Cuma , 19 Nisan 2024

Stefan Katedrali (Stephansdom)

Yazı : Yaşar Şadoğlu – Veysel Türk Fotoğraflar : Yaşar Şadoğlu

Viyana’nın, dolayısıyla Avusturya’nın en önemli yapısı Stefan Katedrali’dir. Stefan Katedrali dini ve tarihi özellikleriyle Avrupa’nın simge yapılarından biridir ve Viyana’nın kalbinde yer alır. Yine aynı isimle anılan meydanda, yani Stefan Meydanı’nda (Stephansplatz) bulunmaktadır. Viyana’nın en önemli alışveriş ve caddesi olan Kartner Caddesi’nin devamında yer alır. Bu cadde ve meydanlar aynen İstanbul’da bazı sokaklarda olduğu gibi taşıt trafiğine kapalıdır. Evliya Çelebi, bu katedrali, Seyahatname isimli eserinde “ İstifani Manastırı”diye isimlendirerek uzunca anlatmaktadır. Evliya Çelebi yılı münasebetiyle bu yazıda O’nun anlatımlarına aşağıda yer vereceğim.

Yapımı uzun yıllar süren Katedral’in, tarih boyunca çeşitli savaşlar ve yangınlarla da hasar görmüş ve defalarca restore edilmiştir. Bu katedral, özellikle Osmanlı’nın Viyana kuşatmaları sırasında, halkın sığınağı haline gelmiştir. Birçok savaşlar geçiren bu katedral, Viyana’nın özgürlük simgesi olarak görülmektedir.

Günümüzde, Stefan Katedrali’nde, Viyana kuşatmalarının zaferini simgeleyen bir heykel ve 2. Viyana kuşatmasından geride kalan metal eşyaların eritilmesiyle yapılan Pummerin Çanı bulunmaktadır.

1147 senesinde inşasına başlanan Stefan Katedrali, Gotik mimari tarzında olup 137 metre yüksekliğinde ve 70 metre genişliğindedir.

Evliya Çelebi İstifani Kilisesi’ni anlatıyor

1664 yılında, 2. Viyana kuşatmasından takriben 20 yıl önce, Avusturya ile imzalanan Vasvar Antlaşması’ndan sonra elçi Kara Mehmet Paşa’nın maiyetinde Viyana’ya giden Evliya Çelebi kitabında Viyana’yı ve Stefan Katedrali’ni överek anlatmıştır.

O’nun anlatımıyla, Evliya’nın da içinde bulunduğu Kara Mehmet Paşa liderliğindeki 560 kişilik Osmanlı elçilik heyeti, bazı itirazlara rağmen, mehter çalarak, gösteriler yaparak, sancaklarını ve bayraklarını açarak “Allahu Ekber” sadalarıyla Viyana’ya girdiğini öğreniyoruz. Osmanlı’nın “Kızıl Elma”sı Viyana ve Batı medeniyeti hakkındaki izlenimlerini geniş bir şekilde seyahatnamesinde dile getiriyor. ’’Viyana’yı anlatırken “âlem-i hayrette” kalan Evliya Çelebi’nin kendisinden sonra Avrupa’nın büyük şehirlerini ziyaret eden elçilerden ve seyyahlardan bir farkı var. O da “Kızıl Elma” idealine sahip olması.’’

Evliya Çelebi’nin ifadeleriyle Stefan Katedrali:

‘Şehrin tam ortasında olan İstifani adlı manastırı, Rum, Arap ve Acem’de kısacası bu yeryüzünün yedi iklim kafiristanında öyle büyük bir yapı ve öyle bir eski bina inşa olunmamıştır ve olmazda. Bu Beç(Viyana) içinde olan İstifani Manastırı çok mamur ve eski yapıdır. Bunda olan hazine mallarının sayısını, sınırını, bunda olan çok değerli emanet mücevherlerin hesabını Cenab-i Bari bilir. Bu kilisenin uzunluğu geri kapıdan İsa Mihrabı’na kadar tam 300 ayaktır, genişliği tam 180 ayaktır ve kat kat, kemer kemer aralarında küçük ruh-i tutyadan, balğamiden, ferah taşından ve yeşimden direkcikler vardır.’

Seyahatname’de kilisenin zenginliğini anlatırken, İsveç Kralı’nın, ‘Bu İskender tacı tahtı dedemin tahtı bana haram olsun, Nemse’nin (Avustuya) Beç Kalesi’ndeki İstifani Manastırı’ndaki mala sahip olmayınca bu İsveç devleti bana ve evlatlarıma haram olsun’ dediğini nakleder.

