Salı , 19 Mart 2024

Röportaj / Arif Sağ: Her Deklanşöre Basmak Fotoğraf Çekmek Değildir

Türk Halk Müziği sanatçısı Arif Sağ, birçok kişinin bilmediği bir yönüyle Gezgin dergisine konuk oluyor. Profesyonel anlamda fotoğraf stüdyosu ve ekipmanları bulunan sanatçı, dergimiz muhabirlerinden Muhammet Erkam Bülbül’ün sorularını cevapladı.

Fotoğraf merakınız ne zaman başladı?

Küçük yaşlardan beri var. Yeni değil, yani köydeyken de vardı. Eskiden kutu şeklinde Kodak makineler vardı, ilkokula gittiğim zamanlar.

Bağlamadan önce miydi bu merakınız?

O  döneme denk geliyor, tabi o zaman ona oyuncak gibi bakıyordum ben, o dönem çektiğim resimlerin hiçbirisi yok ortada, sonra belli bir dönem ara verdim. Yıllar sonra o merakım tekrar geldi, örneğin şeyle ilgili; bu makine almakla ilgili yeniden bir süreç başladı, işte 30 senedir çekiyorum, ama bir fotoğrafçı iddiam yok.

gezgindergi-roportaj-arif-sag (2)

‘Türkiye’deki iyi fotoğraf seti olan birkaç kişiden biriyim makine olarak’, demişsiniz doğru mu?

Evet bir amatör için pahalı makineler var bende. Yani makinenin ötesinde, bir sürü makine de değişmiştir. İyi makinelerim vardı. Yıllar önce Canon A1 vardı.

Kendinizi  fotoğrafçılığın neresinde görüyorsunuz?

Fotoğrafçılığın hiçbir yerinde görmüyorum kendimi. Fotoğrafçılığı meslek olarak tanımlayamadığım için, fotoğrafçılığı sanatın içine soktuğum için, şiiri de  fotoğrafı  da edebiyatı da tiyatroyu da algılamak zorundayım, güzel sanatlar bütündür, yani müzik olmadan sinema olmaz gibi.

Peki bu anlamda bu bütünlük penceresinden baktığınızda fotoğrafın da bir müziği var mı sizce?

Bence var, mesela şu fotoğrafta Adana var, ben buna bakınca Adana türkülerini aklıma geliyor. Yani bir müzik eserinde hüzün nasıl anlaşılıyorsa fotoğrafta da öyle.

Fotoğrafçıların yüzleri pek bilinmez, siz ünlüsünüz, bu fotoğraf  çekmenize engel oluyor mu?

Yok engel değil, fotoğrafçılık yapmadığım için, arabamı durdurum manzara varsa çekerim, profesyonelce çekim yapmıyorum. Mesela kapak fotoğrafı da çektim. Bazı insanlar şarkı söylemeyi bilir ama ‘şarkıcıyım’ dememeli. Aynı şekilde ben de ‘fotoğrafçıyım’ demem. Fotoğrafçılık görmekle ilgili, her deklanşöre basmak fotoğraf çekmek değildir. (Sezen Aksu’nun makyajsız fotoğrafını gösteriyor), herkes Sezen Aksu’yu makyajsız göremez. Ondan  özelliği olan bir fotoğraf bu.

gezgindergi-roportaj-arif-sag (3)

Gezmeyi sever misiniz?

Gezmek benim mesleğim, buradan Sivas’a ,Ankara’ya, Didim’e, Amasya’ya gideceğim, aybaşına kadar bunları gezeceğim, mesleğim gereği, bazen canım istemese de gezmek zorunda oluyorum.

Gezileriniz iş için midir ya da sadece fotoğraf çekmek için gezdiniz mi?

Özel olarak fotoğraf çekmek için gitmedim. Mesela İstanbul’u çekmek için 1 haftalık bir planım var. İazen İstanbul cam gibi oluyor, o zaman çekmek lazım!

Gezerken nelere dikkat edersiniz?

Her şehre en az 15 kere gittim, 35- 40 senedir  Türkiye’yi turluyorum, folklorik özelliklerinden zevk alıyorum, insanların konuşması lehçeler bile müthiş etki yapıyor.

Bu anlamda şehirlerin de fotoğraf açısından lehçesi var mıdır?

Bana göre var. Eski haliyle görmek istersek, şehirlerin eski yapılarına bakarsak oradan karakterler ortaya çıkıyor. Yeni yapılan kentleşme apartmanlar o süreci ortadan kaldırmış. Yani artık Türkiye’nin hangi şehrine gidersen git o özellik yok, mesela New York’a, Tokyo’ya, Hamburg a bakarsan özellik görürsün, bakar bakmaz mesela burası Londra dersin. İstanbul’u ancak boğazdan tanırsınız. Tarihi bina çekeceksiniz bir anda karşınıza elektrik direği çıkıyor. Tarihi binanın üstünde anten var mesela. Görüntü kirliği çekmek istersen çok. Her tarafta elektrik kabloları falan. Temiz bir fotoğraf yakalamak çok zor.

gezgindergi-roportaj-arif-sag (1)

Fotoğraf çekmeyi öğrenirken, usta dediğiniz size yardımcı olan birileri var mıydı?

Kağıthane’de askerlik yaptım. Eski işim matbaacılık. Cemal bey vardı. Atatürk’ün fotoğrafçısı, yaşlıydı. Cemal bey Çinili Köşk’ün kırık çinilerini çekiyordu. Benim ustam oydu. O’nun fotoğrafhanesinde çalışıyordum. O zamanlar banyoyu karanlık odada ben yapıyordum. Fotoğrafın biçimlenmesi konusunda çok şey öğrendim. Nereyi nasıl çekmeli, fotoğrafı ışığı çekerken ve çektikten sonra ışığı vermek var. Onları öğretti bana. Bbugünkü Photoshop’un benzeri bir şeydi. Kolay değildi. O dönemler rötuş ustaları vardı. Şimdi daha teknolojik. Ama çok değişen bir şey yok. Eskiden film üstünde düzeltirsin, şimdi Photoshopla düzeltiyorsun. Fotoğrafçılığın zor yanı neyi çerçeveye aldığındır. Sanat kısmı burada başlar. Ünlü fotoğrafçılara dikkat ederseniz, baktığın zaman anlıyorsun o çerçevede bir şey var. Mesela sanat fotoğrafçıları artistik fotoğraf çekenleri beğenmez. Bu doğru değil. Fotoğrafçılığın her dalı bir şey, bunu demek istiyorum.

Mesela sanayi fotoğrafçılığı  da önemli. Sanayiden kastım bacadan çıkan dumanı fotoğraflamak değil. Sanayi dişli ile başlar. Dişliyi çekmek kayışı çekmek ve insan bunun neresinde, insana ne getirdi, ne götürdü, sanayi insan bir şey getirdi mi diye düşünüyorum. Sanayi insanın işini ve ekmeğini elinden almıştır. İnsanoğlu sanayinin ürünlerini elde etmek için çalışmaya mahkum etmiştir. Bu fotoğrafın içinde yer almalı. Bir fabrikayı görüntülerken bir sefil adamı da görmelisin. Zengin giyimli bir adamla fakiri çekmek gibi basit değil. Onu iyi işlemek lazım. Öyle çekmelisin ki orda zenginlik anlaşılsın ve sefili de görelim. Türkülerde bu çok yapılmıştır. Pir Sultan’ın Karacaoğlan’ın türkülerinde hapishane geçmez ama hapishane olduğunu anlarsınız. Fotoğrafçı da  bunu böyle verebilmeli.

Photoshop kullanabiliyor musunuz ?

Evet kullanıyorum

gezgindergi-roportaj-arif-sag (6)

Projeleriniz var mı fotoğrafçılıkla alakalı?

Fotoğrafçılıkla ilgili şey söyleyeyim. Ümraniye Belediye Başkanı Adayı olduğumda bir projem vardı. Bu bölgede sokakta yaşayan çok çocuk var. o çocukları kolluk güçleriyle terbiye etmeye çalışıyorlar. Bu insanlık dışı geliyor bana. Onların kendi kabahati değil bu. Onlarla ilgili sanatsal terapi uygulamayı tasarlamıştım. Dünyanın büyük markalarından sponsorluk isteyip, bu çocuklara fotoğraf makinesi sağlamak, onları fotoğrafçılığa heveslendirmek, onları başka bir eyleme çekmek. Hala böyle bir fikrim var. Türkiye’deki deki ünlü fotoğrafçılarla böyle bir iş düşünüyorum. Tabi içinde müzik de var. Çocuk, sokağı bizden daha iyi biliyor. Onların eline makine verdiğinde, eminim Türkiye’nin en büyük fotoğrafçıları onların arasından çıkacak.

Işığı yakalamak deyince ne anlarsınız?

Işık fotoğrafın ana maddesidir. Gördüğümü çekmek istiyorum; zannettiğimizi çekmek başka bir şey. Flaş patlıyor ama makineyi neyi kaydetti bilmiyorsun.

Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Bu yazı 2011 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 53. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir