Gezgin Dergi

Hiç Bitmeyen Yazların Bitkileri

Yazı: Yusuf Baydal – Fotoğraflar: Zeynep Azize Su

Mevsim kış; yağmurlu, karlı, fırtınalı günler… Havalar soğuk, ağaçlar çıplak… Bir kış uykusundan bahsedilebilir mi bilinmez ama bilinen, doğal çevremizde bahara kadar bir canlanma olmayacağı. Bizler bir ekolojik dirilişi bekleyeduralım, dünyanın başka bölgelerinde, örneğin tropik kuşakta, ekvator bölgesinde kıştan eser yok. Kıştan eser olmayınca, doğal bitki örtüsü de varlıklarını aynen koruyor. Tropikal bitkiler bu bölgelerde yetişiyor. Dört grupta toplanması mümkün olan tropikal bitkilerden ilk grupta olanlar herkesin “tropikal” sözcüğünü duyduğunda ilk aklına gelebilecek olanlar, örneğin muz ya da zencefil. İkinci gruptakiler ekonomik değeri oldukça yüksek olan ama kendisinden elde edilen ürünle kendisi arasında doğrudan bir benzeme olmayanlar, örneğin kauçuk, tik ya da karanfil ağacı. Üçüncü gruptakiler inanılmaz güzel olanlar: zambak, Amazon su zambağı, nilüfer. Bu arada bir diğer grupta fazla ortada gözükmeyen ve sayıca fazla olmayanlar var, örneğin raflezya.

Taşımacılık ve uluslararası ticaretin gelişmediği geçmişte tropikal bitkiler elbette kendilerine özel bir esrara, bir bilinmezliğe sahipti. Belki çoğu ancak botanik kitaplarında, onlar da sadece çizim olarak boy gösterebilirdi. Bu yazıda tanıtmaya çalıştığımız tropikal bitkilerin pekçoğu birer dünya gezgini, yani onları dünyanın her tarafında botanik bahçelerinde, doğal parklarda ya da meraklıların evlerini süslerken görmek mümkün. Özellikle 15. yy ile başlayan seyahatlerle bu bitkilerden pekçoğu dünyanın farklı bolgelerine dağılmış. Hatta bazılarının ünü bulundukları yerden çok ama çok uzaklarda daha hızlı büyümüş, örneğin kauçuk ağacı bunlardan yalnızca biri. Günümüzde artık bu bitkilerin doğal yaşam alanlarından uzaklaştırilmaları o kadar kolay değil, hele hele bu bitkilerden bazılarının türlerinin gittikçe azaldığı hesaba katılırsa.

Aroidler

Aroidler içinde 2500 farklı türün yer aldığı Araceae bitki ailesine bağlı bir tropik bitki türü. İlginçtir ama bu 2500 türü uzman olmayan bir göz iseniz ayırt etmeniz oldukça güç. Aroidlerin bir diğer özelliği bazı türlerde oldukça büyük ve etkileyici bir taç yaprağa sahip olmasına karşın çiçeğin o kadar etkileyici olmaması. Bazı türlerin oldukça keskin ve etkileyici kokuları da olabiliyor. Pekçoğunuzun bildiği Athurium da taç yaprağı çiçeğinden daha alımlı olan aroiedlerden. Bu türe ait bazı bitkiler yenilebilir meyve de veriyor. Aroidlerle ilgili bir diğer özellik gerçekten dikkat çekecek kadar orjinal yapraklara sahip olması. Hatta Monstera Deliciosa adlı aroidin bir diğer adı İsviçre Peyniri Bitkisi; sahip olduğu peynir gibi delikli yapraklardan dolayı bu adı almış. Caladiumlar içten dışa doğru yıldızlaşan çok güzel yapraklara sahipler.

Aroidlerin insanlar için farklı kullanım olanakları yok mu? Elbette var: Pistia stratiotes su içinde yetişen tür tıpta kullanılıyor. Suyu oksijenlendirdiği biliniyor ama su kanalları için çok çabuk yayıldığı  için zararlı olabildiği durumlar da yok değil.

