Pazar , 10 Kasım 2024

Hayallerimizin Rüzgâr Kanatlı Oyuncağı:Bisiklet

Yazı: Yusuf Çağlar

Bizim ülkemizde, diğer ülkelere göre pek de bisiklete bindiğimiz söylenemez. Ama bisikleti bizim kadar seven ve bu sevgiyi sürekli yaşatan başka bir millet de var mıdır bilinmez.

Bisiklet yolculuğumuz, daha küçük bir çocukken üç tekerlekli demir bisikletlerle başlar. Bir bisikletimiz olmasa bile, hemen bize en yakın bir fotoğraf stüdyosuna gider ve bisikletle fotoğraf çektiririz. Sonra da onu aile albümünün en güzel yanına iliştirir, “Eskiden, çocukken hep böyle bir bisikletim olsun isterdim” diyerek arkadaşlarımıza çocukluğumuzu anlatmaya başlarız.

Bizim bulamadığımız o kocaman üç tekerlekli bisikletleri, bu fotoğraf stüdyoları nasıl buluyorlardı dersiniz. Ülkemizde demir tekerlekli bisikletleri ilk getiren fotoğrafçılar Abdullah Biraderler ve Febus gibi dönemin meşhur fotoğrafçılarıdır. Hatta Febus’un bisikleti de, stüdyosundaki atı da dillere destan olmuştur. Bu stüdyolara konan oyuncakların birçoğunu Paris’ten getiriyorlardı. İşte her şey böylece başladı. 1850 yılından günümüze bisiklet merakımız hiç bitmeden çoğalıp geldi. Üç tekerlekli bu ‘velespit’ adını verdiğimiz makine bugün renk renk, marka marka hazırlanıp emrimize sunuluyor. Vitesli, aerodinamik, bin çeşit sepetli, birbirinden farklı tekerlekleriyle bisikletlere binmek büyük bir keyif ve eğlence haline geldi. Peki, üç tekerlekli demir bisikletten iki tekerlekli her çeşit bisiklete kadar çoğalan bisikletlerle bir hayat tarzı kurabildik mi?

Bunun pek de mümkün olmadığını üzülerek söyleyebiliriz. Bisiklet, o günden bu güne kadar hayatımızda bizi eğlendiren ve işlerimizi kolaylaştıran bir araç olarak her zaman hayatımızda yer aldı. Onunla yarışmalar düzenleyip, uzak yollara geziler yaptık, postacılardan avcılara kadar birçok hizmette yararlandık… Bunların hepsi de bir yere kadar gerçekleşti ve sona erdi.

Bugün büyük şehirlerde, İstanbul’da, Konya’da, İzmir’de, Ankara’da, Adana’da, Mardin’de, Antalya’da, Mersin’de ve daha birçok şehrimizde bisiklet kullanan ve bunu en güzel şekilde yapan insanlar var. Ama, doğru dürüst bisiklet yolları, bisiklet parkları, bisiklet tamiri yapan yerler, bisiklet arkadaşlıkları kurulabilmiş değil. Yani bisiklet konusunda internet sitelerinde yapılan sayfalar, mahalle aralarında birlikte yolculuklar yapanlar ve kulüp oluşturanlar bulmamız bile mümkün ama bunun birer hobi veya birer faaliyet olmaktan öte bir amaçları hiçbir zaman olmamıştır. İşte onun içindir ki, Tanzimat’tan bugüne kadar bisiklet bizim için iyi bir oyuncak ve hayatımızı renklendiren bir araç olmaktan öteye gidememiştir. En kısa yolculukları bile minibüsle yapan ve bisiklet yolculuklarını yaya kaldırımlarında sürdüren bir ülkede bisikletin hayatımızda yer alması pek de mümkün görünmüyor.

Yine de bu bizi yıldırmasın… Yaz günlerinin şu sıcak ve güzel günlerinde işi gücü bırakalım ve bisikletlerimizi bir an önce yeni yolculuklara hazırlayalım…

