Güney Hindistan / Kerala
Sri Lanka’nın Colombo şehrinden 45 dakikalık bir uçak yolculuğuyla Kerala Eyaletinin başkenti Thiruvanthapuram’a (Trivandrum) ulaştım. Tam ismi Thiruvanthapuram (Anantha’nın kutsal şehri) olan Trivandrum deniz kenarında yemyeşil tepelerin eteğine kurulan, turistlerin çoklukla rağbet ettiği bir şehir.
Yazı ve Fotoğraflar: Serkan Doğan
Havalimanından karayoluyla yarım saat içinde yan yana hilal biçiminde 3 plaj-dan oluşan Kovalam’a gelebiliyorsunuz. Kısa yolun yorgunluğunu atmanın en makul yolu okyanus kıyısında yüzme ve dinlenme keyfi yapmak olsa gerek. Ülkemizdeki sahil kesimlerindekine benzer hasırdan şemsiye ve şezlong kiralanabiliyor. Yanınıza kadar hazır getirilen soyulup dilimlenmiş egzotik meyveleri tattıktan sonra sahil caddesindeki çarşılarda bir alışveriş turuna çıkabilirsiniz. Fakat sakın hediyelik eşyalara dalıp da muhteşem günbatımı izleme keyfini kaçırmayın, zira bu keyfin telafisi olmayabilir.
Hindistan’ın Kerala eyaleti kuzeyin karmaşasından uzak ve doğal güzelliklerle bezenmiş bir bölge, bu bakımdan zamanla turizmin bir cazibe merkezi haline gelmiş. Hindistan’ın demokrasiye geçtiği 1946 yılından bu yana eyalette seçimleri hep Ko-münist Parti kazanmış Bu nedenle küresel markaları bulmak güç. Gazete okuma oranı ve okuma yazma oranı %90.
Kerala kelimesi ‘Hindistancevizi Ülkesi’ anlamına geliyor ve bu ürünün en çok yetiştirildiği eyalet burası. Yine Kerala; Ayurveda’nın doğduğu bölge. Kerala eyaleti turistik tanıtımlarda ‘God’s own country’ Tanrı’nın kendi ülkesi olarak da anılıyor.
Kovalam ve Pongala Festivali
Çok dinli olmasından dolayı bol bol festival ve bayramlar kutlayan ülkede, biz yine zamanlama olarak çok şanslıydık, güzel bir sürprizle karşılaştık. Çünkü yılda bir kere yapılan ve hasat bayramı olarak bilinen Pongala festivaline denk gelmiştik. Aslında nitelik ve anlam bakımından Hıristiyanlıktaki şükran gününe eş düşen bu bayram, rutin ve monoton çiftçilik etkinliklerinin ardından tarım emekçilerine bir dinlenme dönemini müjdeliyor. Hindistan nüfusunun halen büyük çoğunluğu tarım ve bununla bağlantılı faaliyetlere bağımlı olduğu için, bu tür festivaller büyük önem taşıyor.
Kerala’da, Attukal Tapınağı’nın etrafındaki caddeler boyunca kadınlar genelde hindistancevizi, süt, pirinç, kakule, palmiye şekeri, kuru üzüm ve kaju ile yapılan yemekleri ‘kollam’ adı verilen çömlek kaplarda pişiriyor. Etrafını değişik türlerde mumlar, çiçekler ve tütsüler ile süslüyor ve pişmesinin ardından bu yemeklerin üstünü muz ve mango yapraklarıyla örterek demlenmesi için bırakıp başlarında bekliyorlar. Bütün bu ‘kutsal’ işlemler günışığı altında yapılıyor. Öğleden sonra bütün bu yiyecekler sokak sokak gezen din görevlileri tarafından uzun yapraklar ve kutsal su ile kutsanıyor ve ardından yenebilir duruma geliyorlar.
