Bu ay ülkemizin buram buram tarih kokan,her kenarında bir medeniyet nişanesi taşıyan, tarihin farklı evrelerinde zamanda yolculuk etmek isteyenlerin neredeyse haccı sayılan eşsiz bir şehrimize gidiyoruz.
Bundan önceki aylarda dinlenmek, gezmek,görmek ve eğlenmek amaçlı çıktığımız yolculuğun ekim ayı durağında biraz olsun nefes almak, az biraz biraz es vermek için kültür turuna çıkacağız beraber.Bu ay dinlenme yok sevgili okur, bu ay bu ülke vatandaşı olmanın bilinci, bu tarihe sahip olan topraklarda yaşamış olmanın ücretini ödeme vakti. Bu ay kendi içimize, geçmişimize yolculuk zamanı. Tek tek gezdiğimiz – gördüğümüz, hayret makamında incelediğimiz, tarihlerin üst üste bindiği, medeniyetlerin peşi sıra takip ettiği şehrimizdeyiz. Diyarbakır’dayız…Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta kısmında, El Cezire’nin (Mezopotamya) kuzeyinde yer almaktadır.Doğuda Siirt ve Muş, batıda Şanlıurfa, Adıyaman,Malatya, kuzeyde Elazığ ve Bingöl,güneyde ise Mardin illeri bulunmaktadır.Diyarbakır’da sert bir kara iklimi egemendir.Yazları çok sıcak geçer fakat kışları Doğu Anadolu Bölgesi kadar soğuk geçmez.
Bunun başlıca nedeni Güneydoğu Toroslar yayının kuzeyden gelen soğuk rüzgarları kesmesidir. En sıcak ortalaması 31 derece, en soğuk ay ortalaması ise 1,8 derecedir. Günümüze kadar ölçülen en yüksek sıckalık 46,2 derece ile 21 Temmuz 1937 gününde, en düşük sıcaklık ise -24,2 derece ile 11 Ocak 1933 gününde yaşanmıştır.Yıllık yağış ortalaması 496 milimetre olan şehirde, bu yağışın %2’lik kısmı yaz aylarında düşmektedir. Kuzeydeki dağların eteklerine doğru gidildikçe yağışlar da artar. Güneydoğu Anadolu’nun doğal bitki örtüsü olan bozkır, Diyarbakır’da da egemendir. Bozkır bitki örtüsü içinde otsu bitkiler daha fazladır. Bunlar ilkbaharda kısa bir süre içinde yeşerip çiçeklenir ama yağışların kesilmesiyle yaz başında kururlar. Çevredeki dağlar, yer yer meşe ormanlarıyla kaplıdır. Ormanlık alanlar neyazıkki ilin toplam yüzeyinin onda birini bile bulmaz.Diyarbakır’ın el sanatları içerisinde ise;kuyumculuk, ipekçilik, bakırcılık önde gelmektedir.
Diyarbakır el sanatları,1.Dünya Savaşı’na kadar çok ileri bir düzeydeydi. Örneğin Konya’daki Mevlana türbesinin ikinci kapısı, Bağdat’taki İmam-ı Azam türbesinin altın ve gümüş işlemeli kapısı ile avize, şamdan ve kandilleri Diyarbakır’da yapılmıştır.Eskisi kadar olmamakla birlikte günümüzde önemini koruyan bu el sanatlarında hasır bilezik,kişmiş gerdanlık, gümüş işlemeli nalın ve çekmeceler Diyarbakır’ın kuyumcularının beğenilen ürünleri arasındadır. Köylerde el dokumacılığı ve halı, kilim üretimi de yapılmaktadır.Davul, zurna eşliğinde oynanan Diyarbakır oyunları yörenin aşk, ıstırap ve bazen de aşiretlerinin sosyal durumlarını konu alır. Oyunlardan bazıları; Delilo, Halay, Esmer,Çaçan, Tekayak, Çiftayak ve Çepik’tir.Bu oyunların kendilerine özgü özellikleri,ayrı figür ve hareketleri vardır.Binlerce yıl Kürt, Zaza, Ermeni,Süryani,Yahudi, Arap, Türk halklarıyla içiçe yaşayan Diyarbakır’da, bu kültürlerin bileşiminden meydana gelen yemek kültürü ise hayli bir zengindir. Mufağın temel malzemeleri kuzu eti, yöresel baharatlar (sumak, kişniş, karabiber vs.),pirinç, sakatat çeşitleri, tereyağı, bulgurdur.Bu nedenle Diyarbakır mutfağı ağır yemeklerden oluşur. Diyarbakır, lahmacunu ve kadayıfıyının yanısıra peyniri ilede ünlüdür. En ünlü yemekleri; kaburga dolması, sac tava, meftune ve ciğer kebabıdır.
Bu saydığımız yemeklerin hepsi Diyarbakır’a ait olup Türkiye’nin her tarafına yayılmıştır. Bu kadar genel bilgiden sonra şimdi söz tarihte; Mezopotamya’nın bereketli toprakları tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yaptı. Diyarbakır’da bu bereketli toprakların tam ortasında yer almasından dolayı en eski yerleşim merkezlerinden biri haline geldi. Çayönü, günümüzden 10.000 yıl önce kurulmuş, dünya uygarlık tarihi açısından da çok önemli bir yerdir. İÖ. 7.500- 5.000 yılları arasında sürekli yaşanan bu topraklarda daha sonralarıda aralıklarla yerleşik yaşam örneklerine rastlanmış. İnsanların göçebe yaşam şeklinden yerleşik hayata geçip, hayvanların evcilleştirdiği yerleşik tarımın yapıldığı gerçek bir köy yaşantısının sürdürüldüğü bu dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Diyarbakır, tarihe tuttuğu ışık ile bugünün köy ve kent mimarisinin şekillenmesinde önemli pay sahibi olan güzide bir şehrimizdir. Diyarbakır denlince akla gelenlerin başında dev boyutlardaki Surlarıdır. Öyleki,bu surlar Çin Seddi’nden sonraki dünyanın en uzun ve sağlam surlarıdır. 5km. uzunluğu, 10-12 m yüksekliğindeki ve 3,5 m kalınlığındaki bu surların 9.000 yıllık bir tarihe sahip olduğu, ve MÖ. 349 yılında Roma İmparatoru II. Konstantinus zamanında yaptırıldığı bilinmektedir. Bu surlarda Roma, Bizans, Arap, Türk- İslam,Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait figürler, burçlar ve kapılar yer alır. Dış Kaleden surlarla ayrılan içkale, Virantepe adıyla kentin en eski yerleşim mekanıdır.İçkale surları içinde iki kale, Artuklu sarayı kalıntıları,Viran Kale, sarnıç ve cami bulunur. Kanuni Sultan Süleyman zamanında içkale ikinci bir surla çevrilmiş ve genişletilmiştir. Dış kale üzerinde 82 adet burç yeralır. Dış Kale üzerinde kuleleri birbirine bağlayan yollar vardır. Dış Kalenin Kapıları; Dağ kapısı (Harput kapı), Urfa Kapısı (Rum kapı), Mardin Kapısı (Telikapı), Yeni Kapı (Su kapı, Dicle kapı)’dır.İç kalenin kapıları ise; Fetih Kapısı, Oğrun Kapısı, Saray Kapısı ve Küpeli Kapıdır. Kalenin burçları arasında Evli Beden Burcu,Keçi Burcu, Yedi Kardeş Burcu, Nur Burcu,Kralkızı Burcu, Fındık Burcu, Akrep Burcu,Selçuklu Burcu belgesel özelliği taşıyan kitabeleri ve estetik özellikleriyle çeşitli hayvan ve bitki figürleriyle bezenmiş en önemli burçlarıdır.Ayrıca çevresi surlarla çevrili pekçok medeniyete ait izler taşıyan Diyarbakır ili tam bir Müze Şehridir. Hurri- Mitanni’lerle başlayan tarihi, Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonlar,Selevkoslar, Romalılar, Sasaniler, Bizanslar,Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Selçuklular, Artuklular, Eyyübiler, Moğallar,Akkoyunlular, Safeviler ve 1515 yılında da şehre egemen olmalarıyla birlikte Osmanlılar’la son bulmuştur. Bunca medeniyete ev sahibliği yapmış olmak, doğal olarak Diyarbakır’ın tarihi ve kültürüne çok zengin bir miras bırakmasına da zemin hazırlamıştır.
Diyarbakır’ın Lice yakınlarında yer alan Birkleyn mağaralarında Asur Hükümdarı I. Tiglatplesers’e ait kitabe yer alır. İkinci mağarada ise 3.Salmanasar’a ait bir başka kitabede; “kendisinin yenilmez bir kral oduğu ve Fırat nehrini atıyla nasıl geçtiği” anlatılmaktadır. Hilar Mağarası, Ergani ilçesi Boncuklu köyü yakınlarında yer alır ve hücre şeklinde mezarlar ve mağaralara evsahipliği yapar.Eğil – Silvan ve Ergani yakınlarındaki bu mağaralarda tarihin ilk devirlerindeki yaşam şekillerine ait pekçok eserler ortaya çıkarılmış, Ergani’de yer alan Grikihacıyan Tepesinde MÖ. 5.000 yıllarına tarihlenen Halaf Kültürü adı verilen tek bir kültür evresi bulunmuştur. Yine Bismil yakınlarında yer alan Üçtepe Höyüğünde de Asur, Helen ve Roma dönemine ait önemli bir merkez bulunmuştur. Batman karayolunun 1. km’si içerisinde sol tarafta yer alan Hassuni Mağaralarıda kayalara oyulmuş yüzlerce odacıktan oluşur. Mağara ve çevresinde erken Bizans dönemine ait eserlerde mevcuttur.Şimdi Diyarbakır daki tarihi merkezleri inceleyelim;Camileri:Ulu Cami: Şehir 638 yılında müslüman arapların eline geçince,şehrin en eski mabedi olan Martoma Kilisesi camiye çevirilmiş ve Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah tarafından onarımdan geçirilmiştir. Müslümanlar tarafından 5. büyük cami olarak kabul edilen bu yapının etrafıdaki cami ve medreselerle dinsel ve kültürel yapıları biraraya getiren bir merkez konumunu almıştır. Nebi Cami: Akkoyunlular tarafından yaptırılan bu cami minaresinde yer alan kitabede “Kaalen Nebiyi” ifadesinden ötürü Nebi Cami olarak adlandırılmış olup 1955 yıllarında ise caminin restorasyon edilmek amacıyla yeri değiştirilmiştir.
Safa Cami: 1532 yılında Akkoyunlular tarafından yaptırılan camide çok güzel çini ve motif örnekleri yer alır. Lala Kasım Cami: Lala cami olarak adlandırılan bu caminin Egil Beylerinden Lala Kasım tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Camide Akkoyunlu ve Osmanlı mimari tarzı görülür. Behrampaşa Cami: 1572 yılında Diyarbakır Valisi Behram Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan bu cami İstanbuldaki sadrazam camilerine benzer. Caminin mimberi bir sanat harikasıdır. Tek kubbeli bu cami kesme taştan inşa edilmiştir.Kasım Padişah (Dört Ayaklı Minare) Cami: Caminin üzerinde yer alan 1.500 tarihli yazıtta Akkoyunlu Sultanı Kasım adının geçmesinden ötürü halk caminin adına Kasım Padişah adını vermiştir. Minaresinin dört ayak üzerinde yer almasıda yine bu adla anılmasını sağlamıştır. Hazreti Süleyman Cami: Diğer adı Nasiriye Kale Cami olan bu caminin Nisanoğlu Ebulkasım tarafından yaptırıldığı bilinmektedir.Caminin bitişiğinde Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ve diğer sahabelerin mezarlarıda bulunmaktadır. Fatihpaşa (Kurşunlu) Cami: 1516-20 yılları arasında ilk Osmanlı Diyarbakır Valisi, Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış olup duvarları çok güzel çinilerle süslenmiştir. Selçuklu tarzında inşa edilen bu caminin mihrap ve mimberi bir sanat harikasıdır.Hüsrevpaşa Cami: Osmanlı II. Diyarbakır Valisi Hüsrev Paşa tarafından yaptırılan cami, Üsreviye Medresesi olarak yaptırılmış olup içi sarkıtlarla süslenmiştir.Melik Ahmet Cami: 16. y.y.’da Melik Ahmet Paşa tarafından yaptırılan caminin mihrapı çiniden olup, birbirini görmeyen iki merdivenle çıkılan minaresi ve ince süsleme işçiliğiyle gözdolduran çok latif bir camidir.Bu camilerin yanısıra, İskenderpaşa Cami, Melek Ahmet Paşa Cami, Kurt İsmail Paşa Cami, Ömer Şaddat Cami, Kadı Cami,Hacı Büzürk Cami ve Arağ Şeyh Camiside diğer önemli tarihi camileri içerisinde yerlerini almaktadır. Kiliseleri Mart Thoma Kilisesi: Hristiyanlığın kabulünden öncede puta tapanların mabedi olarak bilinen bu yapının tarihi bilinmemektedir.İslamiyetin kabulünden sonra 638 yılında bugünkü adıyla Ulu Camiye dönüştürülmüştür.Meryem Ana Kilisesi: 15 y.y.’dan kalma bir kilisedir. Pekçok onarım görmüş olup şu anda da Süryani Kilisesi olarak hayatını devam ettirmektedir. Kırklar Kilisesi: Kırlar Dağı üzerinde yer alan ve 5. y.y.’da inşa edilen bu mabetden günümüze sadece bir duvar ve mahsen kısmı kalmıştır.Saint George Kilisesi: İçkale semtinin cezaevi bitişiğinde yer alan bu kilisenin tarihi hakkında pekbirşey bilinmemektedir.Yine bunların haricinde, Mart Pityon Kilisesi ve Saint Teodoros Kilisesi bilinen diğer iki öenmli yapılardan bazılarıdır.Medreseleri Zinciriye Medresesi: 1198 yılında İsa Ebu Dirhem tarafından yaptırılan medresenin asıl adı “Sincariye Medresesidir”. Ulu Cami’nin yakınında yer alan bu yapı 1. Dünya Savaşı yıllarına kadar medrese, savaş sırasında barınak ve daha sonralarıdaarkeoloji müzesine dönüştürülüp kullanılmaya devam etmiştir.Mesudiye Medresesi: 1198 yılında Artklu Melik’i tarafından yaptırılan bu medrese Anadolunun ilk ve en eski medresesidir.Ulu Caminin kuzeyinde olan bu medrese de zamanının tüm ilim dallarında eğitim vermekteydi. AsturonomidenTıpa, Matematikten Edebiyata pekçok dalda eğitim verilip,çeşitli konularda münazaraların yapıldığı bilinmektedir.Yine bunların haricinde; Ali Paşa Medresesi ve Müslihiddin Lari Medreseleride şehirde yer alan diğer önemli medreselerdir.Köprüleri Dicle Köprüsü(On Gözlü Köprü): 1065 tarihinde Mervaniler zamanında inşa edilen bu köprü Silvan Köprüsü olarak da bilinir.Malabadi Köprüsü: 1147 yıllarında Artukoğularından Timurtaş Bin İlgazi tarafından yaptırılan bu köprü pekçok türkü ve filme konu olmuştur. Dünyadaki taş köprüler arasında kemeri en geniş köprüdür.
Haburman Köprüsü: 1179 tarihli bu üç gözlü köprü Çermik ilçesi Haburman Köyünde yer alır. Devegeçidi Köprüsü: 7 gözlü bu köprünün Artuklu Salih Mahmut zamanında yaptırıldığı bilinmektedir. Diyarbakır’ın 20 km.kuzeyinde yer alır. Hanları Hüsrev Paşa Hanı (Deliler Hanı): 934 tarihli Deliller hanı Diyarbakır’ın II. valisi Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu adla anılmasının sebebi ise Hacılara rehberlik yapan delillerin bu handa konaklamalarıdır. Oldukça geniş bir alana sahip hanın orta kısmında kare bir avlu yer alır. İki katlı olarak inşa edilmiş olup sıra sıra odalarla çevrelenmiştir. Arka kısımda bir ahır yer alır. Hanın ortasında bir şadırvan mevcuttur. 1984 yılında restore edilen bu han şuanda 5 yıldızlı otel hizmeti sunmaktadır. Ahır olarak kullanılan yer ise şimdi restorana çevirilmiştir. Hasan Paşa Hanı: 1572- 1575 Yıllarında Diyarbakır’da valilik yapmış olan Hasan Paşa tarafından yaptırılmış olan bu han,Ketenciler ve Kuyumcular çarşısına ticaret için gelen tüccarlar için yaptırılmıştır. 1613’te buraya gelen Polonyalı Simeon,Hasan Paşa Hanını üç katlı, pekçok odalı, iki ahırlı, şadırvanlı bir yapı olarak tarif etmektedir. Günümüzde bu hanın alt katı ticari amaçlı kullanılırken üst katı kullanılmayıp metruk bir hal sergilemektedir. Ahır ise depo olarak kullanılmaktadır. Çifte Han: Kesin olarak kim tarafından ve nezaman yapıldığı bilinmeyen Çifte Hanın yapısı itibariyle 16. y.y. Osmanlı yapısı olduğu anlaşılmıştır. Yapısı itibariyle bitişik olarak inşa edilen bu iki handan birinin yol çalışması nedeniyle yıktırıldığı bilinmektedir.Günümüzde hanın giriş katı depo olarak kullanılıp,üst katları kullanılmamaktadır.Bu Hanlardan başka Diyarbakır ilinde pekçok han daha yer almasına rağmen bunlar günümüze kadar ulaşamamış veya çok tahribata uğramıştır. İbrahim Paşa Hanı, Tütün Hanı,Rüstem Paşa Hanı, Melek Ahmet Paşa Hanı, Kayseriye Hanı,İpekoğlu Hanı, Han-ı Cedid Hanı, Sipahioğlu Hanlarını söyleyebiliriz. Köşkleri Kuşdili Köşkü, Ağuludere Köşkü, Erdebil Köşkü ve Atatürk Köşkü olarak bilinen Gazi ve Sem’an Köşkleri başlıca yapılarıdır.Yapı itibariyle Akkoyunlu mimarisi tarzı görünen bu köşkler ya bağ sahiplerinin ev olarak kullanımları ya da yazlık sayfiyye olarak kullanılmaları için yapılmış evlerdir. Bunlardan Seman veya Gazi Köşkü 15 y.y.’da inşa edilmiş olup,Atatürk’ün 1917 Diyarbakır’a geldiğinde ikamet ettiği köşktür.1937 yılında Belediyece satın alınıp bugünkü halini alınmıştır. Müzeleri Diyarbakır Arkeoloji Müzesi: Diyarbakır Arkeoloji Müzesi MÖ. 8.400 tarihinden başlayarak pekçok döneme Tunç, Urartu,Asur, Helen, Roma Bizans, Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlular,Karakoyunlular ve Osmanlılara ait 15.921 adet eseri barındırır.Bunların dışında Ziya Gökalp’ın ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğdukları evlerin, içlerindeki özel eşyalarının dahi sergilenildiği özel müzeler mevcuttur.Çok yoğun ve dolu bir kültür gezisinin sonuna geldik bu ayki nereye gidilir köşemizde.Bu birikimi bizzat yerinde görmek, bilmek ve yeni nesle aktarmak sanırım hepimize düşen önemli görevlerden biri…Yoğunluk zamanımızın büyük avuntu sözü.. Bunun yanında bizler istediğimiz zaman istediğimiz şeylere yeterince zaman ayırabiliyoruz açıkcası.Sevgili okur, senden ricam odur ki burada aktarılan yerleri okumakla, yukarıdaki fotoğraflara iç çekerek bakmakla kalma.İmkanların nispetinde gayret et ve bu toprakları hiç olmazsa ziyaret et.Emin ol sende büyük izler bırakacaktır…Kasımda görüşmek üzere, Uğurlar Olsun…
Nereye Gidilir / Diyarbakır – Yazı: Kerem Değer Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı