Gezgin Dergi

Ekincik

Yüksek tepelerin, zorlu yolların ardından birden deniz manzarası görünce çok keyiflenirim. Orhan Veli nin dizeleri hemen aklıma gelir, ne güzelde yazmış, bu kadar az kelime ile böyle güzel bir anlatım. Manzarası benzeyen neresi için söylesen uygun olur. “Gemliğe doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma. “ Muğla’dan Gökova ya doğru ilerlerken Sakar tepe de bu şiirin benzerini yaşayacağınıza eminim. Harika manzara ve virajlı bir iniş sonrası sizin kafanızı mutlaka karıştıracak bir noktaya geliyorsunuz, burada o kadar güzel yerlerin tabelaları var ki, hangi tatil cennetine gitsem diyorsunuz,   hepsine gidebilme planı bile yapabiliyor insan ansızın. Ben bazen gri ve soğuk kış günlerinde hayal kurup o tabelaların önünde düşlüyorum kendimi. Acaba hangi cennete gitsem diye, İçim ısınıyor hemen. Düşünün Muğla nın güzelleri dizi dizi sıralanmış, Bir yanda Akyaka, Gökova, Bir yanda Marmaris, Orhaniye, Hisarönü, Bördübet, Datça, Diğer yanda Köyceğiz, Sarıgerme, Dalyan, Göcek ve Fethiye..

Yazı ve Fotoğraflar : Kadir İrkin

Keşfetmekten sevmek gerek , bu sefer ilginç bir şekilde karar verdiğim bir rotayı takip edeceğim, haritada bu güzellerin arasında unutulmuş bir yer var mı acaba diye bakarken bulduğum bir yere çeviriyorum dümenimi. Rotamız Ekincik, nasıl bir yer olduğunu hiç bilmiyoruz, sadece internet ten arayıp bulduğum bir pansiyon adı var bildiğim. Telefon ile rezervasyon yaptığım pansiyon a gitme kararım aslında oldukça radikal bir hareket idi. Çok az araştırma yaptığım bir yere tatil planlamak, hem de sadece yılda 1 hafta yapabildiğim bir tatili planlamak riskli bir tercih olabilirdi.

Marmaris ayrımını pas geçip Köyceğiz’e yönüne doğru devam ediyoruz.  Bu noktada insan bir an önce gideceği yere varmak istiyor ama fazla hız yapmıyoruz. Güzel bir çam ormanı içinde ilerlerken sağ tarafta Kaunos ve ekincik tabelalarını kaçırmamaya dikkat ediyoruz. Buradan sonra ıssız nefis bir coğrafya bizi bekliyor, toplam keyifli mesafe 30-35 km, tadını çıkarmak lazım. Bulutsuzluk Özleminin Güneye giderken şarkısını başlatmanın tam zamanı, Bu keyifli yolculukta birkaç köy geçip, uzunca bir süre koyu yeşil portakal bahçelerinden geçip daha sonra  nefis bir ormanda ilerliyoruz, buradaki çam ağaçları hiçbir yerde görmediğim kadar uzunlar. Bu güzel, keyifli kimi zaman virajlı yollarda ilerlerken karşımıza aniden harika bir mavilik çıkıyor, ama hemen sevinmeyin, burası Köyceğiz Gölü. Gölün bu tarafı nefis manzaralar sunuyor, Amerikan çocuk filmlerinde bolca gördüğümüz ulusal parklarda geçen filmler geliyor aklıma, oysa bizim bu coğrafyanın da fazlası var eksiği yok. Göl kıyısı ve çam ormanı arasında yolculuk etmek çok keyifli, ara sıra Endemik Sığla ormanları yolculuğumuza eşlik ediyor.

Köyceğiz gölü kıyısında yer alan Sultaniye kaplıcaları çıkıyor yolumuza burayı pas geçip tekrar yüksek tepelere tırmanmaya başlıyoruz, eğer manzara fotoğrafları seviyorsanız, ya da doğa manzarası izlemeyi seviyorsanız bu yolculuk boyunca defalarca mola verebilirsiniz. Ortam kadar doğal ki karşınıza ne tür yabani hayvan çıksa normal karşılarsınız.

Tırmanmaya ve virajlı yollardan ilerlemeye devam ediyoruz, gölden uzaklaştık, şu an sadece yeşil hakim dünyamıza. Tepeyi aştığımızda ,bir mavilik görünüyor çam ağaçlarının dalları arasından belli belirsiz. Burada Orhan Veli yi tekrar anabiliriz, muhteşem bir koy aşağıda duruyor. Her taraf yemyeşil ve ileride harika bir koy manzarası. Denize varmak için yokuş aşağı hızla ve keyifle iniyoruz. Tepeden aşağıya doğru 3 farklı yükseltide 3 küçük mahallesi var köyün. Biz en aşağıya denize doğru devam ediyoruz. En aşağıdaki mahalle deniz kıyısında bir yerleşim olmasına rağmen tam olarak orijinal köy yaşantılarını devam ettiriyorlar. Henüz turizmden etkilenip yaşam tarzlarını radikal bir şekilde değiştirmemişler, halen bu cennet gibi ve de değerli arazi üzerinde inekleri, keçilerini otlatıyorlar..

Pansiyonumuzun ismi biraz manidar, dokuz köyden kovulmadık ama  şehirin kalabalığından kaçanların sığınağı olduğu  kesin. Bir de herkesin kolaylıkla arayıp bulduğu, gelip geçerken uğrayacağı bir yer olmadığı için, sizinle benzer arayışlar ile gelen insanlar ile tanışma imkânınız yüksek.

Hani bir klasik vardır, herkesin emekli olayım şöyle bir sahil köyüne yerleşeyim diyeceği yerlerden biri Ekincik ama son kalan yerlerden biri ne yazık ki burası. Neden pansiyonda kalmak ister bir tatilci diye soruyorum kendime. Kızım otel veya tatil köyünün imkânlarını daha çok istese de biz o tatil köylerinin koşuşturma üzerine kurulu konseptinden bıktığımız için pansiyon tercih ettik, binlerce insan sürekli yemek sırası, içecek sırası v.b. gibi koşturmayla geçiyor. Otuz kırk çeşit yemek olsa bile hiç birini keyifle yiyemiyorsun. Oysa pansiyonda bir çeşit yemek olsa bile en azından lezzetli oluyor, zaten bir aile ortamı gibi yüzyüze bakıp daha sıcak iletişim kurduğun ortamlar. Doğal bir yaşantıya bir şekilde konuk olmak gibi bir şey pansiyon turizmi, belki tatil için sembolleşmiş bir çok şey yok ama, sessiz bir ortamda bir ağacın altında hamakta uyumak keyfide yok otelde.. Denize 5-6 dakikalık bir yürüyüş mesafesinde kaldığımız pansiyon, zaten yürüyüş yapmak için kendimize bahane arıyorduk, sigarayı yeni bırakmıştık ve bir an önce zehiri vücudumuzdan atmak istiyorduk. Deniz tertemiz, zaten denizi kirletecek tesis yok, bu kadar sakin ve ıssız plaj zor bulunur, denizin taşlı kıyısı topuklarımızdaki bütün nasırı söktü aldı nerdeyse. Kızımla birlikte Taşlı kıyıda oturup ilginç taşlar toplamak keyifli bir uğraş oluyor. Bütün kış o taşları boyuyoruz, kışın soğuk günlerinde o taşlara dokunmak bile içimizi ısıtıyor.

Hilal şeklinde her tarafı çam ormanı ile kaplı koy, tekneler için güvenli harika bir sığınak. Deniz genelde sakin, masmavi, koyun çevresindeki taşlar kahverengi tonlu olduğu için ortam farklı bir renge bürünüyor. Buradan Dalyan’a gidip gelmenizi sağlayacak motorlar mevcut, Dalyan’a büyük tekneler giremediği için bu motorlar oldukça cazip. Bizde Dalyan turumuzu buradan yaptık, epey pratik bir seçenek oldu.

Sabahları keşif için orman yürüyüşlerine çıkıyorum. Çam kokusunu iyice hissetmek için iyi bir fırsat. Keşke burada bisiklet kiralama imkânı olsa diye düşünmedim değil, bir daha geldiğimde mutlaka bisikletle gelmeliyim, keşfedecek yerler olduğuna eminim. Kaunos ve Sultaniye kaplıcalarının olduğu bölgeler keşfedilmeyi bekliyor çünkü.

Turizmi sadece betonlaştırma olarak görenlerin yıkıcı gücü henüz buralara tam gelmemiş ama umarım bu doğal yapı bozulmaz, şu an sadece birkaç turizm işletmesi var, ama bir gün bu güzelliğin kalmayacağı kesin. Köyde doğal yaşam o kadar devam ediyor ki, akşam üstü ineklerini dolaştıran köylü kadınları plajın kenarından geçerken görebilirsiniz ,her ne kadar tatilde erken uyanmak istemeyenler olabilir ama sabahları horoz seslerini  duyabilmek  güzel  bence..

Yazının en başında ,acaba tatilimizi riske mi attım diye belirtmiştim ama sonunda gördük ki , Ekincik yüreğimizde öyle güzel bir yere oturdu ki, şu an bile kalkıp gitmeyi çok istiyorum..

Keşfetmeye devam…

Ekincik – Bu yazı 2014 yılının Ekim ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 92. sayısından alınmıştır.

 

Selamlar.

Exit mobile version