Mercan Mekteb-i Sultanisi hocalar ve oğrenciler.
Yazı ve görsel arşiv: Önder Kaya
Şöhretlerin buluştuğu okul: İstanbulda Mercan semti ve Mercan İdadisi
Ülkemizin çok değerli simalarından Mehmet Fuat Köprülü, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Orhan Seyfi Orhon, Süheyl Ünver, Muhsin Ertuğrul, Nihat Sami Banarlı, Remzi Oğuz Arık, Falih Rıfkı Atay ve Refik Koraltan’ın isimlerini alt alta yazıp, “bu kişilerin ortak noktaları ne olabilir?” diye sorsam sanırım sizde benim gibi merak edersiniz. Bu isimlerin hepsinin ortak noktası mezun oldukları okul. Öyle bir okul ki, müdürü Hüseyin Cahit Yalçın, edebiyat öğretmeni Celal Sahir Erozan, Beden eğitimi hocası Selim Sırrı Tarcan ve Fars edebiyatı hocası Necati Lügal olsun. Dahası yarım asır kadar yaşadıktan sonra neredeyse hemen hiçbir iz bırakmadan ortadan kalksın. Adına doğrudan hiçbir makale ya da kitap yazılmamış olsun. Sözünü ettiğim okul Mercan İdadisi’dir.
Yazı ve görsel arşiv: Önder Kaya
Aslında bu okulla ilk tanışmam modern Türk tarihçiliğinin kurucusu sayılan Mehmet Fuat Köprülü hakkında yaptığım bir çalışma vesilesi ile olmuştu. Hoca, bu okuldan mezun olmuş ancak okul da adeta sır olmuştu. Sonrasında katıldığım bir müzayedede okulun hoca ve öğrencilerini bir arada gösteren ve arka fonda da “Mercan Mekteb-i sultanisi” yazısı okunan bir fotoğrafla karşılaşmam yeniden ilgimi bu okula çevirdi.
Türk Eğitim tarihi hakkında kaleme aldığı abidevi eserinde Osman Nuri Ergin, mektebin açılış tarihini 1877 olarak verir. Mektep, Osmanlı-Rus savaşının çıktığı günlerde eğitime başlar. Okul, başlangıçta Mekteb-i Mülkiye yani Siyasi Bilimler Fakültesi’ne öğrenci yetiştirmek amacıyla açılan bir idadi konumunda olup muhtemelen eğitim verilen yer de Mekteb-i Mülkiye’nin içinde ya da yakınlarındaydı. O devirlerde askeri okullar ve meslek yüksek okulları öğrencilerini kendilerine bağlı idadilerden temin ediyorlardı. Bu sebeple Mekteb-i Mülkiye için de Mercan İdadisi teşkil edilmişti. Mekteb-i Mülkiye, bilindiği üzere devletin idare kademelerinde hizmet verecek görevlilerin, çağdaş bir eğitim sisteminden geçmesi ve gerekli mesleki eğitimi almaları için 1856’da kurulmuştu. İdadi, 1900 senesine kadar Mülkiye ile birlikte yürümüş ancak bu tarihten sonra Mülkiye’nin binasından çıkarılarak Mercan sarayına taşınmıştır. Zaten 20. yy başlarında İdadi’den mezun olan bazı önemli şahsiyetlerin neredeyse hiçbiri Mülkiye mektebine instisab etmeyecektir. Fuat Köprülü, Orhan Seyfi Orhon, Refik Koraltan Hukuk fakültesine, Falih Rıfkı Atay ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı Edebiyat Fakültesine, ülkemizin iki önemli ruh ve sinir hastalıkları uzmanı Fahri Celal Göktulga ile Rasim Adasal’ın yanısıra Süheyl Ünver Mekteb-i Tıbbiye’ye, Remzi Oğuz Arık ile geçen yüzyılda yetişen en önemli Karagöz sanatçılarından Ragıp Tuğtekin de muallim mektebine girerler.
Gelelim mektebin taşındığı Mercan Sarayı’na. Bu sarayın günümüze hiçbir izi kalmamış olup halen yerinde çok katlı Mercan otoparkı bulunmaktadır. İstanbul Büyükşehir belediyesinin son zamanlarda otoparkı yıkarak Âli Paşa sarayı adıyla da anılan bu sarayı yeniden yapmak için girişimlerde bulunduğu basında yazıldı, çizildi. Mimarı, bir görüşe göre İsviçreli Mimar Fossati diğer görüşe göre ise Agop ve Sarkis Balyan kardeşler olan bu sarayın yeniden inşası nice olur bilinmez. Sarayın bulunduğu yerin yakınlarında bugün Âli Paşa tarafından inşa ettirilen bir de cami bulunmakta. İşte bu cami yakınlarında 1860’lı yıllarda yine Âli Paşa’ya ait bir köşk vardı ve bu köşk içindeki muazzam kütüphanesiyle birlikte yandı. Sultan Abdülaziz Tanzimat devrinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Âli Paşa’ya ait bu sarayı devlet hazinesinden yeniden yaptırarak hediye etti. Paşa, 1871’deki ölümüne kadar bu sarayı kullanır. Ancak sonrasında saray, onun varislerinden alınarak Osmanlı hanedanından hanım sultanların ikametine tahsis edilir. Önce Abdülmecid’in büyük kızı Fatma Sultan, ardından da 2. Abdülhamit’in devr-i saltanatında Abdülaziz’in kızlarından Saliha ve Nazime sultanların ortak kullanımına verilir. Her iki hanım sultanın da boşalan başka saraylara geçmesi üzerine saray, Mercan İdadisi’ne tahsis edilir. Ancak İdadi de burada uzun soluklu kalamayacaktır. Bir süre sonra Erkan-ı Harbiye Nezaretine tahsis edilen yapı, 10 Temmuz 1911’de yanar. İskeleti 1950’lere kadar bölgede kalan saraya, halk arasında “Yanık saray” ya da “Sultan sarayları” denilmekteydi.
İdadi mezunları içinde okul hakkında en kapsamlı bilgileri Süheyl Ünver’in anılarında buluruz. Âli Paşa sarayından sonra İdadi’nin taşındığı bina yine Mercan’da bulunan eski sadrazamlardan İbrahim Ethem Paşa’ya ait Kantarcılar semtindeki konaktı. İbrahim Ethem Paşa, Sultan 2. Mahmut’un 1829’da batıya ilk gönderdiği talebelerden olup sonrasında devlet hizmetine girerek sadaret makamına kadar yükselmişti. Ancak onun asıl büyük eseri, yetiştirdiği üç oğludur. Bunlardan en büyüğü olan Osman Hamdi Bey, hem batılılaşma dönemi Türk sanatının en önemli simalarından hem de ressam ve arkeologdur. Aynı zamanda İstanbul Arkeoloji Müzesinin müdürlerindendir. Ondan sonra da bu makama kendisinden pek de aşağı kalmayan kardeşi Halil Edhem Bey gelecektir. Paşa’nın bir diğer evladı olan İsmail Galip ise Türkiye’nin ilk nümizmatlarındandır. İşte bu paşanın konağı Mercan İdadisi’nin yeni durağıdır. Elimizde Süheyl Ünver’in bu binaya ait bir çizimi bulunmaktadır. Merhum profesör pek çok meziyetinin yanı sıra değerli bir arşivci de olduğu için hatıralarında şükranla yâd ettiği okulunun bir suluboya resmini yapmıştır. Esasen suluboya resim konusundaki yeteneklerinin ortaya çıkmasına da yine Mercan İdadisi vesile olmuştur. Kendisinin burada okuduğu yıllarda resim hocalığını yapan Kemal Bey, Süheyl Osmanlı Dönemi mektep talebeleri
Ünver’i Üsküdarlı hoca Ali Rıza ile tanıştırmış ve bu vesile ile kendisi de ondan dersler almaya başlamıştır. Süheyl Ünver henüz bir sene okumuşken 1913’de son derece harap olan Ethem Paşa konağı, yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış ve okul kısa bir süre sonra Vefa İdadisi’nin kapalı salonuna taşınmıştır. Aynı yılın sonundaysa bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bulunduğu yerde olan Osmanlı vezirlerinden Zihni Paşa’nın kışlık büyük konağına taşınıldı. Bu bina sonradan Maarif Nezareti tarafından satın alınacaktır. Mercan İdadisinin de tıpkı Galatasaray, İstanbul, Vefa idadileri gibi I. Dünya savaşında cephelere pek çok öğrencisini gönderdiği biliniyor. Bu öğrencilerden birinin, Türkiye’nin en önemli hukukçularından Sıdık Sami Onar olduğunu İlber Ortaylı’nın, Milliyet gazetesinde çıkan bir makalesinden öğreniyoruz. Okul binası 1919’dan sonra İstanbul Erkek Lisesini de bir süreliğine misafir etmiştir.
