Gezgin Dergi

Zorlu Gurbet İhtişamlı Hayat

Yüzyıl başında Doğu Karadeniz bölgesinden onlarca ailenin genç erkekleri zorlu coğrafyalarının kendilerine sundukları yetersiz olduğu için gurbet yollarına düştü. Kaçkarlar’dan yola çıkan gurbetçilerin ilk durağı komşu ülke Rusya oldu elbette. Sonra sırasıyla Polonya, İran, Almanya hatta Amerika’ya bile gittiler.

Yazı ve Fotoğraflar: Uğur Biryol/Arşivi 

Hemşin, bugün Rize’nin Çayeli ilçesinden başlayarak, Hemşin, Çamlıhemşin ve Artvin’de Hopa ile Kemalpaşa’da yüksek dağları mesken tutmuş insanlara ve bu yerleşimlere verilen bir isim. Hemşinliler’in yaşadıkları bölgeler, sadece Doğu Karadeniz değil, erken gurbetçilik sayesinde Türkiye’nin birçok bölgesinde ve eski göçlerle Batı Karadeniz ve Erzurum sınırlarında da Hemşinliler’in yaşadığı biliniyor. Hemşin/Hemşinlilik ortak bir kültürü temsil ediyor. Hemşinliler’i Doğu Karadeniz’in kadim halklarından ayıran en önemli özellikleri kimlikleri haline gelen pastacılık ve fırıncılık meslekleri. 19. yüzyılın başlarında Rusya ve Avrupa’nın bazı kentlerine giderek bu mesleği öğrenmiş olan Hemşinliler, daha sonra Türkiye’ye dönerek hem bu mesleğin yayılmasını sağlamışlar hem de kendilerine gurbetin kapılarını açan mesleklerini icra etmişler.

Hemşinliler’in yüzyıl başında önce Çarlık Rusya’sının içlerine doğru yaptığı daha sonra da başka diyarlara yaptıkları zorlu ve zorunlu gurbet yolculuğunun sonunda bir sürü hikâye, ünü Türkiye’yi sarmış pastaneler ve memleketlerinde yaptırdıkları görkemli konaklar geldi. Bu hikâye nasıl ve neden başladı, anlatmaya koyulalım. Zorlu bir yolculuktu onlarınki. Büyük ve yüksek dağların,  hayatı her anlamıyla dışarıya kapadığı bir coğrafyadan, ekmek parası uğruna yapmaya kalkıştıkları yolculuk onları bugünün en bilinen mekânlarının sahibi yapacaktı. Ama bu o kadar kolay değildi, her şeyin bir bedeli vardı. Gittiler, karınlarını doyuracakları, yatabilecekleri ve elbette para kazanabilecekleri en iyi yer olan fırınlara kendilerini teslim ettiler. Hem anaları yaşlı gözlerle arkalarından bakarken, ‘Oğul, aman aç kalma oralarda, kendine karnını doyuracak bir iş bul’ telkininde bulunmuştu.  İşte, bir taraftan henüz doğmamış çocuğunu taşıyan karnı burnundaki eşini, diğer taraftan anasını, babasını, memleketini, toprağının kokusunu ardında bırakarak, buruk bir tatla ayrıldı Hemşinli. Kimi hasretle memleketine döndü, kimi de bir daha göremedi geride bıraktıklarını.

Hemşin yazgısı

Bu mesleği uzun yıllar sürdürdükten sonra, yaşlılıktan kendi emekli eden eski pastacılardan Muzaffer Yücel, Tahran’da çalışıp, Şah’ın devrilmesiyle memlekete dönmüş. Kendi köyünden Tarakçı Ahmet ve Hacal İshak isimli arkadaşları İran’da tanıdık bir konsolos aracığıyla iş bulmuş, konsolos da parayı İran’a transfer ettirmiş, 1929’da iş sahibi olmuşlar. Avrupalılar İran’a akın edince İran’daki tek pastanenin Ermenilere ait olmasını fırsat bilip Ruznovan (Yenigün) pastanesini açmışlar. Aynı köyden Mithat Akay’ın da macerası Tahran’da başlamış. Ama öncesi var.  16 yaşında gurbete İstanbul’a gitmiş, orada Tümensa isimli bir kumaş fabrikasında bir sene çalışmış. Bir sene sonra da, ağabeylerinin yanına, Tahran’a gitmiş. Orada Tahran No isminde bir restoran açmış, arkadaşı Mehmet Yücel’le. Ancak Şah’tan sonra içki satışları yasaklanınca işleri yavaşlamış,  2. Dünya Savaşı zamanında da iyice kaybetmişler her şeylerini, tüm malları orada kalmış. Hal böyle olunca da Ankara’ya dönmek durumunda kalmış.

Hemşinli gurbetçilerin en ilginç kişilerinden biri olan Osman Gülay, Çamlıhemşin’in Makrevis köyünden komşusu İbrahim Gülay’la neredeyse çocuk denilecek bir yaşta Rusya’ya gitmiş. Osman Gülay, çok kısa sürede 30 yaşında,  Moskova’da beş fırının sahibi olmuş. Orada Moskova Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapan bir kadınla evlenmiş. Sonra Osman’ı sınır dışı etmek istemişler. Beş yıllık evli olsaymış, kurtaracakmış ama ne yazık ki üç yıllık evli olduğundan kurtaramamış durumu. Eşini de yanına alamamış. Yıllar sonra köyden arkadaşı olan Ahmet Altaş, Rusya’ya gidince, Osman’ın karısının yanına uğramış, halini hatırını sormak için. Ama kadının halini görünce çok üzülmüş. Stalin Osman’ı ve orada pastacılık yapan Hemşinliler’i sürgüne göndermek isteyince, orada çalışanların büyük bir bölümü Polonya’ya gitmiş. Osman, giderken, ayakkabısının tabanına biraz manat yerleştirmiş, o manatla da bir fırın kurmak için bir Yahudi’yle anlaşmış. Yahudi iş adamı Osman’a çok yardımcı olmuş. Yahudi işadamının Macaristan’daki makine mühendisi damadından pasta ve fırın malzemesi alan Osman malzemeyi trene yükleyip, Polonya’ya götürmüş. 1930’lara kadar aralarında kendi köyünden arkadaşlarının da olduğu (Abdullah Kuşaksız) 110 kişi ile birlikte çalışmış Polonya’da. Orada 15-20 yıl kaldıktan sonra Hemşin’e dönmüş. Ancak o döndüğünde manat denilen büyük kağıt paraların bir değeri kalmadığından, o da sinirlenip paraları bir çuvala doldurup yakmış.

Polonya’da pastacılığıyla nam salan bir başka isim de Şerif Gülaboğlu. Gulaboğlu’ndan geriye iki şey kalmış: Biri köyünde yaptırdığı ev, biri de Polonya’nın Suwalki şehrinde personeliyle birlikte çektirdiği fotoğraf. Şerif Efendi nüfus kaydına göre 1849’da doğmuş.  Şerif Efendi,  önceleri birkaç sefer koyun alıp Batum’a götürüp satmış.  Bir seferinde de   Moskova’ya kaçmış,  oradan da Petersburg’a gitmiş. Pastacı çıraklığından sonra Petersburg’da (Leningrad) pastane açmış. Rus çarının sarayına pasta yaparmış, anlatılanlara göre. Hatta bir seferinde Çarın sofrasına bile kabul olmuş yanında köyden getirttiği bir akrabası gençle. Çarın kızı bu gencin resmini yapmış ve odasına asacağını söylemiş. Bu Çar 2. Nikola olmalı, ihtilal sonrasında kurşuna dizilen Nikola. Moskova’da bir sokağın tamamen sahibi imiş, neticede ticaret yaptığı dönemin Rusya’sında çeşitli şehirlere genişlemiş. Sonra Şerif Efendi işi ilerletmiş. Polonya’nın Suwalki şehrinde de bir pastane açmış. Pastanenin ismi   Konstantinapol Pastanesi. Tarih,1898. Orada evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş. Bu onun ikinci evliliğiymiş, o nedenle köyüne döndüğünde, ikinci eşine “Kerumli” demişler. Bu tabir genellikle Hemşin’e dışarıdan getirilen gelinler için kullanılırmış.

Rus tarzı lokantacılık

1917 Ekim Devrimi’nden sonra İstanbul’a gelen Beyaz Ruslardan biridir George Karpovitch. Rusya’dayken otel ve lokanta işletmiş Karpovitch, 1923’te Yalova’da karşılaştığı Cemal Taşhan Bey’in yaptığı teklifi kabul ederek Ankara’ya gider. Cemal Taşhan, Karpovitch’e sahip olduğu otelin altında kurduğu lokantayı işletmeyi teklif eder. Karpovitch, ‘Şölen Lokantası’ adı altında çalışmaya başlayan bu yeri, kısa sürede şehrin cazibe merkezi haline getirir. Burada çalışırken, Atatürk, Karpovitch’in çalışmasını takdir eder ve adını da Karpiç olarak değiştirir. Bu tanışıklık ve destekle Karpiç, İş Bankası’ndan sağladığı krediyle Ulus Bankalar Caddesi’nde, Karpiç Lokantası olarak anılan Şehir Lokantası’nı kurar. Buraya kadar anlatılan hikâyenin Hemşinliler’le olan bağlantısı, Karpiç Lokantası personelinin büyük bölümünün Hemşinli olmasıdır. Tabii, lokantada Ruslar, Ermeniler ve aşçılıklarıyla meşhur Mengenliler de çalışmış.

Hemşinli kadronun içinden iki isim Şinasi Şişmanhasanoğlu ve Hüseyin Şişman, 1950’de Amerika’ya gidiyor,  Büyükelçilikte dört yıl çalıştıktan sonra, Ankara’ya dönüyorlar. Dönüşte Playmuth marka bir araba getiriyorlar. Daha sonra bu arabayı sermaye yapıp, Nisan 1955’te İnkılâp Sokak, Yenişehir’de ilk Washington Restoran’ı açıyorlar. Restoranın isminin Washington olmasına gelince: “Hem o dönem Ankara’da bulunan Amerikalı müşterileri çekmek hem de kendilerince Amerika’ya olan vefa borçlarını ödemek için!” Ancak bir dönem sonra, 1975’te restoranın adı Amerikan ambargosunun ardından “Kristal” olarak değiştirilse de daha sonra tekrar eski ismi kullanılmaya başlanmış.” Yıllarca Ankaralılara ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne hizmet veren Washington Restoran daha sonra mekân olarak 1962’de Bayındır Sokak’a taşınmış. 1992’de kapanan bu restoranın ardından da 1993’te şimdiki Kale Washington açılmış. Bayındır Sokak ve Kale’deki Washington Restoran’ın konukları arasında Neil Armstrong, Yugoslavya Devlet Başkanı Tito, Todor Jivkov, Çavuşeksu, Kissenger, Dubçek, Hillary Clinton gibi yabancı simaların yanı sıra İsmet İnönü, Turgut Özal, Demirel, Nihat Erim gibi yerli politikacılar da yer almış. Hatta bir keresinde Vehbi Koç bir misafiriyle lokantaya geldiğinde elinde sokaktan aldığı bir paket böreği, personele rica ederek ısıtmalarını istemiş. Misafiri ise Koç’a “Ya, buranın mis gibi suböreği varken, bu börek yenmez” demiş. Washington’un müdavimleri arasında Abdi İpekçi, Emel Sayın,  Tony Curtis ve Zati Sungur gibi isimler de yer alıyormuş. Washington Restoran’ın önemi Karpiç Lokantası geleneğini devam ettiriyor olmasından geliyor. Ayrıca pastacılıkla bilinen Hemşinliler’in lokantacılığı da becerebildiğini önemli bir göstergesi olması bakımından da önemli bir örnek.

Hangi aile nereye gitti?

Bazı araştırmacıların çalışmaları sonucu Hemşin’deki yüzün üzerinde ailenin hangi bölgelere gurbete gittiği tespit edilmiş fakat hepsi değil. Hemşinlilerin gurbet yolculuğundaki Rusya şehirlerinin başında liman kenti ve yakın olması sebebiyle Batum geliyor. Varşova, Petrograt, Tallin, Moskova, Mugilov, Berdiçev, Odessa, Sivastopol, Yalta, Kefe, Ryazan, Kazan, Tiflis, Gence, Rostov, Soçi, Poti gibi kentler de göç edilen yerlerden. Yapılan araştırmalar, bazı ailelerin şu şehirlere gittiğini ortaya koyuyor:  “Şabanoğulları-Rostov, Poladoğulları- Berdiçev, Çolakoğulları- Varşova, Moskova, Kiev, Reyhanoğulları- Batum, Yalta, Moskova, Kozizoğulları- Tahran, Veziroğulları- Berdiçev, Ofluoğulları- Moskova, Matiloğulları- Odessa, Bağdasaroğulları-  Batum, Hacaloğulları- Tahran, Takoşoğulları- Leningrad, Moskova, Sivastopol, Topçuoğulları- Moskova, Tarakçıoğulları-Yalta”

Hemşin’e Rusya’dan gelin gelenler

Hemşinli ailenin geniş aile yapısına uygunluğu, gurbete giden Hemşinliler’in büyük evler yaptırma hayallerine zemin hazırlamış. Rusya’da unlu mamullerde ihtisaslaşan ve oldukça büyük kazanımlar elde eden Hemşinliler’in ilk işi, döndüklerinde bugünde birçoğu halen ayakta kalabilen ama bazıları da ilgisizlikten (ve sorumsuzluktan!) dökülen büyük, genellikle 15 odalı taş konak tipi evler yaptırmak olmuş. Hemşin’den Rusya’ya çalışmaya giden Hemşinliler’in bazıları 1917’den sonra Rusya’da sosyalist düzen içerisinde kalırken, büyük bir bölümü de dönmeyi tercih etmiş. Tabii bazıları yanlarına yeni eşlerine de alarak. Böylece,  Hemşin’de “Kerumli-Kırımlı” modası başlamış. Bu yeni eşler, her ne kadar kuma statüsünde iseler de, zamanla alışılmış ve kaynaşma sağlanmış. Hatta, mesafeleri bir kilometre olar iki köye ayrı ayrı gelen iki kız kardeşin buluşmaları, bugünde hüzünle anlatılan hikayelerdendir. Makrevis’te Begilere gelin gelen ve sonradan Helime adını alan Helena , karşıdaki köy Küşüve’ye yabancı bir kadın geldiğini duyunca, oraya gider. Ne var ki, karşılaştığı yabancı kadın Köroğlu ailesine gelin giden kız kardeşi Maria’dan başkası değildir. İki kız kardeş, birbirlerine sarılarak uzun süre ağlar ve o günden sonra  memleketlerinden uzakta birlikte yaşamaya devam eder. Ancak Küşüve köyüne gelen Kırımlı gelin Maria( Meryem), ablasından önce ölür. Ablası onu Küşüve Köyü’nün dibindeki bir düzlüğe mevkiine gömer. Fakat dram burada da devam eder ve büyük bir selle taşan Fırtına Deresi, kadının bulunduğu mezarı sürükler. Ondan sonra, Helime’nin gözyaşları hiç dinmemiştir, diye anlatılır. Hemşinliler’in pastacılıkla tanışma hikâyeleri kısaca böyle. Çok zorlu bir yolculuğun ve meşakkattin ardından varılan yerlerde yaşanan dram, çile ve sıkıntılar, nihayetinde onları kendileriyle özdeşleşecekleri meslekleriyle tanıştırdı. Ve ekmeğin bile zor bulunduğu Anadolu’da ekmeği de pastayı da insanlara taşımayı başardılar.

Fırtına Vadisi Konakları

Pastacılık öyküsü kısaca böyle olan Hemşinliler’in görkemli evler yaptırma hikâyelerine gelecek olursak, o da Rusya’da gördükleri ihtişamın eseri demek yanlış olmaz sanırım. Bugünkü Konaklar Mahallesi( Çamlıhemşin-Makrevis) sınırları içinde kalan aynı aileye mensup iki ağanın konak yaptırma rekabetinin öyküsü ise hem konakların nasıl yapıldığına dair bir fikir veriyor hem de rekabetin ihtişamı nasıl katladığını gösteriyor. Bahsini ettiğim iki konağın öyküsünün kahramanları Tarakçı ve Dudi konakları. Konaklar Mahallesi’nin en tepesinde, dik bir yamaca kurulu olan Tarakçı Konağı, geçmişin görkemini olduğu gibi yansıtır. Tarakçıoğlu Konağı’nı yaptırtan Hurşit Ağa, gurbete çıkmadan önce de ağa olarak bilinir. Tarakçı ailesinin asıl işi dokumacılıktır ve aile uzun yıllar Semerkant’ta dokumacılık yaptıktan sonra Erzurum’a, oradan da İspir üzerinden Çamlıhemşin’e gelir. Hurşit ağanın ağalık temeli ailenin sahip olduğu büyük arazilere dayanır. Dokumacılıktan sonra bu arazi daha da genişlemiştir. Ayrıca dokumacılık işiyle uğraşmaları sonucu aile namı Tarakçı’dır. Aile, Çamlıhemşin’e geldikten sonra da Rusya gurbetinin yollarını tutar. Hurşit Ağa’nın üç kardeşi vardır: Osman, Macit ve Hasan. Hurşit Ağa, diğer kardeşlerini ve ailesini geride bırakarak; Moskova’ya gider ve orada bir fırın açar. Açtığı fırını daha sonra Moskova’ya gelen bir arkadaşına devreder. Hurşit Ağa, daha sonra ilk eşinden olan oğulları Yunus ve İsmail’i Moskova’ya çağırır. Yunus ve İsmail kardeşler Moskova’ya gelir ama bir müddet sonra buradan ayrılıp Yalta’ya giderler. İki kardeş burada baba mesleği fırıncılıktan pastacılığa geçer ve Yalta’da Vatan isimli bir pastane açarlar. Sonra da Rus ileri gelenlerinin yaşadığı bu şehirde gelen talepler doğrultusunda Dilber isimli pastaneyi açarlar. Oğullarının Yalta’ya gitmesiyle memleketi Çamlıhemşin’e dönen Hurşit Ağa, memleketinde oğullarının gönderdiği parayla görkemli bir konak yaptırır.

Dağın tepesindeki saraylar

17 odalı, 3 katlı, pencereleri vitraylı(renkli camlı), misafir odaları şömineli, ahşap oyma işçiliğinin geleneksel özelliklerini yansıtan, pencere ve duvar demirleri ve ahşap boyaları Rusya’dan getirilen taş ve ahşap karışımı bu konak için Fırtına Deresi kenarında yedi tane taş ocağı kurulur. Hatta bazı yerlerde demirler için de ocaklar kurulduğu söylenir. 1890’lı yılların sonlarında başlanan konağın inşaatı, 1902’de tamamlanır. Ancak çok daha sonra seferberlik ilan edildiğinden konağın hamam, tuvalet gibi bölümleri tamamlanamaz. Rusya’dan getirtilen demir parmaklıklar konağın tüm pencerelerine taktırılır. Konağın kuzey cephesinin yanına ise, iki katlı bir misafirhane eklenir. Misafirhanede, gelen misafirlerle evin kadınlarının karşılaşmaması için döner dolaplı bir sistem konulur. Döner dolabın içine konulan tepsi, içeriden çevrildiğinde misafirin önüne gelir.

Gel gelelim, karşı cephede böyle gösterişli bir konak yaptırılır da Tarakçıoğlu Recep Ağa boş durur mu? Recep Ağa da konağın biraz üstündeki geniş bir araziye, 30 küsur odalı, çatı ve ahırı ile birlikte 5 katlı büyük bir konak yaptırır. Bu konağı vadideki diğer konaklardan ayıran en önemli şey, odalarda “antre” sisteminin bulunmasıdır. Ev ahşap işçiliğinin tüm inceliklerini yansıtmakla birlikte, gösterişi ile görenleri şaşkına çevirir. Aslında ev için “minareler yıkılmış ama mihrap yerinde” demek daha doğru olur. Geçen yıllarda bir katın indirilmesi sonucu ev kaderine terk edilmiştir. Her ne kadar evin sahipleri üzerini örttürmüşse de bu zamana karşı direnmesine engel olamamıştır. İçerisi adeta yağmalanan ve geçmişin izlerinin silindiği konak eğer müdahale edilmezse tamamen yitirilebilir. Yapımları yıllar süren ve her biri için 7 ayrı taş ocağı kurulan, buralarda işlenen taşların katırların sırtında evlerin bulundukları bölgeye çıkarılması gibi zahmetli işlerle kotarılan bu konakları tarihin karanlıklarına gömmek kimin harcı?

Konakların Kaderi

Evet, Çamlıhemşin’in Makrevis mahallesindeki (Konaklar) iki konağının öyküsü böyleydi. Merkezde bulunan bu iki Tarakçı konağından başka; Hacaloğlu ailesine ait, dış cephesi ateş tuğlasından örülü, içerisi ahşap bir konak mevcut. Sahipleri zamanında Tahran’da lokantacılık yapmış bu konağın. Bir dönem de İzmir’de pastacılık işiyle uğraşmışlar. Bu konağın 10 odası bulunmakla birlikte; hemen yanında bulunan ve şu an atıl durumda bulunan Deliemet konağının da, Hacal konağından arta kalan malzemelerden yapıldığı söyleniyor. Bu söylenti doğru olabilir çünkü yapı malzemesi, Hacal konağınınkiyle aynı olan Deliemet konağı da kaderine terk edilmiş. Konaklar Mahallesi’nde bulunan iki tane de ahşap konak var. Biri Koçi lakaplı aileye diğeri de Melik lakaplı aileye ait bu konakların, iç ve dış malzemeleri ahşaptan yapılmış. Demir aksamları Rusya’dan getirilen bu konakların, ortak özellikleri, hemen hemen hepsinin merkezi bir baca ve mutfak sistemine sahip olması, geniş ahırlar, odalarda banyolar bulunmasıdır. Çamlıhemşin’de Makrevis dışında başka yerleşimlerde konaklar bulunuyor. Önce aşağıdan başlayalım: Yukarı Vice’de, Aliefendi, Halilefendi, Reyhanoğlu, Şeref’in ev ve Ofluoğlu olmak üzere 5 tane, Mikrun-Kavak’ta Hacıelimler, Sıçanoğlu, Pelitler ve Kösançlar olmak üzere 4 tane, Habak köyünde Hacıaliefendi, Sarıoğlu olmak üzere 2 tane, Küşüve köyünde Kozizler, Mazikler, Çolakoğulları, Köseoğlu vs. olmak üzere 5 tane konak bulunmaktadır. Vadiden yukarıya doğru gidildikçe Ortan, Çinçiva, Mollaveyis ve Başhemşin’de de konaklar bulunuyor. Bunların ortak özellikleri her birinin yazın açık olması, kışın ise içlerinde kimsenin kalmaması.

Konaklar turizmle kurtarılmalı

Bazı konaklar yapı malzemesine göre de farklılık göstermektedir. Taş göze denilen sistemle yapılanların yanı sıra kesme taştan ve ahşaptan yapılanlar da mevcuttur. Konakların büyük bir bölümü, Rusya, İran, Polonya gibi dış gurbetlerden kazanılan paralarla yaptırılmıştır.

Pastacılık ve fırıncılık mesleğini öğrenen Hemşinliler, dışarıda kazandıkları paraları, geniş aile yapısından dolayı bu devasa evlere yatırmıştır. Bu evlerin ayırt edici bir özelliği de, Hemşinliler’in Rusya’da gördükleri ev modellerini, yaşadıkları yerlere uygulamasıdır.  Günümüzde, bu konakların birçoğu ayakta kalmışsa da, bazıları sahiplerinin ilgisizliğinden dolayı yıkılmaya yüz tutmuştur. Konakların korunması için ev sahiplerinin bir adım atması gerekiyor. Yoksa binbir zorlukla dağlık arazilere gömülen bu servetler bir daha geri dönmeyecek biçimde yok olup, o zaman da 100 yıllık bir kültürel birikim heba olacak. Bu raddeye varmadan turizmle bu konakların ayakta tutulması şart, iş işten geçmeden…

Pasta nerede yenir?

Yaşadığınız şehirde mutlaka bir Hemşinli pastaneye rastlamanız mümkün. O nedenle okura Hemşinli pastanelerden bildiklerimi buraya naklediyorum.

İstanbul

Fındıkzade: Karen

Kadıköy: Elif, Bademtat

Ankara

Funda, Meram, Flamingo, Serender, Reyhan, Biscotti, Köksal, Damla, Denizatı, Yuva

İzmir

Reyhan, Efes, Sevinç, 06 ,Şortan, Meram, Lozan, Şölen, Dolunay

Bursa: Uzay, Çınar

İskenderun: Orfe

Marmaris: Hemşin

Buraya ismini yazmayı unuttuğum yüzlerce pastane olabilir, beni bağışlasınlar  ama bu yazıdan sonra en iyisi şehirlerdeki pastanelere nereli olduklarını sormak…

Yazarın Gurbet Pastası isimli kitabı Semih Kaplanoğlu yapımcılığında belgesele çekildi, ilk gösterimi de İstanbul Film Festivali’nde yapılacak. Bu yazı 2013 yılının Ocak ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 71. sayısından alınmıştır.

Exit mobile version