Hayat telaşına kısa bir mola vererek eşimle Afrika kıtasının doğu sahilinde bulunan Tanzanya’nın Zanzibar veya Zangibar diye adlandırılan adasına gitmeye karar verdik. Zangibar, Şiraz’dan gelen İranlı göçmenler tarafından kurulmuş ve adı ‘zencilerin sahili’ anlamındaki Farsça ‘zangi bar’dan gelir. Yola çıkmadan 10 gün önce sarıhumma aşımızı olduk. Bu aşı bizi 10 yıl boyunca koruyor olacakmış. THY’nin yedi saatlik direkt uçuşu ile Dar-es Selam’a nihayet varmıştık ve 50 dolar vize ücretini kapıda ödeyip alandan çıktığımızda saat gece 02.30 olmuştu bile. Maalesef adaya ilk uçak saat 07.00’daydı! İç hatlar terminalinden 100 dolar ödeyerek bindiğimiz küçük uçakla 20 dakikada Hint Okyanusundaki adaya ulaşıyoruz. İstenilirse feribotla da adaya gitmek mümkün.
Yazı ve Fotoğraflar : BAHMAN ZOHOURİ
Beyaz kumu, yüzlerce baharat çeşidi, onlarca tropik meyveleri ve turkuaz rengi denizi, dikkat çekici gelgitleri ile ön plana çıksa da asıl adı Farrokh Bulsara olan efsane solist Fredy Mercury’nin doğum yeri olması ile de ünlü bir yer Zanzibar.
Bizi Nem Karşıladı!
Nüfusun çoğunluğu Müslüman. Swahili dili konuşulmakla beraber İngilizceyi hemen hemen herkes biliyor. Araçlarda direksiyon sağ tarafta. Gerçek anlamda tropik bir ada iklimini iner inmez hissetmeye başladık. Nemli ve boğucu bir sıcak bizi karşıladı.
Hint Okyanusu kıyısındaki otelimize bavullarımızı bırakıp otel resepsiyonunda günlük turları inceledik. Baharat Tur, Prison Island, Stone Town, Blue Safari, Kizimkazi Yunus Turu, Mnemba Adasında dalış… Üç gün ayırdığımız bu gezide amaç fotoğraf olduğu için biz sadece Stone Town ve Baharat Turunu tercih ederek diğer günlerde kendimize serbest zaman ayırıp halkın yaşadığı köyleri gezdik.
Bu Pazar Hijyenik Değil ama İyi Fotoğraf Veriyor
Stone Town’a gelince hemen gruptan ayrılarak kendimizi UNESCO koruması altındaki daracık sokakların akışına bıraktık. Bu akışın en belirgin motifl eri ise beyaz entarili, takkeli erkek çocukları, türbanlı, çarşaflı kız çocukları, dükkânların önünde uyuklayan esnaflar, evlerin önünde sohbet eden kadınlar ve ortalıkta
aylak aylak dolaşan her milletten turistlerdi.
Stone Town’un dünyaca ünlü kapıları, Hint, Arap ve Afrika kültürü ile harmanlanmış ve evin içinde oturanların etnik kökenine göre farklılık gösteriyor. Kıyı şeridi ise yerel halkın günün her saati oturduğu, yemek yediği ve haliyle sosyalleştiği bir yer. Yemek olarak balık ürünleri ve safranlı pilavı tavsiye edebilirim ama hijyene pek fazla önem vermedikleri için doğrusu biz otel dışında yemek yemedik. Özellikle Stone Town’daki et, balık ve meyvenin satıldığı Darajani Pazarı, hijyen namına bir şeyin olmadığı, balıkların üzerinde yüzlerce sineğin dans ettiği, ahtapotların köpüklü sularda yıkandığı oldukça pis bir pazar ama yine de buraya kadar gelmişken içeri girmeden ve içeridekileri fotoğraflamadan ayrılmayın. Pazarın hemen karşısında, adanın her yerine giden dolmuşların bulunduğu bir otogar var. Bilginiz olsun.
Kölelik; Zanzibar’ın Utancı!
Pazar yerinin diğer tarafında Anglikan Katedralin bahçesinde kara kıtanın ve insanlığın yüz karalarından biri olan kölelik anıtını gördük. İsveçli Heykeltıraş Clara Sörnas tarafından 1997’de yapılmış. Onlarca insan küçücük hücrelerde aç, susuz tutulmuş ve dayanıklı olanlar Avrupa ve Amerika’ya köle olarak verilmiş. Zanzibar, uzun yıllar Doğu Afrika’daki köle ticaretinin en önemli merkezlerinden biri olmuş ve hatta Afrika’da kölelik en son Zanzibar’da kalkmış. (1964)
Bet-Tül Acayip, adadaki en gösterişli bina ancak tadilatta olduğu için biz gezemedik. Acayip ev denmesinin nedeni ise elektrik ve asansörün adada ilk bu evde kullanılmasından ileri geliyor. Evi, Umman Sultanı yaptırmış ve şu an eşyalarının sergilendiği bir müze durumunda.
Turizmin Kaymağını İtalyanlar Yiyor
Günbatımına doğru otelimize döndüğümüzde, sabah gördüğümüz turkuaz renkli pırıl pırıl deniz ve bembeyaz kum yaklaşık 1 km kadar çekilmişti. Kumun üzerinde deniz kabukları, atkestaneleri, denizyıldızları arasında yürüyerek bu doğa olayını fotoğraflamaya çalıştık. Yerel kıyafetli kadınlar ve çocuklar sanki tarlada çalışır gibi kafalarının üzerine koydukları sepetlere, topladıkları kabukları dolduruyorlardı. Yaklaşık iki saat sonra deniz tekrar eski haline döndü. Bizim için çok ilginç bir deneyim olmuştu. Gece bizi sivrisineklerden koruyan cibinlik içinde yorgun ama rahat bir şekilde uyuduk. Bu arada birçok otelde olduğu gibi bizim otelde de güvenliği Masaili gençler sağlıyordu. (Masailer; Kenya ve Tanzanya’da göçebe halinde yaşayan bir halktır.)
Adada Marttan Ağustosa yağmurlu bir hava hâkimken, Ekimden Şubata ise yaz mevsimi yaşanıyor. Soğuk aylarda en düşük sıcaklık 20, sıcak dönemde ise en yüksek sıcaklık 31 derece. Zanzibar yılda yaklaşık 150 bin turist çekiyor. 195 otelden yüzde 43’ü yabancılara ait. Toplam yatak sayısı 10 bin civarında. Çoğu beş yıldızlı otel, İtalyanlar tarafından işletiliyor zira turistlerin yarısı da İtalyan. Onları İngiliz, Alman, Amerikalı ve Fransız turistler takip ediyor. Yetkililer son yıllarda Rus, İsrail ve Türk turistlerin sayısında da bir artış olduğunu dile getiriyor.
Sofrada Ararken Ağaçta Gördük!
Bir sonraki gün Baharat Turu kapsamında hem Müslüman hem de Hıristiyan köyleri gezerek yüzlerce kare yakaladık. Adanın en büyük gelir kaynağı baharatlar. Vanilya ve karanfil ağacını görmek çok ilginçti. Rehberimiz ağaçlardan kopardığı yaprakları koklatarak tahmin etmemizi istediğinde çoğunu bilemedik. Ama zencefil, zerdeçal, muskat ve tarçını dalında görmek çok farklı bir deneyimdi. Finaldeki tropikal meyve şöleni ise enfesti. Turun sonundaki orman gezisi sırasında yapraklardan yapılan kolye, bilezik, kravat ve taç ile çektirdiğimiz fotoğraflar bizim için güzel bir anı oldu.
Yoksul da olsalar Eğitime Önem Veriyorlar
Köylerde yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan ailelerin her biri en az dört-beş çocuk sahibi. Köyün çoğu evi elektriksiz. İnsanlar, balık ve tahıl ağırlıklı besleniyor. Müslüman halk fotoğraf çektirmekten hoşlanmıyor ama sizin Müslüman olduğunuzu anlayınca biraz yumuşuyorlar. Eğitim gören çocukları fotoğraflamak için köy okuluna gittiğimizde ise çok şaşırdım. Tek bir sınıfta, dağınık bir şekilde oturan farklı yaştaki kız ve erkek çocukları, yarısı olmayan tahta önündeki öğretmenlerini dinliyorlardı. Beraberimizde götürdüğümüz şekerlemeleri çocuklara dağıttık; onların mutluluğunu görmek bütün günün yorgunluğunu aldı.
Sahilde yerel balıkçı teknelerini görünce o tarafa doğru yönelip onları fotoğrafladıktan sonra otele geri döndük. Konakladığımız otelden sabah ayrılarak küçük bir uçak ile önce Dar-es Selam’a geçtik. THY konforuyla İstanbul’a süzülürken de heybemizde güzel anılar ve binlerce güzel kare vardı.
Swahili dilinde birkaç kelime de öğrendik
Jambo: Merhaba
Karibu: Hoş geldiniz
Hakuna Matata(*): Problem değil
Habari: Nasılsın
Ahsante: Teşekkürler
Zanzibar – Bu yazı 2015 yılının Haziran ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 100. sayısından alınmıştır.