Pazartesi , 7 Ekim 2024

Ateşte Raksedenlerin Hikayesi

İbn Battuta Seyahatnamesi / Çeviren: A. Sait Aykut / Yapı Kredi Yayınları           

Bir keresinde Hind ülkesinin başşehri Dihli’ye beş günlük mesafede bulunan Afganpur’da idim. Burası Hezar Emruha’ya bağlı bir şehirdir. Sarv (Saru) adıyla bilinen bir ırmağın kenadında otağ kurduk. Tam da ‘şekal’ zamanıydı. Hind’de yağmura bu ad verilir. Orada gök, yaz sıcaklarının başlamasıyla kapısını açar. Demin bahsettiğimiz suyun kaynağı Karacil (Himalaya) dağlarıdır.

Yağmurun zehirli kuru otları yalayıp buraya akıtmasından ötür insan ve ya hayvan bu sudan içerse derhal ölür! Bu nehrin etrafında dört gün konaklamammıza rağmen hiç kimse suya yanaşmadı! Orada Haydariler adı verilen dervişlerden bir bölük, yanımıza gelerek bir gece misafir kaldılar. Bu taifenin üyeleri boyunlarına demir bukağılar, kollarına demir halkalar geçirmişti. Reisleri simsiyah bir adamdı, biraz sonra yapacakları raks esnasında yakmak için benden odun istedi. Bu yörenin valisi olan ve Hammar adıyla tanınan Aziz’e rica ettim, odun toplansın diye. Neredeyse on yük odun gönderdi Aziz… Dervişler yatsı namazından sonra ateş yaktılar. Odunlar kor haline gelince sema etmeye başladılar; kızıl alevlerin içinde dalıp raks ettiler, yuvarlandılar.

Üstadları benden bir gömlek istedi. Kendisine uzattığım gayet ince gömleği giydi. Közlerin içinde yuvarlandı ve gömleğin yeniyle korlara vurdu, vurdu, vurdu. Sonunda ateşi söndürdü. Biraz sonra gömleği bana getirdi. Hiçbir noktasında yanık izi yoktu. Hayretler içinde kaldım.

Bu yazı 2011 yılının Şubat ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 48. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir