Yazı ve Fotoğraflar: Özgür Çetin
Akdeniz’in neredeyse tam ortasında bulunan bir ada olan Kıbrıs, ılıman iklimi, sakin yaşam tarzı ve stratejik konumunun getirdiği önemle birlikte yüzyıllardır bölgenin önemli bir yeri olmayı sürdürüyor. Tarihi geçmişi milattan önce 8500’lü yıllara kadar dayanan ada son 40 yıldır sahiplik tartışmalarının da odağında.
Kıbrıs belki farkında değil ama benim gibi 1974’lü yıllarda doğan birçok insanın isim babasıdır bu sivri burunlu ada. Yaşıtlarımın birçoğunun adının Özgür, Barış, Devrim ve benzeri isimler almasında dönemin Başbakanı ‘Karaoğlan’ lakaplı rahmetli Bülent Ecevit önemli rol oynamıştır. Ben kişisel olarak hatırlamasam da anne ve babamın anlattığı hikayelerde isim babamın Ecevit olduğunu söylerler hep bana.
İşte ne zaman Kıbrıs’a gitsem (ki ilk ziyaretim 2008 yılında olmuştu) içim bir hoş olur. Kolay değil tabi, bana ‘Özgür’ isminin verilmesine neden olan olayların yaşandığı bir ada Kıbrıs. Tarihine baktığımızda MÖ 8500’lü yıllara kadar gideriz. Her dönem bulunduğu stratejik konum nedeniyle birden fazla milletin ilgisini çeken ada halen bu cazibe noktasını koruyor (kısa bir süre önce Libya’ya düzenlenen NATO harekatı için adadaki İngiliz üslerinin kullanıldığını hatırlatırım).
Pasaporta gerek yok
Kıbrıs’a ilk kez 2008 daha sonra 2011 yılında gittim. TC vatandaşları Kıbrıs’ı pasaportsuz olarak ziyaret edebiliyor. Yarı özerk bir cumhuriyet olan Kıbrıs’a girerken küçük bir kağıt pasaport işlevi görüyor. Bu şekilde giriş yapmak için TC kimlik numarası olan bir nüfus kağıdınızın (ya da benzeri bir kimlik kartının) olması gerekiyor. Ancak bu kağıdı kaybetmemeniz gerekiyor çünkü Türkiye’ye döndüğünüzde bu kağıda damga vuruluyor. Arzu ederseniz kendi pasaportunuz ile de Kıbrıs’a girebiliyorsunuz. Ancak Yunanistan’ın Kıbrıs damgası gördüğü pasaportlara çeşitli zorluklar çıkarttığı bilinen bir gerçek. İlerde yapacağınız Yunanistan gezileri için sıkıntı olabilecek bir durum oluşmaması için tavsiyem nüfus kağıdı yöntemini kullanmanız yönünde olur.
Roaming yapılıyor
Küçük bir kağıt parçası ile girebildiğimiz ülkede ne yazık ki iletişim anlamında ‘roaming’ yapmamız gerekiyor. Yani telefon şebekeleri anlamında yurtdışına çıkmış gibi ücretlendiriliyorsunuz. Yurtdışı faturalarının kabarıklığı düşünüldüğünde (2 günlük gezide 80 TL fatura geldi) seyahat etmeden önce hattınızı yurtdışı aramalara açtırmayı unutmamanızı tavsiye ederim. Ayrıca fazla uzun konuşmalardan da kaçının.
Tam bir ada ülkesi olan Kıbrıs’ta genelde ılıman bir iklim hakim. Özellikle sahilde konumlandırılan şehirlerin bir Antalya bir Bodrum tadında olduğunu belirteyim. İnsanlar genel olarak cana yakın. Türkçe ve Türk lirası resmi para birimi. Yazlık bir tatil beldesi havasında şehirler insana huzur veriyor. Her tarafta Akdeniz ikliminin getirdiği turunç ağaçları ve rengarenk çiçekler görebiliyorsunuz. Özellikle parlak kırmızı, mor ve sarının her tonunu adanın dört bir yanında karşınıza çıkıyor. Adada genelde küçük katlı bir yapı anlayışı var. Aynen tatil bölgelerinde olduğu gibi bahçeli, küçük evler özellikle sahil kesimde sıklıkla karşımıza çıkıyor.
İngiliz etkisi her yerde
Dönem dönem farklı uygarlıkların hüküm sürdüğü ada 1571 yılında Osmanlı yönetimine geçiyor. Çeşitli anlaşmalar ve dönemin dengeleri sebebiyle adanın hakimiyeti 1878 yılından itibaren İngilizler’e geçiyor. 1959 yılına kadar süren bu dönem ise adaya İngiliz damgasını vurmak için yeterli olmuş. Adada trafik İngiltere’de olduğu gibi soldan işliyor. Araçların büyük bir çoğunluğu da soldan direksiyonlu (yine de trafikte Türkiye’deki gibi direksiyonu sağda olan araçlar da bulunuyor). İngiliz etkisi yaşam biçimi ve geleneklere de kısmen de olsa işlemiş. İngilizlerin adaya olan ilgisi halen devam ediyor. Adada bağımsız olan ve İngiliz toprağı sayılan Dikelya ve Ağrotur üs bölgeleri bulunuyor. Bu üslerin toplam alanı 256 km2 ve bu üslerde yaşayanlar için her türlü imkan sunuluyor.
Öte yandan Türkiye’deki birçok geleneği adada görebiliyorsunuz. Konukseverlik, güleryüzlülük ve samimi yaklaşımları gezilerim boyunca gözlemledim. Adada gezerken kendinizi Antalya sokaklarında dolaşıyor gibi hissediyorsunuz. Adeta bir Avrupa ülkesi izlenimi veren Kıbrıs, adanın güneyine hakim Rumlar gibi AB’ye girememiş olsa da yaşam tarzı ve standartlar olarak Avrupalı görebileceğimiz bir ülke.
Ülkeyi ikiye ayıran ara bölge
Kıbrıs bilindiği üzere iki devletten oluşuyor: Birisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diğeri ise Kıbrıs Rum Devleti. Adanın yüzde 59.5’i Rumların, yüzde 35’i Kuzey Kıbrıs’ın kalan yüzde 2.7 ise İngiliz üslerine ait. Kalan yüzde 2.8 ise 244 km2’lik sınır hattını oluşturan ara bölge. Bu ara bölge Birleşmiş Milletler güçleri tarafından korunuyor ve geçişler izne tabi. Yaptığım gezilerde adayı ikiye bölen bu tel örgülü ara bölgeyi de ziyaret ettim. 21. Yüzyılda hala böyle ara bölgelerin bulunması insanı üzüyor ama geçmişte yaşananlar yüzünden bu noktaya gelindiği de bir gerçek. Yüzlerce vatandaşımızın hayatına mal olan ve büyük sıkıntılar yaşatan olaylar Kıbrıs’ın adeta makus talihini yansıtıyor gibi.
Olaylı tarih
Kıbrıs’ta tarihinde 1959 yılından İngiliz hakimiyetinden kurtulup adada bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması önemli bir dönüm noktası olarak hatırlanıyor. Yeni devlet Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında imzalanan Zürih anlaşması ile kuruluyor. Bu cumhuriyeti Kıbrıslı Rumlar ve Türkler birlikte kuruyor. Ancak 1963 yılına gelinildiğinde anlaşmazlıklar baş göstermeye ve Rumlar, Türkler’e saldırmaya ve anarşi hareketlerine başlıyorlar. Rumlar adayı Yunanistan’a bağlamak için ‘Enosis’ isimli planı uygulamaya koyuyorlar. Karışıklık ve şiddet olayları 1974 yılına kadar artarak sürüyor ve bu yıl Yunanistan’da gerçekleşen askeri darbe ile Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’un koltuğunu kaybetmesine sebep olur. Olaylar artık soykırıma doğru ilerlerken Türkiye, ilki 20 temmuz 1974, ikincisi yine aynı yıl 14 Ağustos’ta adaya harekat düzenlemiş ve bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haritası şekillendirilmiştir.
Görülmesi gereken yerler
Adada yaşanan bu sıkıntıları hatırlatan müze, anıt, park ve benzeri yapıları her yerde görmek mümkün. Rumların ger çekleştirdiği şiddet olaylarında birçok Türk vatandaşı hayatını kaybetmiş. Bunlar anısına olayların geçtiği evler müze haline getirilmiş. Yaptığım gezilerde bu müze-evleri de görme fırsatım oldu.
Bu yeni müzelere ek olarak jeopolitik konumun getirdiği medeniyetlerden birçok izi adada görebiliyorsunuz. Kıbrıs’ın her yerinde manastır, kale, kilise ve şapel bulmak mümkün. Hatta Girne’nin göbeğinde bir parkın içinde bulunan Osmanlı mezarlığı bile bulunuyor. Bu mezarlık beni çok şaşırttı çünkü adeta parkı andıran mezarlıkta tabela olmasa burada mezar olduğunu anlamak biraz zor.
Bellapais Manastırı
Girne’nin kuzeydoğusunda adaya hakim bir noktada bulunan Bellapais Manastırı, bugün bazı bölümleri yıkılmış olsa da büyük bir kısmı ayakta duran en güzel eserlerden biri. 1025 yılında Augustinian keşişlerince inşa edilen manastır daha sonraları büyütülerek genişletilmiş. Manastır içinde bir kilise, keşişler için barınacak yerler, yiyecek depoları ve yemekhane bulunuyor. Gotik mimarisinin en iyi örneklerinden biri olan manastırın ilk olarak Frank Kardeşliği ya da diğer adıyla Prémontre Tarikatı (Order of Prémontre) adına yapılmıştır. Adını da Fransızca “barış ve huzur manastırı” kelimesinden “Abbaie de laPais” almıştır.
Manastır içinde birçok bölümü gezebiliyorsunuz. Ayrıca üst kısımlarına çıkıp ikinci katta da gezebilme imkanı var. Müthiş bir ada manzarasına sahip olan manastır, Kıbrıs’a gelince mutlaka ziyaret edilecek yerler listesine koyacağınız bir yer olmalı.
Çıkarmanın yapıldığı bölge
Türklerin adaya ilk askeri müdahalesini yaptığı plajın hemen yanında bir anıt, müzeye dönüştürülen bir ev ve Karaoğlanoğlu Şehitliği bulunuyor. 20 Temmuz 1974 sabahı başlayan harekatta Türk askerlerinin ilk çıkış noktası Yavuz ya da Karaoğlan plajı adı verdikleri bu bölge olmuş. Bu bölgede bulunan bir evi karargah haline getiren Türk ordusu ilk önemli kaybını yine bu evde vermiştir. Çıkarmayı gerçekleştiren 50. Piyade Alayı’nın komutanı olan Piyade Kıdemli Albay Karaoğlanoğlu harekatın ikinci günü evin kapısı önünde durduğu sırada atılan bir havan mermisi ile şehit olmuştur. Müze haline getirilen bu binanın kapısındaki havan mermisinin izleri halen duruyor. Binada halen Rumlar’dan ele geçirilen silahlar, çeşitli askeri giysiler ve belgeler sergileniyor.
Karaoğlanoğlu Şehitliği
Hain saldırının yapıldığı binaya sadece 100-150 metre uzakta bulunan şehitlikte çıkarma sırasında şehit düşen askerlerin mezarları bulunuyor. Ayrıca mezarlığın hemen yanında o dönem Rumlardan ele geçirilen tank, zırhlı taşıyıcı ve top gibi muhimmat ve araçlar sergileniyor. Karaoğlan Şehitliği’nde ziyaretçilere savaşın seyrini kısaca anlatan bir asker bulunuyor. Genel olarak yaşanan olayları bu askerden dinleyebiliyorsunuz.N GEZGİN GEZGİN GEZGİN
Barış ve Özgürlük Anıtı
1974 yılındaki çıkarmanın yapıldığı alanın hemen yanında görkemli bir anıt bulunuyor. 20 Temmuz 1978 tarihinde bitirilen anıtın boyu 41.75 metre. İki parçadan oluşan anıtta büyük parça Türk ordusunu, küçük olan parça ise Kıbrıs halkını simgeliyor. Aralarındaki boşluk ise Kıbrıs’tan anavatana açılan ümit kapısını simgeliyor. Bu yerlere ek olarak Girne Kalesi, Saint Hilarion Kalesi, Batık Gemi Müzesi, Barbarlık Müzesi, Lala Mustafa Paşa Cami ve Othello Kulesi başlıca ziyaret noktaları olarak düşünülebilir.
Mutlaka tadına bakın: Hellim peyniri
Adeta Kıbrıs ile özdeşleşen bir yiyecek olan Hellim peynirinin birçok versiyonunu satın alabiliyorsunuz. Kıbrıs’a geliyorsanız pişirildiği zaman formunu kaybetmeyen ender peynirlerden biri olan Hellim’in tadına bakmadan dönmeyin. Türkiye’de marketlerde satılan versiyonları kadar tuzlu olmayan peynirin tadı çok hoş ve ortalama olarak kilosu 13-16 TL fiyat ile satılıyor. Mutlaka tadına bakmanızı ve beğenirseniz almanızı öneririm.
Biri 2008 diğeri de 2011’de yaptığım iki geziden edindiğim izlenimlerle Kıbrıs bende hoş duygular bıraktı diyebilirim. Yumuşak iklimi, rahat ve kendi halinde halkı, Avrupa benzeri yaşam tarzı ile farklı bir ülke olan Kıbrıs’a nüfus kağıdı ile girebiliyor olmak da ayrı bir kolaylık. Vizelerin ve kapıların yavaş yavaş kalktığı günümüzde dolaylı yoldan da olsa isim babam olan bu topraklar, zor şartlarla elde ettiği özgürlüğün tadını çıkarıyor. Umarım uzun yıllar çıkarmaya da devam eder.
Bu yazı 2011 yılının Haziran ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 52. sayısından alınmıştır.