Salı , 19 Mart 2024

En Uzak Batı’dan Seyahat Notları

gezgindergi-gezginingunlugu-seyahatnotlari (3)

Amerika Birleşik Devletleri(ABD)nin en kalabalık eyaleti olan California’yı konu alan bir yazı ile başlamıştık geçen ay. Gezgin’deki bu ikinci yazı dönemimizde ilkinden farklı bir tarz izleyeceğimi de yazmıştım aynı yazıda. Tabi benim gibi bir aksiyon insanının sadece yazı yazmakla kalmayacağını, kendisini dergide tekrar yazdırmak için baskı uygulayan patronuna karşı daha farklı bir yol izleyeceğini tahmin edenleriniz de olmuştur aranızda.

Daha ilk yazım yayınlanır yayınlanmaz hemen harekete geçtim ve uyguladığım manevi baskı sonucunda dergimizin sahibi ve dolayısı ile benim de patronum pozisyonundaki Halit Ömer Camcı’yı bir şekilde ikna ederek Los Angeles’a getirdim. Maksadım hem biraz yormak, hem de ülkeden çok uzakta iken yazı yazmanın kolay bir şey olmadığını, yazıların gecikmesinin normal olduğunu göstermekti. Maalesef yanılmışım. Çünkü bütün yorgunluğuna rağmen duran-yürüyen, uçan-kaçan herşeyin fotoğrafını çekmeye alışmış olan Halit Camcı, Los Angeles gibi her yerinde fotoğrafçılık adına malzeme olan bir şehre gelince iyice canlandı, dur durak bilmeden koşturmaya başladı.

Gelişinin ikinci gününde, İtalya’daki Venedik şehrini andıran su kanalları yüzünden Venice Beach diye adlandırılan, Pasifik kıyısındaki bölgedeydik. Los Angeles’ın en çok turist çeken yeri olan Venice Beach’de her adım başı orjinal bir görüntü (insan desek daha isabetli olabilir) olduğundan sayın patronumun eli deklanşörden hiç kalkmadı. Bir ara soluklanmak istedi, o zaman da hemen yanı başında TRT için program yapan bir TV ekibi bitiverdi. TRT-Haber’de yayınlanan Eksi10 programının çekim ekibi fırsatı kaçırmayıp kendisi ile kısa bir röportaj bile yaptılar. Ne ummuştum, ne bulmuştum. Bir kaç günlük yoğun tempo ve çekilen binlerce fotoğraftan sonra kendisini İstanbul’a uğurlamak zorunda kaldım. Sanırım önümüzdeki sayılarda bu geziden doğan yeni konuları dergi sayfalarında bolca göreceksiniz. O zaman dolaylı katkısından dolayı bu fakiri de anarsınız.

Los Angeles ve çevresi turistlerin uğrak yerleri ile dolu. Şehrin güney tarafındaki Orange County’de bulunan Disneyland’ı yılda ortalama 14 milyon 700 milyon kişi ziyaret ediyor. Hollywood’daki Çin tiyatrosu ve çevresini, yani bir anlamda Hollywood bulvarını 4 milyon kişi, Long Beach tarafındaki otele dönüştürülmüş bir transatlantik gemi olan The Queen Mary’yi ise bir buçuk milyon kişi ziyaret ediyor. Halit Bey’in bol bol fotoğraf çektiği Venice Beach’in ziyaretçi sayısı ise hepsinden daha fazla; yılda tam 16 milyon ziyaretçi.

Şehrin en meşhur ve büyük havaalanı, kısaca LAX diye de tanınan Los Angeles Uluslararası Havaalanı. Bizim Atatürk Havalimanı gibi şehrin ortasında kalmış gibi olan bu büyük havaalanı dışında LAX’e yarımşar saat mesafelerde; kuzeyde Burbank; güneyde Long Beach havaalanları var. Şehrin doğu kesimindeki Ontario ve daha güneydeki Orance County havaalanları ile beraber tam 5 adet yolcu taşımacılığına açık havaalanına sahip. Her biri de sürekli dolu ve yoğun bu havaalanlarının.

gezgindergi-gezginingunlugu-seyahatnotlari (2)

ABD ye ilk defa gelip bir müddet kalanları şaşırtan noktalardan birisidir ulaşım konusu. Bizdeki gibi otobüs terminalleri, Avrupa’daki gibi tren garları görmeyi düşünenler yanıldıklarını kısa sürede anlarlar. New York ve doğu yakasındaki bir kaç yeri istisna edecek olursak ABD’nin hemen hiç bir yerinde büyük ve kalabalık otobüs terminalleri, hızlı trenlerin birinin kalkıp bir diğerinin geldiği tren istasyonlarını göremezsiniz.

Hemen her ailenin arabası olması yanında; ülkenin yüzölçümü olarak geniş bir alanda bulunması, otobüs yolculuğunun tercih edilmemesini de beraberinde getiriyor. Bizdeki otobüs terminallerine karşılık olarak havaalanları bulunuyor. Havayolu ulaşımı hem çok gelişmiş, hem de yaygın durumda. Aralarındaki uzaklık, karayoluyla İstanbul-Ankara arası gibi yaklaşık 6 saat süren Los Angeles ve San Francisco arasında otobüsle gitmek isterseniz 8, tren yolculuğu yapmak isterseniz en az 10 saati göze almanız gerekir. O da sadece belirli vakitlerde. Otobüs yolculuğu denince de bizdeki ultra lüks otobüslerle falan yolculuk yapacağınızı düşünmeyin.

Buna karşılık Los Angeles’taki 5 havaalanından San Francisco civarındaki 3 havaalanına günde 100 ün üzerinde non-stop uçak seferi bulunuyor. Bu aynı zamanda rekabetten dolayı hem kalitenin artmasına, hem de daha hesaplı uçulmasına imkân veriyor. Her havayolu şirketinin kendi web sitesinden bilet alabileceğiniz gibi her gün bir yenisi çıkan online bilet satış siteleri ile de bütün şirketleri ve uçuşları her yönden kıyas ederek bilet alma imkanınız oluyor. Oturduğunuz yer neresi olursa olsun yarım saat mesafedeki bir havaalanından gideceğiniz yere yakın bir havaalanına ulaşabilecek olmanız da ayrı bir avantaj.

gezgindergi-gezginingunlugu-seyahatnotlari (1)

Uçaklardan, havaalanlarından bu kadar bahsetmişken burada en çok hoşuma giden uygulamayı da yazmadan geçmeyeyim. ABD’de hangi havayolu ile uçarsanız uçun, uçakta iken, kapı kapatılıp kalkış için anons yapılacağı ana kadar cep telefonunuzu kullanabiliyorsunuz. Özellikle de inerken, uçağın tekerleği piste değer değmez telefonunuzu açabiliyor ve istediğiniz gibi konuşabiliyor, sizi bekleyenleri haberdar edebiliyorsunuz. Hemen hiç kimse bu konuyu suiistimal etmiyor, herkes kurala uyuyor. Bazen bizim ülkedeki uçaklarla ABD’deki uçaklar arasında sistem farkı mı var ki biz daha uçağa giden otobüse bindiğimiz anda bile telefonları kapatmamız yönünde ikaz ediliyoruz diye düşünmeden edemiyorum.

En Uzak Batı’dan Seyahat Notları | Yazı: Kemal Cem Fotoğraf: Halit Ömer Camcı

Bu yazı 2011 yılının Nisan ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 50. sayısından alınmıştır.

Yazar : KEMAL CEM

Gezginin Günlüğü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir