Salı , 19 Mart 2024

Motosikletle Ege Turu

Üç kafadar yola çıkmak konusunda hiç nazlanmadan güneşi sağ yanımıza alarak yollara düştük. Evde bıraktıklarımızın gönüllü izinleri ile hem rüzgarın, hem yolların, hem de bizi bekleyen manzaraların heyecanı ile kontakları çevirdik. Geçmiş yüzyıllarda yaşasa idik ağır ama yorulma bilmez Arap atlarını değil de birden hızlanan yorulunca mola veren İngiliz atlarını tercih ederdik herhalde. Ama yaşadığımız çağ bu çağ ve altlarımız da motosikletle yollara düşmeyi tercih ettik. Canınız çektiğinde durabildiğiniz, trafik diye bir derdinizin olmadığı iki tekerlekli ‘demir atlarımızla’ İstanbul’dan 8 günlük bir yolculuğa başladık.

Yazı: Halit Ömer Camcı – Fotoğraflar: Münci Abdullah Poyraz, Mustafa Azca, Ayhan Yürük 

Aydınlık bir günde asfaltlar üzerinde ırmağına akan küçük dereler gibiydik. Gökyüzü ve şehirler bir film gibi gerimizde kalıyordu. Hedefimiz hiç mola vermeden en güneye, Antalya’nın Kaş ilçesine gitmek ve orada soluklanıp batıya doğru ilerleyerek kuzeye çıkmaktı. Herşey yola çıkmadan, gün, saat, kilometre, nerede ne yenilecek, nerede çadırda kalınacak, nerede eskilerden bir dost bulunacak şeklinde planlanmıştı. Plandan caymamak, olağanüstü bir şey yaşamadıkça takvime uymak üzere üç arkadaş anlaştık ve ‘Motor’ dedik.

Yemek ve kısa dinlenmeler haricinde durmadan ilk ‘tatil’ beldesi olarak Kaş’a tam 12 saatte ulaştık.

Turkuvaz Mavisinin Memleketi / KAŞ

Türkiye’de görüp görebileceğiniz en güzel deniz mavisi hiç şüphesiz Kaş’ın Kaputaj plajıdır. Kaş özellikle dalgıç turizmi bakımında ülkemizin önde gelen merkezlerinden biri. Şehir merkezinde otelimizde bir gece dinlendikten sonra soluğu Kaputaş’da alıyoruz. Deniz turkuvaz, gök masmavi, hayat güzel. Yaşı bini aşmış zeytinlikler içinde ve bazen ayaklarını suya sokmuş ‘lahitlerle’ karşılaşıyoruz.

Likya medeniyetinin, en önemli şehirlerinden biri olan Kaş, antik çağın Kral mezarları buraya gömülürdü.

Meis adası, Çukurbağ Yarımadası, Büyük Çakıl Plajı, Küçük Çakıl Plajı ve Akçagerme Plajı, Mavi Mağara, Aşırlı Adası, Deniz Mağarası, güvercinleri ile ünlü Güvercinlik Mağarası Kaş’ta bir çırpıda gezip görebileceğiniz yerlerden ilk sıralarda yer alanlar. Kaşta, denize girmek dışında trekking, dağcılık, rafting, dalış, yamaç paraşütü gibi doğa sporları da yapabilirsiniz. Özellikle sualtı doğal ve tarihi değerleri açısından Türkiye’de önemli bir nokta.

Dünya dalış listesinde yer alan 37??? noktadan biri olarak Kaş tercih edilmiş. dünyanın dört bir yanından su altı meraklısı dalgıçlar burayı tercih ediyor. Gömbe’deki Yeşilgöl ve Uçarsu Şelalesi, Komba, Nisa, Kandyba ve Phellos Letton, Xantos, antik şehirleri ve Saklıkent, Kaş’ın diğer turistik mekanlarından. Vaktiniz olursa hepsine uğrayın.

Mermerin Bereketi / MARMARİS

Her yer öyledir elbette ama müsaadenizle Marmaris için bu cümleyi kullanabilelim: Marmaris öyle birkaç satır, üç beş paragrafla anlatılacak bir yer değil. Roma döneminde Physkos (Fiskos) diye adlandırılıyormuş şehir ve kendi aralarında dedikodu yapan insanlar anlamında değil ‘doğa şehri’ manasına geliyormuş bu isim. Günümüzde kullanılan ‘Marmaris’ kelimesi de tahmin edebileceğiniz gibi Marmara denizinin isminde olduğu gibi ‘Mermer’ kelimesinden gelmekte imiş. Tüm antik kentlerde dikkatinizi çekecek olan muhteşem mermer işçiliği özellikle Akdeniz havzasında zirve sanat ürünleri, akropoller, amfi tiyatrolar, saraylar, hamamlar şeklinde tüm Akdeniz ve ege şehirlerine yayılmıştır. Bunun temel sebeplerinden biri hiç şüphesiz coğrafyada dünyanın arayıp da bulamadığı mermer ocaklarından kaynaklanmaktadır. Günümüzde bile dünyaya bu bölgeden renk ve desen zenginliği çok değerli olan mermerler ihraç edilmektedir.

Tarihçilerin babası Bodrum´lu Herodot ve ünlü coğrafyacı Amasya´lı Strabo, Fiskos´tan antik dönemde, Efes ve Mylasa´nın Doğu Akdenize açılan limanı olarak bahsetmişler kitaplarında. Marmaris’te görülmesi ve yüzülmesi gereken çok değerli bir ada ve bu adada ünlü bir plaj mevcut. Sedir adasında güzelliği ve Roma tarihindeki yönetici rolü ile bilinen Kleopatra adı ile anılan bu plaj hakkında ilginç de bir efsaneden bahsediliyor. ‘Zamanında’ Kleopatra Mısırlı sevgilisiyle burada buluşuyormuş. Burayı çok seven Kleopatra için sevgilisi taa Mısır’ın sıcak çölünden gemilerle kum getirip bu plaja döktürerek Sedir adasının bu güzel sahilini çok özel bir yer haline getirmiş. Çevrede bu tarz kumun olmayışından ‘işkillenen’ bazı bilimadamları kumu inceletmişler ve yüzyıllar sonra efsanenin gerçek olduğunu ve kumların Mısır çöllerine ait olduğunu bilimsel verilerle onaylamışlar. Hani belgesi derseniz, biz anlatanların yalancısıyız. Yani güzel bir manzara, enfes bir deniz, uğrayın, yüzün, gökyüzüne denizin altına bakın. Size iyi gelecek.

Nasıl Anlatsam nerden başlasam / BODRUM BODRUM

Marmaris’te yemek, içmek, yüzmek, dinlenmek beş bilinenli denklemi çözüp Datça’ya kısa bir uğrayıştan sonra Muğla’ya geçtik. Üç motorcudan biri Ayhan’ın arka tekerleği benden buraya kadar dediğinde hızlıca İstanbul’daki motor servisi arandı ve gündüz gözü ile kargoya verilen metal parça hemen sonraki sabaha bize ulaşacağı bilgisi ile Muğla’da bir dostumuza uğradık.
Bordum’da bir gece kalmayı ve burada anlatacak şeyler yaşamayı umuyorduk ama arka tekerleğin azizliği ile planlamayı ilk kez bozarak ‘motor’ hızı ile geldiğimiz bu hakkında şarkılar yazılan tatil beldesinden denize girip serinleyip yolumuza devam ettik. Bodrum seni sonra anlatıcaz söz 🙂

Kumdan Bir Hazine / ALTINKUM DİDİM

Motorla yaptığımız ‘hızlı’ yolculukta bazen manzaraya bakmak mümkün olmuyor. Yol konsantrasyonu adına da motora binip duraklardan inene kadar etrafı alıcı gözle görmek pek mümkün olmuyor. Varılacak yer ve verilecek mola heyecanı ile motor üstündeki yolculuklar; bulutların, asfaltların arasında ilerleyen bir metal duygusu veriyor insana. Bodrum’a vefalı bir veda sonrasında yolumuz Aydın’a bağlı güzel ilçe Didim’e uğradı.

Tarihçi değiliz ama şunu en klasik bilgi olarak paylaşmakta fayda var. Hemen hemen tüm Anadolu topraklarında olduğu gibi, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Menteşe beyliğinden sonra Osmanlılara ev sahipliği yapan Didim, özellikle Altınkum plajı ile kışları sakin olsa da yazları kendi nüfusundan çok daha fazla misafiri ağırlıyor.

KUŞ ADASI

Didim’de güzel bir şehir turundan sonra gece konaklamayı düşündüğümüz Kuşadası’na ulaşıp orada çadırlarımızı kurduk. Ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu, Şair Halikarnas Balıkçısı gibi Cumhuriyet’in ilk dönem entelektüellerinin dilimize kazandırdıkları Mavi Yolculuk * hattının en değerli noktalarından biri Kuş Adası. Kuşadası, liman şehirlerine uğrayarak turist gezdiren Kruvaziyer gemilerinin en çok tercih ettiği liman özelliğini taşıyor.

Denizi, doğası zaten mükemmel. Az, biraz tarih gezelim derseniz Neopolis (Yılancı burnu), Panionion, Pygale, Kaleiçi Camii, Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı görülmeyi hak eden yerlerden.
Selçuk hem beylikler dönemi, hem Osmanlı ve tabi en başından da Roma dönemi eserleri ile hafızasında insanlık tarihinin çokça birikimini barındıran özel bir coğrafya. Meryem Ana kilisesi Hıristiyanlar için hac mekanı. Selçuk sınırları içinde bulunan Efes Antik kenti dünyadaki birçok antik kentten daha iyi şartlarda günümüze ulaşmış, beyaz mermerler içinde bir rüya gibi misafirlerini karşılıyor.

Taşınan Kent / BERGAMA

Asıl Bergama’yı görmek isterseniz malesef İzmir Bergamaya değil Berlin Bergama müzesine gitmelisiniz. Osmanlı’nın zayıf düştüğü son yıllarında Alman arkeologların büyük bir becerisi ile Bergama Antik Kenti taş taş sökülerek Berlin’e taşınmış ve aynı planla birebir yeniden inşa edilmiştir. Bu gün bütün ‘taşınmışlığına’ rağmen Bergama, böğründe her nasılsa kalan sütunlar, amfi tiyatro ve bazı taş eserlerle Ege’nin nazlı manzarasına bakmaya devam ediyor. Tam ibretlik bir adres. Uğrayın, tanıyın, anlayın, sahip çıkın ve farkedin. ne kadar güzel bir ülkede yaşıyoruz ve bunun değerini bilmiyoruz.

Güzellikten bir / ÇEŞME

Efes’te enfes bir tarih yolculuğundan sonra Şirince’ye de uğrayarak yönümüzü denize ve Çeşmeye çevirdik. Bir maket kasaba izlenimi veren, biraz Amerika’nın Kaliforniya eyaletini özellikle de San Fransisko sahillerini anımsatan bir tatil beldesi. Sahil kenarında beyaz mağazalar, restoranlar, begonvil çiçekleri ile süslü kafeler ve denizde yüzlerce yat ve geminin bulunduğu eşsiz bir manzara. Öğle yemeğinizi Tuzu Biberi isimli restoranda yiyebilirsiniz. Tavsiyemizdir.

Tostların pirinin memleketi / AYVALIK

Ayvalık ilçesine bağlı irili ufaklı 22 kadar ada mevcut. Bu adaların en büyüğü Alibey Adası ya da diğer ismi ile Cunda Adası. Biz tercihimizi Cunda’dan yana kullanıp motorlarımızın yönünü oraya çevirdik. Bu küçük ve güzel adada uğramanızı tavsiye edeceğimiz ilk yer Âşıklar Tepesi. Ada manzarasını seyredebileceğiniz adadaki ender yer burası. Tepeye kadar çıkmışken Agios Yannis Kilisesi’ni de görebilirsiniz. Aynı zamanda bu tepede adanın ilk yel değirmenini önünde fotoğraf çektirebilirsiniz.

Ay Işığı Manastırı, Kızlar Manastırı, Şeytan Sofrası, Ayvalık’ta görülecek diğer önemli yerlerden birkaçı. Cennet Ada Koyu’nda denize girmek keyifli olabilir. Bu güzel adanın serin sularıyla buluşmak için en uygun koylarından. Ayvalık, sakin denizi ve kumu ile tatilcileri çağırıyor.

ASSOS

Motor turumuzun ve çadır kampımızın son durağı Assos. İstanbul’da yaşayıp da gidilmemesi ayıp olan bir yer. Kaz dağlarının denize uzantısı olan kampçılar için tam bir cennet. Onlarca kamp mekanı var. Hepsi de birbirinden güzel. Behramkale’den görülen panorama keyifli bir manzara sunuyor. Ufku sınır bilmeyen, antik kenti ile tarihin içinde yürünülen, güzel bir tatil beldesi Assos. Suya dokunan bedenlerimizde biriken uzun yolculukların yorgunluklarını Assos sahilinde atarak İstanbul’un yolunu tuttuk.

Son Cümlemiz.
Motorla yola çıkmak her anlamda heyecan verici. Kontrollü ve tecrübeli bir hızla, sınır tanımadan ülkeyi baştan başa turlamak, görülmemişin peşinde, hep bir keşif gibi harita üzerinde ilerlemek yaşamışlık tecrübemize çok şey katıyor. yazımızı Motorcuların klasik cümlesi ile bitirelim. ‘Gidilecek yollar, birlikte motor sürülecek dostlar var.’

Mavi Yolculuk, Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Berna Moran gibi entelektüel bir çevre tarafından literatüre kazandırıldığı kabul edilen ve günümüzde özellikle turizmde kullanılan bir terim.

1950’li yıllarda bu tanınmış hümanist aydınların keşif ve huzur dolu olarak gerçekleştirdikleri tekne gezileri bu tarihten sonra alternatif bir tatil konsepti olarak gelişmiştir. 1980 li yıllara kadar kendi teknesine sahip şanslı azınlık bir grup tarafından yapılan Mavi Yolculuk, bu tarihten sonra Türkiye’de gelişen turizm kavramının içerisinde yerleşmeye başlamıştır. Sahil şeridimizde hızla artan tekne sayısı ile tekne kiralama fiyatlarının ekonomik ölçülere inmesi yerli ve yabancıların bu konsepte olan ilgisini arttırmıştır.

Günümüzde kiralık tekneler ile 5 – 15 günlük süreçte tekne üzerinde sahil şeridinde belirli bir rota izlenerek yapılan sakin, huzurlu ve doğa ile içiçe bir dinlence tatili olarak yaşanmaktadır.

Başlangıç noktası Ayvalık’tan, Antalya’ya kadar genişlemiştir. Yoğun olarak kullanılan çıkış noktaları şunlardır : Ayvalık, Foça, Çeşme, Kuşadası, Didim, Gökova, Datça, Marmaris, Göcek, Fethiye, Antalya

Motosikletle Ege Turu – Bu yazı 2016 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 113. sayısından alınmıştır.

Yazar : GEZGİN YAZAR

Türkiye'nin Gezi, Seyahat ve Fotoğraf Dergisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir