘Kahve iyi de benim karnım açıktı’ diyenlere sebzeli somon çorbası tavsiye ederim. Hem lezzetli, hem doyurucu.

Sadece bu köyde değil, şehirde de binalar hep birkaç katlı. İnsanı ezmeyen ve yormayan bu evler ya da iş yerleri farklı bir rahatlık hissi sunuyor. Gökyüzünü her yerden görebildiğiniz, kara her an dokunabildiğiniz caddeler, evinizin önünde kayak yapabileceğiniz pist tadında sokaklar… Bizim gibi şaşkın bakan turistler dışında, herkes alışkın bu görüntülere; hepsi rutinin bir parçası.

Noel Baba köyümüze geri dönersek… Geyiklerle keyifli bir yolculuk yapacağınız orman içi bir patika var hemen köyün bitiminde. Kızaklara bağlı, birçok geyik görüyorsunuz. Ne uzun, ne de kısa diye tanımlayabileceğiniz, yine turistik bir yolculuk söz konusu. İki kişilik kızakları çekiyor geyikler. Sakin sakin yol alıyorsunuz üzerinize örttükleri geyik postuyla. Saatlerce sürmesini istediğiniz yolculuk, çabucak bitiyor tabii. Turistik olduğunun ve aslının asla yerini tutamayacağını bilseniz de, mutlu mesut iniyorsunuz kızaktan. Kızaklara binmeden önce geleneksel çadırları ve geleneksel kıyafetleri Sami (Soumi) ırkından gençlerle tanışma ve fotoğraf çektirme fırsatımız oldu. Aslında fırsat demek pek doğru değil, zaten işleri bu… Geleneksel yaşamlarını gelen turistlere gösterebilmek, bir parça da olsa hissettirebilmek. Başarılı oldukları kesin.

Geyik Muhabbeti

‘Artikum Müzesi’nde fotoğrafları olan geyik çiftlerinden görmemiz mümkün müdür?’ sorusu beni bir hayli meşgul etmişken, rehberimiz Zehra’nın ‘Yarın bir çiftliğe gidiyoruz!’ sözleri, hepimiz yüzünde güller açmasına sebep oldu. Üstelik bu havada! Bu çiftlikte geyikleri besleyebilecek, sevebilecek ve yolcuları ile birlikte kızak çekerken fotoğraflayabilecektik. Bir kademe daha az turistik olarak tanımlanabilecek bir yerdi bu kez de. Gerçekten bir çiftlikti, kuşaktan kuşağa miras kalmış geleneksel bir evleri vardı ve turistlerin ziyaretine açmışlardı. Geyikler hakkında bir hayli bilgi verildi, bu gezi esnasında bize.

Bölgenin en büyük geçim kaynağı geyikler. Zaten bölgede neredeyse insan sayısından daha fazla geyik yaşıyor. Geyik çiftlikleri kurulup, işletilmesi yönünde devletin ciddi bir desteği olduğu da söylendi. Doğada sürüler halinde yaşayan geyikler, yaz sezonu bitiminde yakalanıyorlar. Bu esnada yakalayan hangi çiftlik çalışanı ise geyikler o çiftliğe ait oluyor. Sahipleniliyor ve damgalanıyorlar. Çiftliklerin kendi armalarıyla işaretlenen bu hayvanlar, başka çiftliklere karışsa bile ilk yakalayana, sahibine iade ediliyorlar.

Bu hayvanların bir kısmı kızak çekmede kullanılıyor. Bir kısmının da yenmek için kesildiğini tahmin edersiniz. Postları şapka, eldiven, yelek olarak satılıyor. Düşen boynuzlarından da hediyelik eşyalar yapılıp, satılıyor yine. Sadece kızakla gezmek için değil, geyik çiftliğini ziyaret etmek için de para ödüyorsunuz. Bu da geyik çiftliklerinin gelir kalemlerinden birisi.

Bir de öğlen yemeğinde çiftlikler ve geyikler hakkında ayrıntılı bilgiler edinebiliyorsunuz.   Çiftlik ziyareti gerçekten çok hoş. Yalnız geyikleri severken dikkatli olmakta fayda var. Sürekli hareket halinde oldukları için, boynuz darbelerine maruz kalmanız mümkün.

Durmak Bilmeyen Husky’ler

Rovaniemi’deki çiftlik ziyaretlerimiz, geyiklerle sınırlı kalmadı tabii. Ren Geyikleri ile mesafeli bir yakınlık kurduktan sonra sırada, kızak köpekleri Husky’ler vardı. Sağınızda, solunuzda sürekli havlayan köpekler, kızak için alınacaklarını anladıklarında birden susuveriyorlar. Çiftlik sahibi çok akıllı hayvanlar olduklarını ve kısa mesafe koşmaktan çok rahatsız olduklarını söyledi. Koşmak ve sürekli koşmak istiyorlar. Tabii bu arada onları sürekli sevmek isteyen arkadaşlarımız da oldu. Ben açıkçası dişlerini gördükten sonra biraz mesafeli davrandım diyebilirim. Ama Türk insanı cesur; Husky’lere şefkatle yaklaşan arkadaşlarımı için için kıskanarak, takip ettim. Bu arada genel algı, Husky’lerin gri tüylü, mavi gözlü oldukları şeklinde ancak biz kahverengi tüylü ve kahverengi gözlü olanlarla da tanıştık. Kızak çekerkenki heyecanları görülmeye değer. Fotoğrafçılar için de epey malzeme çıkıyor. Bu çiftlikteki kızak parkuru turistik olarak tanımlanabilecek bir parkur olmakla birlikte güzel bir fotoğraf çekim alanıydı. Bu parkurdaki 5-10 dakikalık turlarla yetinmeyecek olanlar için, bölgenin daha da kuzeyinde birkaç günlük turlar da mevcutmuş.

Biz ailece gideceğiz diyenler için, çocuklar açısından en uygunu yine sanırım Noel Baba Köyü yakınındaki Husky çiftliği… Bir de Noel Baba Köyü’nde temsili bir kutup dairesi çizgi var ki, unutmamak lazım… Bir adım attığınızda dairenin içinde kalıyorsunuz, bir adım attığınızda dışında… Bir içeri, bir dışarı; pek eğlenceli. İçerdeyken rahatlıkla Kuzey Kutup Dairesi’ndeyim diyebilirsiniz. (66 derece 33 dakika)

Dünyadaki en ilginç otellerden biri yine Lapland’da: Kar Otel ya da Buz Otel. Kar yerden kalkana kadar işletilen ve her sene yeniden yapılan, odaları buzdan, masaları buzdan, yatakları buzdan, duvarları buzdan, çatısı buzdan bir otel. Gece kaz tüyü uyku tulumlarıyla yatılan, grup olarak biz Türklerin mesafeli durduğu, müşterisi bir hayli bol olan fantastik bir otel.

Işıkları Bekleyiş

Gelelim asıl görmek için bunca yol kat ettiğimiz meseleye; “Kuzey Işıkları”na. Kuzey Işıkları’nı en rahat görebileceğiniz yer açıklık bir alan ve mümkünse yapay ışık kaynağından uzak bir yer. Buz Otel’i görmeye gittiğimizde, Kuzey Işıkları’nı izleyebileceğimiz o yeri de bulmuş olduk. Otelin hemen ilerisinde donmuş bir göl vardı. Geniş bir açıklık, çevresinde bir miktar ağaç ve yıldızlar.

Rovaniemi’de kaldığımız günler boyunca sadece bir gece, gökyüzü açıktı, bulutlar yoktu.  Eğer mümkünse Kuzey Işıkları’nı görebileceğimiz tek gece de buydu. Hava karardığı andan itibaren herkes makine ve tripotlarını ayarlayıp, beklemeye başladı. Eylül ve Nisan ayı arasında görülebilecek bu ışıkların, en yoğun görülebildiği dönem Aralık-Şubat. Ancak her şeyde olduğu gibi, tüm şartlar hazır olsa da o muhteşem güzelliği görememe durumunuz var. Ki bize de öyle oldu. İnanılmaz soğukta saatlerce bekleyip, göremeden geri döndük. Ne yapalım; nasipten ötesi yok.

Yalnız birkaç gün önce bu kez de İsveç’in Lapland Bölgesi’ne giden arkadaşlardan haber geldi, Kuzey Işıkları’nı görmüşler… Rovaniemi’ye kadar gitmişken görmeden dönmeyin diyeceğim yerlerden biri de Rauna Hayvanat Bahçesi. Uzaklığı merkeze 70 km civarında. Başka bir yerde göremeyeceğiniz birçok hayvanı burada görmeniz mümkün. Benim favorim kutup ayıları oldu; bir de kar baykuşu.

Tam da o günlerde yolculuk yaptığımız arkadaşlar ‘Masallar Diyarı’nı tekrar görmek için yolculuğa çıktılar… Öyle büyülü bir atmosfer ki, tekrar davet ediyor insanı. Bu yıl olmasa da bir sonraki yıl yeniden gitmeli!..

 

Bu yazı 2013 yılının Mart ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 73. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir