Gezgin çok değerli bir ekibi sayfalarında ağırlıyor. İsimlerinden başlayan ilginç hikâyeleri, müziğin evrensel dilini kelimenin tam anlamıyla yoluculuklarına katmaları.
Neşeleri, samimiyetleri ve entellektüel birikimleri ile seyahat etme kültürümüze farklı ufuklar açacak Yürüyen Budalalar’ı tanımanın vakti geldi. Buyurun.
Röportaj: Mehdi Öztürk – Fotoğraflar: Yürüyen Budalalar
Gezgin Dergisi: Yürüyen Budalalar çok ilginç bir isim. Bize ismin hikayesini anlatır mısınız?
Halil Çelik: 1990’ların başında fransız reklamcı Jacques Sequela’nın Türkçe’ye tercüme edilen bir kitabı vardı “Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin…” diye. Reklamcılığı biraz o kitap ile öğrenmiştik o yıllarda. O renkli kitabın içinde “yürüyen bir dangalak oturan on entelektüelden daha iyidir’’ diye bir motto yer alıyordu. Aslında bizim “gezen tilki oturan aslana yeğdir” sözünün bir başka versiyonuydu o söz ve okuduğum andan itibaren zihnimde kendisine yer buldu…
Seneler sonra Saraybosna’da bir dost meclisindeyiz, muhabbet ediyoruz. Maalesef altı yüz senelik kardeşlerimizle İngilizce vasıtasıyla konuşuyoruz. Konuştuklarımız İngilizce bilmeyenler için Boşnakça ve Türkçe’ye tercüme ediliyor. Böyle garip bir durum. Dolayısıyla kurduğumuz cümlelerin tercüme edilişini dinliyoruz bir yandan da. Denk geldi, Jacques Sequela’nın sözünü söyledik. Tercüme eden arkadaşımızın, “dangalak” kelimesini “budala” diye tercüme ettiğini farkettik o an.
Dedik ki “Evet, budala kelimesi bizim dilimizde de var”. El cevap “zaten sizden gelmiştir bize”… Baktık ki, kökünde buluşmuşuz kelimenin, “abd”dan “abdal”; “abdal”dan “budala”’ya varmışız. Baktık böylesi daha güzel…
Biz bundan yaklaşık dört sene evvel beraber seyahat etmeye başladığımızda, “kimsiniz, nereden geliyorsunuz, neden bu şekilde seyahat ediyorsunuz?” gibi sorulara muhatap olduk. “Biz falanca acenteyle gelen bir gurubuz” diyemiyorduk, çünkü değildik. Muhataplarımızın sorularına karşılık, kendimizi bir isim sahibi kılalım istedik. Eh, yeni doğan çocuklara da bir isim koyarlar. Biz de Jacques Sequela’nın ifadesinden hareketle kendimize “Yürüyen Budalalar” deme iddiasında bulunduk.
G.D.: Konsepte hep bir müzik ile yürüme var. Buradan giderken o ülkenin dili ne ise onunla ilgili bir alışkanlık, bir hafıza oluşturma, ezberleme durumundasınız. Ekibin böyle bir müzisyen tarafı var mı? Yolculuklara müzik nasıl dahil oldu?
Yeşim Çoruh Çalışkan: Aslında aramızda müzikle amatör olarak ilgilenmiş bir kişi bile yok. Müzik başlangıçta seyahatlerimizin bir parçası da değildi. İlk seyahatlerimiz günübirlik, kısa seyahatlerdi. Ancak beşinci organizasyonumuz olan Trabzon seyahatinde otobüste epey vaktimiz geçecekti. Yolculuk esnasında dinlenecek bir seyahat albümü, bir yol şarkıları albümü hazırlama ihtiyacı hissettik. Yani biraz ihtiyaçtan, biraz keşif duygumuzun harekete geçmesinden kaynaklandı müzik ile ilişkimiz.