Festival öncesinde bütün evler temizlenmiş ve dış alanlar itinayla düzenlenmiş. Tüm caddeler ve sokaklar, kadınlı erkekli bayram kıyafetlerini giyinmiş, gayet neşeli ve coşkulu insanlarla dolup taşıyor. Pongala, en az dini olduğu kadar, kültürel bir festival. Genelde Tamil etnik grubunun kutladığı bu festivalde her dini gruptan insanların gelip eğlendiğini görmek mümkün. Her adım başı seyyar aşevleri kurulmuş ve insanlara yemek dağıtıyorlar, bizlere de ikram ediyorlar. Özellikle beyaz tenli olmamızdan dolayı, büyük dikkat ve ilgi çekiyoruz, zira tüm gün boyunca kendimizden başka belki birkaç Batılı daha görebildik. Öyle ki, tapınağın önündeki geniş alanda kurulan sahnede bir Hindistan televizyonuna röportaj verdim. Güneş Tanrısı’na sunulacak olan yemeklerin kutsanıp kaldırılmasından sonra hıncahınç alanların 1 saat içinde boşalması ve ateşi yakıp yemek yapmakta kullanılan bütün kiremitlerin, tencere ve tütsülerin temizlenip arındırılması çok dikkat çekiciydi. Aslına bakılırsa, bu düzen ve intizam bize karmaşık ve kaotik gelen görüntünün altında gayet güzel bir planlama yattığının göstergesiydi sanki.
Günün ikinci yarısında, küçük bir camisi olan ve birkaç lüks restoranı ve tatil köyünü bünyesinde barındıran Samurda, üç büyük camisi ve %100’e yakın Müslüman nüfusuna sahip köyüyle farklı, köhne ve kırsal bir görünüm sergileyen Vizhinjam ve bizim de kaldığımız, feneri ve iki parçadan oluşan güzel kumsalı ve her türlü alışverişin yapılabileceği sahil çarşısıyla hemen her beğeniye hitap eden Lighthouse koylarını dolaştık. Artık, kıyıya yakın dalgalarda sörf keyfi yapabilir veya daha fazla açılarak dingin ve temiz okyanusta yüzerken doyumsuz manzarayı izleyebilirsiniz.
Güney Hindistan Mutfağı
Tamilcede sos anlamına gelen köri ve masala şeklindeki baharat karışımları içecek, tatlı ve meyveler dâhil her gıda maddesine konuyor ve acı ağırlıklı oluyor. Eskiden bu baharatları hastalıkları geçirmek, mikropları öldürmek ve sağlığa kavuşmak amacıyla kullanıyorlarmış ve bu uygulama zamanla gelenekselleşmiş. Bu nedenle, kısa sürede alışmanızda ve keyif almaya başlamanızda yarar görüyorum. Ana öğünlerde pirinç çeşitleri eksik olmuyor. Kahvaltıda mutlaka bulabileceğiniz şey omlet gibi yumurta ürünleri, bulamayacağınız ise bizim kahvaltı soframızın vazgeçilmezi beyaz peynir ve zeytin türleri. Bu tür gıdalara bağımlıysanız ve otantik tatlara da yatkın değilseniz, yanınızda getirmeniz önerilir. Reçel yerine daha lezzetsiz bir türevi olan marmelatlar sunuluyor. Belki burada beslenmenin en iyi yanı sebze ve meyvelerin taze olması ve hazır yemek alışkanlıklarının olmamasıdır. Sipariş verdiğiniz her yiyecek yeni baştan pişirilerek önünüze getiriliyor. Organik ve orijinal gıdalarla “slow food” keyfini çıkarıyorsunuz. Baharatın yanında soğan neredeyse her yemekte var. Tabak yerine muz yaprağı kullanılması ise yaygın olarak görülüyor. Hindistancevizini sos ve yağ olarak kullanıyorlar. Biz buna pek alışamasak da, bu şekilde daha lezzetli olduğunu öne sürerek, yemeklerini elleri ile yiyor Hintliler.
