Cuma , 26 Nisan 2024

Alırsın ‘Ford’ Olursun Lord

Çevremdeki birçok insanın otomobil tutkusuna her zaman şaşırmışımdır. Hangi otomobilin kaç beygir gücünde olduğu ya da ne kadar akaryakıt harcadığı hakkında zerre kadar bilgisi olmayan benim gibi birinin favori aracı her zaman bisiklettir. Araç kullanma konusunda kötü bir şoför olduğumu ve belli başlı markalar dışında birçok aracı birbirinden ayırt dahi etmediğimi ise yazımın başında söylemenin yararlı olacağını düşünüyorum.

Yazı ve Fotoğraflar: Mehmet Demirci

Biraz garip gelebilir fakat her yıl New York’ta yapılan uluslararası otomobil fuarını işim gereği takip etmesem, Detroit ismine bile yabancı olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.Geçtiğimiz günlerde dünya otomobil piyasasının kalbi sayılan Detroit’e yolum düşünce sıkıcı, bir iki gün geçireceğimi düşünüp biraz hayıflanmıştım. Detroit ekonomik kriz nedeniyle hayalet şehire dönüşmüş olsada otomobil meraklısı olan ya da olmayan herkesin gezmesi gereken Henry Ford Müzesi’ni görünce otomobiller ve Detroit hakkında düşündüklerim değişti.

Henry Ford Müzesi, Amerikan müzecilik anlayışının en güzel örneklerinden. Geniş sergi salonları ve sıra dışı koleksiyonu ile Detroit’e yolu düşen herkesin görmesi gereken bir yer. Müzeye dair tecrübelerimi paylaşmadan önce dünya üretim anlayışına çok büyük katkı sağlayan Henry Ford’u anlatmakta yarar var. 1863’te bir çiftçi çocuğu olarak dünyaya gelen Ford, eğer babası gibi çiftçiliğe devam etseydi belki de otomotiv sektöründe bugün büyük bir eksikliğin hisedileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

1886 yılında Ford, Quadricycle adı ile ilk aracı geliştirdiğinde başarılı bir mühendis gibi gözükse de ilk işini birkaç yıl içinde batırmış fakat mücadeleci ruhunu kaybetmeden; 1903’te Ford Motor Şirketi’ni kurmuştu. 1908 Model T’yi üreten ve neredeyse tüm Amerika’ya satan Henry Ford, aslında seri üretim kavramı ile ülkedeki birçok yeniliğin öncüsü olmuş sıra dışı bir isim olarak Amerikan tarihine adını yazdırmış bir kişilik.

Henry Ford, 1947’de ölmesine rağmen bugün Ford ismi dünyanın en bilinen markaları arasında. Hatta Türkler için ise başlıktaki gibi ‘alırsın Ford olursun lord’ şeklinde deyimleşmiş durumda.

Bir Sanayi Müzesi

Her ne kadar yazıma otomobil endeksli başlasam da Ford Müzesi aslında bir sanayi müzesi. Farklı temalarda bir çok icat ve sıra dışı koleksiyon müzeyi sıra dışı bir mekan haline  getiriyor. Müzenin hemen girişinden Amerikan siyasi tarihinde önemli yere sahip başkan limuzinlerini görmek mümkün. Roosevelt’in kullandığı fayton, John F. Kennedy’nin suikaste kurban gittiği 1961 model limuzin, Reagan, Eisenhower ve Roosevelt’in makam araçları müzenin en çok ilgi çeken araçları arasında yer alıyor.

Amerikan Rüyası başlığı adı altında sergilenen araçlar arasında Ford’un meşhur Model T’si ile birlikte 1908’de uluslararası otomobil yarışını kazanan ilk Amerikan arabası Old 16 da müzenin nadide parçaları arasında. Sıra dışı koleksiyonu ile dikkat çeken müzede faytondan 600 ton ağırlığındaki dünyanın en büyük lokomotifi, Allegheny Lokomotifi de görülebilecek araçlar arasında yer alıyor.

Ford Müzesi’nde ilgi çeken bir diğer bölüm ise Gökyüzü Kahramanları bölümü altındaki havacılık koleksiyonu. Wright kardeşlerin, ilk uçuşunun canlandırıldığı replika, 19 milyon kilometre uçmuş Douglas DC3 bu bölümdeki araçlardan bir kaçı.

Müzenin hemen yanında kurulu olan Greenfield Köyü ise ziyaretçilere 1900 yılların havasını yaşatıyor.Köy içinde Ford Model T’si ile tur atabilir, Ford’un doğduğu evden Edison’ın laboratuarına ve Abraham Lincoln’un avukatlık yaptığı mahkeme salonuna kadar birçok şeyi görebilirsiniz. Ford Müzesi, Michigan eyaletine bağlı Dearborn kasabası yakınlarında bulunuyor.

Alırsın ‘Ford’ Olursun Lord – Bu yazı 2011 yılının Ağustos ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 54. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir