Cuma , 29 Mart 2024

Walt Disney

Walt, sessiz, hem fazlaca sessiz bir çocuktur. Anlatılamayacak kadar yalnızdır ama o zaten derdini kimseye anlatmaz. Sıkıntılarını onunla bununla değil alel acele karaladığı hayali arkadaşlarıyla paylaşır. Bunu o kadar sık yapar ki artık eli alışmaya ve sessiz dostlarına karakter yüklemeye başlamıştır.

Yazı: Ahmet Sırrı Arvas

Yapmak Mı Zor Satmak Mı?

Walt neden sonra, çizginin para ettiğini anlar, zira mahallenin berberi traşını karikatür karşılığında yapmakta, okul gazetesi vinyet çizdirebilmek için peşinde koşmaktadır. Disney ağabeyleri gibi evden kaçmaz ama babasından kurtulmanın kibarca bir yolunu bulur. Yaşı henüz 16 iken gönüllü olarak orduya yazılır ve ambulans şoförü olarak Fransa’ya yollanır. Her ne kadar cepheye vardığında savaş bitmiş olsa da yabancı bir ülke görmek ufkunu açar. Artık çizdiklerini satmalı, en azından reklamcılara bir şeyler karalayıp çorbayı kaynatmalıdır. Walt “nasıl olsa işi biliyorum” demez, evet eli yatkındır ama yine de ustalardan ders alır.

Yıllarca Kansas Sanat Enstitüsü ile Tasarım Okulunu aşındırır. Bir ara fotoğrafçılığa merak salar Chicago’da Mc.Kinley High School’da işin inceliklerini kapar. Bütün bunlarla uğraşırken kalem oynatmaktan kopmaz ve çizimlerini pazarlamak için bıkmadan kapı çalar. O firma, bu firma derken, kendini çizgi film sektörü içinde bulur ve 40 dolar haftalıkla (1920’lerde iyi paradır) tanıtım filmleri çizmeye başlar. Her ne kadar işin tekniğini buralarda kavrasa da reklamcılarla çalışmak canını sıkar. Halbuki o “Kedi Felix” (o günlerde çok popülerdir) gibi kahramanlar çıkarmalı, milleti gülmekten krımalıdır. Walt kendi gibi bir çizgikolik olan Ubbe Iwerks ile tanışınca kendi işini kurar. Elden düşme bir kamera ile “Altın Saçlı Kız”, “Üç Küçük Ayıcık”, “Kaplumbağa ile Tavşan” gibi bilinen masalları beyaz perdeye aktarırlar. Ama dağıtıcıları batınca, ayazda kalırlar. Buna rağmen Walt Disney içinde canlı bir oyuncu olan “Alice’in Serüvenleri” ni çizmekten vazgeçmez ve çeker çarıklarını Los Angeles’de koşar Walt, yağıyla kavrulan Disney ailesinin beş çocuğundan biridir ve çocukluğunu babasının gönlünü yapmakla geçirir.

Baba Disney’in (Mr.Elias’ın) işleri pek rast gittiği söylenemez, marangozluk, müteahitlik gibi bir sürü başarısız teşebbüsün ardından Missouri’de çiftçiliğe kalkar. Ancak evin iki büyük oğlu ırgatlığa dayanamayıp evden kaçınca bir kez daha batar. Kansas City’e gelip bir gazete bayii açar ve elinden kalan iki oğluna (Roy ile Walt’a) gazete sattırmaya başlar. Lakin işlerin tadı yoktur ve borç üç günde boylarını aşar. Nitekim Roy’da evden kaçar, babası küplere binedursun kabaklar Walt’ın başında patlar.

İşçi Olamıyorsan Patron Ol

Walt, Hollywood’un sanıldığı gibi “kabiliyetlilerin önünü açan bir arena” olmadığını anladığında çok geçtir ama o yılmaz. “İşçi olamıyorsan patron ol” kuralını işletir ve eserlerini kendi adına pazarlar. Nitekim Margaret adlı bir dağıtıcı onu ciddiye alır ve garajdan çevrilen mütevazi stüdyoda beheri 1500 dolardan 6 tane “Alice” hazırlar. Margaret evlenip evinin kadını olunca Walt, değişik dağıtıcılarla çalışır. Ancak fırıldaklara güvenmenin bedelini ağır öder, bin bir emekle hazırladığı “Şanslı Tavşan Oswald” ın yayın haklarını kaptırır.

İşte o günden sonra dalevereci ya da dürüst herkese mesafe koyar, kimseyle ortaklık yapmaz. İşte o günlerde Walt zor bir eşiktedir. Ya Tavşan Oswald’ın yerine yeni bir karakter bulacak ya da çizerliğe veda edecektir. Belki de gazete bayiliğine dönecek köhne barakalarda titrek emeklileri bekleyecektir. Tam işi bırakmayı düşündüğü sırada aklına stüdyosunda fink atan fındık fareleri gelir. Bunları, arsız ve tembel bir kedi ile dövüştürmelidir. Evet bir çok insan farelerden iğrenir ama ona göre marifet iğrenilene sevimli çizgiler sevimli çizgiler oturtabilmekte, imrenileni menfi vasıflar yükleyebilmektir. Zor bir iştir ama Walt zor işleri sever. Ve inanın bunu becerir. İşi kedileri silindirle ezmek, asitle yıkamak, balyozla paralamak…

Ne Fareymiş Ama…

Walt Disney, uzun yıllar sıkıntıyla yaşar. Miki belki onun son ümididir. Bu koca kulaklı fareyle ya düze çıkacak ya hepten batacaktır. Lakin sevimli kahramanı beklediğinden de fazla tutar ve ilk defa cebi dolarla dolar. Walt hırslı bir insandır. Evet artık rahatlıkla geçinecek parası vardır ama o dahasını da arzular. Gece yarılarına kadar çalışır ve sürekli yenilik arar. Mesela sesle hareketi uyum içinde kullanır ve rakiplerine fark atar. Düşünün “Steamboat Willie” yi hazırlamakiçin koca bir orkestra tutar ve elceğizi ile tam 200 bin tablo karalar.

Bu uğurda çok sevdiği spor arabasını bile satar, son kuruşuna kadar projeye harcar. Film büyük bir sükse yapar ve siparişler yağmaya başlar. Evet artık  etişemeyeceği kadar işi vardır ama dolarlar başkalarının kasasına akmaktadır. Walt Disney yediği birkaç tokattan sonra kendine gelir ve işinin patronu olmaya niyetlenir. O günden sonra eserlerinin yayın hakkını kimseye vermez ve anlaşma metinlerini kendi yazar. Walt Disney kahramanlarının kitaplarını çıkartır ve oyuncaklarını yaptırıp piyasaya dağıtır. Mickey Mouse’un ünü bir anda sınırları aşar, Baltık ülkelerinde Musse Pigg, İspanya’da Miquel Ratontico, İtalya’da Topolino, Japonya’da Miky Kuchi, Türkiye’de ise Miki Fare olarak tanınır. Bir çok firma ürünlerinde Miki resmi kullanabilmek için ellerini cebine atar, Mikili elbiseler, mobilyalar, saatler satış rekoru kırarlar.

Çizgi Film “Sanayici” Olunca

Walt, 1940’ta California’daki yeni stüdyosuna taşınır. İkinci Dünya Savaşı sırasında ordu ve federal hükümet için birçok iş yapar. Bu arada canlandırma tekniğiyle gerçek görüntüleri birleştirmeyi dener, Gönülsüz Ejder, Selam Dostlar, Renkli Besteler ve Güneyin Şarkısı gibi filmleri ortaya koyar. Walt Disney çok kazanır ama parasını sadece stüdyolarını geliştirmekte kullanır. Bir ara sağlığını zedeleyecek kadar çalışıp ikide bir bayılmaya başlayınca işi paylaşmaya yanaşır. Dostu Iwerks’le kabiliyetli gençleri toplar, onlara ders ve iş verirler. Bu organizasyon onlara hem Oskarı (Çiçekler ve Ağaçlar filmiyle) hem de Vakvak Amca ve Gufi gibi yıldızları kazandırır.

Walt Disney – Bu yazı 2011 yılının Aralık ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 58. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir