Yazı: Aysema Berk Fotoğraflar: Şefkat Çelebi
İnsanlık tarihi dediğimizde ve buna bir de milat çizmeye kalkıştığımızda, karşımıza taş uygarlığı çıkıyor. İnsanın dünya üzerindeki ilk etkinliklerine bakarsak taş ile beraber başlayan bir serüveni var. Dolayısıyla konusu insan olan tarihe taşın diliyle de bakabilmek pekâlâ mümkün. Önceleri taşı kaba haliyle eline alan insan, kendi eline uygun araçlar imal etmek için önce taşı yontmaya, estetik duygusu doğuştan var olduğu için de taşı cilalamaya başlar. Ve böylece insan taşa hükmeder ve onu kendi yaşamının kalıcılığı, yaratıcılığı için vazgeçilmez bir hammadde olarak kullanır.. Bununla da yetinme sanatına katar. Kısacası insanın ilk oyuncağı taştır ve onunla oynar. Oynadıkça keşfeder. Ne yanını yontsa, perdahlasa yeni bir şey ekler hayatına. Böylece medeniyetin adı da taşla başlar. İnsanların ilk kitabı da defteri de taş olur. Kısaca insan, tarihini taşa yazar.. Dünyanın ilk heykeltıraşları yani ilk sanatçıları da böylece yeryüzünde doğmuş olur.
Rodin’den Michelangelo’ya kadar, dünyada ün kazanmış heykeltıraşların hemen hemen hepsinin olmazsa olmaz malzemesi olması hiç de tesadüf değil. Düşüncelerini mermere işleyen bu sanatçılar, bir anlamda mermer sayesinde taşa kalıcılıklarını da nakşetmiş olurlar.
Elbette taşlar arasında da değer farkı var. Kimi güzellikleriyle, kimi formlarıyla, kimi de yüzyıllar içinde geçirdikleri başkalaşımla değer skalasında birbirlerinin üstüne çıkıyor. Bugün, paha biçilemeyen ve genellikle takı sektöründe kullanılan taşlar dışında da kalıcılığıyla, kullanışlı yapısıyla öne çıkmış taşlar mevcut. Mermer de bu taşların başında geliyor.
Sıcaklık ve basınç yoluyla başkalaşan kireçtaşı türündeki kayaçların yeniden kristalleşip başka bir form almasıyla oluşan mermer, ilk çağlardan bu yana insan topluluklarının yarattığı araçlarda, yapılarda kullanımıyla uygarlıkların koruyucusu olmuştur.
Yaklaşık olarak 650 milyon yıl önce başlamış olan bir tarihi serüvenden bahsediyoruz. Günümüzde en çok kullanılan malzemeler sınıfında yer alan mermer, kendine ait bir sektör bile yaratmıştır. Türkiye’de şuanda faal halde olan 62 tane mermer ocağı bulunmaktadır. Endüstri ile beraber artık el işçiliği hemen hemen kalmamış, fabrikalarda şekillendirilir hale gelmiştir. Mermerin doğada bulunma oranı, diğer malzemelere nispeten çok daha fazla olması ve aynı zamanda taşıyıcı gücünün yeterliliği sayesinde mermer hem gündelik hayatta hem de eski zaman mimarisinde en çok kullanılan malzeme mertebesine yükselmiştir. Mermerlerin ağır hava koşullarına çok uzun süre dayanması da bu durumu destekler.
Pek çok medeniyetin mermer oymacılığı konusunda çalışmalar yaptığını biliyoruz. Hititler, Eski Mısırlılar, Frigyalılar, Mezopotamya Medeniyeti, Persler, Lidyalılar, Eski Yunanlılar, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar ve diğer birçok medeniyet günümüze kadar gelen ve çağlarına ışık tutan heykellerinde ve yapılarında mermer kullanmışlardır.
Medeniyetin beşiği kabul edilen Anadolu’da mermerciliğin ilk örnekleri ortaya çıkmış, özellikle Helenistik ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde mermercilik altın çağını yaşamıştır. Hititlerle başlayan sanatsal anlamla ilk mermercilik, Roma Dönemi’nde Aphrodisias’da kurulan mermercilik okulları ile Anadolu’da büyük gelişim göstermiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü dönemde özellikle İstanbul çevresindeki eserlerde bol miktarda mermer kullanılmıştır. Süleymaniye Camisi bu konuda en iyi örneklerden bir tanesini teşkil ediyor.
Dünyada Davut heykelinden tutun da Tac Mahal gibi dünya harikası olarak nitelendirilen pek çok eser de mermerin imzası var.
Elbette mermerin bu yapılara, eserlere dönülmeden önceki hikâyesine göz atmakta fayda var. Kaynakları ne kadar zengin olursa olsun, çıkarılacağı coğrafyanın belli özellikler taşıması gerekiyor. Mermerciliğin gelişimi açısından sadece mermer kaynaklarının varlığı yeterli olmayıp, bölgenin coğrafi durumu, altyapısı da mermerciliğin ve o bölgelerde kurulacak olan mermer ocakların gelişimini etkiliyor. Örneğin, doğu ve güneydoğu Anadoluda kalite bakımından oldukça zengin mermer yatakları mevcut ise de, bu yataklardan ne yazık ki faydalanılamıyor. Var olan ocakların da çalışma koşulları ayrı bir sorun olarak değerlendirilmemelidir. İnsan sağlığının birinci planda tutulmadığı mermer ocaklarında çalışan işçilerin durumu sandığımızdan daha kötü hallere dönüşebilir.
Mermer ocaklarının açılacağı yerlerin belli özelliklere sahip olması gerekiyor dedik. Mermerin ocaktan fabrikaya gidişine kadar olan tüm işlemler oldukça zahmet istemektedir. Fabrikada makineler yardımıyla yapılan işleme süreci, işin görece daha kolay kısmını temsil ediyor. Ama işlem öncesi süreç, birbiri ardına zor aşamalardan oluşmaktadır. Mermer üretimini güçleştiren örtü kütlesinin kaldırılması ve çalışma süresince meydana gelen artık malzemenin çalışma ortamından uzaklaştırılması, ham blokların kazanılması, ham blokların taşınması, blokların düzeltilmesi ve ticari boyutlara kesilmesi bu aşamaların kaba tasnifini bize veriyor. Zor şartlar altında, insan sağlığını tehdit eder halde olan ocaklarda mermer işçilerin çalışmaları hiç de kolay değildir. Özellikle mermer tozlarının yapışkan özelliği göz önünde bulundurulursa, doğrudan akciğer ile temas etmesi büyük bir tehlike arz etmektedir. Aynı zamanda yeraltından çıkartılan mermerin sertleştirilmesi için kullanılan Epoxi adlı kimyasal maddenin, koruyucu elbiselerden uzak kullanılması, kronik bronşit, KOAH, kalıcı deri hastalıkları ve astım hastalıklarına yol açtığı da biliniyor. Yani bu tip mermer işçilerinin çoğunda akciğer hastalıkları ortaya çıkıyor. Özellikle işçi sağlığından ziyade, malzemenin kısa zamanda çıkarılmasına ve miktarına daha fazla önem veren iş yerlerinin varlığı, işçileri zor durumda bırakmaktadır. Büyük firmaların bu konuda daha titiz davrandıkları biliniyor ancak ruhsatı olmayan işletmelerin sayısı maalesef hiç de az değil. Hal böyle olunca da sömürü büyüyor ve emek sağlıkla beraber uçup gidiyor. İşçiler hem maddi yetersizlik yaşıyorken, bir de üstüne hastalıklarla boğuşuyorlar. Dünyanın en ağır işçilikleri olan maden ve taş işçiliğinde herkesin biraz daha fazla vicdan sahibi olması gerekiyor. Diğer gün manzaranıza yerleşecek olan bir heykel ya da evinizin herhangi bir köşesinde işlev görecek olan mermerin dünyanın en sağlıklı yapı malzemesi olduğunu düşünürsek, bu alanda çalışanların sağlıkları pahasına size sağlık sunduğunu da unutmayın.
Tüm bu olan bitenlerden bağımsız olarak kendini göstermiş bir diğer sorunsa giderek zanaat kültürünün ortadan kalkmasıdır. Alt yapı sorunu yanında kalifiye, işin ehli mermer işçisi bulmak oldukça zorlaşmıştır. Eski zaman mermer işçileri hem zanaatkâr hem de sanatkâr olarak çalışıyorlardı. Aslında değişen ve gelişen dünyanın bu soruna alternatif bir çözüm yolu bulduğunu görüyoruz. Yani artık mermer ustasının tanımı değişmiş gibidir. Bugün bir anlamda işin sanat-estetik kısmı heykeltıraşlara bırakılmış gibi gözüküyor.
Bir ülkenin yer altı zenginliği her şeyden önce, o ülkenin jeolojik yapısına ve jeolojik evrimine bağlıdır. Ülkemiz, çeşitlilik ve rezerv yönünden değerlendirildiğinde, hiç de küçümsenmeyecek bir potansiyele sahiptir. Üretimdeki artışa paralel olarak kullanılan teknoloji de gün geçtikçe gelişmektedir. Doğal taştan yapılan inşaat malzemelerinin mimar ve dekoratörler tarafından daha fazla tercih edilmesi ve fiyatların diğer malzemelere göre ucuz olması dünyadaki doğal taş tüketimini artırmaktadır.
Adını mermerden alan Marmara adasında mermer köyümüz bile var; Saraylar köyü. Afyon’un da mermercilikte çok önemli yeri olduğunu söylemeden geçmeyelim. Hatta şifa sizi orada bekliyor, haberiniz olsun. Öte yandan, halen atıl durumda ilgi bekleyen ocaklar ve ruhsatlar incelenerek bunların da ekonomimize kazandırılmasıyla, ülkemizin kalkınma sürecinin hızlandırılması, istihdamı artırmak gibi sosyal yararların elde edilmesi mümkün olacaktır.
Taşın yoluculuğu daha çok devam eder gibi gözüküyor. Bu anlamda biraz şanslıyız sanırım. Metale, kimsayala direnen bir çağın insanları olarak hala taşların keyfini sürüyoruz. Ekmeğini taştan çıkaranların da emeklerinin karşılığını almalarını ve bizimle aynı keyfi yaşamalarını dileyelim. Taşın ömrü uzun, onlarınki de öyle olsun.
Taştan Demirler: Mermer – Bu yazı, Gezgin dergisinin 2009 yılının Elül sayısında yayımlanmıştır.