Salı , 19 Mart 2024

SUDAN

Kara Afrika’nın Beyazdır Hüznü ve Gözyaşları

Yazı ve Fotoğraflar: Fatih Güldal

Yaz sıcağında bir insanın gitmek isteyeceği son yer Afrika kıtası olsa gerek. Hele de güneşin kavurucu sıcağından insanın soluğunun kesildiği, beyaz tenli yerli birine rastlamanın mümkün olmadığı bir ülkeye. Adı Arapça siyah anlamına gelen “Sûd” kelimesinin çoğulu olan ve siyahların ülkesi anlamına gelen Sudan’a düştü yolumuz. Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi’mizin sıcağından şikayet ederken “Hattâ hakîr Fûncistân vilâyetinden geldikde şiddet-i hârdan dîdelerim hîrelenüp” diyerek gözlerinin rahatsızlandığını ifade ettiği, ülkenin ortasından geçen Nil nehri etrafını saymazsak çoğunlukla çöllerin hakim olduğu bir ülke burası. Sıtmanın, hummanın ve diğer bulaşıcı hastalıkların yaygın, çocuk ölüm oranlarının yüksek olduğu bir ülke. Önce ikiye bölünmesiyle sonuçlanan ve yıllar süren iç savaşın daha sonra da özellikle Darfur bölgesinde meydana gelen kabileler arası çatışmaların binlerce yetim ve dul bıraktığı, bir insanlık dramının yaşandığı bir ülke. Bu kötü şartlar altında bir insanın bu bölgeye seyahat yapması ancak baskın bir insani duyarlılıkla mümkün olabilir. Yüzyıllardır sömürülmüş, bütün kaynakları tüketilmiş ya da Batı’ya taşınmış; hayatta kalmak için bir damla suya ve bir parça ekmeğe muhtaç birilerinin yeryüzünde var olduğu bilgisi, insanı belki de en çok rahatsız eden bilgi olmalı.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (29)

Sudanla denilince bir çoğumuzun aklına, gördükten sonra yaşamı boyunca hiç unutmayacağı, hepimizi insanlığından utandıran bir fotoğraf karesi geliyor. Fotoğraf makinesinin 19. yüzyılda icadından sonra hafızalara kazınan dramatik birçok olay yaşanmıştır hiç şüphesiz. Bununla birlikte 1994 yılında kendisine Pulitzer ödülü aldıran ancak kısa bir süre sonra çektiği bu fotoğraf nedeniyle geçirdiği bunalım sonucu intihar eden Kevin Carter tarafından çekilmiş karedeki acının yeri bambaşkadır. Yaşadığı yerdeki kıtlık nedeniyle hayatta kalabilmek için sürünerek BM’nin kampına gitmeye çalışan, zayıflıktan bütün kemikleri görünen ve başında ölse de yesem modunda bir akbabanın bulunduğu küçük siyahi kızın tüm dünyayı etkileyen fotoğrafından bahsediyorum. Bu kare Sudan’da yanılmıyorsam ülkenin günümüzde en problemli yeri olan Darfur’da çekilmişti. Her baktığımda “bizim de yaşadığımız hayat mı kardeşim?” sorusunu sorduğum, “bu nasıl bir acıdır ya Rabbi” cümlesinin istemsiz olarak dudaklarımdan döküldüğü bu fotoğrafın çekildiği ülkeye gitmek aklımın ucundan geçmezdi. Demek ki bahsi geçen fotoğraf dolayısıyla fazlasıyla ünsiyet kurduğum bu bölgeyi de görmek kaderimizde varmış.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (26)

Önceleri Afrika’nın en büyük yüzölçümüne sahip devleti iken Batı’nın yardımlarıyla(!) hızlı bir şekilde 2011 yılında ikiye bölünen Sudan, Orta Afrika’nın en ilginç yerlerinden birisidir. Ülkenin tarihine baktığımızda Afrika medeniyetinin mümbit havzalarından biri olduğuna şüphe yok. Özellikle de güneyden ta Burindi’den doğup kuzeyde Mısır üzerinden Akdeniz’e dökülen ve bu yolculuğunun büyük bir kısmını Sudan topraklarında gerçekleştiren Nil Nehri’nin taşıdığı bereket dikkat çekicidir.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (18)

Tarih
Bölgenin kısaca tarihinden bahsedecek olursak; VIII. yüzyılda Müslüman coğrafyacılar Biladü’s-Sudan olarak bugünkü Sudan’dan çok daha büyük bir araziyi kastediyorlardı. Ülkenin Kuzeydoğu bölgesindeki Nube (Nubye) olarak adlandırılan bölge tarihi kaynaklarda MÖ 3000’li yıllarda bile önemli bir yer olarak geçmekte özellikle MÖ 1600’lü yıllarda burada kurulan ve önemli bir medeniyet oluşturan Kuş Devleti’nin Mısır’la olan ilişkileri bölge tarihinde geniş yer tutmaktadır. 350’li yılına kadar bir şekilde ayakta kalan bu devletin yıkılmasıyla bölgedeki Kuşî kültür yok olmaya yerine Afrika kültürü hakim kılınmaya başlandı. VI. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlaşan bölge halkı İslam’ın bölgeye girişine direnmekle birlikte gayretkeş Müslüman akınları sonucu Mısır Valisi Abdullah b. Sa‘d b. Ebû Serh önderliğinde Sudan’ın kuzey bölgesindeki Dangola şehrine kadar hâkimiyeti kaybettiler. 652 yılında bölgeyi vergiye bağlayan bir anlaşma ile geri çekilen İslam ordularının burada bulunan mescide ve Müslüman halka dokunulmaması yönündeki ısrarlı telkinleri bölgede az da olsa Müslüman nüfusun bulunduğunu göstermektedir. Muahedeler sonucu gelişen ticari ilişkiler dünyanın diğer birçok bölgesinde olduğu gibi burada da İslam’ın yayılmasında büyük katkılar sağladı. Ayrıca İslam hakimiyetinin coğrafi olarak genişlemesiyle birlikte Sudan topraklarına bir çok Arap kabilesi de göç etmeye başladı. Bu durum bugün dahi bölgedeki yaşanan bazı sorunların sebepleri arasında sayılan nüfus değişimini sağlamıştır.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (20)

Haçlı Seferlerinde Hıristiyanlara destek veren bölge idarecilerinin etkisi 14. yüzyılın başında kırılarak bölgedeki İslam hakimiyeti yönetimsel anlamda da güçlendi. Fakat ilerleyen yıllarda Sudan’da iç karışıklıklar, kabile savaşları arttı ve 16. yüzyılda bugünkü başkent Hartum’un güneyinde bulunan Sennar kentinde kurulan Func Sultanlığı’nın bidayetine kadar bu parçalanmış yapı şeyhlikler şeklinde devam etti. Milletimizin, yazdığı seyahatname ile medarı iftiharı olmuş olan Evliya Çelebi seyahatnamesinde hem bu şehri hem de Sudan topraklarını ayrıntılarıyla anlatır. Fil, zürafa ve gergedan hayvanlarının şekli şemali seyyahımızın hayli ilgisini çekmiştir. Bu sultanlığın kurulması hem Sudan’da hem de Habeşistan bölgesinde İslam’ın yayılmasını hızlandırdı.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (12)

Osmanlıların Sudan’daki fetihleri 16. yüzyılda başladı. Mısır’ın fethinden sonra güneye doğru genişleyen Osmanlılar önce Nubia’yı ardından daha güneyde Dangola’yı ele geçirdi. Buraya yerleştirilen Araplar ve Boşnak askerler yerli halkla evlenerek yeni bir kültürün oluşmasına önayak oldular. İlk zamanlarda daha çok Kızıl Deniz havalisinde süren hakimiyet çalışmaları neticesinde bir sahil kenti olan Sevakin liman şehri kuruldu. Bugün harap olsa da hala Osmanlı izlerinin en çok görüldüğü yer olarak ifade edilmektedir. Osmanlılar başlangıçtan beri Sudan bölgesini Mısır’a eyaletine bağlayarak idare ettiler. Daha sonra Habeşistan Eyaletine bağlanmış eyaletin merkezi de Sudan’ın Kızıldeniz sahilindeki Sevakin kenti oldu. Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve oğulları, Osmanlı Devleti adına bugünkü Sudan’ın idaresini 1821-1882 yılları arasında kendilerine verilen en üst yetkilerle ele geçirdiler. Onların yönetimindeki bu döneme genel Sudan tarihi içinde “Türkiye” adı verilmektedir. İlk defa 1821’de Kavalalı Mehmed Ali Paşa altın ve zümrüt yataklarına sahip olmak, Nil’in kaynaklarından daha fazla istifade etmek, Sudanlı askerleri orduda görevlendirmek, bölgeye sığınan son Memlük kalıntılarını etkisiz kılmak için Dongola ve Func bölgelerine büyük bir ordu yolladı ve bölgeyi uzun süre idare etti. Sudan’daki Türkiye dönemi 19. yüzyılda bölgede çıkan başında Muhammed Ahmed el-Mehdi’nin bulunduğu mehdilik hareketi ile son buldu. 1882 yılında İngilizlerin Osmanlı hakimiyetindeki Mısır’ı işgalleriyle Sudan’da İngiliz valiler tarafından bir müddet yönetildiyse de el-Mehdi’nin hareketi İngilizleri kısa süreliğine de olsa bölgeden çıkardı. Ancak bölgeyi kaybetmek istemeyen İngilizler 1898 yılında büyük bir ordu ile Sudan’a girdiler ve bu tarihte Mehdi Devlet’i sona erdi. İngilizlerin bölgedeki hakimiyeti Mısır üzerinden de olsa 1950’li yıllara kadar bir şekilde devam etti ve İngiliz sömürgeciliğinin tüm unsurları burada uygulandı. 1956 yılında ise bağımsız Sudan Devleti kuruldu. Lakin bölgede iç karışıklılıklar hiç eksik olmadı. Özellikle Güney Sudan’da Animist ve Hristiyan halkın merkezi hükümetle olan çatışması bir iç savaşa dönüştü. Sudan’ın ekonomik ve siyasi gücünü oldukça azaltan bu çatışmalar Güney Sudan’ın 2011 yılında bir devlet olarak bağımsızlığını kazanmasıyla son buldu. Ülkenin önemli petrol yataklarının Güney’de olması İngilizlerin bu ülkedeki adı farklı da olsa hakimiyetlerinin hiç değişmeyeceğinin bir göstergesi olsa gerek.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (25)

Bugün
Bu tarihi hafıza ile Sudan’a ziyaret, ayrıca iç savaş nedeniyle yetim kalan çocuklarla buluşmak üzere yola çıktık. Tüm dünyanın gözleri önünde meydana gelen ve geride binlerce yetim çocuğun kalmasına neden olan iç savaşlar sonucu sosyal dengesi bozulan ülkeye Türkiye’deki sivil toplum örgütleri ve yardım kuruluşlarının inanılmaz yardımlarının olduğunu başlangıçta söylemeliyim. Özellikle dünyanın 200’e yakın ülkesinde mazlumların dört gözle bekledikleri İHH’nın Sudan’daki faaliyetleri çok önemli bir yekun oluşturuyor. Bu çerçevede İHH aracılığıyla hayırsever Türk vatandaşlarının baktıkları yetim çocuklara yalnız olmadıklarını hatırlatmak için kat ettiğimiz binlerce kilometre bir anlık mesafe gibi geldi.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (19)

Türkiye’den Sudan’a ülkemizin bir başka gözde kurumu THY’nin sürekli seferleri bulunmakta. Gayet konforlu bir yolculuktan sonra Uluslararası Hartum Havaalanına yaklaşık 4 saat süren bir yolculuk sonucunda indiğimizde 1980’lerin Harem Otogar benzeri bir manzara ile karşılaştık dersem abartmış olmam. Sistemlerin manüel çalıştığı başkent Hartum hava alanındaki işlemler saatlerimizi aldı. Maalesef diğer birçok Afrika ülkesi gibi bürokratik işlemler ilkel usullerle yapılıyor. Vize işlemlerimiz oradaki profesyonel bir ekip tarafından yapılmasına rağmen 1,5 saat sürdü. Ayrıca 100 dolar da giriş ücreti istediler. Yeşil pasaportlara bu işlemin uygulanmadığı bilgisine sahip olmamıza rağmen görevlilerle tartışmadan söylenileni yaptık. Böylece havaalanından çıkabildik.

Bizi ilk karşılayan adeta yüzümüzü yalayarak geçen sıcak rüzgar oldu. Bölgedeki insanların ifadesine göre aşırı sıcaklar henüz başlamış olmasına rağmen seyahatin sıcak geçeceğini ilk andan itibaren anladık. Havaalanın dışında yerlerde sıcaktan mayışmış bir şekilde uzanan bir sürü insan vardı. Gece otelimize yerleştik. Sudan turizm potansiyelini iyi kullanamayan bir ülke. Bunu Nil nehrinde fotoğraf çekerken yasak olduğunu söyleyen görevlilerin tutumundan da anlayabiliriz. Beyaz ve mavi Nil’in birleştiği bir şehirde Nil fotoğrafının çekilmesinin yasak olmasına anlam vermek mümkün değil. Neyse bu bahse tekrar döneceğiz.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (13)

Hartum ve Darfur
Sudan’ın başşehri olan Hartum, Mavi Nil ile Beyaz Nil’in birleştiği noktada bulunan Halfaya şehrinin yerine Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından 1823 yılında kurulan bir kenttir. Hem başkentteki hem de ülkenin diğer şehirlerinde eli yüzü düzgün otel sayısı çok az. Kalınabilir dediğiniz iyi otellerin gecelikleri çok pahalı. Orta halli oteller ise hem temiz değil hem de kötü bir hizmetle karşılaşabilirsiniz. Yeri gelmişken şunu ifade etmeliyim. Sudanlılar gerçekten çok iyi insanlar. Ancak sıcağın olumsuz etkilerinden midir bilinmez insanların zaman kavramı bizimki gibi değil. Bölgeye gitmeden duyduğum bir söz vardı. Biraz abartı da olsa gerçeklik payının olduğunu gördüm. Sudan’da insanlar saat 11:00’da randevulaştıklarında aralarında şöyle bir diyalog gerçekleşirmiş. 12’ye kadar bekle 13’te gelmezsem 14’te gidersin. Bizim randevulaştığımız insanlar bu geleneği uygulamadılar. Ve hep kararlaştığımız vakitte randevu yerinde oldular. Ancak otellerdeki yemek işleriyle uğraşan servis elemanları için aynı şeyi söyleyemem. Garson’a verdiğimiz siparişler 1-2 saat sonra ve yanlış gelince bu durumun Türkiye’de yaratacağı infiali düşünüp gülüyoruz. Sipariş verdiğiniz et, tavuk olarak gelebilir. Nedenini sorduğunuzda da et yokmuş ondan tavuk getirdik şeklinde bir cevap alabilirsiniz. Adam gelip de bu durumu size rapor etmez anlayacağınız.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (2)

Hartum’da sadece bir gece yatarak asıl ziyaret edeceğimiz ülkenin şuandaki en problemli bölgesi Darfur’a hareket etmek için gündüz tekrar havaalanındayız. Gece bizi bunaltan sıcaklık artarak iyice etkili hale geliyor. Havaalanında pejmürdelik ve gereksiz bir resmiyet var. Sağda solda yatan adamların halleri fotoğraf için önemli malzeme verecek derken, daha ilk deklanşöre basışımda görevliler fotoğraf çekmenin yasak olduğunu söylüyor. Oysa ülke halkının rengaren kıyafetleri, yüzlerine yaptırdıkları dövmeler çok ilgi çekici. Biz insanların bu ilgimizi çeken kıyafet ve hallerine bakarken onlar da bizi inceliyorlar. Zira havaalanında bizden başka beyaz tenli insan yok. O sırada aklıma Evliya Çelebi’nin bu bölgeleri ziyaretinde insanların ona yaptıkları muamele komik anlatımlarıyla aklıma geliyor. Beyaz tenli olması nedeniyle “Çiğ adam” olarak değerlendirdikleri Çelebi’yi vücudun da böyle mi diye soymak isteyenleri Evliyamız zor zamanlarda kendini kurtarmasını bilen usta sözleriyle savuşturuyor. Hatta bir tanesi bre kardeşler sizin derinizi kim yüzdü; söyleyin icaplarına bakalım mealinden kelam dahi ediyor. Çelebi de Sudan halkını anlatırken “şiddet-i hârdan gûyâ nâr-ı cahîme girmişler ve yüz yıl durup yanmışlar, kadîd âdemlerdir” diyerek esmerliklerini ilginç bir tabirle betimler.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (1)

Fotoğraf yasağını normal karşılayıp Darfur’un Niyala şehrine bizi götürecek uçağa doğru havaalanında ilerliyoruz. Kontrolden geçerken Türkiye’den beri yanımdan hiç ayırmadığım tripotumu uçağa sokamayacağımı söylüyorlar. O kadar düzensizlik arasında bizim küçük tripota takmaları iyice canımı sıkıyor. Ne kadar dil döksek de görevliye kabul ettiremiyoruz. Kontrolden çıkıp bavullarımızı bulmaya gidiyoruz. Tripodu valize sokup tekrar geri dönüyoruz.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (24)

Su konusunda ülkeye gelmeden uyarılmıştık. Şehrin sularının temiz olmadığı içeceklerimize buz dahi koydurmamamız gerektiği kuralına uyarak her gördüğümüz yerde kapalı su alıyoruz. Uçağa bindikten sonra bir müddet bekliyoruz. Bize mihmandarlık yapan arkadaş uçağın dolmadan kalkmayacağını söylüyor. Şaka mı ciddi mi olduğunu anlamıyoruz. Neyse ki bir müddet sonra uçak havalanıyor. Bu sırada hepimizi pamuk kıvamına getirecek bir şey oluyor. Uçak anonslarını yapan görevli okuduğu ayetler ve dualardan sonra uçakta Türkiye’den gelen yardım gönüllülerinin olduğunu ve kendilerine teşekkür ettiğini söylüyor. Tüm yorgunluğumuz gidiveriyor. Gerçekten bir işe yaradığımızı hissine varıp mutlu oluyoruz. Yakın döneme kadar tüm dünya gündeminde yaşanılan dramlarla anılan Sudan’ın batısında, Çad sınırındaki Darfur bölgesinin tarihi de dikkat çekicidir.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (4)

Furların ülkesi anlamındaki Darfur’da bölge üzerinde etkin bir sultanlık bulunmaktaydı. Ticaret yolları üzerinde olması nedeniyle ekonomik anlamda müreffeh bir bölge olan Darfur için İngiliz sömürgesinin bölgeye yerleşmesiyle kötü günler başladı. 19.yüzyılın sonlarında bölgenin en tanınmış ismi Ali Dinar’dır. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın yanında olması nedeniyle İngilizler tarafından öldürülmüştür. Aslında bölgedeki sorunlar İngiliz sömürgesiyle başlamış daha sonra da Sudan merkezi hükümetinin Darfur’da yaşanan sıkıntılara sırtını dönmesi ile devam etmiştir. Yaşanan kuraklıklar ve yıllarca süren Kuzey-Güney Sudan çatışmaları arasında ihmal edilen Darfur bölgesi özellikle Sudan-Çad, Libya-Çad arasında yaşanan problemler nedeniyle silahlı milislerin yatağı haline geldi. Nitekim uzun zamandır Darfur bölgesindeki bazı gruplarla merkezi hükümet arasında yaşanan sıkıntılar büyük silahlı çatışmalara dönüşmüş ve Dünya tarihinin sayılı katliamlarından biri burada gerçekleştirilmiş. Okuduklarımıza göre Sudana merkezi hükümetinin bölgeyi ihmal etmesi, milli paydan gereken ölçüde faydalandırmaması nedeniyle daha çok Afrika kökenli Müslümanların merkeze karşı ayaklanmaları olmuş. Cancavid adı verilen, Müslüman Araplardan oluşan milis kuvvetlerin ise iddiaya göre merkezi hükümetin desteğiyle buradaki muhalif gruplara ve Afrika kökenli halka yönelik saldırıları olmuş. Bazı araştırmacılar ise bölgede yaşananların Afrikalı ya da Arap kökenlilerin savaşı olarak değil göçebe ve yerleşik halkın aralarında yaşadığı sosyal ve ekonomik sorunlardan kaynaklandığını söylemektedirler. Hiç şüphesiz Batılı güçlerin buradaki çalışmalarında ya da bazı çatışmalara müsaade etmelerinde Darfur bölgesinin petrol ve uranyum açısından çok zengin bir bölge olmasının katkısı unutulmamalıdır. Öyle ya da böyle bölgede 2 milyon kişi evlerinden edilmiş, 200-400 bin arası insanın da öldürülmüş olduğu iddia edilmektedir. Bunun neticesinde binlerce yetim çocuk, kamplarda büyük imkânsızlıklar içerisinde yaşamak zorunda kalan insanlar, hastalıklar, temiz suyun temin edilememesi ve daha birçok sorun dağ gibi karşımızda durmaktadır.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (3)

Nyala (Her Şey Güzel Olacak)
Bu tarihi hafızayla uçağımız Darfur’un Nyala kentine doğru yola çıkıyor. Pencereden baktığımızda Büyük Sahra çölünü geçtiğimizi anlıyoruz. Bazı kurumuş nehir çevreleri haricinde yeşil yer bulmak imkansız. İneceğimiz yerin Hartum’a göre çok daha kötü şartlarda bir mekan olacağını biliyoruz. Düzenli kullandığımız sıtma ilaçlarımızı ve sıtma sineğinden korunmak için yanımızda olan spreyleri her daim yanımızda tutuyoruz. Nyala’da bizi çok samimi dostlar karşılıyor. Sanki kırk yıldır tanışıyormuşuz gibi bizlere sarılıyorlar. Havalimanı askeri bölge kapsamında. Önce yaşadığımız tedirginlik bu güzel insanların ve yetim çocukların karşılamasıyla dağılıveriyor. Sudanlıların kendilerine özgü bir selamlaşması var. Karşınıza gelen kişinin göğsüne doğru sağ elinizi dokundurup öyle sarılıyorsunuz. Biz de öyle yapıyoruz. Bu tavrımız oradakiler arasında samimi gülüşmelere yol açıyor. Kalabalık bir karşılamadan sonra otelimize geçiyoruz. Koral Oteli bölgenin en güzel oteli olmalı. Açıkçası burada böyle bir otelle karşılaşacağımızı hiç beklemiyordum. Kısa bir istirahatten sonra Tabelli diye bir meyve ikram ediliyor. Mide asidini aldığı söyleniyor ilginç bir şey. Ne olduğunu bilmediğimiz bu meyveyi ikrama hayır diyemeyerek birer ikişer yemeye çalıştık; çok zevkli sayılmaz, şifa niyetine.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (5)

Yaklaşık 4 gün kalacağımız Nyala çok sıcaktı. Her dışarı çıkışımızda kolilerle su alıyoruz yanımıza. Soğuk su büyük bir lüks. Darfur bölgesinde çeşitli sebeplerle ortada kalmış 38 bin yetim çocuğun olduğunu bize söylüyorlar. Bu çocukların yaklaşık 5 bininin iaşe ve diğer masraflarını İHH karşılıyor. Yekunda çok görünmese bile çok önemli bir hizmet. İnsanların verdikleri yetim bakım bedeli olan 100 lira bizler için küçük bir meblağ olmasına rağmen buradaki insanlar için gayet önemli bir miktar.

Bölgenin eğitim bakanı ile görüşüyor, sıkıntılarını dinliyoruz. Tüm yokluğa rağmen başları dik ve inançlı insanlar. Hayrında şerrin de Allah’ta geldiğini biliyorlar. Çalışmalarının en önemli kısmı yetim kalan çocukları eğiterek ülkelerine faydalı nesiller yetiştirmek. Öğle yemeği için bizi bölgenin en güzel kebapçısına getireceğini söylüyor mihmandarımız Şerif. Nyala çarşısına doğru yola çıkıyoruz. Çarşı gayet kalabalık. Özellikle kadınlar bir şeyler, meyve, sebze satıyorlar. Kebapçıya vardık. Loş bir oda. ortada plastik masa ve sandalyeler. Havada kendinden geçmiş halde uçuşan sinekler. Anlayacağınız yemek yemek için tercih edilecek bir yer değil. Aklımda hep hasta olma korkusu. Zaten ben dahil ekibimizin yarısı isal. Bize gülen arkadaşların da motoru bozmaları uzun sürmüyor. İlaçlar bana fayda etmedi. Gitmeden önce karanfilin isale iyi geldiğini İbrahim Saraç’tan dinlemiştim. Kendimi onunla tedavi etmeye çalışıyorum. Yemekler de ortama benzer bir sunumla önümüze geldi. Herkes birbirine bakıyor. Bir yandan açlık bir yandan temizlik endişesi bizi karışık duygulara itiyor. Aklıma Vedat Miror’ün güzel yemekler salaş mekanlarda olur sözü geliyor. Kendimi kandırmaya, çatalın ucuyla bir şeyler yemeye çalışıyorum. Açıkçası Türkiye’den getirdiğim vakumlanmış peynir ve keklere de güvenerek ölmeyecek kadar yiyip 🙂 soğuk gazoza yükleniyorum. Herhalde hayatımdaki en çok gazozu burada tükettim diyebilirim.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (6)

Yemek sonrası ziyaretlerimiz başlıyor. Yatılı bir okula gidiyoruz. Kur’an eğitiminin de verildiği burada ki görüntü içler acısı. Çocukların kaldığı mekanlar bambulardan yapılmış kulübeler. Toprağın üzerine sünger yataklar atılmış. Mutfak diye gösterilen yerde plastik bir kaç kap kaçak. Çocuklar içecek sularını toprağa gömülmüş bir küpten ellerini daldırarak alıyorlar. Hep yokluk hep yokluk. Kendi yaşamlarımız geliyor aklımıza. Kaçımız çocuğunun böyle bir yerde okumasını ister. Bu ziyaretin verdiği buruklukla Yetim Buluşması adında yapılan ve bizim de davet edildiğimiz programa gidiyoruz.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (7)

Nyala stadyumu dolmuş. Yüzlerce çocuk rengarenk elbiseleriyle program öncesi son hazırlılarını yapıyorlar. Bir önceki ziyaretin yarattığı kötü etkiden biraz kurtuluyoruz. İHH’nın baktığı yetimler bizlere gülümsüyorlar. Anonslar yapılıyor, Türkiye’den misafirler geldiği söyleniyor. Onların tebessümleri bizi inanılmaz mutlu ediyor. Program başlamadan önce dalıyoruz çocukların arasına. Rengarenk kıyafetleri içinde bazıları utangaç bazıları mutlu pozlar veriyorlar bize. Özellikle erkek çocuklar onları çekmemiz için acayip şekillere giriyorlar. Tek ortak nokta herkes mutlu. Diğer yetimlere göre kısmen şanslı olan bu çocuklar bir yıldır bugün için hazırlanmışlar. Yerel danslar yapacak, tiyatro gösterileri sunacak, ilahi ve şarkılar söyleyecekler. Göz göze geldiklerimiz tebessüm ediyorlar. Siyah yüzleri içinde inci gibi dişleri ortaya çıkıyor. Çok güzle bir gün geçiriyoruz. Çocuklar yaptıkları koreografilerle ile alkışı hak ediyor. Onlarda önemli bir şeyler yapmanın bilinciyle mutlu ve gururlular. Resmi konuşmalar yapılıyor, vali ve askeri yetkililer orada. Bu ülkeyi yeniden inşa edebiliriz diyorlar. Yetimlerine sahip çıkan Türkiye ve Katar’a sonsuz şükranlarını sunuyorlar.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (8)