Amber Çiçeği (Hibiskus)

Fotoğrafta görülen amber çiçeği Malezya’nın çiçek amblemlerinden. Her ne kadar ilk ortaya çıktığı yer ne Malezya’da ne Çin olsa da herhalde ondaki güzellik amber çiçeğini amblem olarak seçenleri etkilemiş olsa gerek. Çok etkileyici kırmızı taç yaprağı olan amber çiçeğinin, ortasında ince bir çiçeği var. Taç yaprakların altında parlak yeşil ve kenarları tırtıllı yaprakları hemen göze çarpıyor. Amber çiçeğinin bu türünü ormanlarda bulmak imkansız; çok eski bir aşılamanın sonucu meydana geldiği sanılıyor. Doğu Afrika’da yetişen amber çiçeği (H.schizopetalus) de var; kavisli ve sarkık çiçekleri var bu türün. Amber çiçeğinin saydığımız çeşitleri türün en eskileri ve meraklıların en çok ilgilendikleri. Yine hibiskus ailesinden H. rosa-sinensis eskiden Malezya’da çiçeklerinden ayakkabı boyamak için siyah boya elde edilen bir türmüş; diğer yanda Çin’de kadınlar bu boyayı kirpiklerini boyamak için de kullanırlarmış. Bu türün tıpta da farklı kullanımları olduğunu hemen belirtelim. Amber çiçeğinin dekorasyon uygulamalarındaki en büyük eksisi çiçeklerin hemen solması.

Kutsal Nilüfer (Sacred Lotus) 

Nelumbo nucifera demişler uzmanlar. Boşuna dememişler çünkü çok güzel ve değerli bir su bitkisi. Asya’da doğal ortamlarında, dünyanın her tarafında ev içlerindeki kavanozlarda niluferleri görmek mümkün. Peki kutsallığı nereden mi geliyor? Budist öğretisinin sembolü de ondan; Brahma’ya dua etme şekli çanak yaprakların yukarıya doğru ortaya koyduğu formdan kaynaklanıyor. Taoizm’de Sekiz Ölümsüz diye adlandırılan efsanenin de sembolu Kutsal Nilüfer. Bu tropik bitkinin sembolize ettiği saflık bir ironinin içinde saklı: bitki kökünün içinde yüzdüğü çamur deryasından farklı renklerde tertemiz nilüferler çıkıyor. Yani Uzakdoğu öğretisi bedenin çamurundan ruhun bir gün saf bir nilüfer gibi çıkması düşüncesine kilitlenmiş. Kase şeklindeki çanak yaprakların çapı 30 ile 60cm arasında değişiyor. Bu yaprakların üstü balmumu gibi bir saydam madde ile kaplı ve bu madde ile ışığı yansıtan nilüferlerin oluşturduğu tablo görülmeye değer. Nilüferler ne dişi ne erkek ama her bitki iki cinsin de özelliklerini gösteriyor; bu bakımdan çok çabuk çoğalıyorlar. Unutmadan, bu kadar alımlı, bir o kadar da anlam yüklü nilüferin yaprağından çiçeğine kadar her yanı yenebiliyor.

Amazon Su Zambağı 

19yy.’ın başlarında Amazon nehrinin iç kısımlarında bulunmuş Amazon su zambağı, türünün en büyüğü. İlk bulunduktan on yıllar sonra John Lindley adlı bir İngiliz Amazon su zambağını botanik biliminin perspektifinde oldukça detaylı tanımladı. Bugün Amazon su zambağını dünyanın dört bor yanındaki botanik bahçelerinde görmek mümkün. Dev yapraklarının çapı 2m.’yi bulan bu zambak türü derinliği yaklaşık 7.5 cm olan tepsilere benziyor. Tabii bu yeşil tepsinin altında yapraklarını bir arada tutan damarlar var. Nasıl insandaki damarlar besin ve oksijen taşıyorsa, amazon zambağının damarları da aynı işlevi görüyor; böylelikle bitkiye canlılık ve dayanıklılık veriyor.

Amazon zambağının bir futbol topu büyüklüğünde çiçeği var; önce beyaz açan çiçek iki gün içinde pembeye, ardından kahverengiye dönüyor. Bitkinin polenlerini taşıyan Skarab adında bir böcek, böceği zambağa çeken de bitkinin çiçek hücrelerinde nişasta işlenirken ortaya çıkan ısı. Polenlenmiş çekirdek, doğmak için suyun altına çekiliyor ve bol suyla beslenen çekirdek ardından hayata merhaba diyor.

Vanda Orkidesi

1893 yılında Singapur’da ilk keşfedilmiş. Daha sonra Vanda türünün arasında melez bir tür olduğu anlaşılmış ve Vanda Orkidesi adını almış. Çiçeği kendini izleyeceklere bütünüyle açmış pembe, mor ve beyazın karışımından oluşuyor. Çok kolay çiçek açanVanda Orkidesi, güneş ışığını çok seviyor ve çabuk yetişiyor; maalesef çiçeklerin ömrü çok kısa. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni melez orkide türlerinin geliştirilmesi ile popularitesini kaybeden Vanda Orkidesi’nin yitirmediği bir şey var: Güzelliği. Bu güzellik Singapur’lu yetkililerin de başını döndürmüş olacak ki 1981’de bu orkide türü Singapur’un simgesi olarak seçilmiş. Böylece Vanda Orkide’sinin güzelliği efsane olmaktan kurtulmuş ve koruma altına alınmış.

Betel Yaprağı

Alternatif tıpta çokça kullanılan Betel cevizinin yaprağından bahsediyoruz. Meyvesi ile beraber çiğnenen bu yaprak türünün kullanımı Güney Asya’da oldukça yaygın. Açık yeşil, kalp şeklindeki yaprakların içine betel cevizi konulup, sarılıyor ve çiğneniyor. Tadı? Oldukça acı ve sert. Olgunlaşmış yapraklar toplandıktan sonra, güneş altında bir iki gün bekletiliyor ki aroması daha etkin hale gelsin. Yaprakların yetiştiği asmayı Güney Asya’nin her tarafında görmek mümkün. İlginç bir detayı sizinle paylaşmadan geçmeyelim: Kris isimli Malay kılıcının yapımında kullanılan arseniğin kılıç yüzeyinden temizlenmesi için betel yaprakları kullanılırmış.

Duryan

Tropik meyvelerinin kralını tanımaya hazır mısınız? Duryan. Belki Türkiye’de çok tanımıyoruz ama özellikle Malezya’da bütün lezzetli tatları içinde taşıyan meyve olarak biliniyor. Yalnız metalik ve insanı başta biraz iten kokusu dışında. Bahçelerde kolayca yetişmesi için melezlenmiş. Bu güzel meyve ile beraber gelen anlatılar da var. Örneğin eskiden Duryan ziyafetlerin vazgeçilmezlerinden biriymiş ve Mango ile beraber sunulurmuş. O kadar değerliymiş ki duryanlı ziyafetler, herkes gitmeyenlerin gıpta damarlarını kabartmamak için kokusu insanı biraz iter dediğimiz meyvenin dış kabuğu üzerinden akıtılmış su içermiş. İster inanın ister inanmayın, ormandaki neredeyse bütün hayvanların favorisi bu meyve imiş. Hatta filler, dalından düşürdükleri duryan önce dikensi dış kabuğu yenilebilecek hale gelsin diye biraz yerde yuvalıyor, ardından ayaklarıyla azıcık eziyor ve sonra da midelerine indiriyorlarmış.

Jack Meyvesi

Adı biraz garip değil mi? Bizce de…Belki dünyanın en büyük meyvesi olarak böyle ilginç bir adı hakediyor. Evet, Jack meyvesiiçinde küçük meyveciklerin toplandığı oldukça büyük bir meyve. 15 m ortalama yüksekliği olan ağacı çok hızlı büyüyen bir yapıya sahip ve 18 ay ile 24 ay arası bir süre içinde meyve vermeye başlıyor. Ağacın sarı renkli tahtasından, özellikle Sri Lanka’da çeşitli mobilya ürünleri yapılıyor. Kalın yeşil kabuğun içinde turuncu renkli bir meyvesi var. Meyvenin içinden çıkan çekirdekler kavruluyor ya da kaynatılıp yeniyor. Yalnız meyve için kabuğu kestiğinizde, kabuktan çıkan beyaz renkli yapışkan sıvı çok etkili bir tutkal gibi ve eğer dikkat edilmezse deri üzerinde alerjik reaksiyon gösterebiliyor.

Hindistan Cevizi Palmiyesi

Palmiye tropikal bitkilerin ülkemizde en çok tanınan sembolü gibi. Ama hindistan cevizi palmiyesi tropik bitkilerin dünyada en çok bilinen türü. Meyvesinin su geçirmeyen kalın bir kabuğa sahip olması ve uzun seyahatlerle bütün limanlara dağılması bu bitkinin tanınırlığını doğal olarak arttırmış. Bu tropik ağacın adı Portekizce bir sözcük olan “coco”dan geliyor ki “çirkin maske” demek. Hindistan cevizinin kalin kabuğunun maymun yüzüne benzemesinden bu ad konmuş. Kabuk üzerinde belirgin üç nokta var ki bunlar iki göz ve bir de ağıza tekabül ediyormuş; Sri Lanka’da halkın büyük çoğunluğu bu açıklamaya inanıyor. Hindistan cevizinin her tarafı çok kullanılışlı ve yararlı. Kökleri tıpta kullanılıyor, meyvenin içindeki beyaz sıvı yağca zengin ve streril; yaraları temizlemekte kullanılıyor. Meyvenin iç çeperindeki beyaz eti oldukça lezzetli ve farklı vitaminlere sahip. Ağacının her tarafının, yaprakları dahil, bir yerlerde kullanıldığını; kısacası gramının boşa gitmediğini belirtmeden geçmeyelim.

Hiç Bitmeyen Yazların Bitkileri – Bu yazı, Gezgin dergisinin 2008 yılının Nisan sayısında yayımlanmıştır.

Exit mobile version