Albüme konacak olan şarkıları seçebilmek için kaç şarkı dinlemişizdir bilemiyorum ama o günlerde rüyalarımızdan Karadeniz müzikleri dinleyerek uyanıyorduk. Bu esnada fark ettik ki, müzik yolda zaman geçirirken dinlenecek olan şarkıların ötesinde bir şey. Çünkü müzik sayesinde yöreyi çok daha iyi anlayabiliyoruz. Yöreyle temasa geçiyor ve insanlar ile daha hakikî bir iletişim kuruyoruz. Şarkıları sadece yolda dinlemiyor, ayrıca o şarkıların ait olduğu topraklar üzerinde onları söyleme cesareti de gösteriyoruz. Klipler oluşturuyoruz. Hep beraber geçirdiğimiz anların hatıra olarak kalmasını istiyoruz.
Öyle ki, “Yürümeye Övgü” kitabının yazarı David le Breton’un söylediği gibi şiir ya da şarkı, yolun zorluklarını ortadan kaldırıyor. Müzik katedilen alanla ve orada yaşayan insanlarla tarif edilemez bir yakınlık kurmamızı sağlıyor. Şarkılar yürüyüş arkadaşımız oluyor. İttifakımızı artırıyor.
G.D.: Yürüyen Budalalar bir ‘lordlar kamarası’ mıdır? Bu topluluğa katılmanın bir şartı var mı?
Yeşim Çoruh Çalışkan: Bu topluluğa katılmanın temel koşulu Li&Fung ailesinde çalışıyor ya da çalışmış olmak. Katılmak için çalışma süresinin, şirketteki pozisyonun, dünya görüşünün bir önemi yok.
Biz birlikte mesai harcamış insanlarız, birbirini tanıyan arkadaşlarız. J. Lanzmann “on gün birisiyle yürümek, on yıl birisiyle yaşamak demektir” diyor. Bu arkadaş grubundaki herkes, seyahatler esnasında ziyaret ettiği mekânlar kadar yola beraber çıktığı arkadaşlarını, hatta kendisini de yeniden tanıyor. Evet, bu kapalı bir grup. Ancak ekip dışında olup da yaptığımız seyahatlere dışarıdan katkı sağlayan arkadaşlarımız da aramıza dahil olabiliyor. O yüzden bir “Lordlar Kamarası” değiliz sanırım…
G.D.: Bir sonraki gezi düzenleyeceğiniz çoğrafyayı neye göre belirliyorsunuz?
Halil Çelik: Öncelikle ekonomik seyahatler yapma kaygımız var. 30 – 35 kişi yola çıktığımız oluyor. Rotamızı belirlerken, seyahatin katılan herkesin bütçesine uygun olmasını gözetmeye çalışıyoruz.
Buna ilaveten, bir başka kriterimiz daha var. Gideceğimiz ülkeleri belirlerken pergelin bir ayağını öncelikle İstanbul’a batırıyor ve buradan hareketle kendi medeniyetimizin şehirlerini dolaşmaya çalışıyoruz. Bu ekiple Londra’ya, Paris’e, Roma’ya, Rio’ya, New York’a, Tokyo’ya, Moskova’ya gitme derdinde değiliz. Edirne, Üsküp, Bursa, Prizren, Kastamonu, Filibe, İzmir, Saraybosna, İznik, Köstence, Trabzon, Batum, Avlonya, Kars, Berat, Safranbolu, Halep, Hatay, Trablusşam, Kayseri, Stolac, Diyarbakır ve Kerkük’ü tanımak bize daha büyük heyecan veriyor. Öncelikle kendi coğrafyamızı tanımaya, kendimizi tanımaya, kendimize dönük seyahatler yapmaya niyetliyiz.
Yeni seyahat programlarımızı web sitemiz üzerinden duyuruyoruz.
G.D.: İlk fitil nasıl ateşlendi, ilk seyahatler nasıl başladı?
Ata Türkoğlu: Şirkette rutin olarak yapılan sene sonu performans değerlendirme toplantılarının birinde, iş ortamının dışında ekip olarak bir araya gelmemizin iyi olacağını gündeme getirdim. O günlerde şirketimizden ve İstanbul’dan ayrılan arkadaşlarımızı ziyaret etme fikri seyahatlerin başlangıcına da vesile oldu. İlk seyahatimizi Edirne’ye gerçekleştirdik. Sadece arkadaşlarımızı değil, Edirne’yi de ziyaret ettik. Seyahat öncesinde yaptığımız hazırlıklar sayesinde Edirne’yi de keşfederek, anlayarak, tanıyarak İstanbul’a döndük. Her bir seyahatimiz o kadar keyifli geçti ki, ekibimiz suya atılan taşın çıkardığı halkalar gibi gitgide genişledi.
G.D.: Gezerken bir de kitap yaptınız bu nasıl oldu? Öncesi var mı?
Halil Çelik: O kadar büyük bir zenginliğin üzerindeyiz ki! Türk insanı aslında bir mücevher yığınının üstünde oturduğunu farketmeden dilenen bir insana benziyor. Seyahatler için hazırladığımız kitaplar, bu mücevherlerden alınmış numuneleri içeriyor.
Bugüne kadar Bosna, Kosova, Makedonya, Trabzon, Kars, İzmir, Kayseri ve Kapadokya seyahatlerimiz için seyahatlerimize özel kitaplar hazırladık. Seyahat kitaplarımız esasen yol şarkılarının sözlerini içeriyor. Ancak kitaplarımızda şarkı sözlerinin yanı sıra, o şarkıları damıtan kültürel altyapıya, geleneklere, adetlere, duygulara, hikayelere, tarihe, coğrafyaya da vurgu yapıyoruz. Kitaplarımız ayrıca eserlerle ilgisi olan besteciler, şarkıcılar, derlemeciler ile ilgili bilgileri de ihtiva ediyor.
Seyahatlerimiz bir kaç gün, seyahat hazırlıklarımız aylar sürüyor. Kitabı hazırlarken, gideceğimiz yöreyi keşfetmeye başladığımızda kültür damarlarımızda hareket ediyor ve seyahate gerçek anlamda hazırlanıyoruz. Aslında günümüzde keşfetmek geçmişe göre çok daha kolay, sayısız imkana sahibiz, ancak keşfetmek, tanımak, anlamak ve sevmek için zaman ayırmak ve hakikatli bir emek sarf etmek gerekiyor.
G.D.: Gruba dâhil olmanın sorumlulukları nelerdir? Ekip içindeki arkadaşlardan beklentiler nelerdir?
Yeşim Çoruh Çalışkan: Rumeli seyahati kitabımızın arka kapağında yer verdiğimiz bir beyit var Adile Sultan’a ait. “Bu devranı bilen gelsin” diyor beyitte. Ekibe katılacak arkadaşlarımıza öncelikle ekibi tanıtıyor, sorumluluk ve beklentileri (!) sıralıyoruz. Onları sizin için de tekrar edelim.
Öncelikle seyahatten aylar evvel kurulan, seyahate özel, dışarıya kapalı facebook grubuna üye olunması gerekiyor. Arkadaşlarımızdan burada yapılan paylaşımları takip etmelerini, paylaşılan şarkıları söylemek için bir ön hazırlık yapmalarını bekliyoruz. Her seyahat için belirlenen kıyafetlerin, renklerin ve aksesuarların kullanılması gerekiyor. Seyahat boyunca hep beraber hareket ediyoruz. Tek araç ile yola çıkıyoruz. Kimsenin ekipten ayrılmamasına, münferit programlar yapmamasına özen gösteriyoruz. Sosyal medyada seyahate dair yapılacak olan paylaşımlar için de bir düzenlememiz var. Seyahat esnasında bireysel olarak fotoğraf ve video paylaşımı yapmıyoruz. Seyahatten sonra görsel malzemeleri tek elde topluyor, isimlendiriyor ve katılımcılara dağıtıyoruz.
Özet olarak ekibe katılan arkadaş- larımızdan keyif aldıkları kadar keyif de vermelerini bekliyoruz.
Bu röportaj için Gezgin Dergisi adına teşekkür ederiz. Şarkılarla dolu, bol keşifli yolculuklar diliyoruz..