Allepey; Doğu’daki Venedik
Sabah saatlerinde Doğu’nun Venedik’i olarak anılan Allepey’e (Alappuzha) doğru yola çıktık. 3 saatlik bir yolculuğun ardından, okyanusun kıyılara girerek oluşturduğu 900 km uzunluğundaki su kanalları (backwaters) bölgesine ulaştık. Burası sayısız göl, kanal, lagünden oluşan çok ayrıcalıklı bir alan özelliği taşıyor. Geceyi de geçireceğimiz Kettuvallam (yani, düğümlü tekne) adı verilen yüzen otelimizde (house boat) seyretmeye başlıyoruz. Ekmekağacı keresteleri ile imal edilen, hindistancevizi kabuğundan elde edilen iplerle düğümlenen ve tek bir çivi bile çakılmadan yapılan teknemiz oldukça konforlu, (plazma TV, banyo ve klima dâhil), rahatlıkla Hindistan’da kalabileceğiniz pek çok otelden daha iyi durumdaydı diyebilirim. Teknelerin ağaçtan yapılan gövdeleri uzun süre dayanabilse de liflerden imal edilen üstyapı yoğun muson yağmurları sebebiyle ancak iki mevsim kadar kullanılabiliyor ve sonrasında yeniden yapılıyor. Geçmişte pirinç ve baharat başta olmak üzere çeşitli gıda maddeleri taşımacılığında kullanılan bu teknelerin neredeyse hepsi şimdi turizmin hizmetine sunulmuş.
Bir iki durak noktasına alışveriş amaçlı uğrama, öğle ve akşam yemekleri dışında gün boyu doğanın bizlere sunduğu bu güzellikleri görüyor ve fotoğraflıyoruz. Etraf uçsuz bucaksız pirinç tarlaları, Hindistan cevizi ve muz ağaçları ile kaplı. Üstelik adacıklar üzerine serpiştirilmiş ağaçlar arasından günbatımını ve gündoğumunu izlemek doyumsuz bir keyif. Ardından, doğanın sesleri ve dalga-ların tatlı sarsıntısı uyuyuncaya kadar teknemize eşlik ediyor. Nilüferlerle bezeli bu cennet zamanında Hindistan cevizi, pirinç, kauçuk ve baharat gibi temel gıda ürünleri için pazara ulaşmanın tek yoluymuş. Bugün kanalın kıyıları boyunca çeşitli yerleşim alanları ve turistik tesisler bulunuyor. Seyir boyunca bazen sürüyle uçuşan binlerce kuş cinsini, bazen de üzerinde tek bir palmiye cinsi ağaçların bulunabildiği irili ufaklı adacıkları görebiliyorsunuz. Günbatımına doğru tekne uygun bir yere yanaşıp bağlanıyor. Siz de bu muhteşem coğrafyadaki günbatımını tekneden veya karadan izleme fırsatını elde etmiş oluyorsunuz.
Tekne personeli gece erken saatlerde dinlenmeye çekiliyor ve siz kıpırtısız suda, harika bir sessizlik ve dinginlik içinde buluyorsunuz kendinizi. Küçük balıkçı kayıklarının ritmik kürek hareketleri, büyük bir sadakat ve sabırla doğan, batan günün altından geçip giden yaşamlar, dingince akan kanalların birleşip okyanusa kavuşması gezinin geri kalanı için enerji toplamanızı sağlıyor.
Periyar
Harika bir gündoğumu ve kahvaltının ardından Allepey’den Periyar’a doğru yola çıktık. Yol 4 saat kadar sürdü. Periyar’da yapılacak en mühim şey Hindistan’ın en itibarlı sit alanlarından biri olan, 305 km2 yüzölçümüne sahip Periyar Milli Parkı’nın değişik bölümlerini gezmek, içindeki yapay gölde tekne gezintisiyle ufak bir safari turu yapmak ve fil parkında file binmek, onları beslemek ve sevmek olmalı. 26 km2 alana sahip Periyar baraj gölü vahşi yaşama daimi bir su kaynağı sağlamak amacıyla tasarlanmış.
Okaliptüs ağaçları arasındaki gezintinize zaman zaman sevimli maymunların eşlik ettiği Periyar Milli Parkı aynı zamanda bir kaplan ve fil koruma alanı yapısına sahip. Kochi’nin 120 km kadar uzağında yer alan Periyar’ın bir diğer ismi ise “Thekkady”. Gün akşama yaklaşırken Fil parkında kısa bir fil gezintisi yapmak, filleri kendi doğal yaşam alanlarında banyo yaparken ve beslenirken izlemek mümkün.
Munnar
Kahvaltıdan sonra 4 saatlik bir yolculuktan sonra, engin çaylıklardan, engebeli arazilerden ve dolambaçlı yollardan aşarak Munnar’a ulaştık. Tarihi çay fabrikasını ziyaret ettik, burada çay tadımı yaptık ve çay üretim sürecine tanıklık ettik. Rize’deki tesise çok benziyor, fakat ona kıyasla daha eski, daha ilkel makineler mevcut. Çayın tadına gelirsek, içine bol miktarda süt, şeker ve kâküle kattıkları için, ben pek siyah çay lezzeti alamıyorum, ama yine de güzel bir içecek olduğu kesin. Akşama doğru Munnar çarşısını gezdik, birbirine bakan iki tepe üzerinde yapılan camii ve Hindu tapınağını ziyaret ettik.
Kochi
Kahvaltıdan sonra yine 4 saatlik bir yolculukla Kochi’ye ulaştık. Bu 4 saatlik yolculuklar aslında 100-120 km mesafelerden oluşuyor, fakat yollar kavisli ve bozuk olduğundan, hızlı yol alamıyoruz. Limanı aynı zamanda Hindistan’ın en büyük limanı özelliği taşıyan Kochi İstanbul’a benzeyen, girintili çıkıntılı boğazların içinde, kenarında ve etrafında kurulmuş bir şehir. Şehrin birbirlerine köprülerle bağlı adacıklarına karayolu ve denizyolu ile ulaşmak ve birbirleri arasında geçişler yapmak mümkün, Aslında, şehir üç bölgeden oluşuyor. Şehrin genel ismi “Kochi”. Ancak, sıklıkla kullanılan tren istasyonunun adı “Ernakulam”. Turistik bölgesine ise “Fort Kochi” adı veriliyor. Yalnız burada artık bir kale yok. Şehrin çamaşırhanesi etkileyiciydi, çünkü çamaşır makinesi kullanılmıyor ve burada eski usullerle yıkanarak dışarıda topluca kurutuluyor. Bunun dışında, birbirine paralel Çin balıkçı ağlarını görmeden geçmeyin.
Şehirdeki balıkçılar Vembanad gölünün denize açıldığı noktada halen bu ağlarla balık tutmaya devam etmektedir. Çin tipi balık ağları geleneğinin 1350 – 1450 arasında Kubilay Han döneminde tüccarlar tarafından bölgeye getirildiği tahmin ediliyor ve ağlarda tik ağaçları ve bambu çubukları kullanılıyor. Fort Kochi’de, “Kerala Kathakali Center” adındaki bir tür vakıf kurumunda ayrıca her akşam geleneksel Kathakali dansları sergileniyor. Bu gösteriler sanatçıların makyaj yapmaları için bir iki saat önceden başlıyor ve bu makyaj bölümü de halka açık. Hazırlığın ardından, bir saat kadar sürecek olan Kathakali danslarına geçiliyor. Malayam dilinde “katha” hikâye, “kali” ise oyun demek. 17. yüzyılda ortaya çıkan ve giderek gelişerek günümüze kadar ulaşan ve birbirinden güzel temalar içeren bu gösteriler Hint kültürünün klasik drama alanındaki en belirgin örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.
Derin detaylar içeren makyaj, mimikler ve kostümler ve bunları tamamlayıcı vücut hareketleri ve eşlik eden perküsyon gözlerimizi uzun süre sahneden ayırmamamızı sağlıyor. Dans ederek ev-rene düzen ve ritim kazandırdıklarına inanıyorlar… Özellikle akşamlarında sükûneti bulabileceğiniz, az katlı villa tipi yapıları ve servisi sokaklara taşan restoranları ile Kochi gerek dinlenmek gerekse gezmek için gayet uygun bir şehir izlenimi veriyor.
Havaalanı şehrin 25 km kadar dışında. Artık bu sıcak, egzotik ve gizemli atmosferden, yurda dönme zamanı. Yanımıza iyi anıları ve farklı tatları alarak, uçağa doğru ilerliyoruz. Bu huzur iklimine veda ediyoruz…
Bu yazı 2014 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 89. sayısından alınmıştır.