Perşembe , 28 Mart 2024

Medine Müdafii Fahreddin Paşa

Fahreddin Paşa muhasara günlerinden fotoğrafa daha çok zaman ayırabilmiş  ve Medine’nin hemen her köşesini fotoğraflamıştır

Yazı ve arşiv fotoğraflar: Ömer Faruk Şerifoğlu

Türk fotoğrafının öncülerinden Medine müdafii Fahreddin Paşa

Birinci Dünya savaşı sırasında Medine’de kahramanlığa dönüşen savunmasıyla tanınan ve ‘Medine Müdafii’ olarak anılan Ömer Fahreddin Türkkan Paşa’nın fotoğrafla ilişkisi pek bilinmemektedir. Hakkında yayımlanmış birkaç kitap ve akademik araştırmaların hiç birinde de fotoğrafçılığına dair bir cümleye bile rastlanmaz.

İlk ziyaretimin üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçti sanırım. Fahreddin Paşa’nın kendisi gibi asker iki oğlu Selim ve Orhan Tükkan paşaları ziyaret ederek Fahreddin Paşa hakkında birinci ağızdan bilgiler almak istemiştim. Aile arşivindeki fotoğrafların çokluğu karşısında hayretimi dile getirdiğimde, duyduklarım beni daha da şaşırtmıştı; Önümüzdeki fotoğrafların büyük çoğunluğu, kendisi tarafından çekilmişti. Türk fotoğrafının meçhul öncülerinden birisi ile karşı karşıyaydım!

1860’lı yıllarda, Tuna nehrinin kıyısında, vilayet merkezi olan Rusçuk’ta 4 Şubat 1868 günü, Mohaç kahramanı akıncı Bâli Bey ailesinin görkemli çiftliğinde bir çocuk doğar. Nizam-ı Cedid Topçubaşısı Ömer Ağa’nın oğlu, Tuna Vilayeti Posta ve Telgraf Müdürü Mehmed Nahid Bey ile eşi Bâli Bey ahfadından Fatma Adile Hanım’ın ilk ve tek çocukları olan bebeğe, o sırada Tuna Valisi olan Midhat Paşa tarafından, Ömer Fahreddin adı verilir. Daha ilk mektepten itibaren, bir yandan okuluna devam ederken, diğer yandan da, babasının yanında görevli Fransız mühendislerden matematik ve Fransızca dersleri alan Ömer Fahreddin, bu arada onlardan fotoğrafçılığı da öğrenir.

Medine’de bir mektep 1917

Birkaç yıl sonra, 93 Harbi olarak da adlandırılan Osmanlı-Rus savaşı sırasında ilk boşaltılan yerlerden biri olur Rusçuk. Mehmed Nahid Bey de ailesi ile birlikte İstanbul’a göç eder. Ömer Fahreddin 9 yaşındadır. Rusçuk’ta başladığı ilk mektebi Halep ve Şam’da tamamlayan Ömer Fahreddin, 1885’de Harbiye Mektebi’ne girer. Harbiye’ye başladığı yıl, henüz 17 yaşında ilk fotoğraf makinesine de sahip olur. İstanbul ve çevresinin fotoğraflarını çeker. Fotoğrafçılığını daha da ilerletmek için, hafta sonları Pera’daki Febüs Fotoğrafhanesi’nin sahibi Bogos Tarkulyan’dan özel dersler alır.

Harbiye’den kurmay yüzbaşı olarak mezuniyetinden sonra Erzincan’daki 4. Ordu emrinde göreve atanır. Her nereye gitse fotoğraf makinesi yanındadır artık. 1908’de Meşrutiyet’in ilanı üzerine, İstanbul Selimiye’deki 1. Nizamiye Tümeni Kurmay başkanlığına atanır. 1910’da Tekirdağ’daki 2. Kolordu kurmay başkanlığına getirilir. Emrindeki birliklerle Türk-İtalyan Savaşı, ve Balkan Harbi’nde görev alır.  Balkan Harbi’nin ikinci safhasında 22 Temmuz 1913 günü, Enver Paşa’nın öncülüğünde Edirne’ye giren ilk askeri birliğe kumandanlık eder.

1917’de Medine’de gönüllü Araplardan oluşan Hecin Süvar Alayı

Birinci Dünya Savaşı’nın ilk günlerinde, Musul’daki 12. Kolordu kumandanlığına atanır. Türk-Alman ittifakı ve ‘Seferberlik İlanı’ ile birlikte kolorduyu Halep’e taşıması istenir. 1914’de mirlivalığa (tümgeneral) terfi ederek Halep’te 4. Ordu kumandan vekili olur. Gittikçe kızışan savaş kıvılcımlarının Arap yarımadasına da sıçraması ve Hicaz’daki olağanüstü gelişmeler üzerine, 23 Mayıs 1916’da kendi seçtiği bir grup subayla birlikte Medine’ye hareket eder; ziyaret, denetleme ve gerekirse müdahalede bulunmakla görevlendirilmiştir. Medine’ye gelişinden birkaç gün sonra, Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğullarından Ali ve Faysal’ın, Medine karakollarına saldırılarıyla başlayan isyan üzerine Medine’de idareye el koyar. Ordu kumandanı sıfatıyla, Hicaz Kuvve-i Seferiyesi kumandanlığına atanır.

2,5 yıl süren Medine müdafaası sırasında her türlü yoklukla mücadele eder; açlık karşısında askeriye birlikte çekirge kavurması yer; askerinin maneviyatını yüceltmek için gazete çıkarır; bayrak, sancak, vatan gibi konularda deneme ve şiir yarışmaları düzenler. Günümüzde adeta asker sözcüğünün yerini tutan ‘Mehmetçik’ deyimi de o günlerin hatırasıdır; ilk kez Harbiye Nezareti’ne gönderdiği bir yazıda askerlerinden söz ederken kullanır, ancak bundan dolayı uyarı alır. 14 Mayıs 1917’de Medine’deki durumun gittikçe zorlaşması, kuzeyden gerekli yardımın ulaşmaması üzerine, Hz. Peygamberin kabrinin bulunduğu Mescid-i Nebevi’deki kutsal emanetleri, Harem-i Şerif Şeyhi Ziver Bey’in gözetiminde özel bir trenle İstanbul’a gönderir. Bu eserler sonraki yıllarda Topkapı Sarayı’na nakledilir.

4 Kasım 1889 Fahreddin Paşa Harbiye Mektebi bahçesinde

1911’de çocukları Selim, Subhiye ve Orhan ile birlikte

Almanya ve Osmanlı ittifakı hemen bütün cephelerde yenildiğinden savaş sona erer ve 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanır. Mütareke şartları gereği Hicaz Kuvve-i Seferiyesi’nin de teslim olması istenir, ancak Fahreddin Paşa, İngilizler ve İstanbul Hükümetinin bütün ısrarlarına rağmen teslim olmaya yanaşmaz. İki aydan fazla süren görüşmeler sonunda, emri altındaki bazı subaylar tarafından etkisiz hale getirilerek, 13 Ocak 1919’da teslim olması sağlanır. 28 Ocak 1919’da tutuklanarak Kahire’de Kasr-el Nil kışlasına götürülür. Bir süre sonra da harp suçlusu sıfatıyla Malta’ya götürülür. Bu sırada, işgal altındaki İstanbul’da da Nemrut Mustafa Paşa Askeri Mahkemesi’nce “padişahın emrine karşı gelerek teslim olmamakta direndiği için” ölüme mahkum edilmiştir. Malta’da 2 yıl 33 gün süren sürgün hayatı 30 Nisan 1921’de sona erdikten sonra, Roma, Berlin, Moskova ve Batum güzergâhından gelerek Sarp (Maradit) sınır kapısından Anadolu’ya girer. Sakarya Savaşı’nın devam ettiği o günlerde Batı Cephesi karargahında olan Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek, Milli Mücadele’de görev almak ister. 27 Ekim 1921’de Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından, Afganistan Kabil sefirliğine tayin edilir. İstanbul’a gidemediğinden ailesiyle birlikte bir süre Sivas’ta dinlendikten sonra, Afganistan’a hareket eder. Afganistan’da bulunduğu sürece çevreyi dolaşarak, Anadolu’daki Milli Mücadele’yi anlatır, maddi ve manevi destek olunmasını sağlar. Dört yıl süren Kabil sefirliğinden sonra İstanbul’a döner. Bir süre Askeri Yargıtay Divanı üyeliği yaptıktan sonra 1936’da da kendi arzusu ile emekliliğe ayrılır. 22 Kasım 1948’de Ankara’ya seyahati sırasında, Eskişehir yakınlarında trende aniden rahatsızlanır ve kalp krizinden vefat eder. Vasiyeti üzerine, Aşiyan Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Medine’deki askerlerimiz Hicaz Demiryolu’nda seyreden bir lokomotife odun ikmali yapıyor

Fotoğrafla tanıştığı yıllardan itibaren vefatına kadar geçen 63 yıl içinde binlerce kez deklanşöre basan Fahreddin Paşa’dan, günümüze önemli bir fotoğraf arşivi ulaşmıştır. Hayatı boyunca gittiği ve gördüğü hemen her yeri fotoğrafladığı görülen Fahreddin Paşa’nın, arşivinden 300 kadar seçme cam negatif, önceki yıllarda çocukları tarafından İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’ne  (İRCİCA) bağışlanmıştır.

Fotoğraflarına bakıldığında da görüleceği üzere, eski eserlere karşı özel bir ilgi göstermektedir. Bunu fotoğraflarında olduğu kadar, gittiği yerlerde gördüğü tarihi eserlere dair ayrıntılı bilgiler içeren özel notlarında da görmek mümkündür.

Fahreddin Paşa, gittiği hemen her yeri, her olayı fotoğraflayarak, görsel bir tarih yazmıştır adeta. Çanakkale’den Kars’a, Medine’den Herat’a, Malta’dan Kabil’e, Osmanlı coğrafyasının önemli merkezlerinde yaşayan ve bu yaşantıyı kayda geçiren Fahreddin Paşa’nın fotoğraflarının bu güne kadar ortaya çıkarılmamış, üzerinde durulmamış olması, sadece askeri ve siyasi tarihimiz için değil, sanat tarihimiz içinde önemli bir kayıptır.

Medine Müdafii Fahreddin Paşa – Bu yazı, Gezgin dergisinin 2008 yılının Aralık sayısında yayımlanmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir