Yazı ve fotoğraflar: Önder Kaya İstanbul’da Gürcü Cemaati ve Katolik Gürcü Kilisesi
İstanbul, bünyesinde çok farklı kültür ve etnisiteleri barındıran bir kent. Her köşesinden ayrı bir bilinmezlikle karşınıza çıkıveren bir şehir.
stanbul’da bu anlamda 1950’lere gelinceye kadar 10 bine yakın Gürcü’nün bulunduğunu, üstelik bunların büyük bölümünün de Gürcüler’in ekseriyetle mensup oldukları Ortodoks inancından değil de, Katolik mezhebinden olduğunu öğrenmek, sanırım benim kadar, siz okurlara da ilgi çekici gelecektir.
İstanbul’daki Katolik Gürcülerin varlığı 19. yy. başlarında Osmanlı-Rus savaşlarına kadar uzanır. Bölge 16. yy’da Osmanlı topraklarına katılmış, ancak 19. yy. başlarında Rusya karşısında ardı ardına uğranılan yenilgilerin akabinde el değiştirmiştir. Özellikle Yunan ihtilali akabinde 1828’de çıkan Rus savaşı sonrasında Osmanlılar, Katolik mezhebine mensup Gürcüler’in yoğunlukta yaşadıkları Ahıska ve çevresini boşaltmak zorunda kaldılar. Bölgede yaşayan ve Ortodoks Rus kilisesinin baskısına maruz kalmaktan çekinen çok sayıda Katolik Gürcü de, Müslümanlarla birlikte Osmanlı topraklarının ve bilhassa İstanbul’un yolunu tuttu. Bununla birlikte cemaatin büyük ölçüde kurumsallaşması için 19. yy. ortalarını beklemek gerekecektir. Katolik Gürcüler, kilise, manastır ve okul kurabilmek için Osmanlı ülkesinde yaşayan Katoliklerin hamiliğine soyunan Fransa’ya yanaşırlar. Bu devletin İstanbul’daki büyükelçiliği vasıtasıyla da, 1861’de “Notre Dame de Lourdes” yani “Lekesiz Meryem”e adanan bir kilise etrafında örgütlenirler. Cemaatin başında aslen Ahıskalı olan Gürcü rahip Petre Harisçiraşvili bulunmaktaydı. Bugün Şişli’nin Bomonti semtinde yer alan kilisenin dışında, Üsküdar’da da Gürcü pederlere ait bir kilise ve manastır bulunmaktaydı.
Cemaat eğitim alanında da örgütlenmiş, bu amaçla da 1870’de Beyoğlu bölgesinde Gürcüce eğitim yapan Saint Joseph adında bir ilkokulun temellerini atmıştı. Okul, 1914 yılında yani I. Dünya savaşının çıktığı bir devrede, belki de Fransa ile kötüleşen ilişkilerin bir tezahürü olarak kapanacaktır. Gürcülerin kendilerine ait Katolik kilisesi bünyesinde bir de matbaaları bulunmaktaydı. Bu basımevinde Gürcüce dua ve ders kitaplarının dışında, pek çok kültürel çalışma da basılmıştı.
İstanbul’daki Gürcü nüfus 1917’de gerçekleşen Bolşevik ihtilalinden sonra daha da artacaktır. Zira son çar II. Nikola’yı deviren sosyalistler kısa bir süre içinde kendi aralarında Bolşevik ve Menşevik olarak ayrılarak bir iç savaşın eşiğine sürükleneceklerdir. Menşeviklerin güçlü olduğu Rus çarlığına ait toprakların başında Gürcistan gelmekteydi. Nitekim Gürcistan’ın 1921’de Kızılordu tarafından çiğnenmesi sonrasında Menşeviklerin bir kısmı, Osmanlının topraklarının ve o sıralar işgal atında bulunan İstanbul’un yolunu tuttu. Yeni gelenlerin de etkisiyle İstanbul’daki Katolik cemaati, Bolşeviklere muhalif sürgündeki Gürcülerin en önemli merkezlerinden biri haline gelecektir. Nitekim Rusya’daki yeni idareye muhalif tavrıyla ön plana çıkan “Bağımsız Gürcistan” adlı gazete, 27 sayı olarak 1921-22 yılları arasında burada yayımlanır.