Otele dönüyoruz. Yanımızda yerel Sudanlıların giydiği yerel kıyafetler de var. Açıkçası bu sıcak da giyilebilecek en güzel giysiler. Duş sonrası onları giyip lobiye iniyoruz. Beyaz bir insanı fistan içerisinde görünce şaşırıp tebessüm ediyorlar. Bol bol kerkede denilen Hibiskus şerbeti içiyoruz. Siparişler zamanında gelmese de buna alışmaya çalışıyoruz. Garsonları fırçalamak bir işe yaramıyor. Bu şerbetten Türkiye’ye dönerken almayı planlıyoruz.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (14)

Ertesi gün yetimlerin kaldığı evlere doğru ziyarete çıkıyoruz. Yanımızda çocuklara dağıtmak için şeker, balon, kalem defter ve kız çocuklarına hediye etmek için toka alıyoruz. Ekibimizde bulunan, hemşerim Trabzonlu Recep Tuncer abimiz “Bize her yer Trabzon” sloganıyla memleketten çocuklara hediye etmek için getirdiği bir çanta dolusu Trabzonspor formasını yanına alıyor. Nyala evleri kara tuğla dediğimiz tuğlalardan örülü, duvarların içinde kurulmuş avluları var. Duvarlar çölün etkisini azaltmak için örülmüş. Çok fakir olan ailelerin evleri ise tuğla ile değil de otlardan ve ağaçlardan örülmüş bahçe çitleri ile çevreli. Su olmayan evlere eşeklerin çektiği su depoları ile su taşıyorlar, tabiî ki her türlü hijyenik koşuldan uzak. Suya ulaşmak buradaki en zor işlerden biri. Türkiye’den gelen yardım ekiplerinin açtığı su kuyularının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Suyun bir lüks olması dünyanın ne kadar adaletsiz bir yer olduğunu gösteriyor bize.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (15)

Ziyaret ettiğimiz evlerde çocuklara hediyeler veriyoruz. Bir balonun, bir küçük tokanın çocukları bu kadar mutlu edebilmesini hayretle seyrediyoruz. Kendi çocuklarımız aklımıza geliyor. Onlar için bir balon ya da toka ne anlam ifade eder tabletleri ve akıllı telefonlarının yanında. Aracımızın etrafı sürekli çocuklar tarafından sarılıyor. İtiş kakış içinde herkes balon istiyor. Küçük kız çocuklarının gözü ise Tahtakale’den alınmış 25 kuruşluk tokalarda. Gittiğimiz evlerde muhakkak bir şeyler ikram etmek istiyorlar. İnsanlar fakirler ama bu onların asaletlerinden bir şey eksiltmemiş. Siz güldüğünüzde bütün sıkıntılarını unutup tebessüm ediyorlar. Ziyaret ettiğimiz evlerin birinde çocuklara defter kalem hediye ediyoruz. Ekibimize orada katılan ve bize mihmandarlık yapan kardeşimiz Vahap çocukların defterlerine bir şeyler çiziyor. Burada çocukların defter bulması pek mümkün değil. Çocuklar okullarda ya da Kur’an kurslarında “loh” adını verdikleri tahta levhalar üzerine yazı yazıyorlar.

Şehirdeki en önemli ulaşım aracı Rakşa denilen Hint yapımı üç tekerlekli motorlar. Kısa mesafelerde ve köylerde ise eşek arabaları. Nyala da Türkiye’nin TİKA aracılığıyla yaptırdığı büyük ve gayet modern bir hastane var. Oraya da uğruyoruz. Türk bayrağının Darfur’da bir bina üzerinde dalgalanması, burada hastalıkların pençesinde, doğru düzgün bir tedavi göremeyen kardeşlerimizi düşündüğümüzde bizler adına büyük bir gurur kaynağı. Dr. Mehmet Yahyaoğlu ve Dr. Osman Selçuk ile hastaneyi geziyoruz. Hastane göğsümüzü kabartıyor; çok güzel ve en önemlisi çok temiz. Çalışanlardan Türk olanlarla ayaküstü konuşuyoruz. Onlar da biz de Türkçe konuşan birini gördüğümüz için mutluyuz. Sağlık bakanlığı buraya Türkiye’den sağlık personeli gönderiyor. Asıl amaç ise bu hastanede çalışabilecek Sudan’lıları eğitmek. Bu kısmen başarılmış. Ancak Sudan’lı doktor bulmak çok zor. Zira özellikle Hartum’daki üniversitede Tıp okuyan az sayıda öğrenci mezun olur olmaz soluğu zengin diğer Arap ülkelerinde alıyorlar. Dolayısıyla ülkedeki sağlık sistemli yetersiz. Türkiye’nin buradaki hastanesini kapatması halinde büyük bir sıkıntı yaşanacağı kesin.
Özellikle göz ve böbrek rahatsızlıkları, sıtma ve sarıhumma bölgede yoğun olarak karşılaşılan hastalıklar. Türkiye’den gelen yardım kuruluşları başta olmak üzere Türk hastanesinde katarakt ameliyatları yapılmakta. Su kuyusu açmak ve göz ameliyatı yapmak bence buradaki en önemli hizmetlerden sadece ikisi.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (17)

Darfur Nyala bölgesinde dört güne yakın gezdik. Bölgeye girmek özel izin gerektiriyor. Ben turistik amaçla geldim geçerim diye bir şey yok. Özellikle yardım kuruluşlarına hasseten de Türk yardım kuruluşlarına gereken kolaylıklar gösteriliyor. Bölge eski günlere göre gayet sakin bir durumda. Yaşananlardan dolayı Sudan Devlet başkanı el-Beşir uluslararası arena da zor duruma düştü. Ancak 20 yılın üzerinde bir zamandır devlet başkanlığı yapan Beşir’i Sudan halkı hala destekliyor. 2015 seçimlerinde katılım çok düşük de olsa %90 oy aldı. 1989 yılında Sudan devriminin fikri mimarı olan Hasan Turabi kurduğu parti ile Beşir’e muhalefet edenlerden sadece biri ve en köklüsü. Tüm olanlara rağmen Darfur’da silahların kısmen de olsa susmuş olması önemli bir gelişme. Ancak yıllardır yaşanan iç savaş sonrası bölgenin normal şartlara gelebilmesi uzun yıllar alacak.

Yeniden Hartum
Nyala’da Sudan hava yollarına ait bir uçakla tekrar başkent Hartum’a geri döndük. Nil’i yakından görmek, varsa Hartum’daki tarihi eserleri gezmek için fırsatımız olacaktı. Hartum kalabalık bir şehir. Son yıllarda gelişerek büyüyor ve modern bir hal almaya başlıyor. Darfur bölgesinin aksine burada insanlar yöresel kıyafetleri tercih etmiyor. Şehirde birçok önemli bina yapılmış. Özellikle Türk firmaların yaptığı binalar da dikkat çekici. Hartum’da büyükelçimiz Cemalettin Aydın Bey’i de ziyaret etme imkanımız oldu. Türk-Sudan ilişkileri anlamında çok gayretli çalışmaları olduğunu gördük.

Nyala’daki yorucu ama manevi hazzı yüksek çalışmalardan sonra başkent Hartum’da bir Türk lokantası bulduk. Topkapı adlı bu restoranda çok lezzetli Türk yemekleri yemek mümkün. Geniş bahçesi ve nezih ortamıyla sadece Türklerin değil gelir düzeyi kısmen yüksek Hartum halkının da tercih ettiği bir yer. Açıkçası yerel yemekleri pek tercih edemedik. Hijyen konusundaki endişelerimiz daha doğrusu hastalanma korkusu bizi bundan alıkoydu. Zaten çok özel bir mutfaklarının olduğunu söyleyemeyiz. Nil balığı, tavuk ve et yemekleri ve ful adı verilen genellikle de fakir halkın tercih ettiği bakla yaygın olarak tüketiliyor. Birkaç AVM’de hamburger tarzı bir şeyler de yemek mümkün.

Daha önce Nyala’da içtiğimiz yöresel adı “kerkede” olan Hibiskus satın almak üzere bir AVM’nin marketine gittik. Son zamanlarda Türkiye’de çok moda olan, zayıflamaya ve birçok rahatsızlığa iyi geldiği söylenen bu bitkiden 5-6 paket alıyoruz. Geri döndüğümüzde sıcak İstanbul günlerinde buzlu kerkede gerçekten de fazlaca aldığımıza değdi. Hem de paketi yaklaşık 2 cüneyh yani 1 dolar.
Ülkede Osmanlı-Mısır yönetiminden kalma bazı tarihi eserler de var. Elçilik yolu üzerinde Kasr Caddesi’nde 400 metrekare alana kurulu mezarlıkta iki kubbeli türbe ve ayrıca bahçesindeki 8 adet küçük mezar bulunmaktadır. Söz konusu türbelerin içerisinde tek kabri bulunan Genel Vali Ahmet Paşa’ya, iki tane kabir olan ise Genel Vali Musa Paşa’ya, diğer türbe ise aile ferdine ait olup adı bilinmemektedir. 2006 yılında bir Türk inşaat firması tarafından restorasyonları yapılmıştır.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (9)

Yine Hartum’un en büyük camilerinden Camii Kebir Osmanlı-Mısır dönemi eserlerinden. Şehirdeki içine girebildiğimiz bir başka güzel cami Faruk Camii. Dışarıdan gösterişli bir mimariye sahip olan bu caminin içerisi bakımsızlıktan dökülüyor. Tıpkı bir Osmanlı eseri olan Camii Kebir gibi. Camilerin içinin çok temiz olduğunu söyleyemeyeceğim. Toprak, kum necis görülmediği için camilerin çok düzenli süpürüldüğünü düşünmüyorum.

Mısır’daki sorunlardan gerekse de Suriye iç savaşı nedeniyle bu ülkeye Arapça öğrenmeye gelen birçok Türk var. Hepsi hallerinden memnun. Hartum’daki Afrika Üniversitesi bu anlamda en çok tercih edilen yer. Orada yaşayan Türklerin bir sıkıntı yaşadıklarını duymadım. Trükleri genel olarak herkes seviyor. Camii Kebir’i ziyarete gittiğimizde fotoğraf çekmemizi engellemeye çalışan yaşlı güvenlik görevlisine bu camiyi Osmanlı yaptı biz de Osmanlı torunuyuz, bize müsaade etmen lazım dedim. Aldığı emir kati olacak ki bizi caminin vakıf görevlilerine götürüyor. Onlar da çok güzel bir karşılama ile bizimle ilgileniyorlar fotoğraf çekmemize izin veriyorlar. Sudan’da okuyan arkadaşlardan birkaçı ile Camii Kebir etrafındaki çarşılarda dolaştık. Timsah derisi ya da diğer yabani hayvan derilerinden mamul çantalar, ayakkabılar satılıyor. Ülkede deve kuşu da çok olduğu için bunların yumurtalarından da bulmak mümkün. Alışverişte pazarlığa dikkat etmek lazım. Fiyatları hep iki katından söylüyorlar.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (10)

Hartum’un en güzel yanı koca Nil nehrinin şehrin ortasından geçmesi. Özellikle mavi ve beyaz Nil’in tam burada birleşerek büyük Nil’i oluşturmaları çok ilgimi çekmişti. Güneşin batışını da nehrin üzerine düşürerek fotoğraf çekebileceğimizi düşünerek akşama yakın nehir kenarına gittik. Nehrin etrafından insanların piknik yapacakları mesire alanları var. Ayrıca yine kahve içebileceğiniz güzel mekanlar bulunuyor. Nil’de fotoğraf çekerken bir pikap dolusu güvenlik görevlisi yanımıza yanaştı. Burada izinsiz fotoğraf çekemeyeceğimizi söyledi. İnsanın elinde Nil gibi bir turizm değeri olup da bunu yeterince kullanamaması vizyonsuzluktan başka bir şey değil. Anlaşılan ülkedeki güvenlik politikaları her şeyden daha çok önemli.

Sudan’da Türk olarak sadece öğrenciler yok. İş adamları ve özellikle tarımla ilgilenen müteşebbislere rastlamak da mümkün. Birkaç tanış arkadaş üzerinden Hartum’da seracılık yapan ve yüksek kalitede sebze üreten bir kişi olduğunu duyduk. Telefonla görüşüp ziyaret etmek istediğimiz belirttik. Memnun olacağını söyledi. Hartum, Kederu kasabası Bahri Üniversitesi arka kısmında bulunan Sudan’lı bir girişimci ile Türk ortağın birlikte kurduğu çiftliğe ulaştık. Burada bizi ziraat mühendisi Muhlis İlter Ağdağ Bey karşıladı. Gördüklerimize gerçekten çok şaşırdık. İklimlendirme ve örtü altı sebzecilik yaparak yetiştiriciliğin her türlüsünü gerşekleştirmişler. Muhlis bey burada toprağın çok verimli olduğunu ama onunla ilgilenilmesi gerektiğini söyleyerek çalışmalarından bahsetti. Burada hayvan yetiştiriciliği de yaptıklarını gördük.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (16)

Türkiye’nin de Sudan’da tarımsal faaliyet anlamında girişimlerinin olduğunu duymuştuk. Sudan ile Türkiye arasında imzalanan protokolle 8.5 milyon dönüm arazinin Türkiye’ye 99 yıllığına kiralandığını biliyorduk. Muhlis Bey bu alanın 9 tane Bafra Ovası büyüklüğünde olduğunu, gelmek isteyen heveslilerin kesinlikle çok kazançlı olacaklarını, Sudan topraklarının çok verimli olduğunu senede en az iki ürün kaldırılabildiğini, yatırım masrafının 500 milyon ile 1 milyar$ olacağını ama dönüşümün muhteşem olacağını anlattı. Kendi yetiştirdikleri meyvelerden bize ikram ettiler. Güzel bir sohbetten sonra buradan ayrıldık.

kara-afrika-sudan-fatihguldal-gezginderg (11)

Hartum’da gezebileceğimiz tarihi eserler arasında Sudan Ulusal Müzesi’de bulunuyor. Bölgedeki arkeolojik kazılarda çıkarılmış, özellikle yerli bazı Afrika kabilelerine ait kalıntılar bulmak mümkün. Ancak ulusal müze denildiğinde çok büyük bir şey beklememek lazım. Türkiye ölçeğindekilerine göre gayet mütevazı bir müze burası.

Hartum, Sudan yolculuğumuzun ilk ve son durağıydı. Bu ülkeye gelip de muhakkak gezilmesi gereken bazı noktaları da hatırlatmak lazım. Bunlarda birisi ülkenin kuzey doğusunda Port Sudan şehrinin hemen güneyinde ve Osmanlıların inşa ettiği bir liman kenti olan Sevakin. Burada harebe şeklinde de olsa bir Osmanlı şehri görmek mümkün. İkincisi Hartum’a yaklaşık 200 km uzaklıkta Shendi yakınlarından Kabushiya tren istasyonuna 6 km uzaklıkta Meroe Piramitleri bulunmakta. Sudan’daki Kuş Krallığının başkentliğini de yapmış olan bu antik kent içerisinde Nubiya Piramitleri olarak adlandırılan irili ufaklı iki yüze yakın piramit bulunmaktadır.

Biz buraları ziyaret edemedik. Belki başka bir Sudan macerasında gideriz. İnsanın yarın ne olacağı nereye gideceği belli değil. Seyahat ya Rasulullah demek yeterli…

SUDAN – Bu yazı 2015 yılının Eylül ayında yayınlananGezgin dergisinin 103. sayısından alınmıştır.

Yazar : GEZGİN YAZAR

Türkiye'nin Gezi, Seyahat ve Fotoğraf Dergisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir