Pazar , 3 Kasım 2024

Berlin’de Bergama Sunağı

Almanya’nın başkenti Berlin tam anlamıyla bir müzeler diyarı. Özellikle “Müzeler Adası” denilen alan, Berlin’i ziyaret eden her turistin en önemli durak noktalarından. Müzeler Adası’nda öyle bir müze var ki, ismi ile sizi zaten kendine çekiveriyor. Söz konusu mekan “Pergamon Museum” olup, Bergama’dan buraya getirilen Zeus altarından dolayı bu şekilde isimlendirilmiştir. Bunun dışında müzenin içinde Milet şehrinden getirilen Pazar kapısını, Babil’den getirilen İştar kapısını ve diğer pek çok yapıyı görmek mümkün. Müzenin ikinci katı ise İslami devir eserlere ayrılmış. Burada dokuma, ahşap, oymacılık, seramik, çini gibi pek çok alanda Selçuklu, Babür, Eyyubî, Timurî devrine ait eseri görebilirsiniz. Zengin bir koleksiyona sahip olan müze, her yıl bir milyondan fazla ziyaretçi ağırlıyor.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (17)

Müzeye adını veren sunağın yapılmasına sebep olan hadise, Bergama kralı II. Eumenes ile Galatlar arasında geçen kanlı mücadeleler silsilesidir. II. Eumenes batı Anadolu egemenliği için MÖ. 184’de Bithinia kralı II. Prussias ile karşılaşmış, hem onu hem de onunla hareket eden Galatları yenilgiye uğratmıştı. Galatlar, Bergama kralının karşısına beş yıl sonra bu kez Pontos kralı I. Pharnakes ile birleşmiş olarak çıkacaklar ancak sonucu değiştiremeyeceklerdir. II. Eumenes, o denli parlak bir zafer kazanır ki, bunun şükranı olarak yazımıza konu olan Zeus altarını yaptırtır. Galatlar da on yıl kadar Bergama krallığına itaatkar hareket ederler. Ancak MÖ. 169-166 tarihleri arasında iki taraf tam üç kez karşı karşıya gelirler. İlk iki savaşı Galatlar kazanırsa da, esas belirleyici mücadele olan sonuncusunu yine II. Eumenes kazanmayı başarır.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (2)

Yazımızın konusunu Bergama Zeus sunağı oluşturduğuna göre, sunağın yapılmasına sebebiyet veren Galatlar hakkında kısaca bilgi verelim. Romalıların “Galatai”, Helenlerin ise “Keltoi” dediği bu topluluk farklı yerlerde farklı isimlerle şöhret bulmuş savaşçı bir halktır. Fransa’da yaşayanlar Galyalı, Anadolu’ya gelenler Galat, Britanya’ya göç edenler ise Kelt namı ile şöhret bulmuşlardır. Kabileler şeklinde organize olan bu toplulukların Keltçe konuştukları, ana vatanlarının Ren nehrinin doğusu olduğu ve MÖ. 4.-3. yüzyıllar arasında da İtalya, Makedonya, Trakya, Yunanistan ve Anadolu’yu bir istila dalgası ile kasıp kavurdukları biliniyor. Hatta MÖ. 387’de şefleri Brennus liderliğinde, henüz doğum aşamasında olan Roma’yı yıkımın eşiğine getirmiş, Roma ancak bu savaşçı topluluğa yüklü bir haraç ödemek suretiyle kendini kurtarabilmişti.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (16)

Eserin yapım tarihi olarak MÖ. 164-156 yılları arası kabul edilir. Galatlarla yaptıkları savaştan galip çıkan Bergamalılar, Tanrılar tanrısı Zeus’a ve onun kızı olan Athena’ya şükranlarını bir sunak vasıtasıyla dile getirme yoluna gideceklerdir. Yeri gelmişken hemen belirteyim ki Athena’nın, Bergama şehri için ayrı bir önemi vardır. Daha MÖ. 4. yüzyılda bu şehirde güçlü bir Athena kültünün oluştuğu, hatta bu dönemde onun adına Dor tarzında bir tapınak inşa edildiği biliniyor. Bir asır sonra Bergama yönetiminin Attalos oğullarının eline geçmesiyle birlikte, hem Bergama şehri hem de buradaki Athena kültü altın çağını yaşadı. Hellenistik Bergama’yı idare eden Attaloslar, akropolün zirvesindeki kayalık bir düzlüğü Athena’ya adadıkları pek çok yapı ile donattılar. Athena’yı, Nikeforos yani “zafer getiren” olarak sıfatlandırdılar ve soylarının koruyucu tanrıçası olarak kabul ettiler.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (15)

Sunak hakkında Romalı tarihçilerin eserlerinde bir takım bilgiler olsa da, bu abidevi yapının yeri 19. yüzyıl ortalarına gelinceye değin tespit edilememişti. Akropolün ortaya çıkışı mühendis Carl Humann ile yakından alakalıdır. Bilindiği üzere Osmanlı devleti bilhassa 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yabancı sermayeyi ülkeye davet etme ve bir takım alt yapı çalışmalarını bu vesileyle giderme yoluna gidecektir. Keçecizade Ali Paşa, batı Anadolu’da yol planlaması çalışmaları için İstanbul’daki Alman büyükelçiliğinden kendisine bir mühendis tavsiye edilmesini talep etmiş, bunun üzerine Humann’ın ismi verilmiştir.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (14)

Arkeolojiye meraklı bir mühendis olan Humann 1865’de İzmir’e gelmiş, aynı yıl Bergama’ya geçmiştir. Bergama’da bulunan kireç ocaklarında antik dönem Bergamasına ait bazı mermerlerin taşındığına şahit olunca, bölgede bulunan Dr. Nikola Rallis’in vesilesiyle akropolü gezme imkanı bulmuştur. Bu gezi sırasında akropolde bulunan aslan başlı bir adamın başka bir insanı boğuşunu tasvir eden kabartma çok ilgisini çekmiş ve sonuç olarak Humann, bölgede kaçak kazılara başlamıştı. 1869’da Bergama-Dikili şosesinin yapımını üslenen Humann, şantiyesini akropolise kurarak kazılara devam edecektir. Ele geçirdiği iki parçayı kaçak yollardan Almanya’ya gönderen Humann, bunların değerini öğrendikten sonra kazılarını daha da sıklaştırmış ve İzmir’deki Alman konsolosluğunun da yardımıyla, Osmanlı devletinden kazı için gerekli izni almıştır. Humann’ın geniş imkanlara sahip olduğunu kazı ekibinde bulunan iki bin işçi, bin öküz, beş yüz deve, at ve katırdan da anlamak mümkündür.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (13)

Sunak, Hıristiyanlık döneminde şehir surlarını sağlamlaştırmak amacıyla tahkimat için kullanılmıştır. Bu sebepten o dönemden kalma bir duvarın içinden çıkarılmıştır. Sunağın, bulunduğu ilk andan itibaren bir savaşı betimlediği anlaşılmışsa da, bu savaşın hangi tarihsel döneme denk geldiği bir muammaydı. Humann, çıkarılan parçaları 1871 yılında Prusya’ya göndermiştir. Parçaların kıymeti ancak altı yıl sonra, Prusya Kraliyet Müzesi Heykel Galerisi’nin başına A. Conze gelince anlaşılır. Conze, bu parçaların altarın yapımından yaklaşık dört asır sonra yaşayan Romalı tarihçi Lucius Ampelius’un eserinde bahsedilen mermer sunak olduğunu anlar. Zira bu sunakta Olimpos tanrıları ile gigantların savaşı tasvir edilmekte idi. Sunağın önemi anlaşıldıktan sonra Humann kazılarına hız verir.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (12)

Humann Bergama’daki kazıları idare ederken, Conze de Prusya kültür bakanlığını elde edilen kalıntıların Berlin’e getirilmesi konusunda tez edilen diplomatik temasların başlatılmasına ikna etmeye çalışıyordu. Bu süreçte Kraliyet müzesinin fahri başkanı prens Frederick’in devreye girmesi, olayların akışını bu ikilinin istediği mecraya çekecektir. Prens Frederick, bizzat Osmanlı yetkililerine başvurarak söz konusu kalıntıların Berlin’e getirilmesi konusunda gerekli şartları hazırlama yoluna gitmiştir. Kazılar yapıldığı sırada Osmanlı devletinde, “Âsâr-ı Âtika” nizamnamesi yürürlükteydi. Kendisi de bir Alman olan İstanbul’daki müze müdürü Detthier tarafından hazırlanan nizamnameye göre, kazı sonrasında çıkan kalıntıların üçte biri kazıyı yapana, üçte biri arazi sahibine ve üçte biri de Osmanlı devletine aitti. Buradan hareketle Almanlar, öncelikle arazi sahibinin hakkı olan kısmın kendilerine devrini rica etmişlerdir. Osmanlılar 1878 Berlin anlaşması maddelerinin hayata geçirilmeye başlandığı bu kritik tarihte yapılan talebi bir “muamale-i cemile” yani bir nevi Alman hükümetine yapılan jest kabilinden kabul etmiştir. Lakin Almanların talebi bununla da kalmayacak Almanlar, Osmanlı devletine ait olan hissenin de kendilerine bırakılmasını rica eden yeni bir girişimde bulunacaklardır. Gerekçe olarak da bulunan kalıntıların aynı devreye ait olmasını ve parçaların bir bütünlük arz etmesi durumunda kıymet taşımasını göstereceklerdir. Bu durum üzerine Osmanlı devleti, önceden Almanlara arazi sahibinin hakkı olan kısmın verildiğini hatırlatma yoluna gitmiştir. Bu teşebbüsün sonuçsuz kalması neticesinde devreye bizzat prens Frederick girerek Osmanlılara ait olan kısmı satın alma talebinde bulunmuştur. Tabir-i caizse “bu işi kaça bağlarız” gibi bir durum söz konusudur.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (11)

Osmanlı devleti, gerek geri kalan parçaların tek başına bir anlam ifade etmeyeceğini bildiği, gerek Alman devletinin siyasi nüfuzundan istifadeyi tasarladığı ve gerekse de para sıkışıklığının yaşandığı böylesi bir devirde elde edilecek paranın Âsâr-ı Âtika Müzesi’nin bazı ihtiyaçlarını giderebileceğini hesap ettiği için, ancak bir bilirkişi heyetince tespit edilen meblağ üzerinden satışın söz konusu olabileceğini Alman yetkililere iletmiştir. Gelgelelim bilirkişi heyetinin kimlerden oluştuğu meçhuldür. Ama biçilen bedel sadece “20 bin frank”tır. Satış yazışmalarının devam ettiği sırada ise ilginç bir gelişme yaşanır ve Humann sunağa ait yeni bazı parçalar bulur. Bu kez de kazı süresinin uzatılması gündeme gelir. Böylece Temmuz-Ağustos 1879’da hem bulunan eserlerin Osmanlı devletine ait kısmının 20 bin franka satışı hem de kazıların uzatılması ile ilgili kararname kabul edilir. Bu kazılarda çıkarılan malzeme de doğal olarak Almanlar tarafından önce bedelsiz olarak talep edilecektir. Osmanlı devletinin bu talebe yanaşmaması üzerine, elde edilen malzemenin Almanya’ya satılan kısımdan ayrı düşünülmesi durumunda güdük kalacağının altı çizilecek, böylece Osmanlı devleti sembolik bir fiyata bu parçaları da satmak durumunda bırakılacaktır. Yürütülen görüşmeler sonrasında Osmanlı devleti, verilen uzatma izni sonrasında bulunan eserleri de 20 bin frank karşılığında Alman devletine satmayı kabul eder. Yani toplamda 40 bin frank karşılığında Babıali, Zeus altarı üzerindeki haklarından feragat edecektir.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (10)

Görüşmeler sırasında Berlin Kraliyet Müzesi heykel bölümünün başında bulunan Conze de Bergama’ya gelmiştir. Elde edilen parçalar kağnılara yüklenip akropol sırtlarından indirilerek 28 kilometre uzaklıktaki Dikili’ye taşınmış, buradan da gemilere yüklenerek Trieste’ye götürülmüştür. Sonrasında 462 sandıktan oluşan bu parçalar tren yolu ile Berlin’e gönderilecektir. Almanlar 1882 yılına gelindiğinde Berlin Arkeoloji Müzesi’nde “Bergama Salonu” olarak bilinen pavyonu inşa edecek ve altarı buraya monte edeceklerdir. Zaman içinde Berlin Arkeoloji Müzesi’nin elde edilen buluntulara cevap verememesi üzerine, 1910 yılında Alfred Messel tarafından tasarlanan ve Ludwig Hoffmann denetiminde inşa olunan bugünkü müzenin yapımına girişilir. Araya I. Dünya Savaşı’nın girmesinin de etkisiyle, müze inşaatı ancak yirmi yılda tamamlanabilecektir. Sunak ancak 1930’da ziyarete açılır. Gelgelelim bu sergileme sadece dokuz yıl sürer. Zira bu kez de araya II. Dünya savaşı girer. Savaş sırasında altarın zarar görmesinden çekinildiği için yapı sökülerek, Reichsbank’ın altındaki sığınağa konulmuştur. Savaş sonrasında sunak, Doğu Berlin sınırları içinde kalmış ve Sovyetler tarafından çıkarılarak Leningrad’a taşınmıştır. Doğu Alman hükümetinin sunağın iadesini temin konusundaki çabaları ancak 1956’da sonuç verecektir. Bu yıl içinde Doğu Alman hükümetinin Sovyet kuvvetlerinin Macaristan işgaline verdiği destek, altarın iadesinde önemli rol oynamıştır. Zeus altarı üç yıl içinde tekrar monte edilerek sergilenmeye başlanmıştır.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (9)

Biz yine sunağın toprak altından çıkarıldığı yıllara dönecek olursak: 1880lerin itibaren Alman arkeologlar tarafından Zeus sunağı ile ilgili bazı parçalar çıkarılmaya devam eder. Bu arada Osmanlı arkeoloji aleminde de Osman Hamdi Bey’in Âsâr- Âtika Müzesi’nin başına getirilmesi ile beraber yeni bir devir açılıyordu. Osman Hamdi Bey yeniden düzenlediği Âsâr- Âtika nizamnamesinde Osmanlı ülkesinde bulunan her türlü kalıntının “Osmanlılara” ait olduğunu vurguluyordu. Kazı yapanların ise ancak buluntuların fotoğraf ve kalıplarını almalarına müsaade ediliyordu. Osman Hamdi Bey, Bergama ile de ayrıca ilgilenmiş, kazıları bizzat gidip yerinde tedkik etmiştir. Ancak ilerleyen süreçte bulunan kalıntılar ne yazık ki çok bir şey ifade etmiyordu. Osman Hamdi Bey her ne kadar ülkedeki arkeolojik buluntular konusunda hassas olsa da, sonradan çıkarılan altara ait küçük parçaların Almanya’ya bazı şartlarla iadesine sıcak baktı. Zira onun anlayışına göre olan olmuş ve altarın tamamına yakını Almanya’ya satılmıştı. Şu halde sanat tarihi açısından tamamına yakını Almanya’da olan bir şaheserin tek başına işe yaramayan birkaç parçasını ülkede alıkoymanın pek bir anlamı yoktu. Nitekim günümüzde altarın hiçbir parçası ülkemizde bulunmamaktadır. Hemen belirteyim ki Zeus atlarının kurtarılabilen kısmı da eserin  % 85’idir.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (8)

Humann’ın kazıları ölüm tarihi olan 1896’ya kadar devam edecektir. Alman mühendisin öldükten sonra da Bergama ile bağı devam edecek ve vasiyeti gereği akropole gömülecektir.  Bergama’daki kazılar onun ölümünden sonra A. Conze tarafından devam ettirilmiştir.

Kazılardan anlaşıldığına göre sunak, yukarı agora ile Athena mabedi arasında uzanan düz alanda inşa olunmuştu. Sunağın tamamı ortaya çıkarıldığında yaklaşık 12 metre yükseklikte ve beş basamakla çıkılan abidevi bir yapı olduğu anlaşıldı. Bu beş basamak sonrasında ise sunağın zirvesine uzanan 28 basamaklı bir merdiven başlamaktaydı. Sunağa çıkan yolda sağlı sollu Yunan mitolojisindeki tanrılarla gigantlar arasındaki savaş tasvir edilir. Mitolojiye göre Olimpos tanrıları Zeus önderliğinde titanları yendikleri zaman onların annesi olan toprak tanrıçası Gaia, her biri büyük bir dev olan gigantları doğurur. Gigantlar, titanların intikamını Olimpos tanrılarından almakla mükelleftir. Gigantlar doğduklarında parlak zırhları ve uzun kargıları vardı.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (4)

Gigantlar, dağları üst üste yığarak Olimpos dağına ulaşmayı başarmış ve burada tanrılarla savaşa tutuşmuşlardı. Ancak bir türlü yenişebilmek mümkün olmaz. Tanrıların imdadına, gigantların ancak “aslan postu taşıyan bir ölümlü eliyle yenilebileceği” kehaneti yetişir. Bunun üzerine Olimpos’a çağrılan Herkül, Zeus’un ve Aigis kalkanını kullanan tanrıça Athena’nın yardımıyla gigantları yener. Gigantlardan Alkyoneus, bizzat Herkül tarafından öldürülür. Efialtes’in sonunu, Apollon’un bir oku getirir. Diğer gigantlar da başka tanrılarca öldürülür. Mitolojide “devler savaşı” olarak bilinen bu mücadele, bir rivayete göre Trakya’da bir diğerine göre ise Arkadya’da gerçekleşmiştir. Mücadelede Olimpos tanrılarından Zeus, Athena, Leto, Apollon, Artemis, Diane, Afrodit, Nike, devlerden ise Otos, Alkyoneus, Efialtes, Porphyrion ve ismi belirlenemeyen diğerleri yer almıştır. Sunakta Olimpos tanrıları Bergamalıları, gigantlar ise Galatları sembolize etmektedir.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (3)

Sunağın zirvesine çıkan merdivenlerin sağında ve solunda bu savaşı betimleyen 118 parça kabartma yer alır. Gigantlar bu betimlemelerde genellikle aslan ya da boğa kafalı ve yılan kuyruklu devler olarak resimlenir. Bu tasvirlerin bir kısmının altında eserleri yontan heykeltraşların isimleri de bulunmaktadır. Tanrılara kurban kesmek için sunağa gelen kurban alayı, kurbanlarını aşağı bölümde kesmekte, sonrasında ise tepeye çıkarılarak burada etleri yakmaktaydı. Etlerin yakıldığı yüksek mahale tırmanmak sadece erkeklerin hakkı olup kadınlar en çok sunağın birinci kısmına kadar çıkabiliyordu.

gezgindergi-kultur-bergama-sunagi (6)

Türk hükümeti, bulunuşunun üzerinden bir asır geçtikten sonra sunağın iadesini talep etmişse de, Pergamon Müzesi müdürü Max Kunze tüm parçaların Osmanlı ve Alman yetkililerin kendi aralarında yaptıkları resmi sözleşme çerçevesinde Berlin’e getirildiğini beyan ederek bu talebin hayata geçirilemeyeceğini ifade etmiştir. Bazı zamanlarda bu konudaki taleplerin yeniden alevlendiğini lakin müspet bir sonuç alınamadığını da biliyoruz. Zira Almanların elindeki koz son derece kuvvetli. Milliyet gazetesinin 15 Kasım 1991 tarihli haberinde “Zeus Tapınağı Bergamalılarındır” adlı bir kampanyadan bahsolunmaktadır. Bu girişim bağlamında Mülkiyeliler Birliği’nin İstanbul Kuruçeşme’de bulunan merkezinde Bergama belediye başkanı Sefa Taşkın, gazeteciler Yaşar Aksoy ve Özgen Acar ile arkeolog Nezih Başgelen’in katılacağı bir açık oturumla ilgili haber yer alır. Yine Bergama belediye başkanı Sefa Taşkın ve Bergama belediye meclisi üyelerinin Temmuz 1990’da Berlin’de yaptıkları eylem de ayrıca kayda değer. Taşkın ve beraberindekiler Zeus tapınağının bulunduğu müzenin yetkilileri ile görüştükten sonra gazetecilerle beraber içeriye girmişler ve sunağın bulunduğu merdivenlere Almanca ve İngilizce olarak “Zeus sunağı Bergama’nındır, geri istiyoruz yazılı pankartlar bırakmışlardı. Gelgelelim, bu ve benzeri teşebbüsler bu vakte kadar herhangi bir sonuç getirmemiştir.

Zeus sunağı bugün, ancak Berlin’e yolu düşen Türkler tarafından ziyaret edilebiliyor ve itiraf etmek gerekir ki gidiş koşulları göz önüne alındığında bu devasa abideyi inşa edildiği topraklarda ziyaret etmek zor gibi görünüyor.

Berlin’de Bergama Sunağı –  Bu yazı 2015 yılının Şubat ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 96. sayısından alınmıştır.

Yazar : ÖNDER KAYA

1974'te İstanbul doğumlu. Öğretmen, araştırmacı-yazar ve tarihçi. Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü'nden mezun olan Kaya, aynı yıl Marmara Üniversitesinde yüksek lisansını yaptı. Öğretmenlik hayatına Robert Koleji'nde devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir