“Kadının; Hem Süsü Hem Dili Hem de Düşüncesi”
Yazı: Mutlu ÖZGEN
Fotoğraflar: Oğuz Metehan Kurt
Türk kadının giyiminde özel bir yeri olan oyalar gerek renkleri, gerekse desenleriyle Anadolu kadınının kıvrak zekasını ve zengin iç dünyasını gözler önüne sermektedir.XVII., XVIII. yüzyılda İzmir’de kurulan basmahânede birbirinden güzel çemberler basılmaya başlandıktan sonra, tüm Anadolu’yu “Oya” merakı sarmıştır. Göz okşayıcı renk ve desenlerle bezenen yemeniler, gözümüzü ve gönlümüzü fetheden oyalarla donatılarak genç kızların ve kadınların başında birer sanat eserine dönüşmüştür. Bu arada Anadolu’da XVIII. – XIX. yüzyıllarda “Yazmacılık Sanatı” en parlak devrini yaşarken; Kandilli ve Tokat yazmalarıyla oyalar Anadolu’da da gittikçe gelişmeye ve güzelleşmeye başlamıştır. Zamanla yörelere has özelliklere bürünen oyalar Anadolu’da çeşitli adlarla anılmaya başlayarak kısa sürede Türk Kadının elinde, bir “sanat eserine” dönüşmüştür.
Geleneksel Bir Halk Sanatı Olmuştur ; Anadolu’da kuşaktan kuşağa aktarılan geleneksel bir halk sanatı haline gelen oyalar, kadının hem süsü hem dili hem de düşüncesi olmuştur. Nişan ve düğün bohçalarını adeta çiçek bahçesine çeviren oyalar genç bir kızın başında ayrı, evli bir kadının başında ayrı bir anlama bürünmüştür. Bu nedenledir ki, oya ve oyalı yazmalar sadece sanatsal güzellikleriyle değil, verdikleri ilginç mesajlarla da dikkate değer olmuştur.
Duygulara Tercüman Olmuştur ; Oyalar; duygu ve düşüncelerin açıkça aktarılamadığı ortamlarda içerdikleri mesajlarla kadınların duygularına tercüman olmuştur. Anadolu kadınının elinde, bazen bir aşk namesine, bazen bir şikayet mektubuna, bazense sayfa sayfa okunan hayat hikayesine dönüşmüştür. Öyle ki eşi tarafından sevilen kadınların yazmalarında erik çiçekli oya bulunurken, eşinin ilgisizliğinden şikayet eden kadınların yazmasında ise çalı çiçekli oya bulunmaktadır. Koca evinde hayatından memnun kadınlar, akrabaları geldiğinde “çayır çimen” oyalı yazmaları örtünürken; kocası gurbette olanlar ise “yaban gülleri”nin süslediği yazmaları örtünmektedir. Bir kadının yazmasındaki gül oya inciliyse, “yalnızım senin için gözyaşı döküyorum” anlamına gelmektedir .Bir kadın çevresine “yalnızlığını, bahtsızlığını, sevgisizliğini” dile getirmek isterse yazmasında “Mezar Taşı” adı verilen oya bulundurmaktadır. Temizlik ve saflığı “papatya”; yalnızlık ve çekingenliği “kır menekşesi”; gönlüne aşk ateşi düşenleri “Mor Sümbül”. Ümitsiz aşka düşenleri, “Sarı Nergiz” simgelemektedir. Öyle ki; Anadolu’da genç bir kız sevdiğinin karşısında beyaz sümbül oyalarla süslü yazmayla çıkması, “sana sadığım ve ölene kadar da seninim” şeklinde yorumlanmaktadır.
Düğün Ve Nişan Bohçalarının Vazgeçilmezi “Badem Çiçeği” Olmuştur. “Badem Çiçeği” oyasının kaynana için anlamı ise bir başkadır. Birlikteliğini evlilikle sonuçlandırmak isteyen nişanlı kız kaynanasının nişanı takip eden ilk ziyaretinde başına, kenarı badem çiçekleriyle bezenmiş yazma bağlayarak bu isteğini dile getirmektedir.
Kaynana Oyası “Zembil”dir ; Sözlük karşılığı “Hasırdan örülmüş iki kulplu torba” olan Zembil’in halk arasındaki adı “Kaynana Oyasıdır”. Görünüşünün güzel olmasına karşın, yapımının zorluğu nedeniyle nişanlı kızlar Zembile “Kaynana Oyası” adını vermişlerdir. Zembil oyasını yapmanın zorluğunu kaynananın gönlünü hoş etmenin zorluğuyla özdeşleştirerek.
Zarifliğin Simgesi “Gelincik”; Kaynanaya gönderilen bohçada yer alan bir başka oya da “Gelinciktir”. Gelinin baba evinde bir gelincik gibi narin yetiştirildiğini, güzelliğinin ise yine bir gelincik kadar zarif olduğunu simgelemektedir. Çiçeğinin kırmızı rengi de kaynanaya gelinin el değmemiş bir çiçek olduğunu anlatmaktadır.
Çileli Günün Adı “Çilek Oyası”dır. Kimi oyalar genç kıza mutsuzluk getireceği inancıyla bohçaya konulmamıştır. Özellikle, “çilek oyası” gelinin oğlan evinde çileli günler yaşamaması için bohçada yer almazken; “Kızılcık oya” ise gelinle kaynananın birbirine ekşi görünmemesi için bohçaya konulmamıştır.
Becerikliliğin Adı “Gelin Parmağı”; Kaynananın geline verdiği oyanın adı “Gelin Parmağı”dır. Kaynana tarafından gelinin becerikliliğini göstermek için yapılmıştır. “On Parmağında On Marifet” sözüyle ilişkili olduğu sanılsa da “Gelin Parmağı Oyası” kaynanayla gelin arasındaki ilişkinin ne kadar düzeyli olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Oyalar, kadınların duygu ve düşüncelerini açıkça aktaramadığı ortamlarda içerdikleri mesajlarla tüm duygulara tercüman olurlar. Bu sebepledir ki; Anadolu kadının kıvrak zekasını oyaların renginde, seçtiği ya da motifin gerçekliğinde görmemiz mümkündür. Anadolu’da her genç kızın ve her evli kadının sandığından büyük bir özenle saklanan oyalar, nesilden nesile aynı titizlik ve coşkuyla aktarılmış, bugün de aktarılmaya devam etmektedir. Nişan ve düğün bohçalarını birer çiçek bahçesine çeviren oyalı yazmalar verdikleri mesajlarla da dikkati çekmektedir. Oyalar yapılırken, Anadolu kadını tüm sevgisini, nefretini, sevincini, acısını elindeki oyaya yansıtır.
Asırlardır oyalar, kadınlarımızın elinde bazen bir aşk nağmesine bazen de sayfa sayfa okunan bir hayat hikayesine dönüşmüştür. Bu özellikleri sebebiyledir ki; Oyalar, kadınlarımızın hem süsü hem dili hem de düşüncesi olmuştur; olmaya da devam edecektir.
OYA’LAR – Bu yazı 2007 yılının Ekim ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 9. sayısından alınmıştır.