Kuzguncuk İstanbul Boğazının Anadolu yakasında her daim rüzgarlı her daim taze sebze ve meyvelerin, çiçeklerin kokularının birbirine karıştığı yerdir. Bana kalırsa İstanbul’da hemen herkes böyle bir mahallede oturmak ister. Hemen önünde İstanbul Boğazı masmaviz deniz, arkası bol yeşil Fethi Paşa korusu, içinde bostan, o insanı betona hapsetmeyen renkli renkli ahşap evler, insanı İstanbul’dan soyutluyor başka alemlere sevk ediyor.
Yazı ve Fotoğraflar: Ömer Koç
Eskiye özlem duygusunun belki de en derinden hissedilen mahallesidir Kuzguncuk, tam bir mahalle kültürü ve havası burada hakim, herkesin beğeniyle izlediği kendinden ailesinden bir şeyler bulduğu Perihan Abla, dillere destan sloganlarıyla Ekmek Teknesi dizisi kuzguncukta çekilmiştir, aslında buranın ününe biraz daha ün katmıştır ama yaşam stiline çok da fazla artısı eksisi olmamıştır. Bu dizilerde artık uzak bir ülke gibi görünen yardımlaşma, dayanışma bir olma birlik olma temaları işlenmiş her zaman iyiliğin kazanacağına vurgu yapılmıştır.
Kuzguncğun tarihi İstanbul kadar eskidir, nasıl ki boğazın Avrupa yakasında Arnavutköy sebze meyve bostanlarıyla ünlü ise Anadolu tarafında da Kuzguncuk aynı aynı öneme ve değere sahiptir. Mahallenin ilk sakinleri kimdir bilinmez ama ilk adı “Hrisokeramos”dur. Bu isim Yunancada “Altın Kiremit” anlamına gelir, bu adı almasının sebebi ise, II. İustinos (hd 565-578) tarafından yaptırılmış olan, çatısı altın yaldızlı kiremitlerle kaplı bir kiliseden geldiği yazılmaktadır. Ama sözel kaynaklar şimdiki Kuzguncuk adının, fetihten sonra burada yaşamış olan “Kuzgun Baba” adlı bir veliden aldığını belirtir. Burası Osmanlının 17.yüzyılda İstanbul’un Anadolu yakasında Musevileri yerleştirdiği ilk mahalledir, tabi o zamanlar köy olarak geçmektedir kayıtlarda. Köy olarak geçmesi de çok normal, çünkü burası boğaza kıyı olması bakımından hem bir balıkçı köyü hem zerzevat yetişmesi bakımından bir bostan, hem de Rumeliden gelen büyükbaş hayvanların Anadoluya geçirilirken kullanıldığı Paşalimanı (Öküz İskelesi) iskelesine yakınlığı ile bir geçiş yoludur. Yunanlıların dediği gibi Bosphorosus yani “inek geçidi” ismi yüzyıllar boyunca adının hakkını vermiştir. Bugün balıkçılık ve inek geçişi olmasa da sembolik bir bostan Kuzguncukta hala sebze meyve yetiştirenlerin hobi alanı olarak faaliyettedir. Sadece orada yaşayan halka özel olarak tahsis edilen bir alan ve kura ile çekilen bir sisteme dayalıdır. O yıl insanlar kendilerine ayrılan alanda biber, domates, soğan, fasulye ve kabak gibi ürünleri yetiştirip bu geleneği devam ettirmektedirler. Bu bostanda yetişen ürünler ne ticaridir nede yılboyu bir ailenin geçimini sağlar. Buradaki amaçlar, geleneksel tarımın kaybolmaması doğal ürünlerin öneminin kavranması, yeşile ve doğaya sahip çıkılması, çarpık kentleşme ve aşırı binalara karşı yapılan bir başkaldırıdır.
Eskilerden günümüze yadigar kalan bir mahalledir Kuzguncuk, hala bir avm sinin olmaması, süpermarketinin olmaması hala kahvelerinde bakır cezvelerle yapılan kahvelerin pişmesi bozulmamışlığın yozlaşmamışlığın simgelerindedir. Burayı gezerken herkesin damak zevkine hitap edebilecek butik restoranları küçük kafeleri, çay evlerini, pasta atölyelerini denemekte fayda var. Sahilde Çınaraltı Çay Bahçesinde salaş bir ortamda sıkı bir kahvaltı yapıp güne başlamak keyifli olacaktır. Kuzguncukta ara sokak çok fazla çıkmaz sokakta ziyadesyle mevcut, gez gez bitmiyor, gör gör tükenmiyor. Hele birde fotoğrafa meraklıysanız çek çek bitmiyor. Her bina hem her cam hem cumba ahşabın herbir metrekaresi el işçilikleri fotoğraflamaya değer. Zaten çarşı içi bölümü yeme içme mekanı güzel bir sandviç ya da ben ağır yemek severim derseniz Osmanlı mutfağının örneklerini tadabilirsiniz ya da alışıksa damağınız Avrupa lezzetlerine bir çok kafede farklı yemek seçenekleri bulabilirsiniz. Anne eli değimiş gibi yapılmış ev yemekleri kokusu metrelerce öteden gelen pastane ürünleri seviyorsanız denenebilir. Kuzguncuk her mevsim güzeldir ama yazları hafta içinde tenha olması nedeniyle gezmek vakit geçirmek daha zevklidir haftasonları ise yaz kış düğün çekimleri yapan fotoğrafçılar gelinler damatlarla dolar taşar sokakları.
Kuzguncuk sanat ve sanatçı dostu bir mahalle, burada İsterseniz çeşitli sanat atölyelerinde vakit geçirip el becerilerinizi dışa vurabilir dilerseniz herhangi bir kulüpte etkinliğe katılabilirsiniz. Mahallede her zevke göre bir dükkan bulmak münkün. Benim en çok ilgimi çeken yer Vertigo adlı eskici dükkanı oldu. Burası hem ikinci ürünlerin alınıp satıldığı hem antika değeri olan ürünlerin satıldığı bi nevi bit pazarı. İçeri girer girmez farklı bir atmosfer kuşatıyor bedeninizi. Benim çocukluğumda oynadığım teneke polis arabasını orda görmem baya heyecan vericiydi. Eski fotoğraf makineleri, giyim eşyaları, mutfak malzemeleri, kitaplar, takılar hepsi tarihin tozlu hatıralarından raflara dizilmiş gibi. Bu dükkanın sahibi Beyza hanım yıllarca büyük firmaların mağazalarında vitrin dekoratörü olarak çalışmış, evlerindeki fazla eşyaları koymak için tuttukları depoda sonradan fikir değiştirerek bu eskici dükkanını faaliyete geçirmiş. Burada her şey antika, nasıl olmasın ki, yüzlerce yıllık mahalle, yüzlerce yıllık süregelmiş birikim ve eşyalar, anılar hariç nesneler burada satılıyor şimdi, ama elinize aldığınızda dokunduğunuzda içinizde bir şeyler canlanıyor heyecan kaplıyor, ve düşünce alemine dalınca hatıralar sizi de sarıyor geçmişe bir ahh çekerek hasretle. İşte bu dükkan sizi belki 30 – 40 belki 100 sene öncesine götürüyor, tekrar günümüze gelmek ise size kalmış.
Kuzguncuk bana daha çok yürüyerek ter dökerek gezme zevki veren bir mekan. Kuzguncuk yamaçlara doğru çok fazla yükseltisi olan bir mahalle, bildiğin tepe görünümünde. Doğal olarak alt ksımlarda olmayan boğaz manzarası burda göze ve ruha hitap ediyor. Boğaz masmavi bir nehir gibi akarken köprüler gerdanlık gibi dizili gündüz gemilerin vapurların köpükleri gece ise ışıkları renk katıyor manzaraya. Her bahçeden fışkıran yeşil erik dalları çatıların kırmızı kiremitleri süslüyor fotoğrafları.
Kuzguncukta gezilecek görülecek çok yer var. Çarşı içine İcadiye caddesinden giriliyor, en hareketli bölge burası diyebiliriz. Girişin hemen solunda Beth Ya’akov Sinagogu, yanında da Ayios Yeorgios Rum Ortodoks Kilisesi var. Biraz ileride sağda Ayios Panteleimon Kilisesi bulunuyor. Boğaz yolu üzerindeki Ermeni Kilisesi Surp Krikor Lusavoriç’le yan yana yer alan Kuzguncuk Camii için Ermeni cemaati bahçelerinden yer vermişler. Bugün bu iki ibadet mekânı aynı yükseklikte kubbeye sahip. Sonuç itibarıyle üç ayrı din üç ayrı kültürün bir sentezi ile kurulmuş bu mahalle ve bu kozmopolitiklik içinde camiler kileseler havralar yüzlerce yıl yan yana ibadete açık kalmış. Mahallede 2 cami mevcut Üryanizade Mescidi ahşap minaresi ile dikkat çeker İstanbul’daki en tipik örneklerindendir ama bu kilise ve havrayı görmek çok zor, hoşgörü ve kardeşliğin yuvası olması gereken ibadethaneler içinde sadece camiler her saat açıktır. Ancak bu kilise ve havraların kapıları belli günler hariç çoğu zaman kapalı, girişler çoğu zaman izne tabi ve güçtür. Bu tezatlık maalesef Kuzguncukta da görülmektedir.
Kuzguncuk aynı zamanda edebiyatımız için de ayrı bir mekandır. Hülya Koçyiğit, Uğur Yücel, Rıfat Ilgaz, Can Yücel, Oktay Rıfat, Sevim Burak bi dönem burada yaşamıştır. Nazım Hikmet’in dizelerinde Göngör Dilmen’in tiyatro oyunlarına burası görülebilir. Ayrıca kitaplara konu olmuş, Buket Uzuner’in “Kumral Ada & Mavi Tuna” isimli romanı eski Kuzguncuk’u en güzel anlatan romanlardan biridir. Gülsüm Cengiz “Boğazdaki Mutlu Çocuk – Kuzguncuk” kitabında Kuzguncuktaki çocukluk ve gençlik dönemlerini kaleme almıştır. Bu kitapları okuyarak kahramanlarla özdeşleşerek Kuzguncuğu yaşamak biraz daha farklı olacaktır.
Kuzguncuk – Bu yazı 2015 yılının Eylül ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 103. sayısından alınmıştır.