Cemaat, sonraki yıllarda yavaş yavaş güç kaybetmeye başlasa da en büyük çözülme 1950’lerde yaşandı. Bilhassa 6-7 Eylül 1955 olaylarının akabinde pek çok Katolik Gürcü Fransa, Avustralya, Kanada ve Amerika gibi ülkelere göç etti ki, göçler öncesinde İstanbul’daki nüfusları 10 bin kişi olarak tahmin edilmektedir. Kilise, rahip Pavla (Pol) Akobaşvili’nin ölümünden sonra Türkiye vatandaşı ve Gürcüce ayin yapabilen bir başka rahip bulunamamasından dolayı da ciddi sıkıntı yaşadı. Bugün kiliseye devam eden cemaatin önemli bir kısmını Bomonti çevresinde yaşayan Ermeni kökenli Katolikler oluşturuyor. Kilise, genellikle akşam 5’ten sonra ziyaret edilebiliyor. Pazar günleri de saat 11.15 ve 18.15’de ayin düzenleniyor.
Gürcü Katolik cemaati bugün yaklaşık 200 ya da 250 kişiden ibaret küçük bir cemaat konumunda. Uzun yıllar cemaatin en önemlisi hamisi 1930’lardan itibaren berberlik sektörü ve traş bıçağı denilince akla ilk gelen isim olan Poul ya da (Pavla) Zazadze idi. Kendi adı ile anılan Zaza traş bıçaklarını önce dışarından getirten sonra da Bomonti ile Tahtakale’de kurduğu imalathanelerde üreten Zazadze, 1900’de Gürcistan’da doğmuştu. 17 yaşında iken yüksek tahsil için İstanbul’a gelmiş, Rusya’da ihtilal çıkması üzerine de ülkesine dönmeyerek İstanbul’da ikamet etmeye başlamıştı. Maddi zorluklar nedeniyle eğitimini tamamlayamamış ve Tahtakale piyasasında ticarete başlayarak bir süre sonra kendi işinin patronu olmuştu. Traş sektörü gibi her daim getirisi olan bir sektöre yatırım yaptığından kısa sürede hatırı sayılır bir servetin sahibi olmuş, cemaatin de en faal hamisi ve destekleyicisi konumuna gelmiştir. 24 Ağustos 1989’da ölmüş olan Pavla Zazadze’nin oğlu Simon Zazadze babasının misyonunu devam ettirmektedir. Simon Zazadze aynı zamanda, 1968’den beri Şişli’de faaliyet gösteren Özel Bilgi Koleji’nin de sahibidir.
Ne yazık ki Katolik Gürcü cemaati her ne kadar bir süre sonra kent silüetinden silinecek gibi görünse de, cemaatin varlığının en önemli nişanesi olan Gürcü Katolik kilisesinin şehir mirasımız açısından önemine bu vesile ile dikkat çekmek isterim.
KAYNAKÇA Fahrettin Çiloğlu; “Gürcüler”, Dünden Bugune İstanbul Ansiklopedisi, cilt: 3, İstanbul 1994, s. 453-454 Rinaldo Marmara; İstanbul Latin Kilisesi ve Cemaati, İstanbul 2006. Nejat Yentürk; “Paul Zazadze’nin Yarattığı Dev Marka: Zaza”, Oda Sanat Dergisi, sayı: 17 (http://www.odasanat.org/index.php/2008/02/paul-zazadze%E2%80%99nin-yarattigi-dev-markazaza/)
Bu yazı, Gezgin dergisinin 2010 yılının Haziran sayısında yayımlanmıştır.