Yazı : Halit Ömer Camcı
İlginç bir şekilde Türkiye’nin gündeminde Malezya var. Siyasi bir söylemle başlayan ‘muhabbet’ siyasi başka söylemler, üç beş (belki de on) gazetecinin de mevzuya atlamasıyla rayından çıkan bir deli tren görüntüsüne büründü. ‘Türkiye İran olmayacak’ söylemi, döndü dolaştı, mutasyona uğradı ve ‘hayır hayır aslında Malezya olmayacak’ şeklinde karşımıza çıktı. Evet bence de Türkiye Malezya olmayacak. Tıpkı Malezya’nın Türkiye olmayacağı gibi. Yine aynı şekilde Türkiye’nin Irak, Suriye, Yunanistan, Ukrayna, Nepal, Peru, Tanzanya vs.. olmayacağı, olamayacağı gibi. Her ülke kendi nev-i şahsına ait karakteri, kimliği (buna alt-üst, ara-yan kimlikler de dahil) ne ise o olmaya devam edecek. Binlerce kilometre uzakta, iklimi, dünya algısı, hayata bakışı, çiçeğe-böceğe, evrene karşı tutumu farklı bir topluluğun herhangi bir özelliğini küçümseyerek(!) ‘aman onlar olmayacağız’ gibi bir söylem ne kadar yerli yerinde ve ne kadar tutarlı. Hele hele ne o coğrafyayı görmüş de konuşuyoruz, ne de dünyada olup bitenlerden haberdarız.
Gezgin geçtiğimiz ay Malezya’daydı. Malezya’nın bağımsızlığına kavuşmasının tam da ellinci yılında. Kaderin ‘cilve’sine bakın ki onların kurtuluş günü bizim 30 Ağustos Zafer Bayramı’mızdan tam bir gün sonra, 31 Ağustos’ta kutlandı. Yüzlerde Türkiye’deki coşkuya benzer bir neşe vardı. Yani geride bırakılmış bir başarının, sakin bir tebessümle ağırlanışı gibi değil. Bilakis daha dün İngiliz sömürüsünden kurtulmuş gibi mutluydular. Bence paylaşılması gereken bu mutluluktur. ‘Biz onlar olmayız, oldurtmayız’ duvarını yıkıp biz bütün dünya ile ilgili bir ‘olmaklık’ ufkuna ulaşmalıyız. Zenciyi, Çinliyi, Hintliyi, Malay’ı, Eskimo’yu aynı çizgide buluşturan bir bakışla ‘insan olmak’ ortak paydası, ‘insan kalmak’ potasında buluşmalıyız. Böyledir. Kimileri potanın üstünde kalan curuflar gibidir. Eriyip insan olma ırmağına akamazlar. Akmak dileğiyle…
Gezgin bu sayıda yine etkileyici dosyalar hazırladı. Usta yazar Beşir Ayvazoğlu’nun enfes kaleminden Mahyaları ve Kandilleri anlattı. Binyılların şaheseri, medeniyetlerin beşiği Mardin’i genç ve vizyon sahibi arkadaşımız Seda Yeşildal kaleme aldı. Mardin’le ilgili birçok sorunun cevabını alımlı fotoğraflar eşliğinde bu sayımızda bulabileceksiniz. Türk kültürünün vazgeçilmez imgesi, kahramanlarımızın yetiştiği (tabiri caizse) spor ocağı yağlı güreş meydanlarını Olgun Temiz’in kalemi Şefkat’in objektifi ile beğeninize sunduk. Yağlı güreşin bir spor olmaktan çok, bir erdem eğitimi, olgunluk okulu olduğunu öğreneceğiz hep beraber.
Annelerimizin göz nuru oya’nın bir sanat harikası olduğunun delilini göreceksiniz bu sayımızda. Yaptığı esere imza atmayan yüzbinlerce oya sanatçısına bir vefa borcu olarak hazırladığımız dosyanın yazarı Mutlu Özgen. Sonbahar geliyor. Sonbaharda nereye gideceğinize Gezgin’e bakmadan karar vermeyin. Hakan Özhanı’ın hazırladığı ‘Nereye Gidilir?’ bölümü teşvik edici bir rehber olacaktır. Gezgin’in abone kampanyasına aldığımız güzel tepkiden; doğru yolda olduğumuzu, onaylandığımızı anlıyor ve bu iltifatı hak etmek için daha da gayretle yeni sayılar hazırlamak için yollara düşüyoruz. Birgün biryerlerde karşılaşmak ümidiyle.
Gezgin Önsözler : 9. Sayı – Bu yazı 2007 yılının Ekim ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 9. sayısından alınmıştır.