Okul hakkında bulabildiğim son malumat ise 1 Eylül 1926’da Fatih Gelenbevi İdadisi ile birleştirilerek 3 yıllık bir ortaokul haline getirildiğidir. Bu yazıda Mercan İdadisine ait iki de belge neşretmek niyetindeyim. Bunlardan ilki okul tarafından verilen bir çeşit başarı sertifikası, diğeri ise okulun topluca çekilmiş bir fotoğrafıdır.
Öncelikle belgeden başlayacak olursak; Belgenin en üst kısmında Sultan Reşad’a ait bir tuğra ve onun da altında Mercan Mekteb-i İdadisi yazısı okunmaktadır. Belge, bir imtiyaz varakasıdır. 8. sınıfta okuyan 2. şube öğrencisi 1221 numaralı Vasfi Efendi’nin “Ulum-u Diniye” dersinde birinci olmasından dolayı hazırlanmıştır. Belgede 9 Şubat 1329 (Miladi 1911) tarihi vardır. Belgenin en altındaki mühürde ise biraz silik de olsa Mehmed Tevfik adı okunmaktadır. Bu zat muhtemelen mektebin o dönemdeki idarecisi ya da ilgili dersin hocasıdır.
İkinci belge ise okul öğrencilerinin hocaları ile birlikte çektirdikleri bir fotoğraftır. Fotoğraf 24’e 17 cm. ebadında olup arka yüzü mukavva ile kaplanmıştır. Ne yazık ki fotoğrafın arkasında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Okul sıkça yer değiştirdiği için poz verilen binanın mevkiini tahmin etmek de imkansız gibidir. Fotoğrafta en önde muallimler sandalyelere oturmuş vaziyette poz vermektedirler. Fesli, kravatlı ve takım elbiseli hocaların yanında, sarıklı ve cübbeli hocalar da dikkat çekmektedir. İkinci gruptaki hocalar muhtemelen dini ilimler ya da Arabi-Farisi öğretmenleri olsa gerek. Bundan sonra da öğrenciler kıdem sıralarına göre küçükten büyüğe doğru hocalarının arkalarına sıralanmışlardır. En arkadaki öğrencilerin sırtlarını verdikleri kapının üzerinde ise “Mercan Mekteb-i Sultaniyesi” yazısı okunmaktadır. Öğrencilerin sol yan taraflarında duran yetişkinler ise muhtemelen okulda disiplini sağlamak amacı ile bulunan “mubassırlar”dır. Fotoğrafta ihtimaldir ki yazıda zikrettiğimiz değerli şahsiyetlerden bazılarının çocukluk halleri de yer alıyor olmalıdır. Bunları tespit edebilmek heyecan verici olabilirdi.
Bu yazı vesilesiyle adı artık tarihe karışmış son derece kıymetli bir ilim yuvasına dikkat çekmek hedeflenmiştir. Yayınladığımız belgeler, bu konuda derinlemesine araştırma yapacak olan kişilere bir parça da olsa fikir verebilirse yazı hedefine ulaşmış olacaktır. Satırlarımızı Mercan İdadisi mezunu olup “Veda şairi” olarak da bilinen Orhan Seyfi Orhun’un adeta Mercan İdadisinin unutulmuşluğunu dile getiren şu satırları ile sonlandıralım;
“Anlayım: Kimlermiş dost sandıklarım; Muhabbetlerini kıskandıklarım? Anlayım: Ne boşmuş inandıklarım; Şu yalan hayatı bana anlatın!
Dostlarım, anmayın artık adımı! Siliniz gönülden eski yadımı! Kırınız, sonuncu itimadımı: Ölünce bir daha beni aldatın!”
Şöhretlerin Buluştuğu Okul – Bu yazı, Gezgin dergisinin 2009 yılının Eylül sayısında yayımlanmıştır.