Cuma , 26 Nisan 2024

Hakkari: ”Seni Görende Üregim Bir Hoş Olir”

Uzun süredir gitmeyi planlayıp bahanelerle ertelediğim bir geziydi Hakkari. Kısmet bu seneye imiş. Temmuz ayının ortalarında birlikte gitmeye karar verdiğimiz Olcay ve Gülten Yeğin Hocalarla ve Murat Genç ile Tatvan’da buluşup sabah erken saatlerde Hakkari’ye doğru yola çıkıyoruz.

Yazı ve Fotoğraflar: Oktay Subaşı

Nedense Hakkari adı çok uzak bir yeri çağrıştırır. Aslında herhangi bir ile gitmekten çok da uzakta sayılmaz. Uçakla gelecekler için Van Havaalanından sonra karayolu ile 205 kilometre mesafededir. Bu da uçak yolculuğu dahil ortalama beş saat sürecek bir zamanda Hakkari’ye ulaşacağımızı gösterir.

Yolculuk başladıktan sonra ilk molayı Van – Tatvan karayolunda yer alan Kuzgunkıran geçidinde veriyoruz. Burada Satyrium walbum (Karaağaç sev beni) kelebeğini bulup fotoğrafını çekip yola devam ediyoruz. İkinci molamızı Gürpınar ilçesinden geçtikten sonra ulaştığımız Hoşap Kalesi’nde veriyoruz. Kahvaltı yapmadan yola çıktığımız için acıktık. Hoşap Kalesinin altında yer alan bir kahvede kahvaltı yaptıktan sonra tekrar yola çıkıyoruz. Öğlene kadar Hakkari’de olmayı planladığımız için kaleyi gezecek zamanımız yok. Uzaktan Hoşap Kalesinin fotoğraflarını çekmekle yetiniyoruz. Yol boyunca uygun yerlerde durarak fotoğraf çekiyoruz.

Güzeldere Geçidinde kısa bir fotoğraf molası verdikten sonra Başkale ilçesinden geçiyoruz. Zap Nehri ile birlikte Van’dan beri alışık olduğumuz fazla ağaçlı olmayan ova görüntüsü değişiyor. Zap Nehrinin kıvrımlarına göre şekillenen yolda adeta duvar gibi yükselen kayaların, dağların ve tünellerin arasından geçerek vadinin içinden ilerliyoruz. Yüksek kayalar oldukça etkileyici, Hakkari’ye yaklaştıkça yükseltiler daha da artıyor. Güneşi görmekte zorlandığımız vadiden geçerek Zap Suyu üzerinden Hakkari’ye erişimi sağlayan Depin Köprüsüne ulaşıyoruz. Depin Köprüsünü geçtikten kısa bir süre sonra Hakkari’deyiz. Sümbül Dağına yaslanmış dağlarla çevrili bir yamaca kurulmuş Hakkari. Hacı Tansu bizi bekliyor. Hakkari Üniversitesinde buluşup öğlen yemeği yiyoruz. Otele yerleştikten sonra hiç vakit kaybetmeden Berçelan Yaylasına doğru yola çıkıyoruz. İlk görmek istediğimiz yer Berçelan Yaylası. Berçelan Yaylası Hakkari’ye oldukça yakın. 18 kilometre uzaklıkta. Stabilize ama iyi sayılabilecek bir yoldan gidiliyor. Yaklaşık 3600 metrede olan bir yayla Berçelan.

Tepede durarak Berçelandan Sümbül Dağının güzelliği ile Hakkari’yi izliyoruz. Dağlar arasında Hakkari. Her yönde dağlar var. Ağrı, Süphan, Erciyes’e benzemeyen, aniden yükselen daha kayalık, daha dik ve ihtişamlı, adeta testere dişini andıran biçimleri ile çok etkileyici görünümdeler. Biraz Kaçkarlara benziyorlar. Aynı zamanda Zirve dağcılık kulübünün Hakkari temsilcisi olan Hacı Tansu otuza yakın 3000 metrenin üzerinde zirve olduğunu söylüyor. Bulunduğumuz yerden görülen zirvelerinin isimlerini, yükseklikleri ve tırmanış zorluk derecelerini anlatıyor. Bu zirvelerin çoğuna çıkabilmek için teknik tırmanış gerekiyor.Bunlar arasında en yükseği Cilo dağları içinde yer alan Reşko Cilo zirvesi (Uludoruk) 4168 metre yükseklikte.

Berçelan Yaylasında ilerlemeye başlayınca adeta mevsim değişiyor. Hakkari’de dört mevsim böyle bir şey demek ki. Temmuzun ortasında ilkbaharı yaşıyoruz. Yayladaki yüksek tepelerde halen bol miktarda kar var. Eriyen kar suları, çiçekler, kelebekler baş döndürücü güzellikteler.

Yorgunluğumuzu unutuyoruz. Her adımda çeşme var. Durabildiğimiz her çeşmeden kana kana buz gibi sulardan içiyoruz. Hiç ara vermeden kelebekleri, çiçekleri fotoğraflamaya koyuluyoruz. Hakkari’ye gelirken öncelikli hedefimiz özellikle başka yerlerde görülme imkanı pek olmayan, önceden Hakkari’den kayıtları olan kelebek türlerini bulup fotoğraflamak. Bunlar arasında Polyommatus Fatima (Çokgözlü fatma mavisi), Brenthis mofidii (İran brentisi), Polyommatus dezinus (Çokgözlü hakkari çillisi), Polyommatus buzulmavi (Çokgözlü buzulmavi), Turanana cytis (İran turan mavisi), Hyponephele urartua (Urartu esmer perisi) gibi türler ilk bulmak istediklerimiz. Geliş tarihimiz bu türlerin uçuş dönemleri açısından uygun. Hakkari kelebek türleri açısından oldukça zengin bir tür çeşitliliğe sahip. Bu zenginlik kelebek gözlemcileri ve doğa fotoğrafçıları açısından Hakkariye ayrı bir önem kazandırıyor.

Gördüğümüz her kelebeği bu türlerden birini bulma heyecanıyla fotoğraflıyoruz. İlk olarak Polyommatus fatimayı (Çokgözlü fatma mavisi), ardından Brenthis mofidii (İran brentisi) yi, buluyoruz. Benim için ilkler bitmiyor, Melanargia syriaca (Kara melike), Coenonympha glycerion (Orman esmer perisi), Lyceana candens (Ateş rengi kelebek) ve daha bir çok tür kelebeği ardı ardına fotoğraflıyorum. Berçelan yaylası çok geniş bir alanı kaplıyor. Rehberimiz Hacı Tansu yüksek tepelerde buzul gölleri olduğunu ve bir hafta önce sarı nergiz çiçekleriyle çevrili bu göllerde yüzdüğünü anlatıyor. Yaylanın içinde köyler var. Kışın yollar kapandığı için bu köylerin genelde boş olduğunu baharla birlikte köylülerin geri döndüğünü öğreniyoruz. Yaylada ilerledikçe bol miktarda koyun sürüsü ile karşılaşıyoruz. Her yıl temmuz ayının ilk haftası Berçelan Yayla şenlikleri yapılıyor. Şenlik etkinliklerine Hakkari Üniversitesinin öncülüğünde geçen yıl Berçelan’dan Van’a altı gün süren 120 kilometrelik yürüyüş parkuru eklenmiş. Köy ve yaylalarda kamp yapılarak yürünülen parkurun güzelliğini geziyi bir hafta önce tamamlayan Hacı Tansu’dan dinliyoruz. Bir sonrakine katılabilmeyi temenni ediyoruz.

Berçelan şenliklerinin yapıldığı alanda piknik yapan gençlerle sohbet edip ikram ettikleri karpuzu yiyerek Berçelan gezisini tamamlayıp Hakkari’ye dönüyoruz. İkinci gün güzergahımız Kırıkdağ yaylaları. Kırıkdağ Mergan yaylası Hakkari kent merkezine 37 kilometre uzaklıkta. Gezimize ilk gün eşlik eden Hacı Tansu işleri nedeniyle katılamıyor. Bugünkü gezimize Zirve Dağcılık Kulübü Hakkari temsilciliğinden Abdulkerim Tekçe rehberlik ediyor. Erken saatlerde yola çıkıyoruz. Depin Köprüsünü geçtikten sonra Kırıkdağ vadisine doğru stabilize bir yoldan ilerliyoruz. Yolculuğumuz vadide inşaatı devam eden HES lere malzeme taşıyan kamyonlar nedeniyle zaman zaman kesiliyor. Tek şeritli yoldan güçlükle ilerliyoruz. Kırıkdağ yolundan Ava spi (Ak su) vadisine ulaşıyoruz. Bu vadinin benim açımdan en şaşırtıcı tarafı Yusufeli Olgunlar Köyünden Kaçkar dağları güzergahının başlangıç rotası olan Dilberdüzü yolu ile benzerliği.

İlk molamızda Murat Polyommatus dezinus (Çokgözlü Hakkari çillisi) u bulup fotoğraflıyor. Fakat bunu geziden döndükten sonra burada çektiği kelebek fotoğraflarını incelerken türü teşhis edip fotoğrafını yayınlayınca öğreniyoruz. İkinci molamızı kayalar arasından büyük bir hızla akan Kırıkdağ şelalesinde veriyoruz . Şelaleyi ve burada karşılaştığımız kelebek ve çiçeklerin fotoğraflarını çekip yola devam ediyoruz. Vadi kelebek türleri açısından çok zengin. Her molada farklı türlerle karşılaşıyoruz. Molalardan birinde uzun süredir aradığım türlerden biri olan Cigaritis maxima(Büyük şeytancık) yı buluyorum. Tüm güzelliği ile poz veriyor. Daha ileride Satyrus amasinus (Beyaz damarlı piri reis)lar uçuyor. Yine bu bölgede aradığımız türlerden biri olan Polyommatus buzulmavi (Çokgözlü buzulmavi), yi Olcay ve Gülten Hocamın Hakkari’den döndükten sonra bulduğunu fotoğrafları yayınlayınca öğreniyoruz.

Yol giderek yükseliyor, iki tarafımızda adeta duvar gibi yükselen sivri kayalar var. Yol bitiyor. Mergan yaylasındayız. Mergan yaylası yöre halkının Cennet cehennem dediği bölgenin başlangıcı, Muhteşem bir güzellikle karşı karşıyayız. Yaylanın bitiminde Mergan buzulları başlıyor. Bulunduğumuz yerden buzulları izliyoruz. Berçelan yaylasından daha etkileyici bir güzellikte olduğunu düşünüyorum. Abdulkerim Mergan buzullarının olduğu vadiden iki, üç saatlik bir yürüyüş sonrası buzul mağaralarına ve Hakkari dağlarının en yüksek zirvesi olan Reşko Cilo ya (Uludoruk – 4168 metre) ulaşabileceğimizi söylüyor.

Zamanımız kısıtlı. Olduğundan daha ileriye yürümüyoruz. Arabayı park ettiğimiz yerde Olcay Hoca Turanana cytisi (İran turan mavisi) bulup fotoğraflıyor. Ben sadece kanat üstünü yarı kapalı halde çekebiliyorum. Uçup gözden kayboluyor. Tüm aramalarımıza rağmen bulamayınca aramaktan vazgeçip Hakkari’ye dönmeye karar veriyoruz. Görebildiğimiz için yinede çok şanslıyız. Çünkü hangi türün nerede, hangi tarihlerde uçtuğunu bilmek hafıza kayıtlarımız açısından önem taşıyor.

Dönüş yolunda fotoğraf çekmek için zaman zaman duruyoruz. Bu molalardan birinde göçerlerle sohbet ediyoruz. İkram ettikleri yeni sağılmış ve kaynatılmış koyun sütünü içiyoruz. Kırıkdağ Köyü yakınlarında yolumuz HES inşaatının kaynak çalışması nedeniyle kesiliyor. Bir saat kadar yol kapalı kalıyor bu esnada görüştüğümüz santral inşaatı yetkilisi Kırıkdağ Vadisinde üç HES santrali projesi yürüttüklerini, projelerinin çevreci bir proje olduğunu, doğayı fazla tahrip etmediklerini, mevcut yol güzergahına boruları döşediklerini söylese de akan suyun kaynakta %90 ını alacaklarını, su yatağında kalan suyun sonradan eklenen kollarla % 35 seviyesine ulaşacağını öğreniyoruz. Kalan su yol boyunca suyu kullanan köylere ve su boyunca aralıksız devam eden ceviz, söğüt ağaçlarına umarım yeter.

Hakkari gezimizin son günündeyiz. Öğlene kadar zamanımız var. Berçelan Yaylası yakın olduğu için zamanımızı tekrar Berçelan’da değerlendiriyoruz. Pseudochazara aurantica (Doruk yalancıcadısı) günün önemli sürprizi. Pontia cadillice (Dorukların benekli meleği) bol miktarda var ama hiç konmuyorlar. İzlemekle yetiniyorum. Depin köprüsü yakınındaki Zap suyu kenarındaki bir alabalık lokantasında ceviz ağaçları altında alabalık yedikten sonra Tatvan’a doğru yola çıkıyoruz.

En kısa zamanda yeniden gelme düşünceleri içinde bir sonraki Hakkari gezisine daha fazla zaman ayırarak göremediğimiz bir çok güzelliği, ters laleleri, sarı nergizleri, beybun çiçeğini, Sümbül Dağını, Cilo ve Sat Dağlarını, Cilo buzullarını, buzul göllerini Gevaruk yaylasındaki tarihi kaya resimlerini, Nebırnav Yaylasını, Cennet Cehennem bölgesindeki buzul mağarasını, Karadağdaki Seyithan Golaşın ve Golan Göllerini, Bay Gölünü, Zap suyuna yukarıdan düşen büyük kayaların oluşturduğu Şeytan Köprülerini, tarihi Şemdinli Saraylarını, Hakkari Kalesini, buradaki stelleri, Mar Şalita ve Mar Abdişo Manastırlarını, Şine kayalıklarını, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Zap suyu üzerinde yaptıkları Gençlik Köprüsünü, Hakkari kent merkezindeki kentin sembolü olan Meydan Medresesini, Hakkari’nin ünlü kök boya herki, kesneker, gülhazar gibi isimleri olan kilimlerini , yöresel yemeklerini ve göremediğimiz Hyponephele urartua (Urartu esmer perisi), Lycaena lampon (İran ateşgüzeli), Lycaena phoenicurus (İran bakırgüzeli), Plebejus iranicus (İranlı esmergöz), Polyommatus ciloicus (Çokgözlü cilomavisi), Pieris persis (İran beyazmeleği) gibi daha bir çok kelebek türünü gelip görebilme düşünceleri içinde Zap Vadisinden Tatvan’a doğru ilerlerken Hakkari gerilerde kalıyor.

Bu yazı 2011 yılının Eylül ayında yayınlanan Gezgin Dergisi’nin 55. sayısından alınmıştır.

 

Yazar : OKTAY SUBAŞI

Oktay Subaşı (1966 Tatvan, Bitlis), yazar, fotoğrafçı ve akademisyen. İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra Tatvan Meslek Yüksekokulunda Öğretim Görevlisi olarak çalışmaya başladı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir