Cuma , 22 Kasım 2024

Âşinâ Yüzler

Yazı: Yusuf Çağlar

İlk fotoğraf, ilk hikâye: Her fotoğrafın bir hikâyesi var. İşte bu fotoğrafın hikâyesi… Kahire’nin Nil kokan sokaklarında, Bulak Matbaası’nı bulabilmek için sağa sola heyecanla koşuştururken yorulmuş; kendimizi, Hüseyin Camii’nin yanı başında sıralanan dükkânların ‘bin bir çeşit’lerini göz ucuyla tararken bulmuştuk. Bence, en güzel dükkânda duruyorduk şimdi. Sağımız solumuz ıtır bahçesi gibi kokuyordu. Çayların şerbet tadındaki acılığını saymazsak, “yallah, eyvallah, maşallah, inşallah, amanallah” kıvamındaki söyleşilerle çıktık dükkândan. Ceplerimizde Hicaz’dan kokular, misk-i amberler, gül karışımlı esanslar üçer beşer sıralanıyordu.

gezgindergi-kultur-asina-yuzler (8)

Bu fotoğrafın vücuda gelmesi için, rengarenk sıralanmış koku şişelerinin önünden geçtik. Deklanşöre basmak ve gülümseyen şu yüzü bir anı seyyale gibi fotoğrafa hapsetmek de, Babil’in kitap âşinâsı Lütfi’ye kalmıştı.

Neden sonra ‘âşinâ yüzler’ ismiyle bir dosya açtığımı hatırlıyorum bilgisayarın masaüstüne. Yıllardır tanışıp, kitapların tozlarını almaktan hiç usanmadığım sahaflarla başladım suretleri sıralamaya. Turkuaz’dan, Müteferrika’ya doğru usul usul portreler çektim. Zaman içinde, yazarlardan, çizerlerden gülümseyen yüzler doldu objektife. Hemen yanı başımda duran arkadaşlarımın isimlerinin önüne birbirinden ilginç resimler koydum. Dünyanın farklı şehirlerinde, ‘kitap’ söyleşileri yaparken, gezi günlükleri için bastım deklanşöre harf harf, satır satır…

gezgindergi-kultur-asina-yuzler (7)

Nobel Alan İlk Türk Yazarın Portresi: Hatırlıyorum, Ekim 2005’te, Frankfurt Kitap Fuarı’nda bin bir yüzlü bir seremoniye denk gelmiştim. Frankfurt Kitap Fuarı’nın o yıl, onur konuğu bir ‘Türk’ yazar olmuştu. Bu yazar, o gün suskunluğunu bozarak, kendisini yazdıklarından ötürü neredeyse vatan haini ilan edenlere kızıyor; az sonra alacağı büyük para ödülünün de verdiği rahatlıkla, aklındakileri sakınmadan sıralayıveriyordu. Ben ‘Ermeniler katledildi!’ demedim, diyordu. “Şu kadar Ermeni’nin ölümünden bahsettim…” Yine de, tedirgin, üzgün ve sorulardan şikâyetçi bir tutum sergiliyor ve edebiyattan söz açmak için sabırsızlanıyordu. Ermenileri, dava konularını bir kenara bırakıp çocuklar gibi şen olmak istiyordu. O da biliyordu artık ‘Ermeni’ kelimesiyle adının sık sık yan yana yazılacağını.

Bu yazarın ismini bir de ‘Benim Adım Kırmızı’dan hatırlıyorum. Kendi medeniyetini tüketmek çabasıyla kurgulanmış o meşhur romandan… O gün, en azından biz bilmiyorduk; yıllar sonra, Ermeni ve Orhan Pamuk kelimelerinin yanı başına büyük harflerle NOBEL’in de yazılacağını. Bembeyaz elbiseler içinde, silindir şapkaların giyilip, papyonların boğaza geçirileceğini… İşte olanlar oldu ve artık kelimeler şöyle sıralanıp kazındı hafızalara: Ermeni, Orhan Pamuk, Nobel ve Türk.

gezgindergi-kultur-asina-yuzler (6)

Doğrusu, ‘âşinâ yüzler’ ifadesindeki âşinâ kelimesini yalnızca Orhan Pamuk portresi için eksiltmek ve ‘yüzler’ ifadesiyle onun ödüllendirilmişliğini sizlere kare kare sunmak isterim.

Sahaflarla Kitaplar Arasında 40 Bin Fersah: Uzak kıtalardan, yakın şehirlerden İstanbul’a her dönüşümde, bu ‘başkentler başkenti’ni biraz daha işgal edilmiş bulurum. Biraz da bunun için olsa gerek, geçmiş zaman makinelerine sığınır gibi dalıp giderim sahaf dükkânlarına.

gezgindergi-kultur-asina-yuzler (1)

Sahaflar içinde çoğumuza âşina gelen yüzler de vardır. Yıllar geçtikçe onların adlarını ve resimlerini gazetelerden, televizyon ekranlarından seyrederiz. Tabii ki, bu saltanat yalnızca İstanbul Sahafları için geçerli. Ankara’da, İzmir’de, Adana’da bulunan kitap delileri için aynı şeyi söyleyemeyiz. Hem zaten sahaflar denince akla, yalnızca sahaf dükkânlarındaki işin sahibi zevat gelmiyor. Bu mekânların müdavimleri de bizim ‘âşinalar’dan. Onlar da kendilerine az da olsa yer bulabilmişlerdir portreler arasında…

Evvel Zaman İçinde: Zaman içindeki yolculuğumuz daima şaşırtıyor bizleri. Ansızın, dönüp geriye bakınca, 40 yıl olmuş, diyoruz. 40 yıl gelip geçmiş hayatımızdan. Sayısız çiçekler açmış, sayısız güzellikler… Keder denizlerine dalıp gitmişiz geceleri, ayrılık şarkılarına…

gezgindergi-kultur-asina-yuzler (11)

Bilmem farkında mısınız; daha dün başımıza taç yaptığımız insanlara kızıyoruz şimdi. Kızdıkça da, fildişi kulelere doğru hızla çekiliyoruz zamansız. Aklımızda üç beş kareye sığmış âşinâ yüzlerle…

Yazdıklarına Âşinâ Olduğumuz Portreler: Bir de yazdıklarına âşinâ olduğumuz isimler var. Severiz yazdıklarını, onları kendimizden biliriz. Kızmalarımız da, eleştirmelerimiz de içten ve sevinçten olur. Kitap fuarlarında, şehir gezilerinde, yayın düzlemlerinde ansızın karşılaşırız onlarla. Fotoğraflarını çekmek için acele ederiz. Çünkü birazdan, baskıya yetişecek bir haberimiz ve yalnızca bizim imzamızı taşıyacak fotoğraflarımız olacaktır. Yazarların bu hâle aldırdığı yoktur aslında. Onların fotoğrafa âşinâlığı işinizi kolaylaştırır. Hemen peş peşe sıralarsınız kareleri. Birbirinden güzel portreler kaydolur dijital hafızalara… Fotoğrafın kendisi bir haber, bir belge oluverir zamanla.

Portreleriyle Dört Çizer Bir Karede: ‘Âşinâ yüzler’ projesi içinde belki de en çok çizerler dikkat çekiyor. Onların, objektif karşısındaki kurgudan uzak halleri ve ışığın geldiği yöne doğru bakan yüzleri var. Kendilerinden çok, çizgilerini tanıdığımız bu isimlerin, gelecek zamana doğru bıraktıkları eserler heyecanlandırıyor bizleri…

gezgindergi-kultur-asina-yuzler (10)

Son söz: Âşinâ yüzler, gelecek zamana dönük hayal-proje karışımı amatör bir girişim olarak kayda alınmalı. Bu proje harflerle yan yana durduğu zaman anlamlı. Çünkü çoğu kez denemişizdir sevdiklerimizin portresini harflerle çizmeyi. Fotoğraf makinesi almamız ve portreler sınamamız da bundandır. Harflerle portrelerini çizemediğimiz âşinâ yüzleri unutup gitmek korkusundan…

Âşinâ Yüzler – Bu yazı Gezgin dergi 2007 yılının Mayıs (4) sayısında yayımlanmıştır.

Yazar : NUH ALPER İNAN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir