Gezgin Dergi

Derin vadilerin ninnili çalgısı: TULUM

Yazı ve Fotoğraflar : Uğur Biryol

Yaz geldiğinde Doğu Karadeniz dağları şenlikleşir, ortalık gurbetçilerin de gelmesiyle birlikte hareketlenir. Sahilden dağlara çıktığınızda irili ufaklı tüm bölgelerde tatlı bir telaş başlar. O tatlı telaşların yaşandığı yerlerden biri de Kaçkar dağlarıdır. Kaçkar dağları eteklerinde kurulu yaylaları Karadeniz bölgesinin diğer bölgelerinden ayırt edici en önemli özelliği kadınların rengârenk giysileriyle, başlarına sardığı “puşi” denilen örtüleriyle erkeklerle tulum eşliğinde elele horana durdukları  yayla şenliklerinde buluşmalarıdır hiç şüphesiz. Bir ninni gibi vadilere dağılan tulum sesi gurbetçileri en uzaklardan çağırır ki o zamanlar şenlikli yayla zamanlarıdır. Yüksek dağların sahibi Hemşinliler ve Lazlar’ın yayla şenliklerinde elele tutuşarak gerçekleştirdikleri “horan”larının en önemli öğesi tulumdur hiç şüphesiz. Tulumun sesi uzun zaman birbirini görmeyen iki arkadaşın, sevip de kavuşamayanların kısaca toplumda birbiriyle bağlantılı olan tüm insanların vazgeçemediği bir enstrüman. Tulum eskiden sadece belli coğrafyalarda halkın eğlenti aracı olarak çalınırken günümüz müzik piyasası sayesinde artık her yerde duyuluyor. Tulumun nasıl yapıldığını öğrenmek isteyenlere bu yazının kılavuzluk edeceğini düşünüyorum.

Tulum
Tulum üflemeli çalgılar ailesinden olup sürekli sesle ezgilerin elde edildiği bir çalgıdır. Doğu Karadeniz tulumu (Pontik tulum), kendi türleri içinde en ilkel yapıda olanıdır. Tulum, Dudula (ağızlık), Torba (Gövde veya Post), ve Nav olmak üzere üç kısımdan oluşur. Dudula kısmı tulumun deriden yapılan torba kısmına hava göndermeye yarayan bölümdür. Torba kısmı ise hava depolamaya yarar ve koltuk altından bastırılarak nav kısmına sürekli hava gitmesini sağlar. Nav ise Analık ve Dillik adı verilen bölümleri taşıyan; sesin elde edildiği ve ezgilerin çalındığı kısmıdır.

Dudula (Ağızlık)
Dudula kısmı tulumun deriden yapılan torba kısmına hava göndermeye yarayan bölümdür. Tulumu şişirmek için kullanılan dudula; genellikle 15–20 cm uzunluğunda yuvarlak bir ağacın içi delinerek yapılır. 4–5 cm’lik kısmı dışarıda kalacak şekilde bağ yeri oluşturularak ön ayakların birinden deri kısmına bağlanır. Önceleri tulumcular üflenen havanın geriye kaçmasını önlemek için dudulanın deliğini dilleri ile kapatırlardı. Fakat günümüzde dudulanın deri içindeki çıkışına tek yönlü bir valf (sibop) yerleştirilmektedir. Bu valf çoğunlukla dudulanın iç tarafına sert deri, naylon veya yumuşak plastikten bir kapak yapılıp raptiye ya da cam çivisi ile tutturulmasıyla oluşturulur.

Torba (Gövde veya Post)
Tulumun torba kısmı hava depolamaya yarar ve koltuk altından bastırılarak nav kısmına sürekli hava gitmesini sağlar. Tulumun torba adı verilen gövdesi, genellikle bir yaşındaki keçi yavrusu (oğlak) derisinden yapılır. Çünkü bir yaşından küçük olan keçilerin derisi yumuşak (taze) olduğundan çabuk bozulur. Oğlak daha yaşlı olursa hem derisi sert hem de tulumu büyük olur. Oğlakların da dişisi tercih edilir. Nedeni, derisinin kıllarının daha yumuşak ve ince oluşundan dolayı kıl köklerinden hava kaçırma olayının daha az oluşudur. Oğlak kesildikten sonra şişirilir. Derisi bıçak vurulmadan ve deride yağ ve et parçası bırakmadan dikkatlice soyularak, delinmeden bütün olarak çıkartılır ve hayvanın arka ayakları dipten, ön ayaklar dirsekten kesilir. Çalgıya ismini veren de bu şekilde, yani “tulum” şeklinde çıkarılmasıdır. Suyla karışık ateş külünde veya mısır unu katılmış Süt içinde 2–3 gün bekletildikten sonra tüylerin dökülmesi sağlanır. Sonra, “hasel” ya da “hasır” denilen tabaklama işlemine tabi tutulur. Bu işlemde deri, önce şaplanıp bekletildikten sonra temizlenir, sonra defalarca zeytinyağı ve motor yağı ile yoğrulup kurutulur. Son olarak, turunçgillerin yağından üretilmiş, reçine esaslı ve uçucu bir madde olan terebentinle yıkanır. Böylece kokusuz ve kumaş gibi bir deri elde edilir. Tabaklama işlemi tulumun dayanıklılığı bakımından çok önemlidir. İyi tabaklanmamış deriler hem çabuk çürür hem de keskin ve kötü bir koku yayar. Tabaklama işleminden sonra baş tarafı, ön ayaklar dışarıda kalacak şekilde ve arka kısmı içeri gelecek şekilde tıpalanıp tersten sıkıca bağlanır.. Ön ayaklarının birine dudula bağlanır ve şişirilip asılır. Kuruduktan sonra sürekli yumuşak kalması için bitkisel yağlar (fındık veya badem) veya gliserin sürülür. Kullanılan maddenin deriyi sertleştirmemesi ve koku yapmaması gerekir. Bu şekilde bakım yapılmadığı sürece deri kuruyup çatlar ve hava kaçırır. Son olarak hem deriyi dış etkilerden korumak hem de güzel görünmesini sağlamak için deri kısmı kaplamak üzere kılıf yapılır. Tulumun kılıfı (bezi) çoğunlukla kadife veya işlemeli bezden değişik renk ve desende yapılır ve geleneksel olarak üzerine küçük bir para cebi dikilir.

