Cuma , 29 Mart 2024

Şehre ve Sanat Tarihine Adanmış Bir Ömür: Semavi Eyice

Yazı: Fatih Güldal – Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı

Türkiye’de Bizans-Osmanlı sanatı ve mimarisi, İstanbul tarihi denildiği zaman akla gelen ilk isimlerden biri şüphesiz Prof. Dr. Semavi Eyice’dir. Yazdığı birçok kitap, 1400 civarındaki makale, araştırma ve ansiklopedi maddesiyle [1] ömrünü ilme adayan Semavi Eyice, başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun birçok yerini, Osmanlı Rumelisi’nin en ücra köşelerini gezerek buradaki tarihî mirasımızı kayıt altına almış, kötü durumda ya da harap vaziyette olan eserlerin kurtarılması için canla başla çalışmıştır.

Amasra Eyiceoğulları eşrafından olan Semavi Bey, 1923 yılında Kadıköy’de dünyaya gelmiştir. Babası deniz kuvvetlerinden emekli Mehmet Kâmil Bey, oğlunu okul çağı geldiğinde Saint Louis İlkokulu’na gönderir. Daha sonra Saint Joseph, oradan da Kadıköy Osmangazi İlkokulu’na giderek ilköğrenimini tamamlar. Tarihe olan ilgisi ve sevgisi Galatasaray’da ortaokul yıllarında başlayan Eyice, elinde fotoğraf makinesiyle İstanbul’u sokak sokak gezmeye başlar. Bu arada Beyoğlu’nda bulunan İstanbul’la ilgili yerli-yabancı eserlerin satıldığı kitapçıların müdavimi olur. Eyice’deki tecessüsün ve istidadın farkında olan Galatasaray Lisesi tarih öğretmenlerinden Cavit Baysun bu yetenekli öğrencisini tarihçi olması konusunda yönlendirir. İlişkileri o kadar uzun sürer ki Semavi Eyice’nin profesörlük sınavında jüri üyeleri arasında Baysun da vardır. Fransızca öğretmeni Mösyö Couderc de Eyice’nin sahip olduğu ilmî formasyonda katkıları olan kişiler arasındadır.

Üniversite yıllarına geldiğinde Eyice’nin aklında Türkiye’de ihmal edilmiş bir alan olan Bizans sanatı ile ilgilenmek vardır. Ülkemizde bulunan Roma-Bizans eserlerinin yabancılar tarafından araştırılması ve Türklerin bu alana ilgisiz kalması onu daha da bilemektedir. Bu vesileyle üniversite tahsili için II. Dünya Savaşı’nın en sıkıntılı yıllarında Almanya’ya gider. Lise yıllarında Fransızca’yı ve İngilizce’yi öğrenmiştir. Büyük bir azim göstererek emekli bir Alman öğretmenden Almanca öğrenmeye başlar. İki sömestr süren Almanya’daki eğitim macerası Berlin’in işgali gündeme gelince sona erer ve Eyice uzun bir deniz yolculuğundan sonra İstanbul’a döner. Eğitimine İstanbul Üniversitesi’nde devam eden Semavi Hoca, Sanat Tarihi ve Arkeoloji Bölümü’nden 1948 yılında İstanbul Minareleri adlı kıymetini günümüzde bile hâlâ koruyan bir tezle mezun olur. Üniversitedeki çalışmalarına devam eden hoca, Prof. Schweinfurt, Prof. K. Erdmann gibi önemli ilim adamlarının asistanlığını yapar. Edebiyat Fakültesinde dersler veren Prof. A. Gabriel’in konuşmalarını tercüme eder. Bizans arkeolojisine olan ilgisini arttıran Semavi Eyice, 1950-53 yıllarında Arif Müfit Mansel’in yönettiği Side arkeolojik kazılarına katılır ve doktora tezini Side’nin Bizans Dönemine Ait Yapıları başlığıyla sunar. Bizans sanatıyla ilgilenmeye devam eden Eyice, doçentlik tezini yine aynı alanda Son Devir Bizans Mimarisi başlığıyla hazırlar. Bu sırada İstanbul Üniversitesi’nde Bizans ve Osmanlı sanatı alanlarında dersler verir. O yıllar hocanın ifadesine göre enteresan yıllardır. Osmanlı sanatının en önemli ismi olan Mimar Sinan bile tam olarak tanınmamaktadır. Bu durumu fırsat bilir ve üniversitede Osmanlı mimarisi dersleri vermeye başlar. 1963 yılında İstanbul üniversitesinde açılan Bizans Sanatı Tarihi adındaki kürsünün başkanı olur. 1982 yılına kadar açık olan bu kürsü vesilesiyle Türkiye’deki Bizans sanatı çalışmalarına öncülük eder. 1964 yılında İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimaî Bir Müessesesi: Zaviyeler başlıklı teziyle profesör olur. Bu çalışmaları, onun Türkiye’deki Bizans araştırmaları ile Osmanlı sanatı konusundaki bir arada sürdürdüğünün en güzel göstergesidir. Türkiye’de Türklerden başka Bizans sanatı uzmanı olmasını uygun görmediğini her fırsatta dile getirmesi Eyice’nin Bizans tarihine neden ilgi duyduğunu da açıklayıcı niteliktedir. Dolayısıyla bazı çevrelerin hocanın Bizans sanatı çalışmasında kötü niyet aramalarının ne kadar isabetsiz olduğu ortaya çıkar. Bununla birlikte hocanın yazdığı makalelerin büyük bir kısmının Osmanlı ve Selçuklu sanatı ile ilgili olduğu da unutulmamalıdır.

YÖK’ün Bizans ve benzeri kürsüleri birleştirerek oluşturduğu Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümüne de başkanlık eden Semavi Eyice uzun yıllar Anıtlar Kurulu ve Türk Tarih Kurumu üyeliği yapar. Birçok yabancı ülkede misafir öğretim üyeliği yapıp konferanslar veren Eyice, Fransız hükümetinin Légion d’Honneur madalyası sahibi olup Alman Arkeoloji kurumunun, Belçika Krallık Akademisi’nin ve Türk Tıp Tarihi kurumunun üyesidir.

semavi-eyice-gezgindergi (3)
Yazarımız, Semavi Eyice Hoca ile birlikte

Semavi Eyice’nin çalışmalarını sistematik bir tasnife tâbi tutacak olursak eserlerinin büyük bir kısmını Türk sanatı ve tarihi ile ilgili çalışmaları teşkil eder. Türkiye’nin ilk diplomalı Bizans sanat tarihçisi olarak alanında önemli çalışmalar yapan Semavi Hoca, bu alanda Türkiye’de bir zihniyet değişikliğine yol açmış ve konuya ilgi duyan birçok araştırmacıya önayak olmuştur. Çalışmalarının büyük  çoğunluğunun İstanbul ve tarihi üzerine yoğunlaştığını görüyoruz. Türk mimari sanatıyla ilgili çalışmaları, Türk yapıları hakkında toplu monografiler, kaybolan tarihî eserler hakkındaki araştırmaları, bir zamanlar Osmanlı sınırları içinde kalan topraklardaki Türk eserleri, seyyahlar ve seyahatnâmeler, tarihî belge olarak neşredilmiş resimler, İstanbul ve Türk medeniyetine hizmet etmiş kişilerin incelendiği araştırmalar ve Türk sanat tarihine dair yayınlar hakkındaki incelemeleri Eyice’nin katkılarının yoğunlaştığı alanları ifade eder. [2] Bu kapsamda yazdığı ve neredeyse tamamı kaynak yayın olarak addedilebilecek çalışmaları Türk sanat tarihi alanında ülkemizde hissedilen boşluğun kapatılmasında büyük katkılar sağlamıştır.

Hocanın yazdığı İstanbul Minareleri adlı daha sonra bir kısmı makale olarak da yayınlanan bitirme tezinin gayesi “etraflı tetkiklere mazhar olan Mısır, Mağrip ve İran minarelerinin yanı sıra Türk-Osmanlı minarelerinin de ehemmiyetli bir mevkie sahip olduklarını belirtmektir.” [3] 1946-48 yıllarında elde düzenli herhangi bir liste olmadan birçok zorluğa rağmen sokak sokak dolaşılarak tespit edilen camilerin sanatlı minareleri fotoğraflandırılarak, fetihten günümüze kadarki gelişimleri mimarî ve sanatsal özellikleriyle anlatılmıştır. Özellikle camileri yıkılmış olmasına rağmen o dönemlerde ayakta duran birçok minare Semavi Eyice tarafından tespit edilmiş ve bugün kendilerinden herhangi bir iz bulunmayan birçok yapı kayıt altına alınmıştır. Ne üzücüdür ki Eyice’nin tevazu göstererek konuya ait bir giriş olarak belirttiği, İstanbul Üniversitesi’ne verilen bu tezin resimli orijinal hali bulunamamakta dolayısıyla tez kitap olarak basılamamaktadır.

İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimaî Bir Müessesesi: Zâviyeler başlıklı profesörlük tezi ile bu yapıların özellikleri, kaynakları, gelişim süreçleri, görevleri, diğer sosyal yapılarla aralarındaki ilişki ve terminoloji problemi incelenmiştir. 1962 yılında bir kısmı makale [4] olarak yayımlanan tez de alanında önemli bir çalışma olup kitap olarak neşredileceği günü beklemektedir.

Yazdığı makalelerinin önemli bir kısmını oluşturan İstanbul topografyası konusunda da bir geleneğin en önemli halkası olduğu söylenebilir. Mehmed Raif, İhtifalci Mehmed Ziya, A. Saim Ülgen ve Feridun Dirimtekin gibi haklarında makaleler yazdığı şahsiyetlerin başlattıkları çalışmaları modern yöntemlerle çok daha ayrıntılı olarak devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi’nde yazdığı “İstanbul” maddesinin tarihî eserler kısmında hem şehrin topografyasını hem de tarihî eserlerini ayrıntılarıyla incelemiştir. Yakın dönemde yayınlanan ve daha önce kaleme alınan makalelerin rahat bir üslupla, akademik bir dil kullanmadan, dipnotsuz bir şekilde yeniden hazırlandığı Tarih Boyunca İstanbul [5] adlı çalışması ile şehrin Bizans ve Osmanlı dönemindeki tarihî yapılarını sınıflandırarak incelemiştir. Galata, Beyoğlu, Eyüp Sultan ve Üsküdar’ın dahil edilmediği çalışmanın ileride planlanan ikinci cildi de tamamlanırsa genel okur kitlesinin İstanbul’daki tarihî eserlerle ilgili bilgi açlığını giderecek bir eser meydana getirilmiş olacaktır.

Semavi Hoca’nın üzerinde önemle durduğu İstanbul’un kaybolan tarihî eserleri ile ilgili İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi’nde yayınladığı makaleleri de konuyla ilgili daha sonraki çalışmaların en önemli kaynağı durumundadır. Zira zamanında çeşitli sebeplerle yok edilen bu yapılarla ilgili yeni bir şeyler yazmak pek mümkün değildir. Özellikle 38 yıl Anıtlar Kurulu’nda görev yapması dolayısıyla birçok tarihî yapının yok olmaktan kurtarılmasına, bir şekilde ortadan kaldırmasına engel olamadığı eserlerin ise kayıtlarının tutulmasına çalışmıştır. Yanlış şehircilik anlayışı ile birlikte şehrin kaybolan kimliğini, medeniyetimizin yeryüzündeki en önemli simgeleri olan tarihî yapıları, birilerini rahatsız etmekten geri durmaksızın korumaya çalışan Eyice’nin yaptığı çalışmalar sahalarında benzersiz olmaları nedeniyle çok kıymetlidir. Yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yayınladığı İstanbul Bülteni adlı dergide de bu konudaki birçok çalışması neşredilmiştir. Özellikle son bahsettiğimiz makalelerinin bir kısmının bir araya getirilerek yayınladığı Eski İstanbul’dan Notlar [6] adlı çalışması, dağınık halde ve ulaşılması çok zor olan bu yazıları derli toplu olarak bir araya getirmesi bakımından ilgili araştırmacılar için büyük bir kolaylık sağlamıştır.

Semavi Eyice’nin eser verdiği alanlardan biri de Türkiye’ye gelen seyyahlar ve yazdıkları seyahatnâmelerdir. Çoğunlukla İstanbul’la ilgilenenlerin yanında Anadolu ve Trakya bölgesi ile de ilgili çalışmalar yapan bu seyyahların ilim dünyasına tanıtılmaları Eyice’nin yazdığı makalelerle mümkün olmuştur. Ayrıca özellikle İstanbul’la ilgilenen bilim adamları ve onların yayınları da Eyice tarafından ayrıntılı olarak tetkik edilmiş ve bu yayınlar sayesinde İstanbul çalışmalarına büyük katkı sağlanmıştır. Özellikle M. Schneider, E. Mamboury, P. Schweinfurth, P. A Deither ve A. Gabriel gibi bilim adamlarının biyografileri ve onların çalışmaları büyük bir dikkatle incelenmiştir. [7]

Ömrünü ilme ve sanata adayan Semavi Eyice’yi tam mânasıyla anlamak, yazdığı makalelerin ve kitapların tam mânasıyla tetkiki ile mümkün olabilir. Ne yazık ki parça parça bazı çalışmalar olsa da Hoca’nın eserlerinin bütününe ait kapsayıcı değerlendirmeler henüz yapılmamıştır. Sanat tarihimizin bir dönemine damgasını vuran Semavi Hoca’nın çalışmaları hâlâ bâkir bir saha olarak ilgilisinin keşfini beklemektedir.

semavi-eyice-gezgindergi (2)
Semavi Eyice’nin Kadıköy’deki Evi

[1] Bkz. Sema Doğan-Yasemin Akçaoğlu, Semavi Eyice Kaynakçası -86 Yıla Armağan-, İstanbul 2009.
[2] Yasemin Akçaoğlu, Türk Sanatı ve Tarihine Katkılarıyla Semavi Eyice, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2005.
[3] Semavi Eyice, “İstanbul Minareleri”, Türk Sanatı Tarihi Enstitüsü Dergisi, Güzel Sanatlar Akademisi Yayınları, İstanbul 1962 c. I, s. 31
[4] “İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimaî Bir Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli Câmiler”, İÜ İktisat Fakültesi Mecmuası, XXIII (Ekim 1962- Şubat 1963), sy. 1-2, s. 3-57.
[5] Semavi Eyice, Tarih Boyunca İstanbul, Etkileşim Yay., İstanbul 2006.
[6] Semavi Eyice, Eski İstanbul’dan Notlar, Küre Yayınları, İstanbul 2006.
[7] Eyice’nin İstanbul tarihçileriyle ilgili geniş bir makalesi için bkz. “İstanbul Tarihçileri ve Eserleri”, Kültür Dergisi, sy. VI (2007), s. 4-25.

Yazar : NURYA ÇAKIR

Yazar, hat sanatçısı, Gezgin Dergi editör...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir