Orta Anadolu’nun tam ortasında, karasal iklimin hakim olduğu genç bir başşehrimizdir Ankara. Genç dedikse o kadar da bıyıkları yeni terlemiş delikanlılar gibi değildir; Hititlere uzanan tarihi ile sert kayalar üzerinde duran kalesi kartal gözleriyle geçmiş yüzyıllardan günümüze bakmaktadır. Anadolu medeniyetlerinin merkezinde bulunmakla edindiği tecrübeyle genç cumhuriyete ışık tutmaktadır.
Yazı: Olgun Temiz – Fotoğraf: Zeynep Azize Su
Sinemaları, tiyatroları, konser ve sergi salonları, üniversiteleri ile tam bir sanat ve eğitim şehridir. Türkiyenin en önemli üniversitelerinden bir kaçı Ankara’da bulunmaktadır. Şehrin silüetini belirleyen başlıca mimari yapıtlar arasında Atakule ve Kocatepe Camii dikkatleri hemencecik çekmektedir. Yetkin bir mimarlık örneği olarak Atakule, hem şehrin silüetinde önemli bir yere sahiptir hem de büyük bir ticaret ve alışveriş merkezi konumundadır.
Ankara’nın görülesi pek çok yeri vardır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal’in naaşının bulunduğu Anıtkabir, Türkiye Cumhuriyetinin ilk meclisi, Atatürk’ün 1925 yılında modern bir çiftlik kurulması için verdiği talimat ile kurulan Atatürk Orman Çiftliği, Ankara’nın Ulus semtinde bulunan tarihi Hacı Bayram Câmii ile bitişik Augustus Tapınağı, 362 yılında Roma İmparatoru Julian’ın Ankara’ya ziyaretinin onuruna karşılık dikilen Julian sütunu, Mehmet Akif Ersoy Müze Evi ve ülkemizin cumhurbaşkanlarının ikamet ettikleri Çankaya Köşkü Ankara denince aklımıza gelenler. Ayrıca unutulmaması gerekli olan değerleri arasında ise Ankara keçisi ve bu keçiden üretilen tiftik, emsalsiz Ankara kedisi, balı, bölgeye özel üzümleri ve beyaz Ankara tavşanını sayabiliriz. Nedendir bilinmez? – Tahminimce bir bürokratlar şehri olmasından, ki bu biraz soğuk bir yüzdür, kimse yüzleşmek istemez- Şair Yahya Kemal Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüş yolunu sevmiş.
Bu yazı 2007 yılının Aralık ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 11. sayısından alınmıştır.