Perşembe , 25 Nisan 2024

Röportaj / Dünyaya Aşık Bir Gezgin: Aydan Önder

Röportaj ve Fotoğraflar: M. Erkam Bülbül

Aş Kendini programının yüzünden gülücüğü eksik olmayan sunucusu Aydan Önder’le keyif dolu bir sohbet gerçekleştirdik. Haydarpaşa garından Eminönü’ne uzayan bir rotada Aydan Önder ve gezginliği üzerine konuştuk. En sevdiği yerlerden en unutulmaz anısına kadar pek çok şeyi bizimle paylaştığı sohbetimizi Gezgin okurlarıyla paylaşıyoruz. Aydan Önder’e bize vakit ayırdığı ve muhteşem enerjisini bizimle paylaştığı için teşekkürü bir borç biliriz.

-Biz Aydan Önderi ‘Aş Kendini’ programından tanıyoruz. Modern çağda bir dünya gezgini olarak Aydan Önder kendini nasıl tanımlar?

Sanırım dünyanın en şanslı insanlarından biriyim çünkü seyahat ederek hayatımı kazanıyorum. Dolayısıyla da en büyük hobim işim, yani gezmek. Kanaltürk’te yayınlanan Aş Kendini isimli yurtdışı gezi programının sunucusu ve yapımcısıyım.

– Seyahat tutkusu ne zaman başladı? Nasıl sürdü? Ve bu gün bu tutkuyu tatmin etmiş sayılır mı?

Çocukken uzak ülkeleri, o ülkelerin insanlarını merak ederdim. Dünya atlasını açıp ülke ve şehir isimlerine bakarak hayal kurardım. Yazları da çimenlere yatıp saatlerce leylek görmeyi beklerdim, çünkü annem ‘leyleği havada gören durmadan gezer’ derdi. Gerçekten de işe yaradı sanırım, muhabirlik yaptığım dönemde haber amaçlı yurtdışı seyahatlerine çıkıyordum ancak kelimenin tam anlamıyla seyahat etmeye 2005 yılında ‘Aş Kendini’ gezi programıyla başladım. Sonunda da bir gezgin olup çıktım. Durum şu ki; bu iş kanınıza bir kere girdi mi, sürekli gezmek istiyorsunuz, yani bu tutku hayatımın sonuna kadar sürecek gibi görünüyor.

gezgindergi-roportaj-aydan-onder (1)

– Ne kadar ülke gezdiniz?

Şimdilik dünyanın 67 ülkesine gittim, 300’den fazla şehri gezmiş olduğumu söyleyebilirim. Ama ne dünya gezmekle bitecek gibi, ne de benim gezme tutkum. Ama gidilen ülke sayısıyla çok gezilmiş olacağına inanmıyorum. Hatta gezdiğim ülke sayısını söylemekten de çok mutlu olmuyorum. Çünkü gezmek bir ülkeye gidip gelmekle ölçülecek bir şey değil. Önemli olan gittiğiniz yerde ne yaşayabildiğiniz ve size ne kattığıdır..

– En çok nereyi sevdiniz? Çok sevmenizin nedeni nedir?

En çok bir yeri değil birkaç yeri sevdim diyebilirim. Bir numarada İspanya’nın Barcelona kenti var. Sebebi ise çok basit. Ben İstanbul’a benzetiyorum Barcelona’yı. Yani İstanbul’un en güzel semtlerini düşünün, hepsinin bir arada durduğunu hayal edin, altına da çok iyi çalışan bir metro ağı ekleyin. İşte size Barcelona! Kesinlikle günün birinde, bir süre yaşamak isterim. Ama onun dışında Tokyo kentini de çok etkileyici bulurum. Her alanda dünyanın en yaratıcı kentlerinden biri bence…

– Bu kadar çok gezerken pek çok unutulmaz anı yaşamışsınızdır. Ama aralarından biri diğerlerinden çok daha hatırda kalır olmalı. Bizimle paylaşır mısınız?

İspanya’nın Bunol kasabasında her yıl Ağustos ayında domates festivali düzenleniyor. Birkaç yıl önce kameraman arkadaşım Barış ve ben, çekim için bu festivale gittik. ‘Domates savaşı çekimler için çok renkli olur ‘ diye düşündük. Ama yanılmışız. Festival sırasında hazırlıksız yakalandık ve salça deryasının tam ortasında kaldık. Çok eğlenceliydi aslında ama maalesef kameramız daha fazla domates ve suya dayanamadı ve bozuldu. Çekimler yarım kaldı, o çılgın eğlencenin ortasında yaşadığımız moral bozukluğunu anlatamam. Saçlarıma yapışan domatesleri çıkarmak için verdiğim uğraşı ise hatırlamak bile istemiyorum. Şaka bir yana domates festivali özellikle gençler için harika adreslerden biri. Fırsatınız varsa mutlaka görün derim. Ama baştan hatırlatayım, hazırlıklı gidin, saçınız uzunsa bone takın…

– Gezmediğiniz zamanlar nasıl hissediyorsunuz?

Bu artık öyle bir alışkanlık haline geldi ki, itiraf ediyorum, İstanbul dünyanın en güzel şehri olsa da biraz fazla kalınca bunalmaya başlıyorum.. Ama seyahatlerin en güzel yanı gitmek olduğu kadar sevdiklerinizin yanına geri dönmek bence…Eğer seyahatler çok üst üste geldiyse evde ve dostlarla zaman geçirmek çok iyi geliyor. Şikayet etmiyorum.

gezgindergi-roportaj-aydan-onder (3)

– Gezgin’i nasıl tanımlarsınız? Gezginle turist arasında ki fark nedir sizce?

‘’Gezgin olmak durumu’’ bir yaşam tarzını yansıtıyor gibi geliyor bana. Gezginin, gittiği yeri keşfetmek, insan tanımak, kültürü özümsemek gibi amaçları vardır. Yani biraz daha ‘oralı’ gibidir aslında. Turist ise adı üstünde ‘turist’ işte… Aradaki farkı şöyle anlatsam daha kolay olur herhalde; Turist ana caddelerde gezer, gezgin ise arka sokaklarda dolaşır, az bilinenleri bulmak onu mutlu eder.

– Görmek istediğiniz yer kaldı mı, nereyi görmek istersiniz?

Bana herkes bu soruyu soruyor ama hakikaten daha görmek istediğim, gitmediğim çok fazla yer var. Mesela bu sıralar öncelikli olarak gezi listemde Galapagos adaları, Meksika, İskoçya var. Evet çok ülke gördüm ama kimilerine yeniden gitmek gibi planlarım da var çünkü bir Tv programı hazırlarken ister istemez her zaman gönlünüze göre gezmek gibi bir serbestliğiniz olmuyor. Çekim yaparken zamanla yarışıyorsunuz ve kimi zaman gittiğiniz yerin tadını çıkaramıyorsunuz. O yüzden yeniden görmek istediğim yerler de var.

– Bundan sonra ki hedefleriniz neler? Yeni projeleriniz var mı?

Hedef tabi ki her zaman yeni yerler keşfetmek. Programla ilgili bazı değişiklikler yapıp, çok yakında süprizlerle yeniden ekranda olacağım. Gezginliğin yanı sıra ben bir Tv muhabiri ve program yapımcısıyım. Televizyonda tıpkı gezi programları gibi insanların keyifle seyredip, öğreneceği, yeni bakış açıları katan yapımlara ihtiyaç var. Enerjimi bir yandan da böyle projeler için saklıyorum. Bu arada Gezgin Dergisi ekibine bu güzel röportaj için çok teşekkür ederim. Uzun soluklu, unutulmaz gezilerle dolu bir yayın hayatı diliyorum.

Bu yazı 2012 yılının Ocak ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 59. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir