Eski kafatası avcıları bugünün turizm elçileri / İBANLAR
Yazı: Müge Aral / Fotoğraflar: Coşkun Aral
Doğu Malezya’da bulunan Borneo Adası, Grönland ve Yeni Gine’den sonra dünyanın üçüncü büyük adası. Endonezya, Malezya ve Brunei adanın ülkeleri. Adadaki Malezya toprakları Sabah ve Sarawak olmak üzere ikiye ayrılıyor.
Malezya yerlileri Dayaklar’ın bir kolu olan İbanlar, en son kafatası avcılığı yapan kabile olarak biliniyor. Malayca’da kamkong adı verilen uzun evlerde 10-15 aile bir arada yaşayan bu insanlar, uzun evlerini yıllardır turistlere açmışlar. Nehir kenarlarında ağaç direklerin üzerinde yükselen bu evlerde geleneklerini turistlere gösteriyor, misafirleriyle kısa bir süre de olsa yaşamlarını paylaşıyorlar. Kötü ruhları kovması için saklanan kafatasları, artık onlar için birer kazanç kapısı haline gelmiş.
Kafatası avcılığı, uzun bir dönem İbanlar için erkekliğe geçişin sembolü olmuş. Kestikleri kafa başına parmaklarına yaptırdıkları dövme, evlenebilmek için gerekliymiş. Bu gelenek, adaya gelen misyonerlerin baskısı ile ortadan kalkmış. Ancak, II. Dünya Savaşı sırasında, adayı istila eden Japonlar’a karşı, Borneo sultanlarının fetvası ile tekrar başladığı biliniyor. Nitekim İbanlar’la tanışmak için yapılan yolculuklarda görebileceğiniz kafatasları II. Dünya Savaşı’ndan kalanlar. İbanlar bu konuda hassaslar, kafataslarını göstermek istemeyebilirler. Ne de olsa çok eskilerden kalmış bir gelenek. Üstelik bu şekilde anılıyor olmaktan da hoşlanmadıklarını söylemek yanlış olmaz.
Ördükleri sepetler ve tahtadan oydukları eşyaları satarak gelir elde eden İbanlar için macera turizmi rehberleri demek yanlış olmaz. Nehirlerde tur düzenlemekle kalmıyor, sadece ziyaretçilerine özel olarak, yemeklerini de yağmur ormanları içlerinde pişiriyorlar. Tek bir farkla. Artık ateş yakmak için mazot ve çakmak, yemek pişirmek için tava ve yemek için de plastik tabaklar kullanılıyor.
Gündüzleri düzenledikleri maceralı yolculuklar, geceleri yerini kabile danslarına bırakıyor. Geleneksel kıyafetlerini giyen İbanlar, yine eskiden kalma bir gelenek olan savaş dansını yapıyorlar.
Küreselleşen yağmur ormanları, şehirlere yakın yaşayan İbanlar’ı modern yaşamla buluşturmuş. Ancak yağmur ormanlarının derinliklerinde, hâlâ geleneklerini sürdüren İbanlar’la karşılaşmak mümkün. Bunun için biraz zahmete katlanmak gerekiyor.
Lemanak Nehri’nde Yolculuk
Sarawak yağmur ormanlarının içlerine gidebilmenin tek yolu 6 kişilik tahta, oyma bir kanoyla yapılan nehir yolculuğu. Böylelikle Kalimantan sınırına yakın Lemanak Nehri yukarısındaki uzun evlerde, hâlâ ilkel şartlarda yaşayan İbanlar’ı ziyaret edebilirsiniz. Asya’daki ilk taş devri insanlarının yurdu Sarawak yağmur ormanlarının, birçok tehlike ve bilinmezlerle dolu olduğunu söylemekte yarar var. Bu noktada yolculuk boyunca size eşlik eden rehberin tavsiyelerine uymanız gerekiyor.
Ormanın nehre kıyısı olan bölümleri yer yer tahrip edilmiş. Kıta Malezyası’nın yağmur ormanlarının yaklaşık %60’ı kesilmiş durumda. Bu durum, Doğu Malezya için de geçerli. Sabah ve Sarawak’ta ulusal ve uluslar arası baskılara rağmen ağaçlar kesilmeye devam ediyor. Yağmur ormanları, Almanlar’a tuvalet kağıdı ve Japonlar’a da yemek çubuğu olarak geri dönüyor. Bazı baraj projeleri yüzlerce km2 lik ormanın su altında kalmasının yanında, binlerce bölge insanını da evlerinden etmiş. Doğal bitki dokusunun yerine ticari değeri olan palmiye, Hindistan cevizi ve kahve yetiştiriliyor ve yağmur ormanları her yıl biraz daha yok oluyor.
Nehirde akıntıya karşı yapılan yolculuk pek de kolay değil. Su seviyesinin düşük olduğu noktalarda kanodan inip, kanoyu itmeniz gerekebilir. Giysilerinizi böyle durumlara uygun seçmenizi tavsiye ederim. Hatta nehirde, küçük şelaleleri bile geçmeniz olası.
Suyun içinde başlayan yürüyüş, İbanlar’ın yaşadıkları bölgeye yaklaştıkça karada devam ediyor. Dev ağaçların arasında, hava kararmadan İbanlar’ın köyüne ulaşmak büyük uğraş gerektiriyor. İşte bu durumda hayattaki tek isteğiniz, bir an önce uzun evlere ulaşmak oluyor.
5 saatlik nehir yolculuğu, ardından 2 saatlik orman yürüyüşü ve Kachong uzun evlerine varış… Bundan daha büyük mutluluk olamaz.
Kachong uzun evleri
Kachong uzun evlerine varmak için bütün gün kat edilen yolun ardından İbanlar’ın misafirperverlikleri evden çok uzakta olsanız bile, sizi evinizde hissettiriyor. İban uzun evlerinde uyulması gereken bazı kurallar var. Bunlardan biri evin içinde ayakkabıları çıkarmak.
Elektriğin jeneratörle sağlandığı uzun evlerin kapısından girdiğinizde, florasanlarla aydınlatılmış, tahta direklerle desteklenmiş geniş bir holle karşılaşıyorsunuz. Köye daha önceden uğramış turistlerin bıraktıkları eşyalar, afişler, posterler ve takvimlerle süslü duvarların çevrelediği uzun evde oda yok.
Bu evlere yerli dilinde kampong luong deniyor. Bambudan yapılan evlerin bazılarının uzunluğu 2 km’yi buluyor. 10-15 aile bir arada yaşayan İbanlar’da, evlerin içinde insanların olduğu kadar köpeklerin, tavukların ve horozların da söz hakkı var. Burada kaldığınız süre içinde, sabah sizi bu hayvanlardan biri uyandırabilir.
Uzun evlerdeki diğer bir kural ise gece erken yatılıp, sabah erken kalkılıyor olması. Geceleri tek eğlence karoeke cd’leri. Uzun evlere cd çalar ve vcd gireli çok olmuş, bu nedenle yanınızda vcd bulundurursanız İbanlar’ı memnun etmiş olursunuz. İbanlar her gece sinema izliyor, çoluk çocuk televizyon başında oturuyorlar. Savaşçı geleneklerini sürdürmeseler de, savaş filmleri İbanlar için vazgeçilmez. Evler şehirden uzakta, ormanın derinliklerinde de olsa, teknolojik gelişmeler yakından takip ediliyor. Burada yatak, çarşaf aramayın, ne bulduysanız, onun üzerinde uyunuyor. Uyumak için bambu kilimlerin üzerine uzanmak sanıldığı kadar rahatsız değil. Rahatsızlık veren tek konu sivrisinekler.
İbanlar’ın hayatlarında dövmenin çok önemli bir yeri var. Yaşam hikâyeleri vücutlarındaki dövmelerde gizli. Yaşamları boyunca gittikleri yerler, karşılaştıkları bitkiler, avladıkları hayvanlar… Örneğin Sabah’taki Kotakinabalu bölgesine gidenlerin vücutlarında, dünyanın en büyük çiçeği rafflesianın sembollerini görebilirsiniz. Ancak gençler bu geleneği sürdürmek konusunda pek hevesli değiller. Çoğunlukla yaşlı İbanlar’da dövmeler var.
Günlük İşler
Uzun evlerde her sabah tüm kadınlar ev işlerine koştururken, erkekler kahvaltı hazır olana kadar sigara içip, bambu kilimlerin üzerinde uzanarak vakit geçiriyorlar. Sigara, İbanlar’ın hayatlarında içki ve kahve kadar vazgeçilmez.
İbanlar, verandada kuruttukları domuz ve köpek kafataslarından kesici aletler yapıyorlar. Her ne kadar kafatası avcılığı yapılmıyor olsa da, bu geleneğin izlerini günlük hayatlarında görebilmek mümkün.
Karabiber ekimi yapan Kachong İbanlar’ı, avladıkları hayvanların etleriyle besleniyor. Erkekler karada avlanırken balık tutma işi kadınlara ait. Kadınlar, geleneksel balık avlama yöntemlerini kullanıyor. Önce nehrin içindeki taşları kullanarak, akıntıya yön veriyorlar. Oluşturdukları kanalın içine, taşların arasına bambu bir kilim yerleştiriliyor. Taşlarla sağlamlaştırılan kilimin suyun içinde hareket etmemesi gerekiyor. Biriken suyun üzeri dallarla örtülüyor. Uzun sopalar kullanılarak nehrin dibindeki çamur kaldırılıyor. Böylece balıklar farkına bile varmadan, kendilerini kilimin üzerinde buluveriyorlar.
Kadınların kullandıkları diğer yöntem ise daha basit. Sepetlerini, akıntıya karşı nehre batırıp, önündeki taşları kenara itiyorlar. Balıkları akıntının hızı ve suyun bulandırılmasıyla sepette topluyorlar. Genç erkekler ise, nehrin derin bölgelerinde, akıntıyla gelen balıkların önünü ağlarla kesip, eski tip maske ve zıpkınlarla dalarak avlanıyor.
Gün boyu çalışan kadınlar, vakit bulduklarında da pua kumbu dedikleri bir tür battaniye dokuyorlar. Bu zahmetli dokuma işi, gözlerini bozuyor olsa da, kabilenin sahip olduğu tek gözlükle bu geleneklerini sürdürüyorlar.
İban gençleri okumak için erken yaşta köylerinden ayrılıyor. Sadece tatillerde evlerine dönen gençlerin kurdukları hayatların izleri televizyonda seyrettikleri filmlerde saklı… Onlar yeni kuşak İbanlar. Hızla değişen dünya, onların yaşamlarını da etkiliyor. Küreselleşmeye yenik düşen İban gelenekleri, danslarda yaşamaya çalışıyor.
Eski Kafatası Avcıları: İBANLAR : Bu yazı 2008 yılının Mart ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 14. sayısından alınmıştır.