Cuma , 22 Kasım 2024

Bir Gamzenin Çukurunda Birleşen İnsanlar; Malezya

Doğu benim için her zaman bir gizem olmuştur. Çocukluğumdan beri okuduğum binbirgece masalları ile oluşan muhayyilem, doğu insanı ile batı insanı arasındaki anlam ve bakış farkını öylesine derinleştirmiştir ki; bırakın insanı, doğuda mekan dendiğinde bile bir gizem, mistisizm ve soyut düşünce, halime egemen olmuştur.

Yazı ve Fotoğraflar: Hayrettin Oğuz

Malezya’ya gidiyorsun dendiğinde sanki okuduğum bütün masallar, kahramanları ile metinlerden çıkıp beni bekler hale gelmişti. Sanki doğuya gitmek, cennete gidişte bir ara durak gibiydi. Sanki doğuya gitmek insanın kendi özüne, fıtratına yeniden bir dönüş, geçiş gibiydi.. Bu anlamda Malezya’ya gidiş insanın kendi geçmişine, sadece insanın değil mekânın da fıtratına gidişti. Hazreti Adem’in cennetten bu bölgeye indirilmesi tesadüf değildi. Dolayısıyla doğu insanın bizatihi öz tarihinin hikayesiydi..

Bu duygularla İstanbul’dan yaklaşık 11 saatlik bir uçak yolculuğu ile 9.000 km’lik bir mekan değişikliğine 6 saatlik bir zaman değişikliği eşlik edecekti. Uçaktan gördüğümüz Kuala Lumpur daha önce gördüğüm modern batı kentlerinden farklı değildi. İner inmez havaalanının modern görüntüsü “gelişmişlik” kavramını belleğime kazıyordu.

gezgindergi-dunya-bir-gamzenin-cukurunda-malezya (1)

Malezya farklılıkların “bir” olduğu bir ülke. Turizm Bakan yardımcısının deyimiyle Malezya “farklılıkların tevhidi”nin olduğu bir ülke.. Müslümanlar yani Malaylar nüfusun (çok farklı rakamlar veriliyor) yüzde ellisi ile yüzde altmışı arasında. Yüzde yirmi-yirmi beşi Çinli, yüzde on civarında Hintli, geri kalan kesim ise yerli ve diğer unsurlar..

Farklılıkların Tevhidi tanımlamasının boş bir tanımlama olmadığını Malezya’yı gezdikçe ve tanıdıkça daha iyi anlıyorsunuz. Devlet ve bürokrasi tamamen Müslüman Malayların elinde.. Para ve sermaye ise genel anlamda Çinlilerin kontrolünde. Küçük esnaf ise Hintliler başta olmak üzere diğer yerli unsurlar.. Bu anlamda kendi aralarında bölünmez bir ittifak hemen hissediliyor..
Kuala Lumpur 1857’de Gombak ve Klang nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş. Bundan dolayı “çamurlu kavşak” manasına geliyor. Ancak bugün Malezya’nın başkenti olmanın ötesinde en modern şehri..

Tarihçe

Malezya bağımsızlığına 1957 yılında kavuşmuş. İngiltere’nin sömürgesi olması ise hemen her alanda kendini belli ediyor. Bugün bölgeye her ne kadar Çin egemen olsa da insanların bilinçaltlarındaki İngiliz sevgisini çok rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Rehberimizin bize söylediği İngiltere ile Malezya arasında bir futbol maçı olsa neredeyse tamamı İngiltere’yi destekler sözü gerçekten de insanı şok edecek düzeyde. Nitekim Malezya’yı gezerken İngiliz izlerini çok rahatlıkla fark edebiliyorsunuz.

13. yüzyıla kadar 500 yıl süreyle Malezya, Srivicala Hindu ve Buddha’cı krallığının bir parçası olarak Sumatra’dan yönetilmiş. Malezya daha sonra Cavalılar ve Malakka’nın Malezyalı hükümdarlarının egemenliği altına girmiş. 15. Yüzyılda Malakka’da Hindistanlı Müslüman tacirlerin etkisiyle İslamiyet yayılmış. 1511 yılında Portekizliler Malakka’yı ele geçirmişler. Ancak Hollandalılar ile Portekizliler arasında sürekli bir egemenlik mücadelesi başlamış. 1641’de Portekizliler Malakka’dan çekilmiş. Bugün bölgede bulunan Portekizlilerin hemen hepsi Malaylaşmış durumdadırlar. Hollandalılar 1795 yılına kadar buraya egemen olmuşlar. Penang’da 1786’da ve Singapur’da 1824’de yerleşmeye başlayan İngilizler giderek ticari ve siyasi etkinliklerini artırmışlar ve bölgede İngiliz egemenliği başlamış. Malakka’yı Hollandalılar 1826’da tekrar işgal etmişler. Ancak 1826’da İngilizler Boğazlar Hükümeti’ni kurmuş ve 1914’de son Malezya eyaleti olan Johore, İngilizlere boyun eğmiş.

gezgindergi-dunya-bir-gamzenin-cukurunda-malezya (2)

II. Dünya Savaşı sırasında Malezya, Japonya tarafından işgal edilmiş. 1948’de Malezya Federasyonu hükümetine karşı gerillalar bir ayaklanma başlatmışlar. Ancak bu işgal ve bu işgale karşı yapılan mücadele, Malezya’nın bağımsızlığını kazanmasına da sebep olmuş. 1956’da yapılan İngiltere-Malezya konferansından sonra 1957’de Malezya’nın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalması şartı ile bağımsızlığı kabul edilmiş.

1961’de Malezya başbakanı Abdurrahman, Güneydoğu Asya’daki İngiliz kolonilerinin bir federasyon halinde birleşmesi fikrini ortaya attı. Bu federasyona Malezya, Singapur, Saravak, Sabah ve Brunei sultanlıkları katılacaktı. Çin, Endonezya ve Filipinler’in federasyon fikrini engellemeye çalışmalarına rağmen, İngiltere, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri’nin desteği ile 16 Eylül 1963’te yeni federasyon kuruldu. Federal devlete Brunei sultanlığı hariç adı geçen bütün devletler katıldı. Yeni federasyon Malaysia (Büyük Malezya) diye adlandırıldı. Ülke topraklarından büyük çıkarı olan İngiltere, Federasyon’un savunma görevini üstlendi. Fakat Çin ile barış isteyen akımların ülke içinde güçlenmesinin yanı sıra, Endonezya’nın gerillacıları fiilen destekleyen tutumu yüzünden federasyon güçlüklerle karşılaştı. Bugün İngiltere-Çin mücadelesi gittikçe Çin’in egemenliği lehine dönüşmektedir. Singapur 1965 yılında Federasyon’dan ayrılmıştır.

Mekan-Zaman

Malezya’da mekan ve zaman adeta tek boyutlu. Sıcaklık 365 gün boyunca 25-40 derece arasında hiç değişmiyor. Yani dört mevsim söz konusu değil. Sürekli yağmur yağıyor.Ülkenin her tarafı palmiye ağaçları ile kaplı. Hiçbir şehirde neredeyse toplu taşıma yok. Herkesin özel arabası olduğundan anormal düzeyde ve her an bir trafik yoğunluğu var. Şehirler genel anlamda temiz. Modernitenin henüz yeterince ulaşmadığı şehirlerde geleneksel yapılar ve görüntüler kendini hemen hissettiriyor.

gezgindergi-dunya-bir-gamzenin-cukurunda-malezya (3)

Malezya’yı gezerken Müslümanların egemenliğine ve çoğunluğuna rağmen Çin’in baskın kültürünü hemen hissediyorsunuz. Ticaret ve turizm genellikle onların elinde. Çince de en az İngilizce kadar yaygın. Ancak gördüğümüz kadarıyla Çinliler ve Malaylar arasında iyi bir uyum var.

Malakka ve Penang Kuala Lumpur’a göre daha az gelişmiş ya da diğer deyimle daha tarihi ve geleneksel bir görüntüye sahip. Borneo adasında Savarak bölgesinde daha az modern bir mekan var.
Doğunun gizemli desenlerini hemen her yerde görebiliyorsunuz. Zaman ve mekan bütün bir batılılaşma özentisine rağmen gelenek bağlamında direncini sürdürüyor..

İnsan-Kültür

Malezya bizdeki gibi tarihi olan bir ülke değil. Coğrafi güzelliğine rağmen bir kültür ve medeniyetle muhatap olmadığı çok açık. Şüphesiz ki bunun en önemli nedeni içinde bulunduğu iklim şartları. 500 yıllık Müslüman yapıya rağmen bunun kültürel yansımasını yeterince gördüğümüzü söyleyemem. Ancak özellikle Çin-Budist kültürünü alabildiğine görebiliyoruz. Budistlerin ihtişamlı tapınakları hemen dikkat çekiyor. Müslüman mabedlerinde ise Hint etkisi kendini hemen gösteriyor. Sadeliği muhtemelen Müslümanların Şafii mezhebinden olması ile de doğru orantılı..

gezgindergi-dunya-bir-gamzenin-cukurunda-malezya (4)

Malezya’da şüphesiz Türkiye’den giden bir insan için en büyük sorun yemek sorunu. Süt ve ürünlerinin, zeytinin, ekmeğin olmadığı bir ülkede yaşadığınızda damak tadınızda ciddi sorunlar başlıyor. Muhtemelen soyanın etkisiyle bütün yiyecekler şekerli yani tatlı. Çin lokantalarındaki balık ürünleri bizim damak tadımıza biraz daha uygun. Hemen her yemekte pirinç yediğimizde aklımıza bulgur geliyor. Nasıl da özlüyoruz tereyağlı bulgur pilavını. Laksa çorbası, Rendang Tok (balık yemeği), naşi goreng (kızarmış pilav), roticanai (bir hint yemeği) en çok dikkatimi çekenlerdendi. Rojak salatası ise farklı bir lezzet.

Malezya’da Malay, Çin, Hint kültürüne ve mutfağına ait lokantaların çok olması dikkatimizi çekti. Gittiğimiz her yerde lokantalar şaşırtıcı derecede kalabalıktı. Bunun nedeni ise evlerde yemek yapma kültürü yok. Bütün kadınlar iş hayatında olduğu için öğleden, gece yarılarına kadar yemekleri sürekli dışarıda yiyorlar.

İnsanlarda en belirgin özellik güler yüzlü olmaları. Hemen hemen herkes gülüyor. Başlıkta da belirttiğim gibi bir gamzenin çukurunda birleşmişler. Yoksul bir Çin mahallesinde gördüğümüz insanların yüzünde biraz hüzünle karşılaştık ama onlar da böyle bir “dervişane” hayatı bilerek tercih ettikleri için ona da dünyevi anlamda bir hüzün denmesi yanlıştır. Hatta öyle ki bir Çinli “derviş” bizi Peygamberimizin hayatını yaşamayan Müslümanlar olmakla bile niteledi. Onun dünyaya meyletmeyen, eşyayı fetiş haline getirmeyen bir insan olmasına gönderme yaptı. Tabi ki modern batılı muhafazakar Müslüman bir ülkeden gelen bizler sadece apıştık ve sustuk. Kurosawa’nın Düşler filminin son bölümünü hatırladık..

Malezya’da gezerken her sokakta karşılaşacağınız bir manzara da ayak altı masajcıları. Bu bölgede çok yaygın. Kurumsal anlamda masaj salonları olduğu gibi basit düzeyde sokakta masaj yapmak için bekleyen insanlar her zaman var.

Rehberlerimizin söylediği bir başka tespit ise gerçekten bizi daha da şaşırttı. Özellikle Kuching şehrinde hırsızlığın olmadığını söylediler. Telefonunuzu unuttuğunuz yerden iki gün sonra gelip alabilirsiniz dediler.

gezgindergi-dunya-bir-gamzenin-cukurunda-malezya (5)

Bu bölgede şüphesiz en çok seveceğiniz şey tropikal meyveler ve bunlardan yapılan meyve suları. Dünyanın herhangi bir yerine gittiğinizde o bölgenin müziğini ve dilini görmek istersiniz doğal olarak. Çünkü fıtrat bunu gerektirir. Ancak nereye giderseniz gidin İngilizce ve batı melodileri sizi karşılıyor. Gerçekten bu; dünyanın nereye geldiği hususunda çok acı bir durum. Doğunun batılılaşmasını ince ince görmek insanı umutsuzluğa sevk ediyor. Kim bilir bugün hala bu insanların yüzünde görebildiğimiz güleryüz, gizem, hoşgörü ve mistik çizgiler kaç zaman sonra batılılaşma ile birlikte kaybolup gidecek?

Nitekim zaman zaman gittiğimiz yerlerde bize sundukları yöresel-yerli müzikler gerçekten de ötelerden gelen bir nefes gibi ruhumuzu dinlendirdi. Malakka’da bizi karşılarken verdikleri haşlanmış yumurta; neslin devamını sembolize ediyormuş. Bunun eski şaman veya doğu kültürü ile ilgili olduğu da açık. Çocukluğumda vefat eden nenemin mezarına haşlanmış yumurta gömdüklerini hatırlıyorum. Nedenini sorduğumda, neslin devam etmesini temsil ettiğini söylemişlerdi.

Borneo adasında görmeyi istediğimiz yerlileri maalesef göremedik. Tamamen deniz üzerinde yükselttikleri evlerde veya orman içlerinde yaşayan, mülkiyeti ve teknolojiyi reddeden bir anlamda doğdukları gibi fıtrat üzerine yaşayan insanları göremedik. Rehberlerimizin anlattığına göre aborjinlerin asıl merkezi bu bölge imiş. Bize sundukları yerli kültürü ise tıpkı bizde olduğu gibi sadece “vitrinlik” bir görüntüden başka bir şey değildi.

Bunların dışında Kuala Lumpur’un meşhur Petronas İkiz Kuleleri, Menara Kulesi, Merdaka (özgürlük) Meydanı, Tiyatro binası aklımızda kalanlardan. Bütün bu paradokslarına rağmen Malezya dendiğinde akla gelecek en önemli şey: Çokluğun birliğidir. Böylesine farklı etnik ve dini farklılık gerçekten de anlaşılmayacak derecede bir “birlik-tevhid” oluşturmuş. Bir Çinli bile olsa “selamünaleyküm” dediğinizde “aleykümselam” diye karşılık verebiliyor. Müslüman, Çinli ve Hintli öğrencileri aynı sofranın etrafında birbirleri ile samimi bir biçimde görmek tuhaf ama bir o kadar da anlamlıydı.

gezgindergi-dunya-bir-gamzenin-cukurunda-malezya (6)

Kuala Lumpur’dan ayrılırken Singapur’lu bir Malay kadının yaptığı ise şüphesiz gezinin özetiydi. Tekerlekli sandalyede oturan bir kadın kahve almak için kahve makinasında uğraştığımızı gördü ve bize yeni paraların bu makinada geçmediğini söyleyerek eski para verdi. Biz de verdiği paranın karşılığı olarak yeni parayı kadına verdik. Ancak kadın siz misafir ve yolcusunuz diyerek verdiğimiz parayı kesinlikle ve ısrarla almadı.

Vermenin, paylaşmanın doğuda hala var olduğunun en temel göstergesi olan bu olayla Malezya’dan ayrılmak da insan adına bir umudu taşımamıza yetiyordu. Uçağa bindiğimizde başımızı çevirip Malezyalılara şöyle seslendik: Trimakasi.. (Teşekkür ederiz)..

Bu yazı 2014 yılının Temmuz ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 89. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir