Bir Fotoğrafın Düşündürdükleri
Yazı ve Fotoğraf: Hayrettin Oğuz
Okudukça cahilleşiyorum.. Modern bilgi ve bilim anlayışı beni bana, ruhuma, aklıma, gönlüme, zamanıma ve mekanıma yabancılaştırıyor.. Toprağı gördükçe bu yabancılığımı ve cehaletimi çok daha iyi anlıyorum. Dağlara çıktıkça, uçurumlardan aşağı baktıkça içinde bulunduğum uzaklık halini daha iyi hissediyorum.. Modernleştikçe kendim olmaktan çıkıyorum.. Temizlendikçe kirleniyorum. En güzel parfümleri sıktıkça tenime, daha pis kokuyorum.. Hiçbir koku tenimdeki ve canımdaki bilimsel kirleri çıkarmaya yetmiyor.. Tezek kokusunu aşağılayanlar egzoz kokusu ile doldurdular her yanımı.. Kerpiç odalara burun eğerek bakanlar, betonların içinde bir mezarda yaşadıklarının farkında değiller..
Toprak ve çamurlu yollara niçin ilkel dediklerini modern kaldırımlarındaki kusmukları gördüğümde çok daha iyi anlıyorum.. Mahremiyet kaygısı olmayan apartmanlar nasıl da ilkel ve kirli.. Bir apartmanın her bir odası nasıl da koparıyor bizi birbirimizden, annemizden, babamızdan, kardeşimizden.. Bir aidiyet duygusunu hissetmeyeli ne çok oldu..
Bir kerpiç evin penceresinden dışarı bakmayı özlüyor insan, arkadan gelen çocuk seslerinin şenliğinde.. Rüzgarı kaç zamandır hissetmiyor yanaklarımız, güneşi kaç zamandır görmüyor şakaklarımız ve suyu kaç zamandır içmiyor dudaklarımız kendi fıtratında..
Tutsaklıklarımız; modern zorunluluklarımız.. Öyle bir kısır döngü ki kurtulamıyoruz.. Çoğumuzda kurtulma kaygısı bile yok.. Halimizin farkında değiliz.. Anlamsız bir üstün olma ve hükmetme duygusu belirliyor her anımızı.. Farklı bakabilme, farklı yaşayabilme, farklı olabilme imkanlarını düşünebilmekten bile aciz durumdayız..
Öldüğümüzü kabul etmiyoruz ki bir ba’su ba’del mevt olsun.. Biz gittikçe uygarlaştığımızı, insanlaştığımızı, mükemmelleştiğimizi düşünüyoruz.. Hırs, sonu gelmez bir üretim ve sonu bilinmez bir tüketim kıskacında yaşıyoruz. Gamzelerimiz çukurlaşmayalı ne kadar uzun yıllar oldu.. Gözlerimiz hakikat kaygısı taşımayalı ne kadar çok zaman geçti..
Dijital kültür görüntüsü ve sesiyle zamanımızı ve mekânımızı kuşattı. Görüntünün ötesini göremiyoruz.. Görüntü görmemiz gerekene engel ve perde.. Görüntü hayal etmemizi bile imkansız kılıyor..
Penceremden baktığımda ağaçlar değil gökyüzüne uzayan apartmanlar var uzun uzun, kutu kutu.. Yılandan korkan ben yılan gibi kıvrılan asfaltlarda yılan arıyorum.. Ne rüzgar uğruyor semtimize ne de is karanlığının arkasında mahpus gün ışığı.. Yağmur kara yağıyor, yağmur toprak kokmuyor.. Ne çiçekler açıyor yol kenarlarında ne ot bitiyor.. Koskoca şehir bir müze, bir akvaryum… İşin tuhaf yanı şu ki, dağa, kırsala, köye, toprağa gidecek bir aidiyetimiz de yok..
Aradığımız; insan kokan toprakta bir içten gülücük değil mi? Sussun kelimeler.. Ruhunu beklesin..
Fotoğraf ve İnsanlığımız – Bu yazı 2015 yılının Mayıs ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 99. sayısından alınmıştır.