Önceki yazılarıma baktığımda yolculuklarımın nerede ise tamamını hava yolu ile yapan bir seyyah izlenimi verdiğimi fark ettim. Evet, birçok yere uçakla gidiyorum ancak tamamının böyle olmadığı da kesin. Araba kullanmayı sevdiğimi, zaman ve imkanım varsa en uzak mesafelere bile arabamı sürerek gitmek istediğimi beni yakından tanıyanlar bilirler. Çoğu zaman da en kestirme yolu değil de en güzel manzaraların olduğu güzergahları tercih etmeye çalışırım. Yaşımızın daha elverişli olduğu zamanlarda bir ara benim için ‘Çin’e gidecek olsa yine araba ile gider.’ denildiğini de biliyorum.
AmerikaBirleşikDevletleri’nde de hemen her müsait olduğum zaman araba ile yola çıkarım. Sık sık otobandan ayrılır, çevrede bilmediğim, görmediğim şehirlere, kasabalara uğrar, varsa tarihi mekanları gezmeye çalışırım. Bu yazıyı yazmadan birkaç gün önce de Los Angeles ile San Fransisko arasında 101 nolu otoyolda arabamı kullanmaktaydım. Zaman zaman okyanus kıyısına da inen yolda çevredeki güzellikleri izleyerek giderken bazı yerlerinTürkiye’ye ne kadar çok benzediğini düşünmekteydim.
Amerika Birleşik Devletleri’nin doğu yakasında kilometrelerce yol aldığınız halde ne birdağ, ne de bir tepe görürsünüz. Her yer yemyeşil ormanlarla kaplı ama düz bir alandır. İçerilere doğru girdikçe bu görüntü değişir, dağlık kısımlar başlar. Batı yakasında ise yükseltiler, dağlar, tepeler hemen deniz kenarın danbaşlar. Biraz daha içeri girdiğinizde de birbirine parallel dağ sıraları ve aralarında son derece verimli topraklarla dolu vadiler yer alır. İşte üzerinde araba sürdüğüm yol da bu vadilerden birinde yer almaktaydı. İnişli, çıkışlı, zaman zaman üzüm bağları, meyve bahçeleri, sebze tarlaları ile çevrili olan güzergah üzerinde Batı Anadolu’yu andıran bir çok görüntü vardı.
Akıllı telefonuma yüklü olan aplikasyonlardan en çok kullandıklarımdan biri olan ‘Radyo’ isimli olanını açtım. Son yıllarda üretilen bütün arabalarda yer alan AUX girişine, her zaman yanımda taşıdığım bağlantı kablosunu da kullanarak telefonumu bağladım. Aplikasyon sayesinde,Türkiye’de yayın yapan yüzün üzerinde kanalın internet üzerinden yaptıkları canlı yayınlarını dinleyebilmekteyim.
İstediğim kanalı ayarlayıp dinlemeye başladım. O andan itibaren yol daha bir farklılaşmış, daha bir güzelleşmiş, içim bir hoş olmuştu. Türkiye’de iseniz sadece bu yazıyı okuyarak ne hissettiğimi anlamanız biraz zor olur. Dünyanın diğer bir ucunda radyonuzu açıyor ve aynen Türkiyedeki gibi istediğiniz radio kanalını açıp dinliyorsunuz. Hem de Türkiye’ye benzeyen bir bölgede araba kullanırken…
Teknoloji,başta iphone olmak üzere yeni çıkan akıllı telefonlardaki gelişmeler hayatımıza yeni farklılıklar, güzellikler getiriyor. Bu arada benzer şekilde çalışan birkaç farklı aplikasyon olduğunu, bu programlar sayesinde sadece ülkemizin değil, dünyanın bir çok ülkesinden radio kanalı dinleyebileceğinizi de belirteyim. Net TV, MoTVgibibazıaplikasyonlarsayesindetelevizyonkanallarınıda canlıolarakizlemek de mümkün. Ayrıcabaşta TRT olmak üzere ülkemizdeki birçok televizyon kanalının kendi aplikasyonları ile telefon ve Ipad benzeri cihazlarda kolaylıkla izlenebildiklerini de ekleyeyim.
Önümüzdeki günlerde herhangi bir radyo kanalını dinlerken, dinleyicilerden telefon aldıkları bir programda, Türkiye’yi arayıp spikerin ‘nereden arıyorsunuz?’ sorusuna ‘Kaliforniya’dan’ demenin zevkini tatmayı düşünüyorum. Ne dersiniz, iyi fikir mi?
Binlerce Mil Ötede Ama Hala Türkiye’de | Yazı: Kemal Cem Fotoğraf: Halit Ömer Camcı
Bu yazı 2011 yılının Haziran ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 52. sayısından alınmıştır.