Dünyanın belki de en keyif veren hobilerinden biri fotoğrafçılık. Bunun temel sebebini şöyle açıklayabiliriz.
Yazı ve Fotoğraflar: Halit Ömer Camcı
Fotoğrafçılık (stüdyocuları saymazsak) sabit bir mekânda yapıl(a)madığı için insanı sokağa, şehre, ülkeye ve dünyaya doğru mecburen sürükleyen bir alan açmaktadır. Eskilerin ‘tebdil-i mekânda ferahlık vardır’ hükümlü cümlesinden yola çıktığımızda tebdil-i mekân zarureti oluşturduğu ve sürekli bir hareketi mecburi kıldığı için fotoğrafa bulaşan kişiler aynı zamanda seyyahlık da yapmak durumunda kalacaklardır. Dünyada görülecek şeyler bitmiş, keşfedilecek hiçbir şey kalmamış gibi hissetsek de, bu keşifleri şahsen tecrübe etmek düşüncesi hala heyecan vericidir.
Vazgeçilmez Aksesuar / Fotoğraf Makinesi
Seksenli doksanlı yıllara kadar stüdyolarda ailece fotoğraf çektirme alışkanlıklarımız vardı. O zamanlar biraz da lüks olan bir hobi idi fotoğraf. Eğitimi için okullar ve kursların pek az bulunduğu, biraz usta ve çırak metodu ile öğrenilen, çoğu zaman teknik bir alandı. Dijital fotoğraf makineleri çıktıktan sonra birçoğumuzun hayatına ister istemez giren fotoğraf makineleri artık cep telefonlarına kadar sokulmuş olarak hizmete hazır. Neler almalı, nasıl bir makine kullanmalı sorusuna verilecek doğru cevap belki de bir atasözü içinde saklı: ‘Gerçek oymacı ustası kör çakı ile çalışır’. Siz yine de kör çakı kabilinden makinelere gerek yok derseniz birkaç tavsiyemiz olabilir. Ta baştan Nikon, Canon, Panasonic, Sony gibi markaları tavsiye edebiliriz. Genel kural ‘her şeyi üreten bir teknoloji markasının ürettiği fotoğraf makinesini almamak.’ Bu mevzuda uzmanlaşmış markaları tercih etmek daha doğru olacaktır.
Teknik olarak makinelere aşinalığınız yoksa hemen en pahalısını almakla işi çözeceğinizi düşünmeyin. Birçoklarının zannettiği gibi fotoğrafı ‘makine’ değil fotoğrafçı çekmektedir. Tam profesyonel bir makine sizin bu hobinizi geliştirmek şöyle dursun bir daha elinizi sürmemecesine sizi fotoğrafçılıktan uzaklaştırabilir. ‘Bir deklanşörü olsun, vizöründen bakılsın, çekeyim ve en iyi fotoğraf çıksın.’ diye özetleyebileceğimiz temennilerimizin karşılığı yarı profesyonel (giriş seviyesi) makineler iyi bir başlangıç olabilir. Sade ve kolaydan karmaşık ve zora geçiş tüm hobilerinizde olduğu gibi fotoğrafçılıkta da prensip olarak doğru bir karar olacaktır.
İlk Adım / Eğitim
Artık akıllı makinelerin olduğu bir çağdayız. ‘Biz deklanşöre bastığımızda her şeyi makine yapıyor zaten.’ diye düşünüyorsanız bir sonraki cümleyi dikkatlice okuyun: o makineleri milyonlarca insan kullanıyor. Sizin çektiğiniz görüntünün bu milyonlarca görüntüden arınması ve farklı bir ‘bakış’ sunabilmesi için makine’nin değil sizin fotoğraf çekmeniz gerekecektir. Teknik bir sanat olan fotoğrafçılıkta ilk adımlar mutlaka bir eğitim olmalıdır. Teknik kısmı halledilmiş bir eğitimin hemen ardından da ömür boyu bitmez bir sanatsal arayışa girmek gerekir. Okuduğunuz kitaplar, dinlediğiniz müzikler, izlediğiniz filmler ve daha birçok şey sizin çektiğiniz fotoğrafın ‘kavramsal kalitesini’ arttıracaktır. İyi fotoğraflar çekmek için daha önce çekilen ‘iyi’ fotoğraflara sıklıkla bakmak faydalı bir yöntem olabilir. ‘Göz terbiyesi’ diye adlandırabileceğimiz bu süreç hayat boyu devam edebilir.
Dikkat Edilmesi Gereken ‘Önemsiz’ Ayrıntılar!
Fotoğraf çekmek üzere yola çıkarken çoğu zaman önemsemeyip unuttuğumuz ve en özel anda fark ettiğimiz genel sorunları şöyle sıralayabiliriz:
*Makinemizin Pilinin Bitmesi: Öncelikle kullandığımız makinelerin birçoğu kalem pille çalışmamaktadır. Makine üreticilerinin genel tercihi olan bu durum makinenizde kullanacağınız pilin şarj aletinin de yanınızda bulunmasını zorunlu kılar. Makine pilinin bütün gün fotoğraf çektiğinizde bitme ihtimaline karşı yanınızda mutlaka bir yedek pil bulundurmalısınız. Tabi ikinci pili dolu tutmak da önemli bir detay.
*Hafıza Kartımızın Dolması: yüksek çözünürlüklü fotoğraflar çeken makinelerimizde yeteceğini düşündüğümüz hafıza kartları bazı yoğun günlerde hemen dolabilir. Ya da içindeki fotoğrafları aktarmadığımız için yeni fotoğraf çekecek yer kalmayabilir. Bunun için ya ikinci bir ikinci bir hafıza kartı taşımalı ya da yanımızda kart okuyucu ve bir küçük laptop bulundurmalıyız.
