OSMANLI’YA FOTOĞRAFIN GİRİŞİ
Yazı: Dr. Hidayet NUHOĞLU (IRCICA) – Orhan M. ÇOLAK (IRCICA)
I. FOTOĞRAF
19. yüzyılın ilk yarısının buluşlarından biri olan fotoğraf (photograph: photo=ışık, graph=çizim), ışığın belirli kimyevî terkipler üzerindeki tesiri ile bir satıh üzerine görüntü meydana getirmek işi, bir cismin ışık ve kimyevî reaksiyon yolu ile bir satıh üzerinde görüntüsünü sağlamak işi olup, bir yandan geniş ve çeşitli sahalarda kullanılarak, süratle yayılmış, öte yandan teknik olarak gelişmiş, bu gelişme ile fizik ve kimya temelli yeni sanayi kollarının, yeni bir sanat dalının ortaya çıkmasına yol açmış, ayrıca bazı yeni buluşların doğmasını sağlamış veya bunlar için ilham kaynağı olmuştur.
Etimoloji ve tarifinin ortaya koyduğu üzere fotoğraf, biri fizikî diğeri kimyevî olmak üzere iki temel unsurun terkibinden meydana gelmektedir. Burada fizikî unsur olan optik prensipleri içinde bir cismin görüntüsünün sağlanmasının, fotoğrafa nisbetle, daha uzun bir geçmişi vardır. Teknolojik tarifine göre bir cismin görüntüsünün, ışığın fizikî özelliklerinden faydalanılarak elde edilmesi prensipi Aristo’ya kadar götürülebilir.
Eski çağların “camera obscura=karanlık oda”sı, fotoğraf makinalarının atasıdır denilebilir. Ufak bir delikten geçen ışınlarla, bu deliğin mukabilindeki satıhta bir görüntü meydana getirilmesine dayanan bu teknik eski çağlardan bu yana tatbik sahası bulmuş, özellikle de güneş tutulmalarının rasadında kullanılmıştır. Bu karanlık oda prensipinin Selçuklu medrese mimarisinde de kullanılmış olduğuna da işaret edilebilir. Meselâ Konya Karatay Medresesi’nin sahn tepesindeki açıklıktan ortadaki havuza akseden semânın görüntüsü ile ilm-i heyet (Astronomi) tedrisatı ve rasadının yapılmış olması, tamamen camera obscura’nın bir tatbikatından ibarettir.
16. asırda, bir rivâyete göre 1548’de Danielo Batbao, bir başka rivayete göre 1550’de Cardano, karanlık kutu’nun deliğine bir mercek yerleştirmiş ve böylece karanlık oda’dan fotoğraf makinesine geçişin ilk adımı atılmıştır. Daha sonra, 18. asırda görüntünün aksettiği satıh buzlu camdan yapılmış, böylece görüntünün, âletin dışından görülebilmesi sağlanmış ve fotoğraf işi, elde edilen görüntünün tesbitine kalmıştır ki bu da ikinci temel unsur olan fotoğrafın kimyevî yönü ile ilgili çalışmaları gündeme getirmiştir.
Simyacıların, gümüş klorür (AgCl)ün, ışık tesiri ile değişikliğe uğradığından haberdar olduklarından bahsedilir. Ancak 18. yüzyıla kadar bununla ilgili bir tatbikattan bahsedildiğine, bildiğimiz kadarı ile rastlanmamaktadır. 18. yüzyılda (1727), Johann Heinrich Schulze, kireç ve gümüş nitrat (AgNo3) ile hassaslaştırılmış bir kâğıt üzerine şekilli bir kalıp koyarak bunu güneş altında bırakmış ve böylece kalıbın görüntüsünün elde edilmesine muvaffak olmuştur. Yalnız bu görüntüyü elde etmenin daha gerçek olabilmesi için bir 50 yıl daha geçmesi gerekmiş ve Carl W. Scheele, 1777’de bu görüntünün, bir çeşit amonyak muamelesi ile sabitleşmesini bulmuştur. 1790’da Jacques Charles hassaslaştırılmış kâğıt üzerine insan silüetini tesbite muvaffak olmuştur. Böylece 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılın başında fotoğrafı meydana getiren fizikî ve kimyevî unsurlar, kendi başlarına bilinir hale gelmişlerdir. Bu unsurların biraraya gelerek gerçek fotoğrafın ortaya çıkışı 19. yüzyıla kalmıştır. 1802’de Wedgewood’un porselen üzerinde resimlerin sağlanması için yaptığı başarılı, karanlık oda+ışığa karşı hassaslaştırılmış satıh yolu ile görüntü sağlama çalışmalarından sonra 1816’da Fransız Niepce tabiatın görüntüsünün bu yolla bir satıha nakli çalışmalarına başlamış ve 1822’de “points de vue=görüntü noktaları” elde etmeyi başarmış ve 1826’da gerçek resmi elde etmiştir. Aynı maksadla ayrı ayrı çalışmalar yapan Jacques Mande Daguerre ile Niepce 1829’da ortak olmuşlar ve buluşlarını piyasaya arzedecek seviyeye getirecek gelişmeler için yeni denemelere girişmişlerdir. 1833’de Niepce’nin ölümü üzerine, çalışmalarını yalnız devam ettiren J.M. Daguerre, nihayet Ocak 1839’da buluşunu Fransız İlimler Akademisi Bülteni’nde yayınlatacak kadar geliştirerek bu buluşa imzasını atmayı başarmıştır. Kendisinden sonra Daguerreotype adı ile anılan Daguerre’in buluşu, bir yandan yayılırken bir yandan da farklı kimyevî birleşimlerin kullanılması ile saatler süren ışıklanma süresi dakikalara inecek kadar gelişmiş, 1840’lar, bu noktaya gelmiş fotoğrafçılığın yayılması ve gelişmesi ile geçmiş, bu yılların fotoğrafçılarından İngiliz Henry Fox Talbot, daha pratik yeni bir tür fotoğrafçılığa imzasını atarken “Photograph” tabirini, bildiğimiz kadarı ile, ilk kullanan olmuştur.
1850 ve sonrası her bakımdan fotoğrafın kullanımının yayılması, hem fizikî hem de kimyevî teknolojinin tekâmülü ve bunlar etrafından yeni bir sanayinin kuruluşu ile geçmiş birçok yeni meslek ortaya çıkmış ve âdeta insanoğlu fotoğraf çağına girmiş, ayrıca basım işleri ve gazetecilikte de yeni bir devir açılmıştır. Renkli fotoğraf ile ilgili gayret ve çalışmalar da bu devirlere, hattâ daha öncesine kadar gitmektedir.
Artık bugün fotoğraf, bir yandan günlük hayatın belgeden sanata, öte yandan sanattan teknolojiye ilmin ve araştırmanın yardımcısı veya maksadı olarak insanla beraber olmuş ve bu beraberlik dünyanın dört bucağına yayılmış bulunmaktadır.
Bu yazı 2007 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 6. sayısından alınmıştır.