Bisiklet parkı istiyoruz Özellikle büyük şehirlerde bisiklet kullanıcıları çok sayıda engel ve sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorlar. Çünkü, belirli alanlar dışında herhangi bir yerde bisiklet yolu ya da bisiklet parkı bulmak neredeyse mucizedir. Biraz geç de olsa, son yıllarda büyük kentlerimizde bisikletliler için en sağ şeritte ayrı bir yol açılıyor. Yine de bunun tam anlamıyla bir çözüm sağlamadığını ve bisiklet kullanan yayaların kaldırımlardan gitmek için bile yol bulamadıklarını görüyoruz. Aslında bütün sorun bunlarla da sınırlı kalmıyor: Şehir içi ulaşımında bisiklet kullananlar, bisikletlerini bırakabilecekleri güvenli bir yer bulamıyor. Metro, otobüs, vapur gibi toplu taşıma araçlarıyla uzak mesafelere giden bisiklet kullanıcıları özellikle bu toplu taşıma merkezi istasyonları civarında bisiklet parkı bulamamaktan şikayetçi. Zira bisikletleri rastgele bir direğe bağlamak çare olarak görülmüyor. Çünkü bisiklet gün boyunca, yoldan geçen yayaların, kaldırıma park etmeye kararlı otomobil ve kamyon sürücülerinin şiddetiyle karşı karşıya kalıyor. Hırsızlık olayları ise küçümsenemeyecek kadar çok gerçekleşiyor… Büyük kentlerde ne yapıp edip bisiklet kullanıcıları için bisiklet parkları yapmanın yollarını bulmalıyız!

Bisikleti çocuklara sevdiren fotoğrafçı: Phébus (Febus) Febus, Beyoğlu’nda 1800’lerin sonunda var olan bir fotoğraf stüdyosudur. Bu fotoğrafhanenin sahibi Bogos Tarkul, 1890 yılında Paris’ten, büyük bir alçıdan yapılmış binek atı getirtiyor. Bu oyuncak atla da sınırlı kalmıyor. Bisikletler, çemberler, at arabaları ve daha akla gelebilecek birçok oyuncak, fotoğraf çektirmek isteyen çocukların hizmetine sunuluyor. Böylece aileler çocukların fotoğrafını daha bir keyif ve ilgiyle çektirmeye başlıyorlar. İşte bu fotoğraf da o zaman Febus’un stüdyosunda çekilmiş fotoğraflardan yalnızca bir tanesi. Ve üç tekerlekli bisikletin ihtişamı ve büyüklüğü ise gerçekten göz kamaştırıyor. Şimdi hangimiz böyle bir bisikletle çekilmiş bir çocukluk fotoğrafımız olmasını istemez ki!

Ülkemize gelen ilk bisikletli adam: Mösyö Tomas Tomas bir Amerikalı. 31 Ağustos 1885 tarihinde bisikletiyle İstanbul’a geliyor ve zamanın gazetelerinden Tarik, Tomas’ın velespid’iyle İstanbul’a geldiğini bakın okurlarına nasıl duyuruyor: “Mösyö Tomas Stefans isminde bir Amerikalı, velespid ile önce İstanbul’a gelmiş, buradan da İzmit’e geçmiştir. İzmit’ten beş günlük bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşan Stefans’ı, şehirde Vali Paşa Hazretleri, memurlar ve bini aşkın Ankaralı yollara çıkarak seyretmişlerdir.” Haberin devamında ise, Stefans’ın Ankaralılarla vedalaşarak Yozgat’a doğru hareket ettiği bildiriliyor. Yine dönemin dergi ve gazetelerine bakıldığında bisikletin 1890-1895 yılları arasında özellikle İstanbul’da daha yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandığını söyleyebiliriz.

Bisiklet tutkunları için ufak tefek hatırlatma notları – Kısa mesafelerde mutlaka bisiklet kullanmalıyız. – Bisiklet yolları ve bisiklet parkları için okullarda, belediyelerde ve valiliklerde ulaşabildiğimiz yerlere kadar ulaşmalı ve bunun mücadelesini vermeliyiz. – Mümkün olduğu kadar bisikletimizin tamiratını da kendimiz yapmalıyız. Bunun için yerli-yabancı bisiklet tamir-bakım kitapları işimize yarayacaktır. – Bisikletlerimizi dilediğimizce ve istediğimiz kadar süsleyebilir ve böylece onların aynı zamanda bir eğlence aracı olduğunu herkese hatırlatabiliriz. – Fotoğraf albümlerimize koymak için, bir bisikletli fotoğraf çektirmeyi unutmamalıyız. – Bisiklet yolculuklarında başlayan arkadaşlıkların uzun ve keyifli olması için çalışmalıyız. – Ne yapıp etmeli bir de apartmanlarda bisikletleri koymak için yeni yerler tasarlanmasına çalışmalıyız. – Farlarımızın geceleri açık olmasına (plakamızın temiz ve okunaklı bulunmasına ve kullanma ruhsatnamemizin de her zaman yanımızda olmasına) özen göstermeliyiz.

Hayallerimizin Rüzgâr Kanatlı Oyuncağı:Bisiklet – Bu yazı, Gezgin dergisinin 2008 yılının Haziran sayısında yayımlanmıştır.

Yazar : HALİT ÖMER CAMCI

Gezgin, ışık avcısı, oğlunun babası...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir