Cuma , 29 Mart 2024

Berlin

Yazı ve Fotoğraflar: Mehmet Demirci

ABD’nin en popüler başkanlarından John F. Kennedy’nin ‘Ich bin ein Berliner’ (Ben bir Berlinliyim) sözünü ilk kez duyduğumda, Amerikalı bir başkanın Berlin’i neden bu kadar sevebileceğini anlayamamıştım. JFK’nin 1946’da sarf ettiği bu vecizenin üzerinden 65 yıl sonra yolum Berlin’e düşünce ve iki ay bu şehirde yaşayınca Başkan Kennedy’nin ne kadar haklı olduğunu anladım. Almanya’nın başkenti Berlin, Avrupa’nın tam ortasında, Türkiye ve Türkler için son derece önemli bir şehir. 400 bin civarındaki Türk nüfusuyla bir Alman şehri olduğu kadar aynı zamanda da bir Türk şehiri olan Berlin, Avrupa’da görülmesi gereken yerler arasında ilk sıralarda.

Eğer bir koleksiyonerseniz Berlin, sizin için bulunmaz bir mekan. Hafta sonları kurulan sayısız bit pazarı gezmek ve sıradışı hediyeler almak için en güzel yerlerden. Mauerpark’ta sadece pazar günleri kurulan bit pazarı gençlerin en yoğun rağbet ettiği yerler arasında.

Türkiye ve Almanya arasındaki işci göçü anlamaşının 50’nci yılında günlerimi geçirdiğim Berlin’inin Türkler için ‘Acı vatan’ olmadığını yazımın hemen başında söylemem gerekiyor. Berlin’i Türk kökenli Alman vatandaşları için Avrupa’nın ortasında küçük İstanbul olarak biliniyor. Şehrin tam ortasında bulunan Kreuzberg, Berlin’de yaşayan Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden. 22 yıl yani Berlin duvarı yıkılmadan önce kimsenin oturmak dahi istemediği bu semt şimdilerle Berlin’inin en çok ilgi çeken semtleri arasında yer alıyor. Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya’ya kaçmalarını engellemek için inşaa edilen Berlin Duvarı 12 Ağustos 1961’de yapıldığında Berlin’e yeni yeni gelmeye başlayan Türk işcilerin Kreuzberg’e yerleşmesinden o yıllarda kimsenin şikayeti olmamıştı ama 9 Kasım1989’da duvar yıkıldıktan sonra şehirin tam ortasında kalan bu mahalle, 22 yılda tam bir cazibe merkezi haline gelmiş durumda. Sokaklarında dolaşırken tek-tük görülen Almanca işyeri isimlerini bir kenara bırakırsanız; tek kelime bile Almanca bilmenize bile gerek olmadan Kreuzberg sokakların da rahatça dolaşabilirsiniz. Kreuzberg’te herkes Türkçe konuşuyor fakat biraz farklı. Araya sıkıştırılan birkaç Almanca kelimeye geride kalan 50 yılın hatırası. Kreuzberg’te en çok ilgi çeken yerlerden biri salı ve cuma günü kurulan sokak pazarı. Kuru dolmadan, içliköfteye pazarda nerdeyse yok yok. Sabahın erken saatlerinde tezgahı yerleştiren esnafa çay servisi bile var. Kreuzberg Türk pazarının asıl ismi; Maybachufer Wochenmarjet fakat herkes Türk pazarı olarak biliyor. Pazarda tezgah açan esnafın neredeyse yüzde 90’ı Türk; fakat pazarın müşterilerinin büyük bir çoğunlunuşehiri gezmeye gelen turistler oluşturuyor.

Berlin’e yakın şehirlerden gelenler bir yana; Hollanda, Polonya gibi farklı ülkelerden de pazarı gezmeye gelenler var. Türk pazarı dünyaca ünlü birçok turist kitabında da Berlin’de gezilmesi gereken yerlerin başında geliyor.

Berlin şehir içi ulaşımı konusunda müthiş derece de kolay bir şehir. U-Bann ve S-Bann ismi verilen metro sistemiyle şehir içinde her yere kolayca ulaşılabiliyor. Üstelik metro istasyonlarında hiçbir geçiş turnikesi de bulunmuyor yani biletinizi alıp almamak sizin elinizde. Tabi bu biletsiz seyahat edeceğiniz anlamına da gelmiyor. Belediye metro içinde görevlendirdiği elemanlarla yaptığı rastgele kontrollerle bilet denetimini sağlıyor. Spree ve Havel nehirleri arasına kurulu Berlin’de metro ağı ne kadar yaygın olsa da birçok diğer Avrupa ülkesinde olduğu gibi bisiklet en popüler ulaşım aracı. Sokak başlarındaki bisiklet istasyonlarından günlüğü 10 avroya bisiklet kiralayarak tüm şehri korkusuzca dolaşabilirsiniz. Şehir içinde istisnasız her karayolu üzerinde bisikletler için ayrılmış özel şeritler bulunuyor. Tarihi 1200’lü yıllara kadar dayanan Berlin, geçirdiği onca savaşa rağmen müthiş derece bakımlı bir şehir. İkinci dünya savaşının ardından yenilenmeye başlayan ve bu yenilenmeyi hala devam ettiren Berlin’de bakımsız, çökmeye yüz tutmuş bir yapı görmek imkansız. Mimari güzellikleriyle dikkat çeken Berlin’deki bölünmüşlüğü fark edeceğiniz en önemli unsurların başında binalar geliyor. Doğu ve Batı diye uzun yıllar Berlin duvarı ile ayrılan bu şehirde mimari eserlere bakarak nerenin Doğu ya da Batı Berlin’de olduğunuzu kolayca anlayabilirsiniz. Şehrin doğusunu kontrol altında tutan Sovyet anlayışını mimari eserlerde kolayca görülebiliyor. Berlin’i biraz daha anlayabilmeniz için bir iki tarihi detaydan bahsetmekte yarar var.

Berlin 3,5 milyonluk nüfusu ile Almanya’nın en kalabalık şehiri. Kültürel olarak Avrupa’daki en hareketli şehir olarak bilinen Berlin hakkında birçok gezi rehberinde150’nin üzerinde müze olduğu söyleniyor. Şehirin hemen merkezinde bulunan müzeler bölgesini gezmek için bile en az 3 güne ihtiyacınız var.

Londra antlaşması ile 4 ayrı bölgeye bölünen Alamanya gibi Berlin şehiri’de 4 ayrı sektöre bölünmüştü. Batılı Müttefikler (ABD,Fransa ve İngiltere) Berlin’inin batısını işgal ederken Sovyetler de doğu kısımda söz sahibi olmuştu. Ülkenin batısı Almanya Federal Cumhuriyeti olarak yeni bir devlet doğu ise Demokratik Almanya Cumhuriyeti ismiyle 1989’a kadar varlığını sürdürdüğünü hatırlatmakta yarar var. Almanya’nın bölünmüşlüğü gibi tam ortasında ayrılan Berlin’de karşılıklı geçişler sadece belirli noktalardan yapılıyordu. Bu arada Federal Cumhuriyet tarafından Berlin’inin batısına geçiş ise tamamen yasaktı. Berlin 3,5 milyonluk nüfusu ile Almanya’nın en kalabalık şehiri. Kültürel olarak Avrupa’daki en hareketli şehir olarak bilinen Berlin hakkında birçok gezi rehberinde150’nin üzerinde müze olduğu söyleniyor. Şehirin hemen merkezinde bulunan müzeler bölgesini gezmek için bile en az 3 güne ihtiyacınız var. Müzeler bölgesindeki en çok ilgi çeken müzenin ismi Bergama müzesi. Evet! Yanlış okumadınız Bergama müzesi. Devasa boyuttaki Zeus Sunağı görebileceğiniz tek yer olan Pergamon üzesini gezerken aklınızdan şunu geçirceğinize şimdiden söyleyebilirim: ‘ Devasa boyuttaki bu yapıyı acaba 1870’de Bergama’dan Berlin’e nasıl getirildi ?’ Tabi müzeyi gezdikçe eserleri korumak için gösterilen ilgiyi de takdir edeceğiniz şimdiden söyleyebilirim. Berlin’de üç üniversite faaliyet gösteriyor. Humboldt üniversitesi ise en meşhur olanı. Albert Einstein bu üniversite ders verirken komünizmin kuramsal kurucusu Karl Marx’da bu okulda öğrencilik yapmış. Bu arada komünist manifestoyu birlikte yazan Karl Marx ve Friedrich Engels’in Berliner Dom (Berlin Katedrali) hemen karşısında yer alan ve tekne turlarının başlangıç noktasındaki heykellerinde Berlin’de turist çeken yerler arasında olduğunu söylemek gerekiyor. Humboldt Üniversitesi’ne dair paylaşabileceğim bir diğer detay ise Nazilerin 1933’te otuz bin kitabı hemen üniversitenin önünde yakmış olmasıdır. Bir diğer detay ise kısa bir süre önce Almanya’yı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu üniversitede bi konuşma yapması.

Dünyanın her önemli şehrinde olduğu gibi Berlin’in de bir simgesi bulunuyor. Braden Brurger Tor, Berlin’inin doğal sembolü. Doğu ile Batı arasında ki doğal sınır olan Berlin Kapısı tam bir turist merkezi. Asker elbisesi giymiş vigüranlarla fotoğraf çektirmek bu bölgedeki en önemi etkinlik. Kapının hemen ilerisinde bulunan Berlin Parlamentosu’nu (Reichtag) gezmekte mümkün. Gece yarılarına kadar açık olan parlamentoyu gezmek için biraz kuyruk beklemek şart. Tarih ile moderniteyi birleştiren bu binadan 36 derecelik br açı ile her yeri görmeniz mümkün. 1884’de inşa edilen parlamento binası II Dünya Savaşı sırasında bombalanıyor. 1994-1999 arasına İngiliz mimar Norman Foster’ın projesiyle sıra dışı bir görünüme kavuşan meclis binasının bugün camdan bir kubbesi bulunuyor ve yılın her dönemi turistlerin ilgisini çekiyor.

Bu yazı 2011 yılının Aralık ayında yayınlanan Gezgin dergisinin 58. sayısından alınmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir