DOĞU KARADENİZ’DE CEVELAN
Bu sene nasibimiz Doğu Karadeniz’de idi. Yeşil Denizi olarak vasıflandırılacak bu bölgemiz, ormanları ve yaylaları ile şöhret yapmıştır. Karadeniz sahil kesiminde yaşayan insanlar, havanın nemli olması sebebiyle özellikle yaz döneminde çözümü yaylalara çıkmakta bulmuştur.
Yazı : Süleyman Berk Fotoğraflar : Mustafa Yılmaz
Karadeniz otoyolu buralara yapılacak seyahati epey konforlu hale getirmiş; yeni yapılan uzunca tüneller aşılması gereken dağların ve engebelerin artık engel olmasını ortadan kaldırmış. Doğu Karadeniz’e Safranbolu, Kastamonu, Sinop güzergâhını takip ederek ulaştık. Tabii ki, daha evvel ziyaret etmiş olsak da Safranbolu’da, Kastamonu’da Sinop’ta tekrar ziyaretlerimizi yaptık ve fotoğraflarımızı çektik. Safranbolu evlerini ve çarşılarını, İzzet Mehmed Paşa Camii’ni gezmeden geçmek olmazdı. Keza, Kastamonu’da tarihî evler ve konakları, Nasrullah Camii, Vilâyet Binası, Şeyh Şaban-ı Valî Hz. Külliyesi ve Müzesi, Kastamonu Kalesi ve eski çarşıları kaç defa gelinmiş olursa olsun gezmeden geçmek yakışık almazdı. Hele hele Kastamonu’nun Etli Ekmeği’ni tatmamak hiç olmaz… Nasrullah Camii’ni, Milli Mücadele yıllarında Mehmed Âkif’in buraya gelerek yaptığı vaazlardan tanıyoruz. Nasrullah Camii yanındaki Münire Medresesi artık el sanatları çarşısı olarak hizmet vermektedir. Kastamonu’ya özgü az da olsa bazı ürünleri buradan temin edebilirsiniz.
Bu bölgede Sinop tarihî özelliği ve tabiatıyla insanı kendine çeker. Biz de hem şehri iyice gezmek ve gece dinlenmek için Sinop’ta konakladık. Yazın bu aylarında bunaltıcı nem burada da kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Sabah, nispeten tenha vakitte şehri eşimle birlikte gezmeye başladık. Sahil boyu, meşhur Sinop Cezaevi, Selçuklu eseri Alaaddin Camii ve Süleyman Pervane Medresesi ziyaret edilmesi gereken mekânlardan… Sinop, hem Osmanlı hem Cumhuriyet döneminde muhaliflerin sürgün edilip hapsedildiği bir yer olarak nam salmış; Sinop Cezaevi bu bakımdan çok meşhurdur. Refik Halit Karay, Burhan Felek, Sabahattin Ali, Zekeriya Sertel burada cezasını çekenlerden; Nazım Hikmet ve Necip Fazıl’ın da burada kaldığı söylenir. Cezaevi bugün müze olarak ziyarete açık tutulmaktadır. Bugünkü haliyle bile, zamanında korkunç bir cezaevi olduğunu anlamak mümkün… Sinop’a ilk defa yirmi iki yıl evvel, 1992 yılında gelmiştim. Tek gidiş gelişli devlet karayolunun bulunduğu bu ilimiz küçük bir Anadolu kasabası görünümündeydi. Yolun çoğu yeri de heyelan nedeniyle tek şeritli olurdu. Tabii ki tabiat harikaydı. Daha çok bir emekli yeriydi. O zamanlar, Amerikan üssüyle meşhur olan ilimiz, çarşıya çıkmış Amerikan askerleriyle kaynıyordu. Esnafın yerli halkla bir işi yoktu; bütün arz Amerikalılara göreydi. Şişe Cam fabrikası da buralara ticarî bakımdan canlılık veriyordu. Bugün bu ikisi de yok… Bir ara, Gerze sahillerinde dolaşan meşhur beyaz balina “Aydın”da, Sinop’u epeyce meşhur etmişti. Sonra bu balina birdenbire kayboldu gitti; bende sadece fotoğrafları kaldı.
Öğleye doğru Karadeniz Sahil yolundan Giresun’a gitmek üzere yola koyulduk. Çünkü Bulancak’ın Bozat Köyü’nde bekleyenimiz vardı. Sahil yolu, uzunca ve mükemmel tünellerle takviye edilmiş… Fatsa’dan sonra, otobandan ayrılıp sahil yoluna saparsanız mükemmel bir yeşilliğin ortasına düşersiniz ama yol oldukça virajlıdır, aceleniz varsa gideceğiniz yere ulaşmanız gecikebilir.
İkindi sonrası Bulancak’a oradan da Bozat’a vardık. Bulancak’tan sonra on dokuz km. içeride olan Bozat Köyü yakın zamana kadar belediye imiş ama son yapılan idari düzenlemede köy statüsünü almış. Burası yerleşimi ve yeşilliği ile tipik bir Karadeniz köyü; her Karadeniz köyü gibi yeşil cenneti denmeye sezâ bir yer… Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, köyü olan Bozat,’a, proje desteği ve zaman zaman da maddî destekle üsluplu ve mükemmel bir cami yaptırmış; köylünün söylediği Sayın Başkanın doğduğu bu topraklara desteğini hiç esirgemediği şeklinde… Akşam yemeğini köyün alt tarafında bir akarsu kenarına kurulmuş Alabalık tesisinde yedik. Lezzetinden hiç bahsetmeyelim; siz en iyisi tadın…
Ertesi günü, Bulancak ve Kovanlık belediyelerinin ortak bir faaliyeti olarak Zeytinburnu Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi Fotoğraf İhtisas Sınıfı ve hocaları da geziye katıldılar. On dokuz talebe ve başlarında hocaları Murat Gür ve Mustafa Yılmaz bulunmakta idi. Zeytinburnu Bitki Parkı Fotoğraf Editörü İsmail Küçük de gezide bizimleydi. Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, Bulancak Belediye Başkanı Recep Yakar ve Kovanlık Belediye Başkanı Mehmet Küçük misafirlerle tek tek ilgilendiler. İlk gün Paşakonağı Yaylasına çıkıldı. Sahilden uzaklaşıp yukarılara doğru çıktıkça havanın soğuduğu ve artık nemin kalmadığı hissedilmekte idi. Yağmura karşı da hazırlıklı idik ve yağmurluklarımız vardı. Paşakonağı’ında arabadan indik, yaya olarak fotoğraf çekmek üzere bir km kadar Yıldıztepesi’ne doğru yürüdük; yağmur ve sis hafifçe yokladı. Sonrasında ise berrak bir hava ve Gökkuşağı bizlere mükemmel bir fotoğraf imkânı sundu… Bu yükseklikte sıra sıra dağlara bakmak; yeşili, bulutları ve zaman zaman inen sisi seyretmek büyük bir zevkti. Herkes bir köşeden bir yerlerin fotoğrafını almak derdinde idi. Zaten bu seyahatin amacı da buraların fotoğraflanması ve bir sergi ile Türkiye’ye tanıtılması idi. Sıkı bir fotoğraf meraklısı olan Zeytinburnu Belediye Başkanı da bir başka köşede makinesiyle etrafı fotoğraflamakla meşguldü.
Temiz hava, etrafta otlayan büyük baş hayvanlar ve bazılarının yanında buzağıları; envai çeşit çiçekler başımızı döndürmüştü. Hatta bir köşede, odun yarmakta olan bir köylünün yanına varıp, yarılan odunları fotoğrafladıktan başka, odunlardan çıkan mis gibi ağaç rayihasını içimize çekmiştik. Bunlar, ömrü şehirde geçen şehir insanı için farklı güzelliklerdir. İnsan burada her köşede farklı bir güzellikle karşılaşıyor. Hele bir fotoğrafçı için çok fazla malzeme var.
O gece Sarıalan Orman İşletme tesisinde konakladık. Gece yıldızlar altında bahçede yakılan odun ateşi etrafında halka şeklinde oturarak mis gibi havayı ciğerlerimize doldurduk. Böyle yerlerde demli çayın tadı da bir başka olmaktaydı. Gece geç vakitlere kadar, karanlıkta fotoğraf çekmenin püf noktaları üzerine uzun uzun sohbetler ve uygulamalar yapıldı.
Sabah yine mükemmel bir kahvaltı karşıladı bizi; kimimiz daha erken kalkmış etrafı fotoğraflamaya başlamıştı bile… Türlü dağ çiçekleri ve ağaçlar fotoğraf için zengin malzemeydi. Sabah, Bulancak Belediye Başkan yardımcısı Hasan Bulut Bey de bizlere katıldı. Kahvaltıdan sonra daha yükseklere, Karagöl dağına çıkmak üzere yola koyulduk. Yaklaşık elli kilometre kadar stabilize yoldan yukarıya doğru tırmandık. Yolda onlarca yaylaya rastladık. Karadeniz insanı nem ve bunaltıcı sıcaktan kurtulmak ve biraz nefes almak için kendini buralara atmıştı ve yaylalar bu mevsimde oldukça canlıydı. Karagöl, neredeyse Sivas Koyulhisar sınırında, 3165 rakımlı Aygır Dağı zirvesinde bir krater gölüdür. Buraya çıkarken belli yerde yol bitmekte ve yaklaşık bir kilometre kadar yürünmesi gerekmektedir. Sırtımızda fotoğraf malzemeleri ve yiyecek nevale ile epey zahmetli olan tırmanışın inişi de aynı zorlukta olmaktadır…
Bu bölgede, değişik yerlerde bulunan bu tip ufak göllere “Karagöl” ismi verilmektedir. Artvin tarafında da iki küçük göl aynı isimle anılmaktadır. Zirvesinde Ağustos ayında bile kar bulunduğu belirtilen Karagöl’de bu sene kar göremedik. Ahalinin söylediği, kuraklık ve sıcaklığın bu sene zirvede kar bırakmadığı idi. Zirvede birkaç saat geçirdik; göl suyu epeyce soğuktu. Kimse yüzmeye cesaret edemedi ama ayaklarımızı da sudan çıkarmadık. Yanımızda getirdiğimiz peynir, ekmek ve karpuzla bir güzel karınlarımızı doyurduk. İkindiden sonra yavaş yavaş toparlanarak inişe geçtik. O gece Bektaş Yaylası’nda Sahil Sarayburnu Camii misafirhanesinde, Cami Vakfı Başkanı Yusuf Ziya Sipahi Bey’in misafiri idik.
Yusuf Ziya Bey, yaşından umulmayacak kadar aktif ve gözleri ışıl ışıl… Bulancak merkezde, İstanbul Şehzade Mehmed Camii’nin benzeri bir cami inşa edilmiş; caminin nisbetleri ve işçiliği mükemmel… İnşaat yirmi yıldan fazla sürmüş, ama ortaya gerçekten mükemmel bir eser çıkmış. Camii sol çıkış kapısına dıştan, Divriği Ulucami Cennet Kapısı, aynen uygulanmış. Yusuf Ziya Beyi dinleyince, caminin her bir taşında büyük bir emeğin olduğunu anlıyorsunuz. Vali Beyin, Yusuf Ziya Beyle ilgili tesbitine aynen katılıyoruz: “Yusuf Bey, sizi bir üniversitede cami bölümüne hoca yapmak lâzım ki, bu tecrübelerinizi öğrencilere aktarasınız!..” Eğer bir gün yolunuz Karadeniz’e düşerse mutlaka, Bulancak Sahil Sarayburnu Camii’ni ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Ertesi gün Bektaş yaylasındaki yazlık evinde, yörede sevilen bir din adamı ve kanaat önderini Nuri Genç Hocaefendi’yi ziyaret ettik. Yüreğinin güzelliği yüzüne aksetmiş bu hocaefendi, din eğitiminin zor zamanlarında hocalarından aldığı eğitimi ve çektiği sıkıntıları güzel üslûbuyla bir sohbet tadında aktardı. Şüphesiz yaşı kemâle ermiş böyle insanların hem sohbetinden hem hatıralarından alınacak çok dersler bulunmaktadır. Aynı mecliste hocaefendinin mahdumu, Ordu Müftü yardımcısı Yusuf Genç’le de tanışma imkânı bulduk.
Dört günlük bu yayla gezilerinde epey yorgun düşmüştük. Üstelik temiz hava ve oksijen grubun yarısını çarpmıştı. Bazılarımız, açıkta akan buz gibi sulara dayanamayıp içtiler. Bu sebeple arkadaşlarımızın yarısı şiddetli karın ağrısıyla Bulancak Devlet Hastanesi Acil servisine uğradı; serum hepimizi canlandırdı. Sağolsunlar, ev sahiplerimiz bizleri burada da yalnız bırakmadılar; bir an olsun başımızdan ayrılmadılar. Başhekim Dr. İdris Kasap Bey tam bir misafirperverlik örneği gösterdi; hepimizle tek tek ilgilendi.
Bir gece daha Bozat’ta konakladıktan ve sabah her zaman ki gibi yöresel kahvaltımızı yaptıktan sonra eşimle birlikte Trabzon, Rize, Artvin, Ardahan ve Kars’a da uğramak üzere ev sahibimize ve arkadaşlarımıza veda ettik. Vedalaşırken Başkan Murat Bey bir şey söyledi: “Eğer Artvin’e giderseniz, mutlaka Karagöl’e uğrayın!..” Bu sözü dinlerken pek önemsememiştim ama daha evvel neden buralara gelmediğime çok hayıflandım. Artvin, özellikle Şavşat ve Karagöl meğer ne mükemmel yermiş!.. Onları da gelecek sayıya anlatalım inşallah…
Yeşil Denizine Seyahat – DOĞU KARADENİZ’DE CEVELAN – Bu yazı 2014 yılının Aralık ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 94. sayısından alınmıştır.