*Bir Önceki Ayarda Unutmak: Bunlar daha çok yüksek asalı çekimlerden sonra ya da farklı bir ışık ortamında yaptığımız beyaz ayarlarında başımıza gelen sorunlardır. Bunun tek çözümü dikkatli olmaktan ve makineyi her elimize aldığımızda ayarlarını yeniden kontrol etmekten geçer.
Gece Fotoğrafçılığı İçin Bir Sehpa/Tripod Taşımak:Aydınlatılmış, görkemli bir binayı gece vakti fotoğraflamak istediğimizde makinemizin ayarlarını yüksek asaya getirerek sanki gün ışığında fotoğraf çekiyormuş gibi net görüntüler elde edebiliriz. Fakat yüksek asa büyük ebatlı baskılarda kumlama / gren yapacağı için pek tercih edilmez. Asa yükseltmektense makinemizi bir sehpaya bağlayıp uzun pozlamak daha iyi sonuçlar elde etmemizi sağlayacaktır. Bunun için de sırt çantamıza takıp taşıyabileceğimiz ağırlıklarda (fiber) sehpalar kullanılabilir.
İklimler Önemlidir!
Fotoğraf çekmek için yola çıkmadan önce gideceğiniz ülke ya da coğrafya hakkında kitaplar dolusu olmasa da bir fikir sahibi olabileceğiniz ölçüde bilgi edinmekte fayda var. Tarihi doğal güzellikleri, mutlaka görülmesi gereken yerleri, resmi tatil günleri, festivalleri, bayramları gitmeden bilmelisiniz. Bir sokak ötede Picasso’nun doğduğu ev, az geride Tolstoy’un malikânesi olabilir. Hele hele ilgilendiğiniz bir konu veya kişi ile ilgili bir iz’i görmeden geçip gitmeniz dönüşünüzde içinizde büyük bir boşluk oluşturabilir. Gittiğiniz ülkenin o günlerdeki hava durumu da çok önemlidir. Çekmek istediğiniz konuya göre değişiklik arzetmekle birlikte genelde güneşli havaları tercih etmeniz, daha ‘bakılabilir’ fotoğraflar üretmenizde kolaylıklar sağlayacaktır. Ekvatorun alt ve üst tarafı, kutuplara yakınlık bu adreslere giderken zamanlamayı iyi yapmanız gereken yerlerdir. Kışın kuzey karanlık, yazın ekvator yağmurlu olacaktır.
Ayrıca o ülkenin siyasi profili de dikkat etmeniz gereken konulardan. Bazen tarihi bir bina diye fotoğraflamaya kalktığınız yapı aslında o ülkenin istihbarat merkezi olabilir ve siz bir kare fotoğrafa hürmeten uzun uzun ‘iyi niyetinizi’ anlatmak zorunda kalabilirsiniz.
Neleri Nasıl Çekebiliriz ?
Fotoğrafla uğraşmaya başladığımızda zevk aldığımız ve zamanla tercihimiz olan bazı konular dikkatimizi çekmeye başlayacaktır. Vahşi doğa, kuş fotoğrafçılığı, mimari fotoğrafçılık, gezi fotoğrafçılığı gibi alanlar birçoğumuzu cezp etmek üzere hazır beklemektedir. Bu ve benzeri alanlarda fotoğraf çekmenin püf noktalarının başında objektif tercihi gelmektedir. Eğer kelebeklere meraklı iseniz onları ürkütmeyecek bir mesafeden ama yine de makro özelliği olan bir lens kullanmalısınız. Vahşi doğa sizin için cazibe merkezi ise tedbiri elden bırakmamak için yırtıcılardan biraz uzakta onları rahatlıkla görebileceğiniz tele objektifleri kullanmalısınız. Sualtı fotoğrafçılığına merak sararsanız işiniz sadece objektifle de bitmeyecektir, su geçirmeyen özel makineler ya da kendi makineniz için su geçirmez kaplar kullanmanız gerekecektir. Özet olarak, hangi alanda fotoğraflar size heyecan veriyorsa o alana göre objektifler, flaşlar ve ekipmanlar kullanmalısınız. Bu bilgi size hem zaman kazandıracak hem de daha ekonomik olacaktır.
Küçük Tüyolar
Gittiğiniz yerlerde eğer bir balonla gökyüzü turu yapma, bir helikopterle kanyonların içinde uçma gibi standart bakış noktalarından başka alanlardan etrafı görme imkânı bulursanız bunu kaçırmayın. İnsan gözü hep sıra dışı bakışları tercih etmektedir. Yüksek bir yapının çatısına çıktığınızda / Newyork’ta Empire State, Kuala Lumpur’da Petronas Kuleleri gibi/ yaşanılan o yerin hâkim bir görüntüsünü çekebilirsiniz. Bu da ufka bakmak isteyen insanlar için önemli bir belge üretmenizi sağlayacaktır. Fotoğrafını çektiğiniz insanlarla önce dost olmak, sohbet etmek, ardından doğal bir hareket olarak fotoğraf çekmek çoğu zaman daha iyi sonuç verecektir. Çektiğiniz kişileri komutlarla yönlendirmemek, onları sıkmamak ve yaşanılmışlığın gerçekliliğini bozmamak da önemli bir ayrıntıdır.
En Gezdiren Hobi: Fotoğrafçılık! – Bu yazı 2011 yılının Mart ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 49. sayısından alınmıştır.