Cuma , 26 Nisan 2024

Ormanın Heybetli Çocukları Goriller

Kongo Cumhuriyeti’nden bahsettiğimde ‘Ölmeden Önce Görmek İstediğiniz 100 Yer’ den ziyade Kırım Kongo kenesinin akla gelmesi ilginç. Türkiye’nin başkentinin İstanbul olduğunu duyduğumuzda verdiğimiz ‘hayata ve kültürlere karşı duyarsız’ damgasını Zahire (Demokratik Kongo Cumhuriyeti) ile Kongo Cumhuriyeti arasındaki farkı bilmeyenlere yaftalamıyoruz arkadaşlar arasında.

 

Yazı ve Fotoğraflar: Aylin Akkaya

 

 

Afrika’nın kaynayan kazanının içinde, kolonizasyon ve iç savaştan dibi tutmuş bir topluluk var karşımda. Aynı sokakta yatacak bir çatı bulamayanla, hayatımda hiç görmediğim Ferrari modellerinin aynı sokakta yaşadığı bir halk. İstanbul’daki yaşamdan birebir tanık olduğum giderek artan zengin-fakir uçurumunun gelebileceği noktanın kristalleşmiş hali. Açlığa, yolsuzluğa, savaşa rağmen Kongo Cumhuriyeti ölmeden önce görmenizi istediğim olağanüstü bir kompozisyon.

Babama alçak arazi gorillerinin (Gorilla gorilla gorilla) davranışlarını vahşi yaşamda incelemek için Kongo’ya gideceğimi söylediğimde oldukça tepkiliydi. Bunu gönüllü olarak yapacağımı duyduğunda, yüzünde gördüğüm endişe ise çektiğim fotoğraflara bakarken aldığı hazla karşılaştırdığımda önemsenmeyecek kadar küçük.

Dört gün süren seyahatin sonunda Kongo Cumhuriyetinin kuzey ve Orta Afrika’nın güney ucunun kesişme noktalarında bulunan Nouabale Nobli Milli Parkı‘na vardığımda, beni ilk insanlar olarak bilinen ormanın insanları Pigmiler  yeni iş arkadaşlarım karşıladı. Kaşifler tarafından keşfedildiklerinde ormanın ruhları olarak adlandırılmışlar ve kendilerini yok edebilmek gibi üstün güçleri olduklarına inanılmış.

 

 

Pigmilerle böcekleriyle, leoparlarıyla, filleriyle, maymunlarıyla konuşan orman, Converse’li, internet bağımlısı, CV fetişi, dijital mp3’lerden ilham alan hayata yabancı. Bu hayatı bilmediğinden değil, bilinçli olarak seçmediğinden ben de onlara yabancı… Aileleri, ekmek tekneleri, evleri ve tanrıları her zaman ormanın kendisi olmuş. Uzun yıllar Mecidiyeköy’de yaşadıktan sonra benim için çok sessiz, aynı zamanda gürültülü, ürkütücü ve tehlikeli olan orman, Pigmiler için hayatın kaynağı, hatta kendisi olmuş.

Tropik yağmur ormanları gerçekten de tapınılası derecede büyüleyici… Günışığı yüzünüzü, ağaçlarının yaprakları arasında aralık bulabildiğinde ışıldatabiliyor ancak. Her zaman nemli ve ıslaksın asla tamamen kuruyamadan, ya uzun zorlu düşe kalka gerçekleşen yolculuğunun etkisiyle terleyen bedeninden ya da gökyüzü yarılırcasına yağan yağmurdan. Bana yaklaşan ve benden uzaklaşanı, ormanın gizemli dilini konuşabildiğim sürece anlayabilmen heyecan verici. Ormanın tanıdık olmadığım, ben doğmadan çoktan yitirdiğim fısıltısı, bütün o heyecanlı, gizemli, büyüleyici ve de ürkütücü sesleri kendisinde barındırmakta.

 

 

Goriller, kusursuz orman puzzle’ının yalnızca bir parçası. Tahmin edilenin aksine karıncayı bile incitmekten korkan, hassas, nazik ve bir o kadar da utangaç primatlar. Gerçek bir “saldırı” kavramının neredeyse asla yer almadığı bir tür. Bu utangaç goril ailesinin vahşi hayatta yanına yaklaşmak ne yazık ki pek kolay değil. İnsan kokusunu alır almaz ya bağırıp kaçıyor ya da sahte tehdit çığlıkları atıp, üzerinize doğru dal fırlatıp, ağaç kırıyorlar. Asla gerçek bir saldırı ile sonlanmıyor karşılaşmalar. Gorilleri vahşi hayatta inceleyebilmenin tek olanağı sabır gerektiren uzun bir süreç olan ‘İnsana Alışkanlık’ (habituation) yöntemi. Goril grubunun insanı kabullenmesi 3 ila 5 yıl sürüyor. Bulunduğum bölgenin güzelliği, dünyadaki Alçak Arazi Gorillerinin vahşi hayatta 5 metre uzaktan izlenebileceği bir elin parmaklarını geçmeyen nadir bölgelerden biri olması. Bu yönteme göre belirlediğim bir goril grubunu ısrarla her gün takip edip, onlarla ilgilenmiyormuş gibi yaparak, amacım çevredeki yaprakları yemekmiş edasıyla sokuluyorum yanlarına. Belirlediğim grubun lider erkeği Kingo ve ailesi 15 yıldır insana alışkanlık sürecindeler ve beni de grubun bir üyesi olarak kabul ediyorlar. 2 yıldır devam eden bir diğer grubun insana alışkanlık sürecinde, gruba en fazla yaklaşabilinebilen mesafe 20 metreden yakın değil ve takip tamamen bir koşudan ibaret. Görünen tek unsur, çoğunlukla ilerideki otların kımıldaması veya şanslıysam otların arasında koşan ve zorla seçilebilen siyah gölgeler. Ama “İnsana Alışkanlık” sürecinin tamamlandığı Kingo’nun grubunda durum tam tersine. Ben de grubun bir üyesiyim, iki büyük farkla, daha az tüylü ve grubun en hantal ve sakar üyesi olarak.

 

 

Kingo ve grubunu ilk gördüğümde, gerçeğin bu kadar olağanüstü olacağını tahmin etmemiştim. Gerçek bir gorili karşımda görüp, ihtişam, zerafet ve yaydığı huzurdan etkilenmemek mümkün değil. Gerçek; Atlas’da gördüğüm fotoğraflardan da olağanüstü.

Gözlem grubumuz, iri yarı ve tam tersine bir o kadar zarif olan Kingo ve haremi. Kingo, 3 aylık, 3 yıllık ve 4 yıllık 3 yavru gorillin görkemli babası. Yavru gorillerin isimleri Ekendi ve Kusu (en küçüğü henüz isimsiz). Kusu ve Ekendi, Kingo’nun en büyük iki hayranı ve aynı zamanda daimi gölgeleri.

 

 

Her çocuk gibi vakitlerinin büyük çoğunluğunu oynayarak geçiriyorlar, fakat bizden farklı olarak onlar ormanın çocukları. Gruptaki favorilerim, bu iki sevimli yaramaz. Özellikle yaşının küçüklüğünden olsa gerek Ekendi. Her an takla atıp döne döne ilerlemesinden olsa gerek, düz bir çizgi üzerinde yürüyebildiğine şahsen emin değilim. Sadece yürüyüşü değil, yemek yemesi bile bir oyundan ibaret. Yaprağı dalından koparmadan önce ağacın kütüğüne vurup mırıldanması, dalı ayaklarıyla tutup baş aşağı sallanması ve ardından en sonunda yaprağı alıp gürültüyle ağzına atması, hepsi bir oyun.