Nav
Nav kısmı Analık ve Dillik adı verilen ve ezginin elde edildiği bölümleri taşıyan kısmıdır. Nav, yaklaşık 30–10–5 cm ebatlarında ahşaptan yapılır. Genellikle dut gibi lifleri sık olan sert ağaçlar tercih edilse de şimşir ağacı en makbul olanıdır. Belirtilen ebatlardaki ahşap, “L” biçiminde kesildikten sonra analık ve dilliklerin yerleştirileceği kısımlar birbirinin ters yüzünde kalmak üzere kanal şeklinde oyulur ve açıklıklar eritilmiş balmumu ile doldurularak kapatılır. Analıkların bitim yerinden iç-bükey şekilde, yaklaşık 40–45 derece eğimle içi oyularak nav oluşturulur. Bu kısım yuvarlak biçimde olabileceği gibi çoğunlukla dikdörtgen biçimindedir. Analık ve dilliklerin birleşim yerinde bağyeri oluşturulmasıyla nav yapılmış olur.

Analık adı verilen kısım, yaklaşık 10 mm çapında, çoğunlukla kamış bir borudur. Son zamanlarda alüminyum borular da kullanılmaktadır. Analık üzerine, yaklaşık 6 mm çapında, üstteki iki delik ve alttaki üç delik arası hemen hemen aynı uzaklıkta, üstten ikinci ve alttan üçüncü delikler arası biraz daha uzak olan 5 adet delik açılır. Böylece oluşturulan bir çift analık, delikler aynı hizaya gelecek şekilde, nava düzgünce yerleştirilir. Yan yana olan bu deliklerden çıkan seslerin aynı ayarda olması gerekir. Aksi halde ses bozuk çıkar. Dillik, analığın içine girecek kalınlıkta, iyice kurumuş kamışın boğum yerinden, bir ucu açık diğer ucu kapalı kalacak şekilde kesilerek oluşturulur. Böylece yaklaşık 5–6 cm boyunda ve 8–10 mm çapında bir boru elde edilmiş olur. Açık uç hafif meyilli olarak düzeltilir. Boğum yerinin hemen alt tarafından, çakı ile sıyrılarak, ters “u” şeklinde ve 2–3 cm boyunda ince bir kapak oluşturulur. “Dil” adı verilen bu kısım inceltilerek hava geçişiyle birlikte titreşim yapacak ve ses çıkaracak duruma gelene kadar inceltilir.
Üflenince hava sadece açılan dilin altından geçer. Bu esnada kapak titreşir ve ses meydana gelir. Aynı sesi veren bir çift dillik, nav kısmına yerleştirilen analıklara takılır. Analık ve dillikten oluşan yapıya çibu(n) adı verilir. Burada önemli olan iki adet çibunun da aynı sesi vermesidir. Sesler ayarlandıktan (akor edildikten) sonra nav, dillikler içeride kalacak şekilde bal mumuna bulanmış keten iple ön ayakların birinden torbaya bağlanır.

Tulum Nasıl Çalınır?
Tulum, torbası koltuk altına, dudulası ağıza gelecek şekilde ve elleriniz nav kısmına yerleştirilerek tutulur. Öncelikle duduladan üflenerek torba kısmı şişirilir. Bir elinizin işaret ve orta parmağı üst iki deliği; diğer elinizin işaret, orta ve yüzük parmağı alt üç deliği kapatacak şekilde parmaklarınız nav üzerine yerleştirilir. Torba dolduktan sonra üflenen hava dudula ucundaki tek yönlü valf sayesinde geri kaçmaz. Tulum çalan kişi (tulumcu) bu esnada nefes alır. Üflenmediği sürece torba kollarla sıkıştırılarak sürekli hava temin edilir. Sıkışan hava mecburen, nav içinde bulunan çibunlardan geçer ve ses çıkararak dışarı çıkar. Parmaklarla analık üzerindeki delik çiftlerini oluşturan deliklerin ikisinin birden veya birinin kapatılması ya da delikler üzerinde parmakların titretilmesiyle değişik sesler elde edilir. Bu hareketlerin değişik versiyonlarının birlikte yapılması sonucu da tulum ezgileri (kaydeler) oluşturulur.

Kullanıldığı Yerler
Tulum, Rize’nin Çayeli, Pazar, Ardeşen, Hemşin, Çamlıhemşin, Fındıklı; Artvin’in Arhavi, Hopa, Şavşat; Erzurum’un Yusufeli ve İspir ilçelerinde; ayrıca Giresun’un Şebinkarahisar ilçesi ile Sivas ve Kars’ın bazı köylerinde kullanılan bir halk çalgısıdır. Önceleri sadece bu yörelerde düğün, bayram ve eğlencelerde kullanılırdı. Aslında bu ülkenin çalgısı olmasına rağmen tanınmayan tulum, son zamanlarda çeşitli halk müziklerinin yanı sıra pop, rock ve özgün müzik parçalarında ve dizi müziklerinde de kullanılmaya başlanmıştır.

Horon kültürü
Çamlıhemşin’in geleneksel oyunu yörede “horan” denilen horondur. Horon tulum eşliğinde daire şeklinde oyuncuların elele tutuşmasıyla oynanır. Horonu yönetene horoncu denir. Tulumun nağmeleri horoncunun komutuyla figür değişikliği yapılarak horon
saatlerce devam eder.

İnsan doğduğu yere benzer sözünden de anlaşılacağı gibi engebeli coğrafi yapı üzerinde kurulan Çamlıhemşin’in insanlarının oynadığı horon da engebeli arazide, gür ormanlıklarda, dağ zirvelerinde mücadele etmekte olan insanların hareketliliğini görmek mümkündür. Kalabalık topluluk tarafından oynanan horon bazen tulum olmadığı zaman çibuyla bazen de oyuncuların çifter çifter karşılıklı söyledikleri atma türkülerle oynanır. Horon halkasının ortasında köyün yaşlıları genelde kadınlar bulunur. Buraya “maşallah dibi” denir. Eskiden burada oturan analar oğullarına kız beğenirlermiş. Zaten horonun temelinde tanışmak, anlaşmak yatar. Burada gençler karşılıklı türkü atarak sevdalarını gizlice anlatırlarmış. Eskiden horon yerine giderken herkes özel giysilerini çıkarırmış. Yaylanın zor koşullarında bile büyük bir titizlik gösterilirmiş. Kızlar yörenin geleneksel kıyafetlerini, erkekler ise beyaz gömlek ve takım elbise giyerlermiş. Şimdilerde bazı şeyler özünü korurken, kaybolan şeyler de vardır. Eskisi gibi geleneksel kıyafetler giyilmez oldu, ya da oldukça azaldı. Bölgede oynanan oyunlar tulumun çıkarttığı nameler doğrultusunda farklı figürlerde devam eder. Her oyunun kendine özgü melodisi ve figürü vardır. Oynanan oyunlar kimi görülen yere göre kimi de oynatanın ismine göre adlandırılır. Oynanan oyunlar 32 ayrı ahenk ve figürde olup başlıcaları, Rize, Hemşin, Yüksekhemşin, Papilat, Memetina, Bakos, Çarışka, Aleka, Sırtlı, Mahmutoğlu, Gant, Hevrek, Hamlakit, Yali, Çano, Katina, Ortaköy, Çinçiva, Kız Horonu, Seyitoğlu Rizesi, Samistal, Dikbıyık, Abdinin Rizesi, Yeni Çano, Çift Ayak, Çayeli Rizesi, Komur gibi oyunlardır. Oynanan oyunlar figür ve melodi olarak ilk dinleyenler ve seyredenler açısından birbirinin aynı gibi görünse de aradaki farklılık folklor uzmanlarınca bariz bir şekilde hissedilir. Horon genellikle bayramlarda, düğünlerde, yaylalarda, festivallerde oynandığı gibi gurbette yöre kültürünü yaşatmak amacıyla kurulan derneklerin düzenlemiş olduğu gece ve gezi gibi organizelerde de coşku içerisinde saatlerce oynanır. Eskiden kızlar ayrı erkekler ayrı oynarken günümüzde kız ve erkek oyunları karışık olarak oynanır. Tulumla horonun Kaçkar dağlarını mesken tutmuş halklar için ayrı bir yeri vardır, her zaman. Eğer siz de yolunuzu Doğu Karadeniz’in bu bölgesine düşürürseniz, bir horon halkasına kendini salın; bir süre sonra ayaklarınızın sizi yönettiğini göreceksiniz.

Derin vadilerin ninnili çalgısı: TULUM – Bu yazı 2014 yılının Aralık ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 94. sayısından alınmıştır.

Exit mobile version