Evliya, kilise içinde yüzbinlerce kitabın olduğu büyük bir kütüphaneden, yine kilise içinde, Mısır hazinesi değerinde, çeşit çeşit putlarlardan, sanatlı avizelerden, altın ve gümüşten kandiller, şamdanlar, buhurdanlardan ve her biri birer ünlü ustalardan gelmiş askılardan bahsetmektedir.

Ayrıca, ‘kilise içinde bulunan timsal, heykel, resim, esnan nakışları, değişik büyüklükteki putların’ çokluğundan hayrete düştüğünü ifade etmektedir. Evliya Çelebi gördüklerini hayretle anlatırken, istihza etmekten de geri durmaz. Cennet’i tasvir eden bir resim için şöyle yazar: ‘Bu Beç içindeki İstifani

Kilise’sinde bu şekilde cennet resimleri var ki insan görünce ruhunu teslim edip ayette geçtiği gibi ‘(İyi) kullarım arasına gir, cennetime gir’ –Kur’an, Fecr 29-30- deyip cennete gireceği gelir.’ Evliya Çelebi’nin yazılarınıın satır aralarından gönlünden geçen arzusunu da görmek mümkün. Çan kulesinin yüksek ve güzelliğinden bahsederken, ‘Yüce Yaratıcı minare ettirip Muhammedi ezanların okunmasını nasip ede, vesselam’ diye dua eder.

Ayaklar Altında Ezilen Yeniçeri

Bugün Stefan Kilisesi’nde en belirgin alarak resmedilen tablo kilisenin arka dış cephesindeki heykeldir. Viyana Kuşatmalarında, Avusturyalıların zaferini simgeleyen bu heykelde St. Francis elinde bayrak, ayaklarının altında Osmanlı askeri tasvir edilmektedir. Bu tip tasvirlerin yer aldığı heykeller Avusturya’nın başka şehirlerinde de bulunmaktadır. Ancak bunların düşmanlık vesilesi olarak kullanıldığını söylemek haksızlık olacaktır kanaatindeyim. Yüzyıllarca Türk tehlikesiyle yaşamış bir ülkenin, sonuçta kazandığı önemli bir zaferinin izdüşümleri olarak görüyorum.

Viyana Katedrali üzerindeki Türk çanı: Pummerin

II. Viyana Kuşatması’nda bozguna uğrayan Osmanlı ordusu geride birçok mühimmat bırakır. Askerî toplar, gülleler, kılıçlar ve diğer materyallerden oluşan bu malzemeler, Viyana Başrahibi Franz Ferdinand Freiherr von Rummel’in isteği ile, İmparator I. Joseph emretmesi ile, 1711 yılında Çan ustası Johannes Achamer tarafından eritilerek devasa bir katedral çanı (Pummerin) yapılır ve başkentin sembolü Stephan Katedrali’nin güney kulesine monte edilir.

Yaklaşık 300 farklı teçhizatın materyalinden yapılan 316 santim çapında ve 22,5 ton ağırlığındaki çan, 26 Ocak 1712’de katedralin kulesine yerleştirilir.

II. Dünya Savaşında Ruslar, Almanlar ve Amerikalılar arasında kalan Avusturya, savaştan büyük zararlarla çıkar. Stephan Katedrali’de bu dönemde hasar alır. Çatısı yanarak yıkılan kuleden Pummerin’de yere düşerek parçalara ayrılır.

II. Dünya Savaşı’nın ardından Avusturyalılar, Stephan Katedrali’nin kulesinden düşerek dağılan çanın parçalarını da kullanarak Yukarı Avusturya Eyaleti’nin (Oberösterreich) Sankt Florian kentinde yirmi ton ağırlığında, ülkenin en ağır ve büyük Pummerin çanını yeniden yaparlar. 1952 yılında binlerce insanın yer aldığı gösteriler eşliğinde Stephan Katedrali’ne getirilir. Çanın monte edilmesi işlemi uzun ve zahmetli olmuş ve ilk olarak 5 Ekim 1957’de bugünkü yerine konulmuştur. Kilise çanının üzerine demirden yapılmış yeniçeri başları ve II. Viyana Kuşatması’nı hatırlatan bir tablo işlenmiştir. Yeni çan Katedralin kuzey kulesine yerleştirildi.

Yararlanılan Kaynaklar: Wikipedia Evliya Çelebi’nin Viyana izlenimleri, Ali Şükrü ÇORUK, MOSTAR 72. Sayı Evliya Çelebi Seyahatnamesi- 7. Cilt, Seyit Ali Kahraman, YAPI KREDİ YAYINLARI Selçuk ŞEKER / Viyana / Haber 7

Bu yazı 2011 yılının Eylül ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 55. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir