Burası Afrika, beyazın olmadığı bir coğrafya ama ırkçılık yakalarını beyaz siyah ayrımında değil, kendi aralarındaki farklılıkta da bırakmamış. Irkçılık belası sanki zencilerin yakasına yapışan öldürücü bir hastalık gibi, nereye gitseler yakalıyor onları.
Yazı ve Fotoğraflar: Aslıhan Eker
Afrika’ya gidiyorum!
Bu söz bile ne kadar heyecan verici… Sanki Afrika’ya gitmek demek günlerce süren bunaltıcı bir yolculuktan sonra vahşi ormanların veya uçsuz bucaksız çöllerin içine varmak demek… Beyaz adamların siyah kıtadaki hikâyelerini anlatan çoğu sömürge temalı bütün filmleri aklıma geliyor… Out of Africa, Four Feathers, Constant Gardener, Shooting Dogs, ve diğerleri…
Bütün bu düşünceler tam 2 sene önce Sudan’a giderken defterime kaydettiğim notlarımda yazılı. Afrika kıtasına ayak basacağım için o kadar heyecanlanmıştım ki. Halbuki zihnimde kurduğum bütün o fantastik düşüncelerin uçakların vızır vızır işlediği modern dünyayla pek de alakası yoktu. Sudan’ın Başkenti Hartum’a 2 sene aradan sonra bu ikinci yolculuğum. İstanbul’dan THY ile sadece 4 saatte bu egzotik kıtaya ayak basıyorsunuz.
Sudan yani Arapların yüzyıllar öncesinde bu kıtaya geldiklerinde koydukları isim olan Biladu’s Sudan (Siyahlar Ülkesi)… O zamanlar bu isim Kızıl Deniz’den başlayarak batı Afrika’ya uzanan uçsuz bucaksız bir alana verilen isimmiş, daha sonraları Bilad atılarak Sudan kelimesi kullanılmaya başlanmış, yani o zamanların Biladu’s Sudan’ının sadece Doğu kesimi bugünkü Sudan olmuş.
Ancak bugünkü Sudan bile Afrika’da sömürgecilik sonrası oluşan irili ufaklı onlarca ülkenin yanında kıtanın en geniş topraklarına yayılan ülkesi. Sudan, geniş topraklarına yayılan farklı kültür ve dillerine sahip olan insanlarıyla Afrika’nın en büyük, dünyanın 10. büyük ve Afrika kıtasının en fazla müslüman nüfusu barındıran ülkesi. Sudan’da 550’den fazla etnik grup var, nüfusun %70’i müslüman, güneyde yaşayan %25 animist ve %5 civarı ise Hıristiyan. Ülkede 100’den fazla dil konuşuluyor, Arapça resmi dili olmasına rağmen nüfusun sadece yarısının anadili. Bu çeşitlilik içerisinde savaş ve mücadele neredeyse hiç durmamış. Yıllar boyu süren savaşlara bir de yoksulluk eklenince pek de gelişemeyen bir ülke olarak kalmış. Sudan Afrika’nın en geniş ama en az ziyaret edilen ülkesi. Ülkenin güneyinde 1956’dan beri devam eden sivil savaş, Darfur’da 2003’te başlayan insani kriz ve politik problemler Sudan’ın geniş topraklarındaki doğasal güzellikleri, etnik farklılıkları turistik bir değere dönüştürmesinin önündeki en büyük engel olmuş. Başkent hartum’da havaalanında indinizde gördüğünüz beyazların ya da yabancıları çoğu insan hakları örgütlerinin veya yardım organizasyonlarının elemanları.
NİLİN BESLEDİĞİ ŞEHİR HARTUM…
Geniş toprakların başkenti olan ama savaşın pek uğramadığı Hartum 2 ırmağın birleşmesinden oluştuğu için 3 ana bölgesi var, Beyaz Nil, Mavi Nil ve Omdurman, bütün bu üç bölge ırmağın farklı kolları tarafından ayrılıyor. Bereketli sularıyla medeniyetlere şekil vermiş olan Nil nehri boyunca ilerlerken Hartum kenti oldukça güzel görünüyor. Nil nehrinin kıyısından veya yüksek bir yerden baktığınızda beyaz ve mavi Nil’in birleştiğini görebiliyorsunuz. Hartum’da biraz yıldızlı bir otelde kalmak istiyorsanız bir geceliğine en az 300 dolar ödemeyi gözden çıkarmalısınız. Yıldızsız ama idare eden bir yerde kalmanın geceliği ise100 dolar. Bu Sudan’da alt düzey bir memurun bir aylık maaşına tekabül ediyor. Sudan’a gitmek için harika bir zaman Aralık veya Ocak ayı. Hava sıcak ama bunaltıcı değil. Sarımsı bir rengin her tarafı sardığı bu ülkede güneş her zaman ışıldıyor, ancak bu aylarda bu sıcaklığa tatlı bir rüzgar eşlik ediyor. Bu insanı saran tatlı hava, Sudanlıların sıcak gülümsemeleriyle ve samimi misafirperverlikleriyle birleşince insanı gerçekten mutlu ediyor. Hartum sokaklarında bir yerlere yetişmek için koşuşturan, veya ellerinde cep telefonlarıyla stres içerisinde iş yapmaya çalışan insanlar görmüyorsunuz.
Bembeyaz celebiyelerini giymiş adamlar veya rengarenk top adını verdikleri dış örtülerine bürünmüş kadınlar yavaş yavaş yürüyüp, her işlerini yavaş yavaş yapıyorlar. Bizim kahvehane anlayışı onlarda farklı bir şekilde yerleşmiş. Sokaklarda kadınlar seyyar satıcı tarzında çay satıyor. Küçük bir platformda farklı baharatlar katarak yaptıkları koyu renkli ve bol şekerli kaçak çayları orta boy cam bardaklarda sunan kadınlar, yanlarına koydukları iskemlelerde müşterilerini ağırlıyor. Bir ülkenin insana en fazla hayat veren yerlerinden birisi de pazarlarıdır bence. O nedenle Hartum’da bir pazara uğramadan edemiyorum. Çeşitli meyveler, sebzeler, yiyecekler, baharatlar insanların parıldayan yüzleri ve kıyafetleri sarı güneşin ışığıyla bir renk cümbüşüne dönüşüyor. Afrika olduğu için birçok farklı meyve, sebze ve baharat göz kamaştırıyor. Ancak bütün bu bolluk arasında fakirliği farketmemek mümkün değil. Ortada rengi biraz daha siyah olan, yüzü tozlarla örtülmüş sokak çocukları, ve yaşlı dilenciler dolaşıyor.
SİYAHIN SİYAHA ÜSTÜNLÜĞÜ…
Burası Afrika, beyazın olmadığı bir coğrafya ama ırkçılık yakalarını beyaz siyah ayrımında değil kendi aralarındaki farklılıkta da bırakmamış. Irkçılık belası sanki zencilerin yakasına yapışan öldürücü bir hastalık gibi, nereye gitseler yakalıyor onları. Sudan güneyinde son çeyrek yüzyılın en uzun sivil savaşına ev sahipliği yaptı. Müslüman kuzey daha siyah olan Afrikalı, Hristiyan veya animist güney üzerinde hak iddia etti, Güney Sudan bağımsızlık istedi. Milyonların ölmesine neden olan bu iç savaş en son birkaç yıl önce barış anlaşmalarıyla sona erdi. Sudan Özgürlük hareketi Lideri John Garang cumhurbaşkanı yardımcılığına seçildi. Seçilmesinden kısa bir süre sonra uçak kazasında öldü ünlü lider. Devlet liderin ölümüyle 3 günlük yas ilan etse de Hortum çeşitli çatışmalara sahne oldu, en az 84 kişi hayatını kaybetti. Fakat çatışmaların durulmasından sonra liderin yardımcısı Salva Kiir Mayardit barışın devam edeceğini ilan etti, ve Sudan’ın yeni cumhurbaşkanı yardımcısı seçildi.
Barış şu anda devam ediyor görünüyor. Tam Güney Sudan problemi bitmişti ki bu sefer batıda yeni bir isyan başgösterdi. Büyüklüğü Fransa kadar olan Darfur eyaleti 5 yıldır çatışmalar ve insani krizle boğuşuyor. Darfur uluslararası haberlerde uzun bir süredir ilk sıraları alıyor, BM sürekli bu katliamı, bu felaketi durdurmak için çağrılar yapıyor, batı medyası devletin desteklediği militanların Darfur halkına saldırdığını ve kadınlara tecavüz ettiği haberlerini veriyor. Peki Darfur’da neler oluyor? İşte bu sorunun cevabını Khartoum’da aramak Sudan’ın uçsuz bucaksız vahalarında kaybolmak gibi bir şey. Kimse Darfur’da neler olduğunu söylemiyor. Ya da olayın neden çıktığını. Sadece ağız birliğiyle batıyı suçluyorlar, batının yanlı haber yaptığını ve olanların batı medyasının yansıttığıyla pek de alakası olmadığını. Sudan’da varolan resmi görüşe göre Batı ülkeleri Sudan’ı bölmek için olayları abartıp dünyaya sunuyor…
FAKİRLİĞE YOLCULUK!…
İşte Hartum’dan Darfur’a yolculuk bu sorularla başlıyor benim için. Darfur’un 3 ayrı bölgesi var, Kuzey güney ve batı Darfur. Bu üçüne de gitmek için Hartum’dan 1.5 saat uçak yolculuğu yapmak gerekiyor ya da otobüsle yolculuk 5-6 gün sürüyor. Biz Güney Darfur’a gidiyoruz, Nyala bölgesine. Oldukça alçaktan uçan uçaktan aşağıya baktığınızda sadece çöl var. 1.5 saat boyunca üzerinde ne ev ne de köy olan çöllerden geçiyorsunuz. Bu dehşet bir manzara, otobüsle yolculuğu hayal bile edemiyorum. Darfur bugün bir kamplar bölgesi… 6 milyonluk nüfusun 4. 5 milyonu ya evini terketmiş ya da bakıma muhtaç. 1.5 milyondan fazla insan Birleşmiş Milletlerin veya uluslararası yardım organizasyonlarının denetimindeki mülteci kamplarında yaşıyor. Darfur’a gitmek demek kamplara gitmek demek.
Kamplara giderken yoldaki tek araba biziz, çocuklar bize el sallamak için koşuşturuyor. Her biri meraklı. Her biri ışıltılı gözleriyle heyecanla bakıyor. Sanki bu topraklardaki yokluk ve keder onların gözlerine değmemiş. Sarı sıcak ülkenin güzel çocukları onlar… Afrika’nın sarısının bazen toz bulutuna döndüğü yollarda yol boyu tek tük at arabalarında odun veya çuvallarla birşeyler taşıyan birbirinden renkli kıyafetli kadınlar, zayıf ve yorgun erkekler, hüzünlü gözleriyle bakan çocuklar dikkatimi çekiyor…
SAVVİRNİ…
Kamplardaki çocukların en büyük eğlenceleri fotoğraf makinesine poz vermek. Her biri “Savvirni” (beni de çek) diye bağırıyor. Her birini keyifle fotoğraflıyorum, o kadar güzeller ki. O güzel fotoğrafları onlarla paylaşmak istiyorum, dijital makinemde onlara kendi fotoğraflarını gösteriyorum. Sevinçten ve heyecandan gözleri ışıldıyor. Hayatlarında ilk defa kendilerini bir fotoğrafta görüyorlar. Onlar da bu özel deneyimi arkadaşlarıyla paylaşmak istiyor, bütün arkadaşlarını fotoğraflarını çektirip ayrı ayrı bakıp kahkahalar atıyorlar. Darfur’da hep söylendiği gibi herşey karman çorman. Neden çatışma çıktı, neden halk bu hallere düştü pek bilen yok. Eğer aileden birisi öldürülmüşse kim diye sorduğunuzda Araplar cevabını alıyorsunuz. Ama arap kimdir bilen yok. Aslında Arap denilen bu kabileler, içlerinde Araplarında olduğu atlı militandan oluşuyor. Janjaweed deniyor bunlara yani tercümesiyle atın üzerindeki adam. Ama Arapların hepsi bu çatışmada taraf değil. Yani olaylar düşünüldüğünden daha karmaşık. Silahlı isyancı grupların istediği ise yıllar boyu ilgi gösterilmeyen yatırım yapılmayan Darfura daha fazla kaynak ayırılması. Paranın sürekli idareden bulunan Arap elite gitmemesi…
Sarı sıcak ülkenin farkirlik manzaralı geniş toprakları… Kumla kaplı ama güzel mi güzel yüzlü insanları… Sefaletin çok yakınında renk ve neşe de var… Bugün Darfur’da evlerini ve akrabalarını kaybetmiş halkın arasında 600.000 çocuk var, bunlar 5 yaşın altında. Çölün üzerinde kurulmuş göçmen kamplarının içerisinde neşe içerisinde koşuşturup duran bu çocuklar Afrika’nın unutulmuşluğu içerisinde hala yaşamın devam ettiğini gösteriyor.
SUDAN TARİHİ
Modern Sudan temelleri Firavunî Mısır’a uzanan antik medeniyet Nubia üzerine kurulu. Asırlar boyunca Sudanın bağımsızlığı Mısırlılar, Kush gibi ilkel imparatorluklar ve Hristiyan krallıklar arasında gidip gelmiş. 14.yy’dan sonra Memluklular Nubianları yenip bölgede islamın hakim olmasını sağlamışlar. 16yy’la beraber Funj imparatorluğu güçlü bir İslam devleti haline dönüşmüş ve Hartum’un 200km. güneyinde bulunan Sennar İslam dünyasının en önemli kültür merkezlerinden biri haline dönüşmüş. 1821’de Mısır valisi Muhammed Ali kuzey Sudan’ı ele geçirmiş ve ülkenin güneyini ticarete açmış, ve bu çok kötü sonuçlar doğurmuş. 20 yıl sonra İngilizler bölgede sömürgeci varlıklarını hissettirmeye başlamışlar. Nil’i kontrol altına almak, bölgedeki Fransız etkisini azaltmak ve güney Sudan’ı İngiliz-Doğu Afrika federasyonuna katmayı amaçlamışlar.
Özellikle bölgede Hristiyan misyonerlerin varlığı Müslümanların tepkisini çekmiş. 1881’de kendini Mehdi ilan eden Muhammed Ahmed öncülüğünde devrim gerçekleşmiş. 4 yıl sonra Mehdi Hartum’un İngiliz valisini kovar ve Mehdistler Sudan’ı 1898’e kadar yönetirler. Fakat 1898’de Mehdistler Omdburman’ın dışında Lord Kitchener ve onun Mısır-İngiliz ordusu tarafından yenilirler. Ve Sudan İngiliz sömürgesi haline gelir. Sudan bağımsızlığını 1956’da kazanır. Fakat bağımsızlıkla beraber özerklik kazanmayı bekleyen güney, özerklik verilmeyince isyan eder ve o günden bugüne sivil savaş devam eder. 1969’da General Jaafar Nimeeri askeri darbe düzenleyerek ve 1972’de Addis Ababa anlaşmasını imzalayarak bölgeye kısmi otonomi kazandırır ve bölgede 10 yıldan fazla savaşı uzaklaştırır. 1983’te Nimeiri bütün ülkede şeriat hukukunu uygulamaya koyar. Generalin bununla ne yapmak istediği pek net anlaşılamaz ama güneyde müslüman olmayan taraf buna ciddi tepki gösterir. John Garang liderliğinde Sudan Özgürlük Hareketini kurar.
(SPLM and SPLA) Nimeiri 1985’te görevden alınır yerine Saiq Al-Mahdi gelir, 1989 da ise General Omar Hassan Al-Bashir başa gelir ama arkasındaki asıl güç Ulusal İslami Cephe (national islamic front NIF) kurucusu Hasan Turabi asıl gücü elinde tutar. Usame Bin Ladin ve fundamentalist bağları olduğu ve Irak kimyasal silahlarıyla ilgili olduğu gerekçesiyle Amerika 1998’de kimyasal bir fabrikaya ateş açar, ama aslında bu bir ilaç fabrikasıdır. Ama Amerika yine de bu olaydan sonra Sudan’a sürekli ambargo uygular. 1999 Sudan politikasında farklı bir yıl. Tam içte ve dışta birçok mesele daha iyiye doğru giderken Cumhurbaşkanı Ömer Beşir parlamentoyu dağıtmaya, anayasayı geçici olarak yürürlükten kaldırmaya, 3 aylık olağanüstü hal ilan etmeye karar verdi, ve bütün bunları Turabi ile yaşadığı içsel mücadele yüzünden yaptı.
2000’de yapılan seçimler muhalefet partileri tarafından protesto edildiği için Beşir kolayca kazandı, ve 2001’de Turabi ve partinin diğer üyeleri SPLA ile barış imzaladıktan sonra tutuklandı. Bu sırada güneyle Kenya’da planlanan olası barış anlaşmalarının hepsi başarısız oldu, hükümet petrol havzalarını boşaltmakla, çatışmalarda ölenlerin sayısının yükselmesiyle ve 2 milyon ölümle sonuçlanan felaketlerin sebebi olmakla suçlandı. 2001’in sonunda yapılan seçimlerden beri Sudan’ın durumu daha iyiye gidiyor görünüyor. Hükümetin bazı somut politikaları ekonomiyi iyiye götürüyor gibi görünüyor, güneyle bazı ateşkes anlaşmaları imzalandı ve tartışmalı bazı sınırlar üzerinde münakaşalar hala devam ediyor. Sudan nüfusunun %75’i artı 2 milyon göçmen kırsal alanda yaşamaktadır. Tarım hala işgücünün %80’ini oluşturmaktadır. Farklılıklarına rağmen Sudan’lıların en büyük ortak özellikleri misafirperverlikleri ve genelde insanlar size yemek ısmarlarlar, yemeklerini paylaşırlar ve evlerine davet ederler.
SARI SICAK ÜLKE SUDAN – Bu yazı 2008 yılının Şubat ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 13. sayısından alınmıştır.