Gezgin Dergi

TARİHİN TOZLU RAFLARINDA UNUTULAN, EMEK

Yazı ve Fotoğraf: Yavuz İslam Şensöz

Ev kadınlarının hayatlarında önemli bir yer alan tel süpürgeler, bizlerin çocukluğunda da güzel yerlere sahip. Belki onu tabanca yapıp savaşanlarınız olmuştur, belki de bebek yapanınız bile vardır. Bu denli hayatımızın içerisinde olan tel süpürgeler günümüzde nerelerde, balkonlardaki veya kapı arkalarındaki yerlerini koruyorlar mı?

Geçmiş dönemlerde her evin değişmezleri arasında yer alan süpürgeler neredeyse tarih olmak üzere.

Sapı yumuşak, rengi kuyumcu vitrini gibi olan Edirne süpürgelerini nakış gibi işleyen ustalar, şehrin dar sokaklarında, zenaatlarına devam ediyor. Tarihin onlara vefasız olacağını bilerek artık bir hüzünle çalışıyor, çuvaldız tutan eller.

Eskiden, bir tel süpürge, arap sabunu ve bez temizlerdi evleri
İnsan, yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için temizliğe ayrı bir önem vermeli. Bu önemi de evlerimizde yer alan temizlik ürünlerine de yansıtırız. Bugüne kadar temizlik için birçok malzeme üretilmiş ve zamanın koşularına göre geliştirip, değiştirilmiş. Zamanın koşullarına göre diyorum çünkü malzemeler dönemsel olarak farklılıklar göstermiş. Hijyen sağlamak için farklı alet edevatlara baş vurulmuş. Mesela annem eskiden bir tel süpürge, arap sabunu ve bezle evin temizliğini yapabilirdi ama şimdilerde temizlik malzemeleri için ayrı bir oda yada dolap tahsis ediyor. Bende şu soruyu sormadan geçemeyeceğim, hanelerimiz eskiye göre daha mı çok kirleniyor?

Süpürgecilik ciddi bir emek gerektir
Alın teri.

Elektirikli süpürgeler bizi temizler mi?
Günümüzde üreticiler 2400 wattı bulan elektirikli süpürgeler üretti. Bu elektirikli makinalar çoğumuzun evinde, kapı arkalarında yada kendilerine ayrılmış odalarda çoktan yerlerini aldı. Elektirikli süpürgeler, her geçen gün teknoloji yardımı ile daha da güçlenerek kullanıcıların beğenisine sunuluyor. İnsanlar ve çevreleri her geçen gün daha da kirleniyor.

Süpürgecilik zor bir zenaat

Sanki, onun sabrını ölçerdim
Ne zaman bir tel süpürge görsem aklıma çoçukluğum gelir. Annem de temizliğini tel süpürgelerle yapardı ve bende temizlediği yerleri kirleterek sanki onun sabrını ölçerdim. Tahmin ediyorum ki zihinleriniz de anneniz ve temizliği hakkın da birçok ‘kare’ canlandı ve tebessüm ederek o günleri yad ettiniz. Belki aklınızdan geçenlere tercüman olurum:
– Oğlum, şu kirli halinle evde dolaşma!
– Anne banyoya gidiyordum, zaten ayaklarımda temiz…

Sanırım çoğumuz çocukluğunda bu duruma düşmüş ve annesiyle arasında bu veya benzeri konuşmalar geçmiştir. Annem yazın balkona, kışın ise kapı arkasına koyduğu süpürgesiyle evi süpürür ve sonra mutfakta akşam yemeğinin telaşı içerisinde olurdu.

Eğlenceli de.

İşte tam bu anda tüm bir günün birikmiş tozlu topraklı hali içerisinde eve gizliden girmeye ve daha sonra annem görmeden banyoya geçmeye çalışırdım. Tüm çabalarım boşuna gider, mutfaktan gelen bir sesle irkilirdim:- “Oğlum şu kirli halinle evde dolaşma.” Ben de annemin sert tepkilerini yumşatmak için: -“Banyoya gidiyordum anne, hem zaten ayaklarım da temiz.” derdim. Ama nafile, ikinci bir oğlum sesiyle: – “Halıya basmadan git” derdi. Kafam biraz karışır, halıya basmadan cümlesi zihnimde yankılanır, birkaç dakika olduğum yerde kalırdım. Bir üçüncü ses : – “Hadi oğlum, ne duruyorsun daha bugün süpürdüm halıları, durma kirli kirli üstünde.” Kendime gelir, parmak uçlarımla halıya basmadan giderdim. Tebessümünüz şimdi kalıcı olmuştur sanırım.

Ev kadınlarının hayatlarında önemli bir yer alan tel süpürgeler, bizlerin çocukluğunda da güzel yerlere sahip. Belki onu tabanca yapıp savaşanlarınız olmuştur, belki de bebek yapanınız bile vardır. Bu denli hayatımızın içerisinde olan tel süpürgeler günümüzde neredeler, balkonlardaki veya kapı arkalarındaki yerlerini koruyorlar mı? Ya da onu üreten eller, zenaatlarını yeni nesillere emanet etti mi? Yoksa maziye gömülüp nostalji mi oldu bu temizlik fedaileri?

Son süpürge ustaları
Hiç düşündünüz mü odalarımızın içine giren, balkonda başköşede duran, dış kapının önünde nöbet tutan, kısacası aile içerisinde önemli görev üstlenen bu süpürgeler, şimdilerde nerede, kimlerin elinde?

Merak edip düşündük ve düştük yollara “Sora sora Bağdat bulunur” dediler, biz Edirne’yi bulduk. Edirne Osmanlının, ecdadın bir dönem başkenti olmuş, sonraki yıllarda da tarihte önemli roller üstlenmiş bir şehir. Zengin tarihi yapısı, dar sokakları, renkli insanları, el sanatları, tava ciğeri ve badem ezmesiyle Edirne hoş bir Rumeli diyarı olarak gösterilebilir.

Son süpürge ustaları tarihin bize emanet ettiği kıymetli bir hatıradır.

Anadolu insanı misafirperverliğiyle adından çokça söz ettirir. Edirne halkı da aynı konukseverlikle bizi ağırlıyor. Selimiye etrafında bir müddet vakit geçirdikten sonra Mimar Sinan’a selam ulaştırıp, tarihi çarşıyı (Bazaarı) geziyor hem de insanlarla muhabbet ediyoruz. Artık süpürge ustalarına ulaşmanın zamanı geldi diyerek, yöre halkına ustaları sorarak dükkanlarını öğrendik. Bize Zindanaltı tarafında oldukarını söylediler. Zenaatlarını büyük bir mücadeleyle sürdürmeye çalışan son süpürge ustalarını dar sokaklarda, o kuytu köşerlerinde rahatsız ediyoruz. Mazideki anılarımıza vefa gösterip, ustalarımıza ve geleneksel süpürgelerine konuk oluyoruz.

Süpürge kelimenin tam anlamıyla el emeğidir.

El yapımı süpürgeler teknolojinin gelişmesi ile birlikte yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Geçmiş dönemlerde her evin değişmezleri arasında yer alan süpürgeler neredeyse tarih olmak üzere. Belki de el yapımı süpürgelerin son ustalarıyla karşı karşıyayız. Teknolojinin getirdikleri ile götürdükleri arasında sıkışıp kalan bizler, yitip giden pek çok zenaatın arasına süpürgeciliği de eklemek üzereyiz.

Son ustaları Edirne’de görmek münkün.

İlk Yahudiler yapıyordu
Zidanaltı’ndaki küçük dükkanlarda birkaç usta dışında bu işi yapan kalmamış. Onların dışındaki ustalar dükkanlarını süpürgeciler borsasına taşımış. Ustalar yanlarında çıraklık yapan birkaç gençle beraber, buralarda zaanatlarına bir şekilde nefes olup, bu işi ayakta tutmaya çalışıyor. Süpürgeciler bundan on yıl sonra kendilerinin de, tarihin sayfalarında yer alacaklarını bilerek hüzünlü bir şekilde çalışmalarına devam ediyor.

Süpürgeciliğin merkezi olan Edirne ne zamandan beri süpürge yapıyor? Bunu da düşünmeden edemedim birkaç kişiye de sordum. Bu işin ilk olarak Yahudiler tarafından yapıldığı ve yerli halkın onların yanında çıraklık yaparak süpürgeciliği öğrendiklerini söylediler.

Süpürge “Adesa” bitkisinin tohumlarını taşıyan kısmından yapılır

Diğer bölgelerde yapılan süpürgecilik için günümüzde tamamen yok olmuş denebilir. Edirneli ustalar bu işe güçlerinin yettiğince devam ediyor. Buradaki süpürgeleri kaliteli kılan, Edirne’nin nemli toprağında yetişen adesa süpürge otu. Dünyanın birçok yerinde bu kadar kalitelisi üretilmiyor. Meriç ve Tunca Havzası bu otun kaliteli olarak üretilmesinde büyük katkı sağlıyor.

O kadar nankörlüğe ve cefaya rağmen insana en sadık kalan dost yine toprak. Süpürge tohumana can verip insanın hizmetine sunuyor. Yöre halkı büyüyen adesa otunu eşit uzunlukta keserek ustasının eline veriyor tekrar can bulsun diye.

Ustalar eşit uzunlukta gelen bu otları ıslatarak kapalı ortamda kükürt tütsüsünden geçiriyor. Bu işlemden sonra ot gerçek değerini bulur ve altın sarısı rengini alır. Sonra, bıçakçı elinde bıçakla kalın ve ince teller olarak ayıklanır. Bu tellerin her biri süpürge oluşumunda ayrı ayrı görev alır. Mesela kalın olanlar süpürge tepeliği, ince olanlar ise içlik olarak kullanılır.

Ayıklanma işleminden sonra sarıcı süpürge tellerini pamuk ipliğiyle bağlayarak küçük demetler yapar ve süpürge taslağını oluşturur.

Bir süpürge yaklaşık on kişi tarafından işleniyor.

Bir savaşlık ömrü var.
Sonra bağlayıcı tarafından kalın teller bu taslağın sapına bağlanır. Sap kısmına ayacakla (ayak mengenesi) teller bağlanır ve el mengenesiyle süpürge şeklini alır. Daha sonra ustalar bunu tokmaklar süpürge şeklini sabit hale gitirir. Şimdi sıra dikicidedir. Şekil almış süpürgeyi çuvaldızla dikerek son halini verir. Artık süpürgeleri paketçiler demet haline getirir ve pisyasaya gönderilmek üzere meydancı tarafından istiflenir. Meydancı üretimin her safhasında ustasına yardım eder ve işi öğrenir.

Bu saflardan geçen bir de aynalı süpürge denilen hediyelik süpürgeler de var. Bu hediyelik süpürgeler, günümüzde iki elin parmaklarını geçmiyecek sayıda ayakta kalan süpürge firmalarına büyük katkı sağlıyor.

Son kuşak temsilcilerinden biri.

Bu zahmetli iş yaklaşık on kişinin elinden geçti. Ustalar ve çıraklar bu çalışmayla günde yüzlerce süpürge yapıyor. Bir süpürgenin ömrü nedir diye sorduğumda; Ustalar aralarında biraz şakalaştı. Yaklaşık beş ay ömrü var diyen ustaya, sen yaparsan beş ay ben yaparsam en az bir yıl dayanır diyor bir diğer süpürge ustası. Ama ben kendi çocukluğumdan biliyorum, süpürgeyi evden kaçırıp arkadaşlarla taban olarak kullanırdık ve bir şavaşlık ömrü olurdu.

Yanlarından ayrılırken “Ben senin yaptığın süpürgeyi nerden tanıyacağım ustam” diye sorduğum da, “Bizim süpürgenin sapları yumuşaktır rengi de kuyumcu vitrini gibidir” diyor. Bende artık Edirne süpürgesini kırk metre öteden tanırım, iddaa ediyorum.

TARİHİN TOZLU RAFLARINDA UNUTULAN, EMEK – Bu yazı 2007 yılının Kasım ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 10. sayısından alınmıştır.

Exit mobile version