Kusu ise Ekendi’nin farklı anneden doğan ağabeyi. Kusu, annesi Mama gibi özgür bir ruha sahip. Kusu’nun o koca kahverengi gözlerindeki merakı görmemek imkansız. Ekendi’nin tersine, Kusu’nun gezmesi için etrafta anne ve babasına ihtiyacı yok. Kusu ve Ekendi’nin oyunları yaptıkları el ense hareketleri bana milli sporumuzu anımsatıyor. Tek fark yağlanan bir vücudun olmayışı ve güreş başlamadan önce düdük sesi yerine Ekendi ve Kusu’nun alkış sesleri.

 

 

Ormanın içinden gelen alkış seslerini duyduğumuzda, Ekendi ve Kusu’nun heyecanlandığı ve yeni bir güreşe başlamak üzere olduklarını anlıyoruz. Ağızları yarım açık olarak birbirlerini enselerinden yakalayarak yere yatırmaya çalışıyorlar. Bazen birbirlerinin sırtlarını tokatlıyorlarlar. Ama oyunun tek ve en önemli kuralı, asla gerçek bir zarara veya can acısına neden olmamak. Biri birazcık ipin ucunu kaçırsa, diğeri hemen mırıldanıyor yere uzanarak. Sinyali alan heyecanlı güreşçi, kardeşinin yanına uzanıp kibarca yeniden oyuna başlamasını istiyor ve “kin” güdüsü olmayan bu küçük goriller, güreşe kaldıkları yerden devam ediyorlar. Kusu ve Ekendi için hayatın kendisi sadece oyun ve keşif demek. Çocukluğumdaki gibi…

Kusu’yu ağacın tepesinde bir dala uzanmış, ellerini aşağıya sallamış ve yavaş yavaş yaprakları hışırdatırken yarattığı etkiyi izlerken görmek mümkün veya Ekendi’yi Teyzesi Ugly ve himayesindeki bebeğinin peşinde, bu kim dercesine. Ekendi, bazen sınırını unutarak Ugly’nin altından geçtiği ağaca tırmanıyor ve sırtındaki bebeğe yakından bakmak için Ugly’nin sırtına atlıyor kibarca. Ugly sanki sırtına yaramaz bir çocuk tırmanmıyormuş edası ile yoluna devam ediyor -ta ki bebeği korkudan ağlamaya başlayıncaya kadar. Ekendi, bebeğin ağlayan sesini duyunca, iyice meraklanıp burnunu bebeğin yüzüne dayıyor meraklı gözleriyle. Teyze Ugly kucağındaki yavrusunun bağırması ile Ekendi’yi nazikçe sırtından indirip, ‘uzaklaş korkutuyorsun dercesine’ poposundan diğer yöne itiyor.

 

 

Bu iki gorilin sokakta gördüğünüz yaramaz çocuklardan farklı olduğunu düşünmek yanlış olur sanırım. Birinin oyun alanı apartmanının önündeki kaldırımken, diğerininki orman.

Goriller mimikleri ile de bazen aynaya bakıyor etkisi yapıyor insanda. Eğer karşımda oturan gorilin biraz daha az tüylü olduğu ve daha dik durabildiğini görebilsek, hemcinslerimizle karşılaştırabileceğimiz kadar benzer olduklarını fark ederdik. Kingo oturduğunda, bir hanımefendi edasıyla bacak bacak üstüne atmakta narsist beni anımsatıyor avucunu dizinin üstünde birleştirerek düşünceli beni anımsatıyor- elindeki meyveyi tembelce sallamakta huzursuz beni anımsatıyor ve zaman zaman durup bir ısırık alarak yeniden elini dizinin üstünde koymakta kararsız beni anımsatıyor, çok yorulmuş da günün tadını çıkarıyormuş gibi. Sinekler tarafından sarıldığında ise, tek eliyle sinekleri savuşturuyor, ‘beni rahat bırakın’ dercesine. Zaman zaman öylece durup gökyüzüne bakıyor, kafası bir eline dayanmış dinlenirken. Bazen sıkıldığında başını ellerinin arasına alıp yere uzanıyor yüzüstü, gözleri oynayan yavrularında.

 

 

Goriller sosyal ilişkileri açısından bizler kadar karışık bir yapı taşımasa da, bireyler arasındaki ilişkiler inkar edilemeyecek kadar aşikar. Grubun bazı üyeleri birbirleriyle dostane ilişkiler sürerken, diğerleri ile tam bir savaş havası esiyor. Bazı bireyler birbirlerinin arkadaşlıklarından hoşlanırken, diğerlerinin varlığı sinirlerini bozmaya yetiyor. Ama bütün saldırganlıklar boy gösterisinden ibaret. Dişiler fiziksel saldırılara yeltenecek olursa hemen Kingo müdahale ediyor duruma. Kingo’nun saldırı alanına gelmesi ile saldıran birey ortamı terk ediyor, saldırıya uğrayan bakışları yere dönük yavaşça uzaklaşırken. Grup içinde iki bireyin birbirlerine manevi destek verdiklerine şahit olmak mümkün. Üzgün olanın yanında beliriyor grubun güçlü bireyi. Tek yaptığı sakince yanında oturmak olsa da, üzgün birey bir süre sonra toparlanıp devam ediyor günlük hayatına.

Bu kürklü yakınlarımızın kavgaları da sevgileri de bizimkilere nazaran çok daha sakin. Bölgesel canlılar olmalarına karşın, alanlarında diğer gruplarla karşılaşmaları halinde bile, tepkileri gövde gösterisinden öteye gitmemekte ve fiziksel bir zarara neden olmamakta.

 

 

Grup, genel olarak bir düzen ve uyum içinde hareket etmekte ve huzuru bozmaya niyetlenen olması durumunda Kingo’nun güçlü ve uyaran sesiyle karşılaşıp, köşesine çekilmek zorunda kalıyor. Görkemli vücutlarının tam tersine, peşlerine düşüp her anımı birlikte geçirdiğim goriller, bir kelebek kadar zarif. Onlar, ormanın derinliklerinde kulaklarımızın duymadığı bir müziğin ritmiyle dans ederken, biz insanoğlu, saklı kalan her bir sarmaşığa takılıp düşüyor veya var her bir dikene başarıyla derimizin bir kısmını bırakıyoruz. Koca kütleleri ile ormanda ahenk içinde dans eden goriller karşısında, narin halimizle zerafetten eser taşıyamıyoruz. Kendimi ikinci kez ‘en zayıf halka’ gibi hissediyorum. Nesli tehlike altında olan, ‘koruma sorumluluğum olan’ bu türün habitatında zavallı olan benim esasında. Ve ben, arkalarında, insanoğlunu temsilen görece zarif görünüşümle, onların zarafetlerine tezat tüm sakarlığımla, saklı kalan ormanın bütün tuzaklarına takılıp düşerek, ormanın sakladıklarından bir haber, gorilleri ama aslen insanoğlunu anlamak için peşlerindeyim.

 

 

Onlar ve bizler arasında tahmin ettiğimiz kadar fazla bir fark yok esasen. Kingo ve haremindeki her bir gorilin bireysel farklılıkları ve her bir gorilin kendine has kişiliği, onların da aynı bizler gibi duygu ve düşünceleri olduğunu ortaya koyuyor. Yorgun ülke Kongo’ya giderkenki merakımdan bambaşka bir soru işaretiyle Atatürk Havaalanı’na iniyorum: Acaba hayatı tüm basitliği ile bir gorilin gözünden görebilseydik, sokaklarda birçok insanın yaşadığı telaşın yerine, biz de onların gözlerinde taşıdığı huzuru bulabilir miydik?

 

Bu yazı 2009 yılının Aralık ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 34.sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir