Cuma , 29 Mart 2024

Tüyap ‘Bugünün Ustaları’

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen ve ikincisi gerçekleştirilen Geleneksel Türk Kitap Sanatları “Bugünün Ustaları” Sergisi Tüyap Ekim 2009

Türk Kitap Sanatları Ebru Nerede ve ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle beraber günümüzde en eski Türk sanatlarından biri olarak kabul edilen ebru, yoğunlaştırılmış su üzerine yapılan resmin özel yöntemlerle kâğıt üzerine alınmasıyla hazırlanan bir bezeme sanatıdır. Çağatayca hare gibi anlamına gelen “ebre”, İran’da bulutumsu anlamına gelen “ebri” kelimesi ile Osmanlı’da ise “ebru” tanımlanmıştır. Sanat tarihçileri bilinen en eski ebrunun 11. yüzyıla ait olduğunu belirtirler. Ebru kâğıtları ilk zamanlarda resmi devlet belgeleri, çeşitli antlaşmalar ve önemli olayların yazıldığı özellikle ince desenli kâğıtlara zemin olarak tercih edilerek belge üzerinde olası tahribat engellenmeye çalışılmış, daha sonraları ise hat ve cilt sanatlarına yardımcı olarak kullanılmıştır. Gül dalı ve at kılından fırça ile tarak ve bız; bitki zamkından suyun yoğunluğunu arttırmak için kitre, boyaları su yüzeyinde tutabilmek için öd, boya olarak da toprak ve çeşitli özellikte pigmentlerin kullanıldığı ebru sanatında battal, gelgit, şal, somaki, taraklı, bülbülyuvası, çiçekli, hafif, kumlu, nefti ebru ve akkase eserlerde görülen ebru türleridir.

Yazı ve fotoğraflar: Yusuf Çağlar

Minyatür En erken örnekleri 8.-9. yüzyıllarda İslamiyetin kabulünden önce Uygur Mani Yazmaları’nda görülen minyatürler yapıldıkları dönemin sanat anlayışına paralel olarak gelişme gösteren iki boyutlu tasvirlerdir. Eski Türk kaynaklarında bu sanata ‘nakış’, ‘tasvir’, sanatı icra edene ise ‘nakkaş’, ‘musavvar’ denir. Türk minyatür sanatı Fatih döneminde portrecilik sanatıyla tanışmış, en üst seviyeye Kanuni Sultan Süleyman döneminde ulaşmıştır. Bu dönemde portreciliğin yanı sıra ‘Şehnamecilik’ adıyla resmi bir hal almıştır. Sultan Süleyman çıktığı seferleri, resmigeçitleri, törenleri ve savaşları arşivlemek için ciltli eserler haline getirtmiştir. En önemli sanatçıları Matrakçı Nasuh ve Nigari’dir. Kanuni’nin doğu seferleri sırasında İran’dan çok sayıda sanatçı da İstanbul’a getirilmiştir. III. Murat döneminin en ünlü ustası şehzadelerin sünnet (52 gün 52 gece süren) düğününü resmeden Nakkaş Osman’dır. 18. yüzyıl I. Ahmet döneminin en ünlü ustası da Levni de şehzadelerin sünnet düğününü Surname-i Hümâyûn adlı eserde resmetmiştir. Minyatür sanatı Lale devrinden sonra çöküşe geçmiş, 19. yüzyılda ise yerini Batı etkisiyle yaygınlaşan resim sanatına bırakmıştır. Boya olarak suluboyaya benzer bir boya kullanılan minyatürlerde çizgileri çizmek ve ince ayrıntıları işlemek için de çok ince fırçalar kullanılırken minyatür yapılmaya başlanmadan önce kâğıdın üzerine arapzamkı katılmış üstübeç, renklere saydamlık kazandırmak için de bu yüzeyin üzerine bir kat da altın tozu sürülür. Minyatür eserlerin çevresi çoğu kez tezhip bezemeyle süslenmiştir.

Tezhip Arapça altınlama, yaldızlama anlamına gelen, daha çok yazma kitapların ve hat levhaların kenarlarını süslemede kullanılan tezhip, kökeni Uygur Türklerine kadar uzanan bezeme sanatıdır. İslamiyetin kabulünden sonraki dönemde tezhip üslubunda değişimler ve gelişmeler olmuş, ince çizgiler motiflere dönüşmüştür. Türk tezhibinin en erken örneklerine Anadolu Selçuklular döneminde rastlanmaktadır. 13. yüzyıla tarihlendirilen bu örneklerde kıvrık dallar üzerine Rumiler, geçmeler, minhaniler ve geometrik desenler kullanılmıştır. 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Herat ve Şiraz üslupları özümsenmiş ve Fatih Sultan Mehmed için hazırlanan kitapların süslenmesinde kullanılmıştır. 16. yüzyılın ikinci yarısında klasik Türk üslubu oluşmuş ve en parlak dönemini Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşamıştır. Bu yıllarda Tebriz’den gelen Şah Kulu’nun getirdiği ve saz yolu denilen üslup Saray Nakkışhanesi’nde ilgi görmüş, süsleme programına Uzakdoğu kökenli motifler girmiştir. 17. yüzyılın ortalarından itibaren ise batılılaşma dönemi ile Avrupa sanatının etkisindeki motifler kullanılmaya başlamıştır. 18. yüzyılda Batı etkisi artmış, halkar bezemenin yanında barok ve rokoko motifler görülmeye başlanmış ve 19. yüzyılın sonlarına doğru neo-klasik akımla son bulmuştur. Tezhip yapımında kullanılan temel malzeme altın ya da boyadır. Altın, dövülerek ince bir tabaka halinde varak olarak kullanılır. Altın varak su içinde ezilip jelâtinle karıştırılarak belli bir kıvama getirilir. Boya ise genellikle toprak boyalardan seçilir.

Hat Kur’an harflerinin 6. ve 10. yüzyıllar arasında geçirdiği gelişme döneminden sonra ortaya çıkan güzel yazı sanatıdır. Aslında Finikelilerden gelen ve Nebat kavmince kullanılan ve basit şekillerden oluşan yazı çeşidi İslamiyetin kabulünden sonra önem kazanmıştır. Bu yazının ilk biçimi adını Kufe kentinden alan köşeli karakterli kufi yazısının yerini 9. yüzyıldan sonra aklam-ı sitte (altı yazı türü) almaya başladı. Hat sanatı, tarihi seyir içersinde kol kol gelişmiş, mükemmelleşmiş ve güzel sanatlar arasında seçkin yerini fiilen almıştır. Mushaflar, cüzler, hilyeler, fermanlar, murakkalar, meşkler, karalamalar gibi değişik konularda verilmiş eserler vardır. Hat sanatı; “Cismani aletlerle ortaya çıkan ruhani bir hendesedir” şeklinde tarif edilmiştir. Türkler, hat sanatıyla Anadolu’ya geldikten sonra ilgilenmeye başlamışlar ve bu alanda en parlak dönemlerini de Osmanlılar zamanında yaşamışlardır. Türkler, altı yazı türü dışında, İranlıların bulduğu tâ’lik yazıda da yeni bir üslup ortaya koydular. Türklerin geliştirdiği divani yazı yalnızca Divan-ı Hümayun’da yazılan önemli belgelerde, yazılması ve okunması özel eğitim gerektiren siyakat ise mali kayıtlarda kullanılmıştır. Kolay yazıldığı için günlük yaşamda yaygın olarak kullanılan bir yazı türü olan rik’a da 19. yüzyılda sanat yazısı durumuna gelmiştir. Kufi, Sülüs, Nesih, Muhakkak, Rika’, Tevki, Ta’lik hat eserlerde kullanılan yazı türleridir. Hattatın temel aracı kamış kalemdir. Celi yazılar ise ağaçtan yapılmış kalın uçlu kalemler ile is ve arapzamkının dövülmesiyle elde edilen ve kolaylıkla silinebilen mürekkep kullanılmıştır. Kullanılan kâğıtlar da özeldir, hamurları ne olursa olsun öncelikle nebati ve madeni boyalarla çeşitli renklere boyanırlar. Mürekkebi emip dağıtmaması, kaleme akıcılık sağlaması için kâğıtların yüzeyine âhar denilen bir madde sürülür ve daha sonra da mührelenir.

Cilt Orta Asya’da Alfred von Lacog’un Turfan şehri Karahoça’da yaptığı arkeolojik bir kazı çalışmasında bulduğu iki adet cilt kapağı ile ciltçiliğin de VII. yüzyılda Uygur Türklerinde başladığı belirlenmiştir. Bu ciltler, Doğu Türkistan’da, Mani dinini kabul eden Uygur Türkleri’ne aittir. Doğu Asya, Çin üslubundaki tomarlar, alt üst tahta kapaklı ve üstten alta geçirilen sicimin tahtaların dışında düğümlenmesiyle elde edilen ciltler ve dikişli formaya geçirilmiş deri ciltlerdir. Fatimiler ve Büyük Selçuklular’la birlikte cilt sanatı gelişmiş ve devam etmiştir. Anadolu Selçukluları, Memluklar, XV. yüzyıldan itibaren de İlhanlılar ve Karamanoğulları başta olmak üzere bu süreç Anadolu Beylikleriyle devam etmiştir. Ayrıca, buradan da Osmanlı cilt sanatına geçiş sağlanmıştır. XV. yüzyıl Memluk ciltçiliği ile Osmanlı ciltçiliği arasında büyük benzerlikler vardır. Bu yüzyılda diğer bölgelerde Timurlular, Karakoyunlular ve Akkoyunlular tarafından üretilen güzel ciltler bulunmaktadır. Türk-İslam ciltleri dört parçadan oluşur. Kitabın başlangıç yönü olan sağ taraftaki kapak (üst kapak), kitabın solundaki yani bitiş yönündeki kapak sol kapaktır (alt kapak). Sol kapağa, sertap ve miklep eklenir. Türk kitapçılık sanatları, birçok sanatları içinde barındıran bir çalışmalar bütünüdür.

“Geleneksel Kitap Sanatları – Bugünün Ustaları” sergisine katılan isimler: (Ekim 2009) Abdurrahman Depeler, Ali Toy, Arzu Tozlu, Aynur Göksu, Ayşegül Türkmen, Ayten Tiryaki, Ayşe Kaynak, Berna Kervan Karabulut, Celalettin Karadaş, Cemile Hayriye Kurt, Ceyda Gülsever, Çiğdem Tunçer, Ebru Karahan, Eda Özbekkangay Çakır, Efdalüddin Kılıç, Elif Fişek, Emine Koçak, Fatih Özkafa, Fatma Şan, Ferhat Kurlu, Füsun Onamay, Gülbün Mesara, Gülsüm Gügercin, Hasan Korkmaz, Hilal Kazan, Hüseyin Öksüz, Leman Dinçtürk, Mustafa Parıldar, Müzeyyen Kılınç, Nazlı Durmuşoğlu, Nurya Çakır Camcı, Nilgün Gencer, Nilüfer Kurfeyz, Selim Sağlam, Nurullah Özdem, Osman Özçay, Sabiha Koç, Sabriye Şeker, Sacit Açıkgözoğlu, Sabahat Palabıyık, Seher Çavuşoğlu, Sema Balkaya Öksüz, Seyit Ahmet Depeler, Şengül Özbayraktar, Şermin Ciddi, Talip Mert, Ülker Erke, Mehmet Özçay, Naciye Subaşı, Nilgün Acar, Serra Güney Özkan, Şükriye Erkut, Sadreddin Özçimi, Orhan Dağlı, Ömer Faruk Dere, Ömer Faruk Özoğul, Zakir Gökgöz, Zehra Çekin, Zehra Gökdeniz.

Tüyap ‘Bugünün Ustaları’ – Bu yazı, Gezgin dergisinin 2009 yılının Kasım sayısında yayımlanmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir