Perşembe , 28 Mart 2024

Yerin Altında Yaşamak ya da Matmata

Hepimiz evlerde yaşıyoruz. Üstümüzde çoğu zaman bir gökyüzü, altımızda da bir alt kat komşumuz oluyor. Tunus’un geleneksel şehirlerinden Matmata’da yaşayanların evleri biraz farklı. Birçoğumuz için itici gelecek olan bu evlerin özelliği yaklaşık beş-altı metre yerin altında toprak içinde yer alıyor olması. ‘Ölmeden evvel mezara girip orada yaşamak mı?’ demeyin. Dünyanın en sakin ve güzel evleri belki de onların evleridir.

Yazı: Nurya Çakır Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı

Yaşadığımız evler bizim kimliğimizdir. Nasıl bir hayat algımız varsa onu yansıtır. Hemen hemen her kültürde ev ‘mahremdir’. Özel dostlarımız, ailemiz ve akrabalarımıza açıktır. Ev ararken, ufku açık, ışık alan, mümkünse güzel bir manzaraya bakan, biraz üst katlardan, yaz-kış havadar evler ararız. Yaşadığımız iklim bölgesine göre kimi zaman ahşap, kimi zaman taştan evlerimiz olur.

Son otuz kırk yılın icadı betonarme evlere kalmış olsak da yüzyıllarca evlerimiz bu kabil şekillerdeydi ve güllük gülistanlık yaşayıp gidiyorduk. Ülkemizde ev hikayesi kısaca böyle iken dünyanın farklı yerlerinde farklı evler ve hatta kimi zaman çok ilginç yaşam biçimleri ile de karşılaşılıyor. Tunus’un geleneksel kasabası Matmata tam da böyle bir yer.

Tunus’ta güneye doğru çöle giderken Gabes şehrinden sonra kayalara daha doğrusu toprağa oyulmuş bir kasaba göreceksiniz. Bir kabilenin ismi olan Matmata aynı zamanda bölgenin de adı olmuş.  Bu kasabada evler bir dairesel kalıpla büyük toprak kütlelerinin yerden beş metre derinlikte delinmesi ile yapılmış. Küçük çocukların kumsallarda küçük kovalarını ters çevirip bir kumdan kale kalıbı çıkarması gibi oyulmuş topraklar içinde büyük bir alan açılıyor. Bu alanın etrafında da yine toprak oyularak kullanışlı odalar, mutfaklar yapılıyor. İç avlu bir iç bahçe gibi gün ışığının içeri girmesine yarıyor.

Aynı zamanda çocukların oyun bahçeleri de olan bu iç avlu bizim evlerimizdeki ‘hayat’ kısmı gibi ev içi sosyal hayatın da cereyan ettiği yer durumunda. İç avlunun zemini yine toprak. Duvarları açık mavi kireçle boyanıyor. Çok sık olmamakla birlikte senenin belli günlerinde yağan yağmura karşı biraz daha dayanıklı oluyor böylelikle. Bir de haşerata karşı da küçük bir koruma sağlıyor. Kireç boya toprak olan bu evlerin temizliği için de çok önemli oluyor.

Bu tarz yapılmış yüzlerce evin bir ovayı kapladığını gözlerinizin önüne getirdiğinizde bir bal peteğini andıran bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Bizim Kapadokya yöresinde peribacalarının içlerini oyup ev yapan insanlar gibi bu bölgede de zemini oyup evler yapılmış. Evlerin içinde kullanılan mobilyalar günlük ihtiyacı karşılayacak şekilde tasarlanmış ve etrafta var olan ağaçlardan, özellikle palmiyegillerin sağlam gövdelerinden yapılmışlar.

Arazinin bu ilginç yapısın Hollywood yapımcılarının da dikkatini çekmiş olmalı ki  ünlü ‘Star Wars’ filminin bir bölümünü burada çekmişler.

Bizim Kapadokya yöresinde peribacalarının içlerini oyup ev yapan insanlar gibi bu bölgede de zemini oyup evler yapılmış.

Bize garip görünse de bu evlerde yaşayan insanlar hayat şartlarından oldukça memnun. Onları bizim apartman dairelerimize taşısak kesinlikle reddederler ve vücutlarındaki elektriği akıttıkları bu toprak evlerde yaşamayı tercih ederler. Mutluluk ne şartlarda nasıl yaşadığımızda değil, bi’ şekilde hayatla barışık olmakta değil mi zaten?

Bugün Berberi nüfusun yaşadığı bu kasabada sıcak bir misafirperverlikle ağırlanıyorsunuz. Ayrıca yörenin sanatı ve kayalara oyulmuş hapishanelerini de görebilme imkanınız var. Korunmak amacıyla kervan yollarından ve ana hatlardan uzakta kurulan kasabada yer yer buğday ve hububat ambarı olarak kullanılan çukurlara da  rastlayabilirsiniz. Bu topraktan evlerden yapılma butik otellerde hayatınızın en ilginç ve sakin tatillerini yapma imkanı bulabilirsiniz.

Bu yazı 2009 yılının Aralık ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 34.sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir